-
Sevgili Cem, söyleşi teklifimi kabul ettiğin için teşekkürler… Sana soracak çok fazla sorum var ama olabildiğince sınırladım kendimi. Çalışmalarını ve sergini anlamlandırmamız için, öncelikle kendinden bahseder misin?
Üç seneyi aşkın bir süredir @freeze_magazine adlı Instagram hesabımda sanat ile ilgili memeler yapıp paylaşıyorum. Bu sayfanın büyümesiyle farklı davetler üzerine Barbican, Londra’da ve Weserhalle, Berlin’de sergiler yaptım, çeşitli üniversitelerde sunumlar verdim. Bugünlerde documenta 15 sergisinin hem sanatçı hem de asistan küratörü olarak parçasıyım ve Kassel’de yaşıyorum.
-
@freeze_magazine hesabı nasıl doğdu? Bu hesapta hangi temalara değiniyorsun? Paylaşımlarında gördüğümüz eleştirilerin arka planında hangi kavramlar var?
@freeze_magazine başlarken aslında çok özel bir sebebi yoktu. Daha çok vakit öldürmek için kullandığımı düşünüyordum. Ancak şimdi geriye dönük bakınca üniversiteden mezuniyetim ve sanat dünyasında iş edinme konusunda yaşadığım zorluklar ile aynı döneme denk geldiğini fark ediyorum. Sanat dünyasındaki önemli olaylar, eşitsizlikler ve çelişkilere değinen meme’ler yapmaya çalışıyorum.
-
En çok hangi paylaşımların beğeni topluyor? Galerilerle ilgili tespitlerine çok gülüyorum ben; sanat okullarını, sanatçıları ve küratörleri, aslında bu ekosistemi oluşturan bütün paydaşları iğneliyorsun ama bunu neşeli bir yerden yapıyorsun. Kurduğun dildeki sahiciliği nereden alıyorsun, piyasanın içinde olmandan mı örneğin?
Paylaşımlar hakkında bir genelleme yapmak zor. Açıkçası insanların farklı paylaşımları beğenmesi ve kendini yakın hissetmesi benim de daha çok hoşuma gidiyor. Paylaşımlara konu olan deneyimlerin bir kısmı bana ait ancak bu günlerde önemli bir kısmı da sanat profesyonelleri ile yaptığım ayaküstü sohbetlerden esinleniyor.
-
Versus Art Project’in ev sahipliği yaptığı “Pleased to announce…” sergin nasıl ortaya çıktı? Türkiye’deki ilk kişisel sergin olduğu için sende özel bir yeri olsa gerek. Nasıl bir sergileme biçimi seçtin?
Evet, Türkiye’de bir sergi projesi yapabildiğim için mutluyum. Galeride bir sergi alanı kurmak yerine daha çok okuma odalarını andıran bir yerleştime yapmayı tercih ettim. Sergi metinlerini konu alan bir sergi olduğu için insanları rahat hissettiren, oturup vakit geçirebilecekleri, dinlenebilecekleri bir alan yaratmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
-
“Pleased to announce…”un kavramsal çerçevesine bakalım. Sergi metinlerinde ne gibi ortak sorunlar görüyorsun? Tespitlerin Türkiye gibi belirli sanat ekosistemine sahip ülkeler için mi geçerli, yoksa örneğin yaşadığın Almanya’da da buna benzer durumlar görüyor musun?
İngilizcede anlaması zor ama kasten böyle yazılmış sanat metinleri için bir terim var: ‘International Art English’. Bence işin enteresan tarafı bu terim İngilizceye has olmasına rağmen aslında her dildeki sanat metinlerine uyarlanabilir. Konunun uzmanları için bile anlaması zor terimler, tamlamalar ve cümleler kullanarak serginin veya sanat eserinin önemini kanıtlamak sanat dünyasının her köşesinde karşımıza çıkabilecek bir durum. Bu durum bazen kazara bazen de kasten yaratılabiliyor.
-
Sergi metinlerinin tektipleşmesinin kökeninde sence ne yatıyor? Sanatçı üretimlerine kadar uzanan bir tektipleşme sorunu mu bu, yoksa daha ziyade yazı pratikleriyle mi sınırlı?
Ben sergi metinlerinin tektipleşmesi ve anlamsızlaşmasını bir grup sanat profesyoneline atfetmek yerine, sanat dünyasında herkesin paydaşı olduğu bir problem olarak görüyorum. Sanatçının eser üretiminden, düşüncelerini metin yazarına aktarmasına, yazarın bu düşünceleri işlemesi ve ortaya çıkan yazıyı ziyaretçilerin anlamasında uzanan süreçte yanlış anlaşılabilecek birçok şey var. Bu tarz metinlerin sanat konusunda yapabileceğimiz tartışmaların ve dolayısıyla sanatın gelişiminin önünde bir engel teşkil ettiğini düşünüyorum.
-
Endonezyalı sanat kolektifi ruangrupa’nın küratörlüğünü üstlendiği documenta 15’te “harvester” (hasatçı) olarak çalıştın. Ocak ayından beri Kassel’de yaşıyorsun. “Harvester” nedir ve sen nasıl bir rol üstlendin?
“Harvester” Türkçede tam anlamıyla “Hasatç”ı demek ancak sergi bağlamında daha sembolik bir anlamı var. Aslında sergi çerçevesinde hasat etmek, yapılan toplantıların sanatsal kayıtlarını tutmak anlamına geliyor. Ben de serginin gelişim sürecini meme yaparak kendi bakış açımdan kayıt altına alıyorum hem de asistan küratör olarak Hasat projesini koordine ediyorum. Serginin üç sene önce planlanmaya başlamasından bugüne birçok hasat toplandı ve bu hasatlar serginin parçası olarak sergileniyor ve sergi yayınlarında kullanılıyor.
-
“documenting vs. harvesting” çizimin documenta-fifteen.de sayfasında lumbung’u tanıtmak için kullanılıyor. Bu çizim ne anlatıyor?
Bir süreci belgelemek doğrusal bir işlem. Halbuki bir sürecin hasatını yapmak kolektif bir öğrenme yöntemi olarak görülebilir. Yapılan hasatları inceleyip bunların hasatını yapmak ve hasattan başka hasatlar üretmek fraktal gibi çoğalan bir süreç ortaya çıkarıyor.
-
Antisemitizm içerdiği gerekçesiyle sergiden kaldırılan, beraberinde İslamofobi tartışmalarını da bir kez daha fitilleyen ve CEO’nun istifasıyla sonuçlanan, Taring Padi kolektifinin işi hakkında görüşlerini almak isterim. Birincisi, bu “skandalın” Almanya’daki sanat basınında ve anaakım medyada takip ettiğin kadarıyla nasıl yankıları oldu? Türkiye’den baktığımızda tartışmanın bağlamını anlamakta güçlük çekiyoruz gibi geliyor.
Ben bu durumun bir skandal olarak adlandırılmasını doğru bulmuyorum. Bu karalama kampanyası aslında sergiye katılan Filistinli sanatçıların Ocak ayında Alman basınında hedef alınmasıyla başladı. Suçlamaların temelinde sergideki Filistinli sanatçıların kaldırılması ve Filistin destekçisi eserlerin sansürlenmesi istendi. Bu doğrultuda Ocak ayından beri her türlü suçlamada bulunuldu. Alman politik çevrelerinde hem sağcıların hem de solcuların İslamofobik olması da durumu daha da zorlaştırdı. Dolayısıyla karalama kampanyasının bu kadar uzun süredir sürüyor olması birçok kişinin aklında bu durumu bir skandala dönüştürdü.