Mamut Art Project, 11. Edisyon, 41 Sanatçı - ArtDog Istanbul
Burçin Esin, “Bath” Serisinden, 70x100 cm, Fotoğraf

Mamut Art Project, 11. Edisyon, 41 Sanatçı

Bağımsız yetenekleri sanat profesyonelleriyle buluşturan Mamut Art Project'in 11. Edisyonu, 41 sanatçının eserlerinden oluşan kapsamlı bir seçkiyi Yapı Kredi bomontiada izleyiciye sunuyor. Etkinlik, 22 - 26 Mayıs tarihleri arasında Yapı Kredi bomontiada Galeri ve Kat 4’de görülebilecek. İlhak Altıparmak, Kübra Su Yıldırım, Arda Cosan, Adéla Matalová, Ece Erbil, Enes Helvacı, Neda Aydın, Sena Soykök, Dilay Öğmen ve Ahmet Mert Hasret ile sergide yer alan işlerini ve üretimlerini konuştuk.

Bağımsız yetenekleri sanat profesyonelleri ve sanat izleyicisiyle buluşturmak amacıyla 11 yıl önce yola çıkan güncel sanat etkinliği Mamut Art Project, 11. Edisyon’unda farklı disiplinlerde üretim yapan 41 sanatçıyı ağırlıyor. Yılda 20.000 kişi tarafından ziyaret edilen etkinlikte sanatçıların fotoğraf, video, resim, heykel ve enstalasyon başta olmak farklı disiplin ve tekniklerle üretimler dikkat çekiyor. Bu yılki jüri üyeleri arasında Salt Programlar Sorumlusu Amira Akbıyıkoğlu Arzık, sanatçı Burçak Bingöl, bağımsız küratör ve yazar Jessica Cerasi, SAHA Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Haro Cümbüşyan ve Sanatorium Gallery yönetici ortağı Adnan Yerebakan’ın yer aldığı sergi; cinsel kimlik, aile ilişkileri, yas, mekan, aidiyet ve ekolojik konuları çok boyutlu bir sistem içerisinde sorguluyor. 11. Edisyon, Yapı Kredi bomontiada’nın yanı sıra mamutartproject.com adresi üzerinden çevrimiçi olarak da izlenebiliyor.

Dünyadan ve Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden edisyona katılan 10 genç sanatçı ile sergide yer alan işlerini ve üretimlerini konuştuk.

İlhak Altıparmak / Erzurum

“Cinsiyet Politikaları ve Toplumsal Cinsiyet Üzerine Düşünüyorum”

“Erzurum’da yaşayan ve üreten bir sanatçıyım. Çoğunlukla kuir yaşamların, fantazmaların görünür(ken)-görünmez(leşen) açılımlarının izini sürüyorum. Çalışmalarım gösteril(mey)en arzuyu, birtakım dolambaçlı yolları, engelleri ve yasa(k)ları yaşadığım coğrafyanın da etkisiyle doğal olarak içerisinde barındırıyor. Bunlar çoğunlukla kendini gizleyen, kendini örterek öykülemeyi sürdüren öyküler. Cinsellik, kimlik ve benlik inşasının akışkan olasılıkları ve cinsiyet politikaları üzerine özdüşünümsellik alanları açmaya çalıştığımı ifade edebilirim.”

İlhak Altıparmak, Birini Yumuşakça Sevmek Mümkün Mü? serisinden “IV”, Kumaş Kolaj Sırıma, 140 x90 cm, 2024

“Birini Yumuşakça Sevmek Mümkün Mü?”

“Sergide yer alan Birini Yumuşakça Sevmek Mümkün Mü? adlı seride, kuir arzuya ilişkin gelenek, bellek, imge ve dil arasındaki bağlantılara dair referanslar verdiğimi söyleyebilirim. Birer toplumsal hafıza nesnesi olarak gördüğüm duvar örtülerini ve yorganları; beden silüetleri ve hayvan figürleriyle bir araya getirerek yorumladığım tekstiller üretiyorum. Bunları “duvar yorganları” olarak konumlandırıyorum. Kumaşları kesip birleştirdiğim bu seride geleneksel yorgan sırıma/sırıtma tekniği ve makine dikişi kullanarak parçalı bir ilişki(sellik)/bütün(sellik) ağı oluşturuyorum.

“Sergide yer alan duvar yorganlarında; duvarın pürüzlü dokusu, sertliği ve soğukluğuyla, yorganın yumuşak ve sıcak dokunsal yapıları arasında kurduğum örüntünün potansiyelleri üzerine doku(n)sal-düş(ün)sel bir artalan açmaya çalışıyorum. Erzurum’da yaşayan bir sanatçı olarak üretimlerimin İstanbul’daki sanat izleyicileri tarafından görülmesi noktasında Mamut Art Project’in rolünü önemli buluyorum.”

İlhak Altıparmak, Birini Yumuşakça Sevmek Mümkün Mü? serisinden, 2024

Sena Soykök /Ankara

“İnsanların Nesneler ve Mekanlar İlişkilerini Sorguluyorum”

“Ankara Hacettepe Üniversitesi Heykel Bölümü’nde yüksek lisans eğitimime devam ediyorum. Sanat pratiğimde, modern düşünceyle birlikte yaşanan Sanayi Devrimi’nin yarattığı sistem ve bu sistem sonucunda yaşamı bir makineye dönen insan temalarına odaklanıyorum. Yaratılan sistem günümüzde, insanın günlük yaşamını kökten değiştirdi ve bu değişim, insanın duygusal ve fiziksel deneyimini derinden etkiledi. Bu bağlamda, çalışmalarım insanın bu dönüşüm sürecindeki duygu ve duyumlarını yeniden keşfetmeyi amaçlıyor. Üretimlerimle izleyici, mekanlarla kurdukları ilişkiyi yeniden düşünmeye ve hissetmeye, yeniden anlamını bulmaya teşvik ediyorum. Modern dünyada insanlar, rutinleri içinde kaybolmuş ve duygusal bağlarını yitirmiş durumda. Sanat pratiğim, bu kaybolan duyguları ve deneyimleri yeniden canlandırmak için bir araç olarak insana hizmet ediyor. İnsanların nesnelerle ve mekanlarla olan ilişkilerini sorgulamalarını ve bu ilişkilerde derinleşmelerini amaçlıyorum. Bu sistemin etkileriyle şekillenen bu çalışmalar, insan deneyimini daha derin bir düzeyde anlamaya yönelik bir çabadır.”

Sena Soykök, Meçhul Yığınlar Köşe, 70x70x70x90x90x90 cm, Ahşap, Çelik Toplu İğne, Kumaş, 2024

“Yaşamın Getirdiği Gönüşümlere Odaklanıyorum”

“Çalışmalarımda, insanların bu sistemde duygusal ve duyusal dünyalarının nasıl değiştiği ve mekanikleşmiş bir yaşamın getirdiği dönüşümlere odaklanıyorum. Genel olarak, işlerimde modernite, mekanikleşme, duygu ve duyum gibi kavramlara odaklanarak, izleyiciyi günlük yaşamın ötesinde bir düşünce ve his ile anlamlar dünyasına davet etmeyi amaçlıyorum.

Meçhul Yığınlar, çelik toplu iğnelerle köşeye yerleştirilmiş bir çalışmadır. Modern dünyanın insan yaşamı üzerindeki etkilerini ve bireylerin bu etkiler karşısında yaşadığı duygusal ve duyusal kayıpları sembolize ediyor. Köşeye yerleştirilmiş çelik toplu iğneler, görsel olarak rahatsız edici ve korkutucu olsa da yan yana geldiklerinde fiziksel bir deneyim sunuyor. Bu iğneler, modern yaşamın keskinliğini, soğukluğunu, yabancılaştırıcı etkisini temsil ediyor. İzleyici, modern dünyadaki insanın yaşadığı rutin ve mekanikleşmiş hayatı düşünmeye davet ediyor. Çalışmanın köşeye yerleştirilmiş olması, izleyicinin dikkati genellikle dağınık olan ve çoğunlukla gözardı edilen köşe noktalarına çekmeyi amaçlıyor. Bu yerleştirme, modern yaşamın kıyıda köşede kalmış, genellikle fark edilmeyen ancak önemli olan unsurları vurgularken, modern yaşamın karmaşıklığını ve bireylerin bu karmaşa içinde yaşadığı duygusal kopuklukları sorgulayan bir çalışma. İzleyicinin, bu yığını incelerken kendi yaşamlarındaki rutinleri ve mekanikleşmiş anları fark etmelerini sağlamak istiyorum.”

Sena Soykök, Meçhul Yığınlar Köşe, 70x70x70x90x90x90 cm, Ahşap, Çelik Toplu İğne, Kumaş, 2024

Ece Erbil  / İstanbul

“Hem Fiziksel Hem de Zihinsel Bir Mekân Olarak ‘Ev'”

“İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyorum. Lisans eğitimimi Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde tamamladım. Halen aynı üniversitenin Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Bölümü’nde yüksek lisans eğitimime devam ediyorum. Daha önce video, fotoğraf ve karakalem gibi farklı mecralarda iş üretirken, son yıllarda kendimi daha iyi ifade edebildiğimi düşündüğüm resme yöneldim. İşlerim, ‘ev’in geçiciliğini ve değişen doğasını ele alıyor. Bu, somut sınırların ötesine geçen, anılarımızla örülü, neredeyse hayali bir ev. Benim için, hayat boyu içimizde taşıdığımız, zamansız ve düşsel bir yer. Resimlerimde bu düşünceyi yansıtan bir dinginlik ve melankoli hâkim. Zamanın akışını ve değişimin kaçınılmazlığını kabul ederek, geçici olanı ve kayboluşu ele almaya çalışıyorum. Odak noktam, ‘Ev’in hem fiziksel hem de zihinsel bir mekân olarak taşıdığı anlam. Zaman, geçmişin izleri, ait olma ve kaybetme hissi… Tüm bu kavramlar, evin sürekli değişen yapısında saklı. Resimlerimde bu dönüşümü, mekânın katmanlarını, zamanın akışını ve insan varoluşunun kırılganlığını yansıtan atmosferik kompozisyonlar aracılığıyla ele alıyorum.”

Ece Erbil, Kurutulmuş Çiçek, Tuval üzerine akrilik, 90 x 65 cm, 2024

“Gündelik Nesnelerin Hayaletimsi Betimlemeleri”

“Sergiye yedi adet tuval çalışmamla katılıyorum. Bu işlerimde, ham tuval bezi üzerine katman katman uyguladığım sulandırılmış boyalarla, o an zihnimde canlanan ev atmosferini yansıtmaya çalışıyorum. Tuval yüzeyi, pencere gibi mimari unsurların ve gündelik nesnelerin hayaletimsi betimlemelerinin bir araya geldiği ve bu sayede evin zamansallığını, anılarla olan ilişkisini ve çok katmanlı yapısını araştırdığım bir alan haline geliyor. Resimlerimde, koltuk, masa, avize gibi tanıdık ev ögeleri, soluk renk paleti ve belirsiz formlarıyla hem varlıklarını hem de yok oluşlarını aynı anda hissettiriyor. Sanki bir zamanlar dolu olan mekânlardan geriye kalan izler, anılar gibi silikleşmiş ve belirsizleşmiş. ‘Ev’i, duvarlar ve eşyalarla sınırlandırılmış bir mekândan ziyade, anılarımızın ve deneyimlerimizin şekillendirdiği, sürekli bizimle birlikte yolculuk eden bir his olarak ele alıyorum. Bu hayali ev hem tanıdık hem de yabancı, hem kalıcı hem de geçici. Resimlerimde, bu ikiliği ve ‘ev hissi’nin sürekli dönüşüm halinde olan doğasını ön plana çıkarmaya çalışıyorum.”

Dilay Öğmen /İzmir

“Kişisel Alanın Kendi Kendine Oluşumundan Yola Çıkıyorum”

“Kendimi, yolunda ilk adımlarını atmaya çalışan hem endişeli hem de özgüvenli genç sanatçılardan biri olarak tanımlayabilirim. Spontane doğaçlamanın etkin olarak kullanıldığı resimler yapmakla ilgileniyorum. Hızlı çizgileri kimi zaman bir konuyu oluşturmak kimi zaman da tanımlaması zor “o” değeri var etmek üzere bir araya getiriyorum.

“İşlerimde kişisel mekân konusuna ağırlık vermiş olmakla birlikte henüz yaptığım ve yapmakta olduğum şeylerden her birini deneme olarak tanımlıyorum, hâlâ değişebiliyorlar ve konu bakımından farklılık gösterebiliyorlar. Örneğin sürecimde eşyalara olan bağlılık, onları saklama ve biriktirme isteği, onların güvenilir ve tekinsiz yönleri, kişisel alanın kendi kendine oluşumu gibi konulardan yola çıktığım çalışmalar, zihnime kaydettiğim görüntülerden- anılardan yola çıktığım çalışmalar veya sadece tekniği keşfetmeye yönelik soyut denebilecek çalışmalar oldu.  Öte yandan hepsine uzaktan baktığımda, “kalabalık” kavramının anahtar olduğunu fark ediyorum. Bu kalabalık bir nesne kalabalığı ya da figür kalabalığı olabileceği gibi renk, çizgi, leke bakımından bir kalabalık da olabilir.”

Dilay Öğmen, Home Sweet Home, 140×200 cm, Kâğıt üzerine karışık teknik, 2022

“Kişisel Mekanlarımı Çalışıyorum”

“Sergide yer alan çalışmalarımda İzmir’deki oturma odamın birer betimlemesi. Bir şeyler biriktirmekten hoşlanıyorum, hep hoşlandım ve aslında kişisel mekânımı çalışma isteğimden önce kişisel eşyalarımı çalışma isteğim vardı. -Özellikle troll bebeklerimi çizmekten hoşlanıyordum.- Sonra özellikle bir dönem, oturma odam gerçekten bütün günlük aktivitelerimi içinde gerçekleştirdiğim; orada yemek yediğim, çalıştığım, üstümü değiştirip uyuduğum- uyandığım, kısacası sürekli tanıklık ettiğim ve değiştirdiğim yer olarak hayatımda büyük bir öneme sahip oldu ve ‘İçindeki bütün o kişisel eşyaların yanında kişisel hisleri de barındıran bu yeri neden çalışmayayım ki?’ dedim.

“Evimdeki eşya kalabalıklığı ve dağınıklığı beni rahatsız etmekle birlikte bana güven de veriyor. Bunu yansıtmak amacıyla, resimlerimdeki karmaşayı olumlu şeyler hissettirecek sevimli renklerle oluşturmayı tercih ettim, ‘karmaşa’ hâlihazırda olumsuz bir kavramken onu sıkıcı renklerle daha olumsuz hâle getirmek istemedim. Nitekim resimleri yaptığım esnada denk gelenlerden bazıları onları huzurlu, bazıları da kaotik buldu ve bu fikir ayrılığından çok hoşlandım. Yeni izleyicinin de, tıpkı benim kendi dağınıklığıma karşı kaldığım gibi bir ikilemde kalmasını umuyorum.”

Neda Aydın / Berlin

“Üretimlerimde Doğaları Gereği Uyumsuz Olan, Yoksul Malzemeleri Kullanıyorum”

“Şu anda Berlin’de Weißensee Kunsthochschule’de heykel bölümünde okuyorum. Baskı duygusunu, fiziksel baskı ve gerilme miktarına dönüştürüyorum. Baskı, gerilim, uyum sağlama, boyun eğme ve deformasyon işlerimde sürekli olarak ele aldığım temalardır. Üretimlerimde genellikle doğaları gereği uyumsuz olan, yoksul malzemeleri kullanıyorum. Bu da bir güç dengesizliği yaratıyor: ‘Baskın’ malzeme, ‘daha az güçlü’ malzemenin hareket ettiği koordinatları belirler. Kalan hasarı bir kusur olarak değil, estetik bir direnç olarak görmek ve bunu ince, bazen esprili bir şekilde görselleştirmek, sanatsal pratiğimin özünü oluşturuyor.

Neda Aydın, Schuss & Schutz, çelik, pas, porselen, 2022

“Mamut Art Project’te yer alan işimde mitolojik kahraman Akhilleus’un sadece ayak bileğinin arkasından yaralanabilmesi söylencesinden esinleniyorum. Aşil’in topuğu – mitolojiden bilinen insan vücudunun zayıf noktası – bir okla yaralanır. Topuktaki kıvrımların aksine, porselen nesnelerdeki kıvrımlar içeri doğru yönlendirilmiştir ve bu nedenle korunur. Okları andıran paslanmış çelik çubuklar, porselen nesnelerin etrafına sarılır. Porselene karşı olan bu çift anlamlılıkta, çelik çubuklar hidroklorik asitte pasla patine edilmiştir. Porselen, temiz tutulan ve nesiller boyunca korunan yüksek kaliteli bir malzeme iken, pas, bir malzemenin istenmeyen çürümesini temsil eder ve kaldırılır.”

İlginizi çekebilir:  Üç Kapı Sergisi Depo'da: Irkçılığa Sanatla Bakış

Arda Cosan /İstanbul

“Kalıntı Kavramını Çağdaş Bir Şekilde Nasıl Yorumlayabilirim”

“Benim arka planımda  bir sanat eğitimi yok. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun mimar ve peyzaj mimarıyım. Bu dönem itibariyle de Harvard Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimime başlayacağım. Daha çok mimari üretimler yapmamın yanı sıra yakın zamanda kendi kendime heykeller yapmaya başladım. Aslında bunları tam olarak heykel olarak adlandırmak da doğru olmayabilir. Eserlerim resmin tek düzlemliliğinden heykelin çok boyutluluğuna sıçrayış serüveninde arada kalmış bir noktada, görece de tanımsız bir sınırdalar. Duvara bağımlılıkları devam etse de duvar-çerçeve-eser arasındaki sınır ve geçişler bozularak muğlaklaşmış durumda.

“İşlerimde kalıntı kavramına odaklanıyorum. İçerisinde bulunduğum mimarlık pratiğinde kalıntı kavramı aklımızda, ziyaret edip izlediğimiz antik ya da klasik dönemin bina yığınları ve eşyaları olarak beliriyor ve romantik bir bağlamda yer alıyor. Ben bunun bir adım ilerisine geçerek kalıntı kavramını çağdaş bir şekilde nasıl yorumlayabilirim diye düşünüyorum. Çeşitli malzemelerin dokularına, karşıtlıklara, eski-yeni birlikteliklerine, eserin kendi kendine bir hacim tanımlamasına odaklanıyorum. İşi oluşturan metal malzemelerin doğasından gelen kuvvetin, çekme gerilimlerinin mekânsal olarak hissedilebilir olmasını sağlamaya çalışıyorum.”

Arda Coşan, no. 35, 80×70 12cm, karışık teknik, metal, ahşap, akrilik boya, kumaş, çelik halat, 2024

“Post-Antroposen Çağın Olası Artıklarını Araştırıyorum”

“Sergideki işlerim ‘Ruins’ adlı serimden eserler. Bu seri sanatsal anlamda ürettiğim bütünlüğü olan ilk seri, benim için öyle bir heyecanı da var. Kalıntılar, yıkıntılar ya da harabeler olarak da yorumlayabileceğimiz bu seride insan sonrası bir geleceğin, post-Antroposen çağın olası artıklarını araştırıyorum. Kompozisyonlarımda kullandığım malzemelerin her birinin yaşı, bozulmuşluk seviyesi, doğası, davranışı ya da tanıklık ettikleri insan yaşamları birbirinden farklı. Paslanıyorlar, kirleniyorlar ya da kırılıyorlar. İstanbul’da gezinerek bu malzemeleri depolardan, eski hanlardan, yıkılan evlerin inşaat hafriyatlarından topluyorum ve daha sert metal çizgilere entegre ediyorum. Bu kalıntı parçaları topladığım coğrafya itibariyle bu kültürün yaşam pratiklerinden ve estetik birikmişliklerinden de çok motif barındırıyorlar. Geçmiş hayatlara ait belli belirsiz izler ve çatlaklar, unutulmuş kırılmalar ve solmuş renklerin bir araya getirdiği zenginliği keşfetmeye çalışıyorum. Farklı farklı özne ve mekanlara tanıklık etmiş canlı/canlı olmayan kütlelerin bağlamlarından koparılıp yeni bir gerçeklik içerisinde birbirine örülmesiyle ortaya çıkan ürünler de bu yığın kompozisyonundan doğan objeler olarak karşımıza çıkıyor.”

Arda Coşan, no. 37, 50x75cm, karışık teknik, metal, seramik, kumaş, çelik halat, 2024

“Bu Seri Aslında Bir Yığınlar Serisi”

“İşlerimde konvansiyonel olarak alışageldiğimiz estetik kaygılarımızı yeniden yorumlamaya çalışıyorum. Malzemelerime yıkım ve inşa süreçlerini yansıtan müdahalelerde bulunarak ortaya çıkan katmanları süperpoze ediyorum. Bu seri aslında bir yığınlar serisi olarak da düşünülebilir. Yapım sürecimde bu parçaları yapboz parçaları gibi farklı kompozisyonlarda birçok kez birleştirerek ve bozarak aralarındaki beklenmedik uyumların, spontane bağlantıların ve keskin malzeme kontrastlarının arayışında oluyorum. “Mamut’u birkaç senedir takip ediyorum ve bu yıl gerçekten çok başarılı sanatçıların yer aldığı, benim de büyülenerek gezdiğim bir seçki var. Zaman ayırıp keşfetmeye değer… Umarım ‘Ruins’ ziyaretçilerde de, kendi kalıntılarından ve yıkıntılarından bir başka bütünlük oluşturabilme hissiyatını ortaya çıkarır.”

Ahmet Mert Hasret  / Ankara

“İmgenin Gücü ve Büyüsünden Besleniyorum”

“Genel olarak üretimlerimi Ankara’daki kişisel atölyemde gerçekleştiriyorum. Aynı zamanda Hacettepe Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisiyim, okulumun atölyesinden de faydalanıyorum. Sanat dünyasında kendimi konumlandırdığım yerin farkındalığına pek sahip olmadan ama nerede olmadığımı ve olmayacağımı, olamayacağımı çok iyi bilerek, biçimin kuvvetinin kabulüyle birlikte üretimlerim gerçekleşiyor. Son zamanlarda yüzey resmi ve heykellerle ilgileniyorum. Resmin kendisini içindekiyle birlikte bilme kaygısıyla işler üretiyorum.

“Biçim-içerik ilişkisi etrafında dolanarak, biçimin ta kendisinin içeriği oluşturmasına olanak sağlayacak imgenin gücü ve büyüsünden besleniyorum. Hareket-imge ve durağan-imge kavramları ve sinemadaki oradalık-başka yerdelik kavramları üzerinden disiplinlerarası işler üretmekteyim.”

Ahmet Mert Hasret, El Örgüsü Dantel yerleştirme, 2024

“Feminist Okumaya Açık İşler Üretiyorum”

“Bir aradalığımız sonucunda bir duygu topluluğu oluşturduğum annemle duygularımızı hem beraber hem de ayrı ayrı kontrol edebilmeyi deneyimlediğimiz aşama, benim düşünce düzlemimi oluşturuyor. Bu düzlemde benim düşüncelerimin ürettiği içerik ve aldığı form annemle aramda mevcut durumun bir çıktısı haline geldi. Bu çıktıda oluşan süptil formlar (ince, hareketli ve yoğun olmayan), tamamen kendine dönük imgeler olmuş, annem ve düşünen olan ben için kendiliklerini üretim süreci içerisinde gerçekleştirmiş işler haline gelmiştir. Kullandığım malzemeden ötürü feminist okumaya açık işlerdir, ki işlerimi üretme noktam da tam burasıydı. Anneliğin kutsanmasının indirgeyiciliği üzerinden gelişip, dönüşmüş ve son zamanlarda da tam anlamıyla kendilerine dönük imgeler olmalarından dolayı tamamen plastik kaygılarımın çıktıları olarak sonlanmışlardır.”

Adéla Matalova /Çekya

“İşlerimi, Yaşam Çizgisinin Bir Türü Olarak Düşünüyorum”

“Çekya doğumluyum ve Çekya’da sanat üzerine yüksek lisansımı tamamladım. Türkiye, Gdansk ve Polonya’da çalışmalar yaptım. Sanat pratiğimde resim ve çizimle çalıştım, bir süre de nesneler yarattım (genellikle kil, sim, cam ve ayna kullanarak). Şu anda MAP ile iş birliği içinde sunduğum seri, sanat dilimin daha olgun ve arındırılmış bir versiyonunu temsil ediyor.

Adéla Matalová, Ona, sonun tam zamanını bildiğimi söyledim ama bana deli dedi; gitti, Oil paints on canvas, charco 60 x 90

“İşlerimde dil, insan doğası, DNA, umutsuzluk ve çaresizlik gibi duygular, kadınlık ve belki biraz da travma gibi konuları ele alıyorum. İşlerimi, yaşam çizgisinin bir türü olarak düşünüyorum ve her birine ilerledikçe daha ayrıntılı olarak inceliyorum. Deneyimler, evreler ve yaş değişiyor, ancak düşünceler hala benzer. Her birimizin benzersiz ve farklı olduğuna inanırken, içsel düşüncelerimiz, diyaloglarımız, bizi cezbeden şeyler ve benzeri duyguların çoğumuzda ortak olduğuna inanıyorum. Bu nedenle, işlerim kişisel bir itiraf olarak görülebilirse de çoğumuzun kolektif itirafı olabileceğine inanıyorum. Daha çok sezgisel olarak uyguladığım bir araç olarak yazılı metinleri işlerimde oldukça fazla kullanıyorum.

“Aile ve Çocukluk Konusunu da Sıkça Ele Alıyorum”

“Mamut Art Project, sergisinde sergilenen resim serisi, boyalara kum karıştırarak ortaya çıkardığım altı yağlı boya tablodan oluşuyor. Bu teknikle neredeyse bir yıldır çalışıyorum. Yağ ve kum kullanarak çalışıyorum bu da ihtiyacım olan parlak ve ham yüzeyi elde etmeme yardımcı oluyor. Özellikle bu tablolarda, yetişkin ve çocuk arasındaki sınırı, birinin gerçek doğasını gösterme korkusu üzerinden keşfediyorum. Çalışmalarımda aile ve çocukluk konusunu da sıkça ele alıyorum çünkü davranışlarımızın çoğunu buradan aldığımıza inanıyorum. Aile masasının altındaki bıçaklar ve drama, insanların değişmeyeceğini anladığı için kafesinden uçmaya karar veren kuş, yanan mumlarla doğum günü pastası görüyoruz resimlerimde.

Adéla Matalová,  Doğum Gününde Hangi Renk Giyersin,  Tuval üzerine yağlıboya, kum ve yağ pastel 90 x 60 cm, 2024

“Benim için önemli olan şey, tabloların yaratıldığı zaman ve yerin atmosferleridir. Bu dönemde, favori klasik yazarları tekrar okumaya başladım ve  özellikle bu seride Toni Morrison çok etkilli ve ilham verici oldu. İnsan doğasını acı ama kesin bir şekilde ifade etme yeteneğine sahip bu yazarın eserlerini okurken hem iğrenmiş hem de hayran kalmıştım. Bir bölümü o kadar etkileyiciydi ki onu resme dökmek zorunda kaldım: kuş ve kafes olan işimi bu bölümden ilhamla yarattım. Bu atmosferde resimleri oluşturarak, seriyi tamamlamış oldum. Mamut Art Project, Türkiye’deki sanat dünyasından yeni insanlarla tanışmak için bir fırsat. ”

Enes Helvacı, Duruş, Seramik, Metal, 20x20x150 cm, 2023

Enes Helvacı / İstanbul

“Kendi Deneyimimden Yola Çıkarak Psikolojik Konulara Odaklanıyorum”

“Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Seramik ve Cam Bölümü son sınıf öğrencisi olarak eğitimime devam ediyorum. İşlerimde, seramik malzemesinin sınırlarını zorlayarak belirli duyguları ve konuları ifade etmeye çalışıyorum. Çalışmalarıma İstanbul’da devam ediyorum. Genellikle kendi deneyimlerimden yola çıkarak psikolojik konulara odaklanıyorum. Sergideki işimde seramik formları metal konstrüksiyonların içinde şekillendirip hazırladım sonra pişirerek içlerine yerleştirdim. Bu şekilde, metal ile seramik arasındaki uyumu birlikte kullanarak deneyimlemiş oldum ve izleyicilerle paylaşma fırsatı buldum. Bu sürecin sonunda ortaya çıkan işlerde, hem sanatsal hem de seramik malzemenin ifade gücünü vurgulamaya çalıştım. Mamut’un genç sanatçılara sunduğu imkanlardan dolayı Mamut Art Project ekibine çok teşekkür ederim.”

Kübra Su Yıldırım, Tek Nefes, Bir Soluk, 65×30 cm, Ahşap üzerine karışık teknik, 2023-2024

Kübrasu Yıldırım /

“İnsan dürtülerini ve benlik keşfini işliyorum”

“Çeşitli medyumlardaki üretimlerimde çok katmanlı hikayelerimi gerçekliğe işliyorum. Sartre’dan ilhamla ölümün gerçekliği karşısında hayatı anlamlandırmakta zorlanıyor ve üreterek var oluyorum. Bilinç akışı tekniğiyle ürettiğim çalışmalarımda düalite ve dikotomi kavramlarını, insan dürtülerini ve benlik keşfini işliyorum. Figüratif ve soyut öğelerin bir arada bulunduğu, hareketin ve zamanın durduğu, gerilimli ve grotesk bir dünya yaratıyorum.

Kübra Su Yıldırım, Boşluğun Çağrısı, 115×65 cm, Ahşap üzerine karışık teknik ve fine art baskı ,2024

“Sergideki seçkim izleyiciyi kendi içsel yolculuğuna davet eden, kültürel öğeler ve arketipsel sembollerle dolu çalışmalardan oluşuyor. Tümevarımsal bir yöntemle parçadan bütüne giden bir anlatım sunuyorum. Giorgio de Chirico’nun dediği gibi, ‘Güneşli bir günde yürüyen birinin gölgesi, dünyadaki tüm dinlerden daha fazla gizem barındırıyor.’ İşlerimde izleyiciyi bilinçaltının labirentlerine ve varoluşun temel sorularına yönlendiren, sorgulamayı teşvik eden bir perspektif sunduğuma inanıyorum.

“Mamut Art Project’in yeni birliktelikler inşa etmek, kalıcı ve anlamlı bağlar kurmak için benzersiz bir alan yarattığını düşünüyorum.”

Yapı Kredi bomontiada ve Çevrimiçi Platformda

Adéla Matalová, Ahmet Mert Hasret, Ali Arda Özdeniz, Anıl Can, Arda Cosan, Aurora Tuğçe Aydın, Baran Efe Öztürk, Ben Grosse – Johannboecke, Betül Kotil, Burçin Esin, Burcu Toral, Çağrı Dizdar, Cem Yünür, Defne Parman, Dilan Perişan, Dilay Öğmen, Ece Duran, Ece Erbil, Ece Yalçın, Elif Acar, Emre Taş, Enes Helvacı, Heper Sayar, İlhak Altıparmak, Kübra Su Yıldırım, Merve Karakoç, Merve Zeybek, Mina Havutcu, Mine Kemertaş, Nazif Can Akçalı, Neda Aydın, Özge Akdeniz, Özlem Can, Şafak Kocaoğlu, Şahsenem Altıparmak, Sena Soykök, Serhat Kır, Songül Karakoç, Sude Erkoyuncu, Süreyya Kağan Tekkaya ve Vardal Caniş’in eserlerinin yer aldığı Mamut Art Project 11.edisyonunda gerçekleştirdiği iş birlikleri ile öne çıkıyor. Premium Otomotiv markası Lexus, Beylerbeyi İçecek Pazarlama, Converse, Trendyol Sanat ve vitruta’nın eş sponsorluğunda, Arçelik desteğiyle gerçekleşen etkinlik 26 Mayıs’a kadar günü Yapı Kredi bomontiada’da ve çevrimiçi platformu mamutartproject.com adresi üzerinden görülebilir.

Previous Story

Julien Auregan’dan “ile ve dışında”

Next Story

Şimdi Sevdiği Toprakta

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.