Kubrick İstanbul’da

//

İstanbul Sinema Müzesi, bu günlerde dünya sinema tarihinde detaycılığı ve kült filmleriyle çığır açmış Amerikalı usta yönetmen Stanley Kubrick’in şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı sergisine ev sahipliği yapıyor.

The Shining (Cinnet), “2001: A Space Odyssey” (2001: Uzay Yolculuğu)A Clockwork Orange” (Otomatik Portakal), “Eyes Wide Shut” (Gözleri Tamamen Kapalı), Full Metal Jacket” gibi kült filmlerindeki sinema dehası ve detaycılığıyla sinema tarihine adını yazdıran yönetmen Stanley Kubrick’in sıra dışı dünyası İstanbul’da…

Şimdiye dek 22 farklı durakta bir buçuk milyon ziyaretçiye ulaşan sergi, ekim ayından bu yana İstanbul Sinema Müzesi ev sahipliğinde İstanbullu sinemaseverlerle buluşuyor.

Fotoğraf: Semra Dursun

Usta yönetmenin filmlerinden görseller, kostümler ve orijinal senaryolar başta olmak üzere pek çok obje ve belgeyi meraklılarıyla buluşturan sergi, daha önce gün yüzüne çıkmamış belgeler, senaryolar ve yazışmaların olduğu toplam 900 parçayla en kapsamlı Stanley Kubrick sergileri arasında göze çarpıyor. Müzenin ilk geniş çaplı yönetmen sergisinin getiriliş öyküsünü İstanbul Sinema Müzesi ve Atlas 1948 Sineması Genel Müdürü Ceyhun Tuzcu’dan dinliyoruz:

“Müzenin açılışıyla beraber Stanley Kubrick Sergisi çalışmalarını başlattık. Bu çalışmanın başlangıcı için müzenin açılış tarihiyle eş zamanlı diyebiliriz. Sinemada çığır açmış yönetmenin bütün orijinal belgeleri, dekorları, kostümleri, şahsi yazıları, senaryo üzerine alınmış notları … Kısacası Kubrick hakkında şu zamana kadar yapılmış en kapsamlı sergi. Sergi dünyada tur halindeyken Kubrick’in ailesini İstanbul’a davet ettik. Burada ağırladık ve onlara İstanbul’u gösterdik. Birçok detaya onları dâhil ettik ve İstanbul’u ve özellikle İstanbul Sinema Müzesi’nin ne kadar etkileyici bir yer olduğunu görmelerini sağladık ve dedik ki; ‘Böyle bir sergi olabilecekse, dışarda başka bir projeniz varsa olması gereken tek yer; İstanbul Sinema Müzesi olması gerekiyor.’ Sonuç olarak Tokyo’ya gidecek sergi ikna sonucu, İstanbul’a getirdik. Tabii işin her aşamasında çok büyük bir emek var.”

Fotoğraf: Semra Dursun

900 parçalık serginin küratörlüğünü, İstanbul Sinema Müzesi Proje Danışmanı Zihni Tümer ve Alman Film Müzesi Küratörleri Hans-Peter Reichmann & Tim Heptner üstlenmiş. Sergide, Alman Sinema Müzesi (Deutsches Filmmuseum) tarafından Christiane Kubrick, Jan Harlan ve Londra Sanat Üniversitesi (University of the Arts London) Stanley Kubrick Arşivi iş birliği de dikkat çekiyor.

Sinema dünyasının sıra dışı filmlerinin sıra dışı yönetmeni Kubrick’in dünyasına daha yakından tanıklık etmek için tarihi binanın 3’üncü ve 4’üncü katlarına yayılan sergi alanını geziyoruz.

Küçük bir not: Sergideki önemli detay, sergi alanının Kubrick’in ünlü filmi “The Shining”deki Overlook Otel’de gördüğümüz labirentlere gönderme yapılarak tasarlanmış olması. Ceyhun Tuzcu, serginin dünyadaki örneklerinde de kurgusunun böyle olduğunu söylüyor ve “Biz de burada görmüş olduğunuz alanı filmdeki o labirente göre oluşturduk. Amacımız sergi gezmenin ötesinde insanlara mekân algısı ve deneyim yaşatmak,” diye ekliyor. Müzede bize tur boyunca İstanbul Sinema Müzesi Rehberi ve Sanat Tarihçisi Hazal Kömürcü eşlik ediyor.

Fotoğraf: Semra Dursun

Kubrick’in Üretimlerine Kronolojik Bakış

Stanley Kubrick Sergisi’nin başlangıç noktasındayız. Burası aynı zamanda kronolojik hikayenin başladığı yer. Burada Stanley Kubrick’in 16 yaşından 20’li yaşlarına kadar Look dergisi için çekmiş olduğu fotoğrafların sergilendiği bölüm bulunuyor. Müze Rehberi ve Sanat Tarihçisi Hazal Kömürcü anlatıyor:

“Bu bölümde şöyle bir durum var; Kubrick sinemaya direk olarak yönetmen olarak girmiyor aslında, Fotoğraf sanatçısı kendisi aynı zamanda. Babasının ona hediye etmiş olduğu bir fotoğraf makinası ile çekimler yapmaya başlıyor. Eski ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt öldüğünün sabahında bir çocuğun gazete sattığı fotoğrafları çekiyor. Look ve Life dergilerine gönderiyor bu fotoğrafları. Look dergisinden de ona yaklaşık 25 dolar gibi karşılıkla ‘bizim için bu tarz kompozisyonlarda fotoğraf çeker misin?’ gibi bir teklif geliyor. Böylece Kubrick daha 16 yaşındayken derginin en genç fotoğraf sanatçısı oluyor.”

Fotoğraf: Semra Dursun

Bu bölümde Kubrick’in fotoğrafçılık yıllarında çekmiş olduğu fotoğrafların yanı sıra Look dergisinde çalışırken kullanmış olduğu kameranın bir kopyası da sergileniyor. Kubrick, izlediği filmlerden çok daha iyilerini yapabileceğini düşünerek yönetmenliğe geçiş kararını aldığı ilk kısa filmi de bu bölümde dikkat çekiyor. İlk uzun metrajlı filmi Fear and Desire” ve Killer’s Kiss” de bu bölümde… Rehberimiz anlatmaya devam ediyor..

“’Fear and Desire’ ilk uzun metraj filmi. Burada beş tane gazete haberi var; Fear and Desire filmine ait tanıtım yazılarının olduğu. Fakat gördüğünüz gibi sadece bu kadar haberde çıkıyor filmle ilgili, başka hiçbir yerde çıkmıyor. Bundan para kazanamıyor, gişe yapmıyor, ismini duyuramıyor…  Aynı zamanda ilk filmi olmasına rağmen bir savaş filmi ama Kubrick’in kurgusal bir savaş dünyası bu. Diğer filmlerinde olduğu gibi roman uyarlamalarından falan yapmıyor bunu. Senaristi de kendisi, yapımcısı da kendisi, her şeyi burada kendisi… Bunlardan para kazanamaması onu yıldırmıyor. Babasından ve akrabalarından para isteyerek Killer Kiss’i çekiyor. Filmin orijinal afişleridir bunlar. Hemen şurada da kamera arkası görüntüleri yer alıyor. Burada onun kullanmış olduğu kamerası var. Dublör kamerası olarak da geçer ve tamamen çelikten yapılmıştır. Bu sebeple hem üretimi daha ucuz hem de inanılmaz sağlam bir kamera. Şurada onun prodüksiyon şirketine ortaklığı var yüzde 50’lik. Onun hisse senedini görüyorsunuz. Hemen arkasında da filmi çekmeden önce gelir giderleri yazdığı muhasebe notları ve filmin orijinal senaryosu.”

Kubrick, bu filmi Amerikan film stüdyosu United Artists’e satarak hem adından söz ettirir hem de buradan kazandığı parayla kendisine kameraman tutarak çalışma imkânı bulur.

Fotoğraf: Semra Dursun

Sergide tam bir satranç ustası olan Stanley Kubrick’in satranç takımları da sergileniyor. Rivayet odur ki; Lolita” filmini çektikten sonra cinsel sapkınlıkla suçlanan ve Londra’ya yerleşmek durumunda kalan Kubrick, İngiltere’de o dönemde kendisine ek gelir sağlayabilmek için bir parka gidip karşısına kim gelirse gelsin satranç tahtalarını kurarak altın ya da para karşılığı satranç oynarmış. Başka bir hikâyede de oyuncularla arası pek de iyi olmayan Kubrick’in oyuncuların sabrını denemek için onlarla satranç oynadığıdır. Sergide yönetmeninKiller Kiss” filminde oyuncularla satranç oynarken çekilmiş bir fotoğrafı da yer alıyor.

Fotoğraf: Mert Babaoğlu

Sergide ünlü yönetmenin orijinal yönetmen koltuğu, hemen yanındaki vitrinde ise The Shiningi çektiği 35 mm Arriflex kamerası ve Carl Zeiss marka lensleri dizili.

“Kubrick, genellikle zaten yakın planda çekimler yapmasıyla bilinir. Şu yönetmen bakışı dediğimiz lens. Boyunlarına asıp kare şekilde gördükleri lens. Bunlar da Carl Zeiss lensler. O dönem için çok önemli lenslerdir bunlar. Kubrick, Barry Lyndon filminde NASA’dan kendisine lens siparişi verecek. Carl Zeiss lensleri NASA ayın karanlık yüzünü çekerken kullanıyormuş. Kubrick de o filmde asla yapay ışık kullanımı yok. Tamamen gün ışığında çekiliyor. İç mekân çekimlerinde ise mum ışığında çekimler yapıyor.”

Fotoğraf: Semra Dursun

“The Killing” New Yorklu yönetmenin ilk edebiyat uyarlaması filmi. Aynı zaman da bu filmde ilk kez bir kameramanla çalışıyor. Bu bölümde filme uyarlanan romanın yanı sıra, kendi not defteri ve senaryoya dair aldığı notları, filmin orijinal afişleri ve kamera arkası görüntüleri yer alıyor.

“Paths of Glory” filmi ise Kubrick’in ikinci edebiyat uyarlama filmi. Aynı zamanda Kirk Douglas ile ilk işi. I. Dünya Savaşı’nı konu alan filmin orijinal senaryosu, film sahnelerinin karikatürize edilmiş resimleri, çekim planları, Almanca ve Fransızca gösterim afişleri sergide yer buluyor.

Fotoğraf: Mert Babaoğlu

“Spartacus” filmi ile Kubrick ismini iyice duyurur ancak bu film ısmarlama bir film olduğu için asla sevmez. Filmin başlangıç yönetmeni Anthony Mann, filmin yapımcısı ve aynı zamanda başrol oyuncusu Kirk Douglas ile kavga edip ayrılınca Kubrick yönetmen koltuğuna geçer.

Obsesif Bir Yönetmen

“Filmlerim arasında üzerinde hakimiyet kuramadığım tek filmdi” dediği Spartacus”ün çekimleri sırasında 300 figüranı tek tek numaralandırdığı set arkası fotoğraf, sergide Kubrick’in ne kadar obsesif bir yönetmen olduğunu gösteren önemli detaylardan. Bu bölümde storybordlar, orijinal kostümler, orijinal kostüm tasarımları, filmin afişleri ve Kirk Douglas’ın Kubrick’e yazdığı bir mektup yer alıyor.

Fotoğraf: Mert Babaoğlu

Mektuplar da Sergileniyor

Kubrick’in en fazla polemik yaratan ve Vladimir Nabokov’un romanından uyarlanan filmi Lolita” yaşlıca bir edebiyat profesörünün kendinden yaşça çok küçük bir kız çocuğuyla skandal ilişkisi konu alır. Usta yönetmen burada romanın aksine 12 yaşında değil 16 yaşlarında bir kız çocuğunu oynatsa da cinsel sapkınlıkla suçlanmaktan kaçamaz. Hatta öyle ki Christian Action’ın başkanı olan din adamı Canon John Collins’ten uyarı mektubu alır. Mektuba Kubrick, “Filmi doğru dürüst izleyin,” diyerek karşılık verir. Canon John Collins ve Stanley Kubrick arasındaki bu yazışmaları da sergide görmek mümkün. Yine filmin senaryosuna ait notlar, filmden küçük sahneler, filmin başrol oyuncusu Sue Iyon’un Kubrick’e yazdığı bir mektup ve filmin orijinal ilk gösteri afişleri sergilenmekte. Filmin projelendirme aşamasında Nabokov ve Kubrick arasındaki yazışmalar da sergiye dair etkileyici detaylardan.

İlginizi çekebilir:  Nilüfer'de Açık Havada “Vur Yağmala Yeniden”

ABD ve Sovyetler arasındaki soğuk savaşı konu alan filme Dr. Strangelove” filmine dair, sahnelerin çekim aşamasında kullanılan plan fotoğrafları, usta yönetmenin filmin ismine karar verebilmek için kendi el yazısıyla aldığı notlar, filmin ilk gösteri afişi, bir sanat tarihi profesöründen filmdeki sanatsal dilin hâkimiyetiyle ilgili yazdığı tebrik mektubu ve yine bir izleyiciden gelen eleştiri mektubu dikkat çekiyor.

Fotoğraf: Semra Dursun

“A Clorckwork Orange”, Kubrick ve ailesinin yoğun ölüm tehditleri almasına yol açıyor; zamanında şiddeti estetik gösterdiğine dair çok ciddi bir tepki topluyor. Bu sebeple aslında vizyona girdiğinde gişe rekorları kırmasına rağmen, daha sonra Büyük Britanya’da tüm gösterimleri iptal edilir. Bu filme dair orijinal film afişleri, gazete kupürleri, izleyici mektupları, Beethoven posteri, film karakteri Alex’in odasındaki hidrolik destekli pikabı görmek mümkün. Wendy Carlos’un Kubrick’e hediye ettiği altın plağı da…

“Barry Lyndon” ise Kubrick’in göz bebeği filmlerinden. Çünkü bu filmde tam anlamıyla istediği tam hâkimiyeti kurduğunu sıklıkla dillendirir. Çekmek isteyip de bir türlü çekemediği Napolyon filmi için yaptığı hazırlıkları da bu film için kullanır. Bu filmle en iyi kostüm tasarımı ve en iyi görüntü yönetimi kategorilerinde Oscar Ödülü kazanır yönetmen.

Fotoğraf: Semra Dursun

Sözü yeniden rehberimiz Hazal Kömürcü’ye bırakıyoruz:

“Bu filmde şöyle bir durum var: filmi izlerken herhangi bir yerinde durdurduğunuz zaman bambaşka bir fotoğraf karesi karşımıza çıkıyor.  Ya da 18’inci yüzyıl tablosunun niteliğini taşıyor karşımıza çıkan sahne. Size şimdi Barry Lyndon filminden bir tane görsel gösterseler bunun kesinlikle Rembrandt’ın ya da Caravaggio’nun bir eseri olduğunu düşünürsünüz ama bu Kubrick’in Barry London’dan bir sahnesidir aslında. Kubrick bu filmi çekerken tamamen mum ışığından faydalanıyor. 18’inci yüzyıl ressamlarını araştırır. Onları çok iyi inceler. Sanat tarihi kitaplarını çok fazla okur. Aslında ne kadar iyi bir fotoğraf sanatçısı olduğunu da bize bu filmle gösterir.”

Fotoğraf: Semra Dursun

Vietnam Savaşı’nı konu alanFull Metal Jacket’in ilk yarısı savaşa hazırlanan bölüğün içinde geçenleri; ikinci yarısı ise savaşın kendisini gösterir. Orijinal film afişlerinin, film çekimleri planlarının, oyuncu aksesuarlarının, fotoğrafların yer aldığı filmle ilgili sergide en çok ABD ordusu tarafından filmde kullanılan uçağın uzaktan kumandalı versiyonu dikkat çekiyor.

Bir Klasik: “The Shining”

Kubrick’in kült filmi The Shining bölümüne geldiğimizde bizi filmde Overlook Otel içerisinde gördüğümüz labirentin bir maketi karşılıyor. Duvarlarda filmin orijinal afişleri, filmi mekânız ve zamansız hale getiren ikonik fotoğraf, çocuk oyuncu Danny’nin filmde giydiği “Apollo 11” yazılı örgü kazağı, Jack Torance karakterinin daktilosu, filmde kullanılan baltaların orijinal sapları, Grady kardeşlerin kostümleri dikkat çekiyor. Yine sözü rehberimize bırakıyoruz:

“Bu filmde kapı kırma sahnesi için 60 kapı kırılıyor. Orijinal film afişinde görmüş olduğunuz kapı. Jack Nicholson’ın kapı kırma sahnesi toplam üç gün sürüyor. Sebebi ise şu: Jack Nicholson’ın oyuncu olamadan önce bir itfaiye eri şefiymiş ve bu sebeple de önüne gelen her kapıyı tak diye tek hamlede kırabiliyormuş… Ama film sahnesinde öyle değil. Jack Torrance karakterinin kapıyı kırarken baya zorlanması lazım. 60’ıncı kapıya gelmeye yakın daha zor kırılan kapılar tasarlatmaya başlıyor Kubrick bunun için.”

Fotoğraf: Semra Dursun

Filmle ilgili bilinen diğer bir hikâye ise şöyle: Kubrick, nevrotik havayı daha iyi yansıtması için oyuncu Shelley Duvall’a set içi yalnızlaştırma politikası uygular ve diğer oyunculara göre daha kötü davranır. Öyle ki Shelley Duvall, bu sebeple çok uzun bir süre film seti bittikten sonra da psikolojik tedavi görmek zorunda kalır.

“Bugüne Kadarki Filmleri Bu Filmi Çekmek İçin Çektim”

Bu fil için “Bugüne kadar çekmiş olduğum bütün filmleri bu filmi çekmek için çektim,” der Kubrick. Filmi 1999 yılında çekiyor ve kurgusunu yapıp galasına katılamadan hayatını kaybediyor. İstanbul Sinema Müzesi Rehberi Hazal Kömürcü bizlerle şu ayrıntıyı paylaşıyor:

“Filmle ilgili çok fazla komple teorisi var. Kubrick öldü mü? Öldürüldü mü? Stanley Kubrick’in kızı Katharina Kubrick serginin açılışına geldiğinde bir misafir bu soruyu yöneltti ona. O da ‘Hayır, bunlar sadece dedikodu’ dedi ve Kubrick’in doğal sebeplerden vefat ettiğini hatırlattı.”

Fotoğraf: Semra Dursun

Arthur Schnitzler’in “Bir Rüya” romanından uyarlanan filmde izleyicinin hafızalarına kazınan ritüel sahnesindeki Tom Cruise’un kostümü, pelerini, maskı ve filmde kullanılan diğer masklar, filmin orijinal senaryosu, ilk gösterim afişleri, filmde gördüğümüz “fidelio” parolasının yazılı olduğu kağıt peçete, Bill karakterinin takip edilirken büfeden aldığı gazete ve Kubrick detaycılığını tüm çıplaklığıyla gösteren New York Caddesi’nde çekilmeyen film sahnesi için New York Caddesi yaratım planı… Sergi de bu filme dair dikkat çeken detaylar… Filme dair bir başka detayı da yine rehberimiz anlatıyor:

“Kubrick çok daha öncesinde çekmeyi istemiş bu filmi. Hatta gidip eşine ‘şöyle bir projem var’ diye anlatmış. Sonra birlikte şöyle bir şeye karar veriyorlar; ‘biz bunu çekmek için yeterince olgun değiliz’. Bu kararla 30 yıl bekletiyorlar senaryoyu.. Otuz yıl boyunca hiçbir şey yapmıyor ve sonunda da çekim hazırlıkları ve set ortamı vs. derken toplam yedi yılda filmin çekimlerini tamamlıyorlar.

Serginin bu katında Kubrick’in çekemediği filmlerine dair objeler ve belgeler de yer bulunuyor. Burada dikkat çeken en önemli detay ise çok isteyip de bir türlü çekemediği Napolyon filmi senaryosunun tamamı ve evindeki kütüphanesinden buraya getirilen Napolyon için hazırlı sürecinde okuduğu kitapların bir bölümü.

Fotoğraf: Mert Babaoğlu

Tüm Dekorları Yakarak İmha Etti

Müzenin üst katı ise tamamen 2001: A Space Odysseyfilmine ayrılmış. Burada filmin özgün tasarımından esinlenilmiş deneyim alanında da orijinal aygıtlar, giysiler ve modeller yer alıyor. Yine filme dair fotoğraflar, prömiyer biletleri Kubrick’in istifçi bir yanı tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Bu filmde Kubrick’in detaycılığı ve çekimleriyle gerçeklik olgusunu öyle yansıtır ki, uzun zaman Amerika’nın yayınladığı uzay görüntülerini bu filmden aldığına inananlar olur. Ne yazık ki bu film için en iyi mühendisler, en iyi tasarımcılar ve ressamlarla çalışan Kubrick, filmlerde kullandığı bütün dekorları yakarak imha eder.

Müzeden ayrılırken son sözü yine Ceyhun Tuzcu’ya veriyoruz:

“Sergi aslında birçok şeyi de doğurdu bir taraftan. Mesela film okumaları yapıyoruz sergi kapsamında. Bu serginin uluslararası boyutunda da böyle etkinlikleri var zaten. Yani biz de onlar gibi davranarak, kendi içimizde serginin içeriğini daha da geliştirdik. Farklı kitlelere ulaştırmaya çalıştık. Çok güzel katılımlar da oldu bugüne kadar. Çok güzel geri dönüşler aldık. Yani bu sergi aslında bir sergi görmenin dışında, Kubrick’in sinema dünyasına ait pek çok şeyi öğretici, kapsayıcı bir şekilde sunuyor. Bu nedenle de demografik yelpazesi çok geniş bir sergi oldu. Sinema TV öğrencilerinin yanı sıra farklı alanlardan, farklı yaş gruplarından insanların katılımlarını gördük. Şunu duymak çok keyifli oldu: ‘Ben Kubrick’i hiç böyle bilmiyordum. Gideceğim bütün filmlerini baştan izleyeceğim.’ Bu cümleyi o kadar çok duyduk ki tamam dedik. Çok güzel bir şey oldu. Çok doğru bir yere gitti bu sergi. Bu gerçekten çok önemsediğimiz bir şeydi.”

Fotoğraf: Semra Dursun

Bu günlerde yolunuzu İstiklal Caddesi’ne düşürürseniz, Atlas 1948 Sineması ve İstanbul Sinema Müzesi’ni bünyesinde barındıran tarihi binanın hemen girişindeki Stanley Kubrick Sergisi” afişi dikkatinizden kaçmayacaktır. Sıra dışı filmlerinin sıra dışı yönetmeni Kubrick’in dünyasına daha yakından tanıklık etmek isterseniz; 1 Mart’a kadar bu tarihi binanın 3’üncü ve 4’üncü katlarına yayılan sergiyi gezebilirsiniz.

Mart ortası itibarıyla ise sergi yerini, ‘Afgan’ Kız fotoğrafıyla dünyaca ün kazanan fotoğraf sanatçısı “Steve McCurry İstanbul Sinema Müzesi’nde” sergisine bırakacak.

Previous Story

Kaçırılan Eserler: Tarih Yerinde Güzel

Next Story

Anadolu Uygarlıkları Serisi’nden Yeni Kitap: İonialılar

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights