Performistanbul sanatçısı Ekin Bernay’ın Agah Uğur Koleksiyonu’nda yer alan, ilk olarak 2018 yılında Performistanbul’un düzenlediği ve Simge Burhanoğlu’nun küratörlüğünde gerçekleşen “İHTİYAÇ: SEN, 672 saat canlı süreç” kapsamında sergilediği “Ne İstiyorsun?” adlı performansı, “Performansın Tekrar Gerçekleştirme Hakkı” kapsamında, Performistanbul iş birliğiyle 7. Çanakkale Bienali’nde Troya Müzesi’nde sergilendi.
Ekin Bernay ile “Ne İstiyorsun?”dan hareketle performans sanatını, kapsamını, geleceğini ve projelerini konuştuk.
- “Ne İstiyorsun?” başlıklı performansınızın tekrar gerçekleştirilme hakkı koleksiyoner Agah Uğur tarafından satın alındı; şimdi ise Uğur’un koleksiyonundaki bu performans Çanakkale Bienali’nde sergileniyor. Öncelikle bir performansının satın alınması, performansını ‘tekrar’ sergilemesi sanatçı adına nasıl bir his?
Tüm bu süreç benim için çok duygusaldı. “Ne İstiyorsun?” adlı performans ilk defa 2018 yılında, Performistanbul’un düzenlediği ve Simge Burhanoğlu’nun küratörlüğünde gerçekleşen “İHTİYAÇ: SEN, 672 saat canlı süreç” kapsamında hayat buldu. Ardından Agah Uğur’un koleksiyonuna dahil edildi ve şimdi “Performansın Tekrar Gerçekleştirme Hakkı” kapsamında Çanakkale Bienali’nde sergileniyor. Bu hem benim hem performans sanatının sürdürülebilirliği için çok önemli bir adım.
“Performans Her Yeniden Gerçekleşmede Kozasından Evrilerek Çıkıyor”
Bu yıl “Takımyıldız” teması çerçevesinde, CABININ (Çanakkale Bienali İnisiyatifi) ve Azra Tüzünoğlu’nun küratörlüğünde gerçekleşen 7. Çanakkale Bienali, Agah Uğur Koleksiyonu’ndan değerli bir seçkiye de yer veriyor. Troya Müzesi’nde izleyiciyle buluşan “Hiç istemeden ama seve seve” adlı sergide benim “Ne İstiyorsun?” adlı performansım da yer alıyor. Agah Uğur çok özel bir insan, hassas yaklaşımı benim için çok önemliydi. Performans ile aramda tamamen organik bir bağ oluşuyor, onu bir şekilde tekrar dönüştürmek ve bu bağlamda paylaşmak çok büyük bir doygunluk veriyor bana. Performans sanatının tekrar gerçekleşerek yaşamaya devam edebilmesi, başka sanatçıların da performanslarının benzer şekillerde sürdürülebilir olması konusunda çok büyük bir aydınlık getiriyor içime. Yani çok güzel bir his; bir hayal edip, bir fikri yaşatıp sonra paylaşmak ve bunun değerli bulunması…
- Mekanla, atmosferle, izleyiciyle, sanatçının ‘o an’ıyla birebir bağlantılı bir iş, ‘tekrar’ sergilenebilir mi? Yani her ‘tekrar’ sergileniş aslında bir öncekinden diğer elementler dolayısıyla bir noktada farklılaşıp özgünleşmiyor mu? Bu konudaki düşünceleriniz neler?
Her performans tabii ki biricik. Ama belli sınırları olan bir dünya yarattığımızda yeni bir portal gibi bir gerçeklik ortaya çıkıyor. O evren kendi içerisinde iyi işliyorsa, tutarlıysa, anlamlıysa bunun tekrar sergilenmesi mümkün. Birçok performans tekrar ediliyor aslında ve andaki yüklülük ve saflık azalmadan yaşamaya devam ediyor. Performans da sanatçının o anıyla, izleyiciyle, ortamla, zamanla bağlantılı olarak her yeniden gerçekleşmede kozasından evrilerek çıkıyor. Bu belki de en güzel yanlarından biri…
“Sadece İşimi Yaparak Yaşamımı Sürdürebileceğime Tekrar İnandırdı”
- Canlı sanatın tekrar gerçekleştirilme hakkı ilk defa Türkiye’deki bir koleksiyoner tarafından satın alındı. Önemli bir koleksiyonerin performansınızı satın alması sizi nasıl etkiledi? Bu gelişmenin Türkiye’de performans sanatının geleceğini nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Öncelikle bunun olması için çok çaba gösteren, performans sanatının doğasına uygun şekilde sürdürülebilirliğini sağlamak adına çalışmalarına devam eden Simge Burhanoğlu ve Performistanbul ailesine teşekkür etmek lazım. Bunu aslolan fikrin varlığının önemini anlatmak ve sanatçılar ile birlikte performans sanatı güçlensin diye de yaptılar. Aynı şekilde Agah Uğur da bunun yolunu açmayı ve o önemli ilk adımı atmak istedi. Böyle öngörü ve içgüdülerle geldiğimiz bu nokta bizi daha da ileriye götürebilir. Aynı zamanda beni, sadece işimi yaparak yaşamımı sürdürebileceğime tekrar inandırdı. Aslında bunun bu kadar geç olması ne kadar ilginç; ama bu bir yol, uzun ve zahmetli bir yol… Böyle değerli bir koleksiyonda yer almak, bana böyle kıymetli koleksiyonlara girmesi gereken başka eserleri de düşündürüyor. Çok güzel bir kapı açıldı, bereket olsun!
“Ölüm Bile Konuşuldu: Ben Ölürsem veya Koleksiyoner Ölürse Ne Olur?”
- Performans sanatının sürdürülebilirliği ve koleksiyonlara girerek satın alınabilirliği konusu önemli bir gündem maddesi. Sizin bu konudaki değerlendirmeleriniz neler? Nasıl adımlar atılması, sürecin ideal olması için ne şekilde ilerlemesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Sanırım birkaç önemli şey var burada değinmemiz gereken: Öncelikle çok özenli bir anlaşma yapıldı bu süreçte. Alanın nasıl tekrar kurulacağı, kullandığımız hâlinin renginden seçilen kalemlere kadar kurallarımız dahilinde paylaşıldı. Koku ve ses konuşuldu. Bu ana kadar performansın fotoğraf ve video dokümantasyonları satılabiliyordu ancak şu an biz buna bir alternatif oluşturduk. Sınırlar doğru belirlenirse bu fikir başka sanatçılar için de iyi işleyecektir. Ölüm bile konuşuldu bu anlaşma sırasında. Ben ölürsem veya koleksiyoner ölürse ne olur? Büyük sorular bunlar, yaptığımız şeyin gerçekliğinin de başka bir kanıtı. Yaşamı ve kendi ölümümü düşündürdü. Eserin yaşamını ve ölümünü de… Ancak performans yaşıyor, performans yaşayabiliyor. Değerli ve buna devredilebilen bir değer biçilebiliyor.
- Bienaldeki performansınızın yanı sıra bu süreçte üzerinde çalıştığınız, yakın zamanda hayata geçireceğiniz başka projeleriniz var mı?
Bir süredir üzerinde çalıştığım birkaç video işim var. Bienaldeki eser “Ne istiyorsun?”un mektuplarının aynı zamanda bir kitaba dönüştürülmesi üzerinde çalışıyoruz. Ayrıca “Homework” isimli uzun süreli, 2019 Haziran’da başlayan ve tekrar yaşamaya devam eden bir projem var.
Bir süredir fiziksel olarak istediğim yoğunlukta bir iş yapmadım, şu an zamanının geldiğini hissediyorum, bekleyip göreceğiz.