Konuşulacak Bir Performans

//

Güven Bana” (2009), “Sonra” (2012) gibi ödüllü kısalarıyla tanıdığımız Nazlı Elif Durlu’nun ilk uzun metraj filmi “Zuhal”, Ekim ayında Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ilk kez seyirciyle buluşuyor. Ardından uluslararası prömiyer için Kuzey Avrupa’nın en büyük film festivali Tallinn Black Nights’a doğru yola çıkacak. “Zuhal”, mizahıyla Maren Ade filmlerini, özellikle de Toni Erdmann’ı sıklıkla hatırlatıyor; ama bir yandan absürtlüğü ve insanlarıyla çok Türkiyeli, renkleriyle de çok Akdenizli. Bu sayfalar hazırlanırken Antalya’nın ödülleri henüz açıklanmamış olacak ama ne sonuçlar ne olursa olsun 2022’de “Zuhal”i ve özellikle Nihal Yalçın’ın performansını daha çok konuşacağız görünüyor. Yaratıcısı Nazlı Elif Durlu ile İstanbul’da buluştuk ve sinemamızda görmeye hasret olduğumuz Zuhal gibi bir kadını nasıl yarattığını konuştuk.

  • Zuhal kim senin için ve ilk nasıl çıktı ortaya?

Zuhal’in hikâyesi bir arkadaş ortamında tanıştığım bir kadının bana anlattığı bir olaydan esinlenerek ortaya çıktı. Bu kadın evinde bir kedi sesi duyduğunu ama kediyi bulamadığını, kendisinden başka kimsenin bu sesi duymadığını anlatmıştı. Gerçekten kediyi bulmak için her yolu denemişti, komşularıyla konuşmuş, itfaiyeyi ve AKUT’u çağırmış ama başarılı olamamıştı ve yavaş yavaş çevresindeki insanlar kendisine deli muamelesi yapmaya başlamışlardı.

“Zuhal”de Nihal Yalçın

Doğrusu ben de bu hikâyeyi dinlerken ne hissetmem gerektiğini, kadının arayışını mı yoksa aramayı bırakmasını mı desteklemenin daha doğru olacağını bilemedim. Tam da bu duygu çok ilgimi çekti, üzerine gitmek istedim ve o akşam eve dönünce bu hikâye üzerine çalışmaya başladım. Daha sonra tabii ki karakter de hikâyenin gelişme şekli de bu gerçek hikâyeden bambaşka yerlere evrildi ama çıkış noktası aynı kaldı.

  • Kısa filmlerinde de, hikâyelerin ne kadar ciddi olsa da göbeğinde hep bir humor vardı ve seyirciyi anların komikliğine ve saçmalığına davet ediyordun. Zuhal ise tüm humorlarının birleştiği yer olmuş sanki.

Evet, anlattığım hikâyelerin hem iç sızlatmasını hem de güldürebilmesini çok önemsiyorum. Bir hikâye sadece kasvetli ya da sadece komik olduğunda tek boyutlu kalıyormuş ve gerçekçi değilmiş gibi geliyor.

  • Aynı devamlılık renk tonlarında da var ve İstanbul’u göstermeyi çok seviyorsun. Renkler karakterlerini hep bir rüyanın içindeymiş gibi kılarken, İstanbul’u kullanışın da ‘hayır, tam da burada oluyor, yaşanıyor’u hatırlatıyor.

İstisnalar dışında bir izleyici olarak gerçek bir olaydan uyarlandığını söyleyen ve buradan güç alan filmleri sevmiyorum. Bu filmler genelde bir hikâyenin inanılmaz ama gerçek olmasından yola çıkıyorlar ve bu ‘inanılmaz ama gerçek’ hissi benim hiç ilgimi çekmiyor; yani aslında inandırıcılığı da gerçekliği de önemsiyorum. Bununla birlikte  “Zuhal” de, şu ana kadar kısa filmlerimde anlattığım hikâyeler de hep ya benim başıma gelmiş ya da çevremdeki insanlardan duyduğum olaylardan esinlenerek ortaya çıktı.

“Zuhal”de de herkes başka bir mücadelenin içerisinde ve birbirlerini duymuyorlar.”

Bu hikâyelerde benim ilgimi çeken şey, bir yandan çok sıradan, bir yandan da beklenmedik olmalarıydı. Aynı zamanda hikâye gelişiminin ötesinde bir ruh hali de anlatmaya çalıştım. Belki senin için hem rüya gibi hem de tam da burada oluyor yaşanıyor hissini yaratan şey budur.

  • Filmlerinde iletişemeyen, olanı görmezden gelen, hatta “Sonra”da olduğu gibi salonun ortasında duran file rağmen konuşmayan insanlar, şimdi gelmiş Zuhal’in apartmanına yerleşmiş ve onu delirtmek için uğraşıyorlar. Annesine bile kendini inandıramıyor Zuhal. Anlaşmak bu kadar zor ve imkânsız mı?

Aslında ‘o insanlar’ diye düşünmek istemiyorum; hatta parmak gösteren, yargılayan tonda bir film yapmamayı çok önemsiyorum. “Sonra”da nasıl yas tutmaları gerektiğini bilemeyen bir grup arkadaşı anlatıyordum ama ben nasıl yas tutulması gerektiğini bildiğimi iddia edemem; hatta doğru bir yolu var mıdır onu da bilmiyorum.

İlginizi çekebilir:  Soyut İşler, Bakan Herkese Aynı Mesajı Mı Geçiriyor?

“Zuhal”de de herkes başka bir mücadelenin içerisinde ve birbirlerini duymuyorlar. Aynı şekilde başka bir komşu gelip Zuhal’e kedi sesi duyduğunu anlatsaydı, Zuhal de büyük bir ihtimalle benzer bir şekilde tepki gösterirdi.

Anne de kendi bildiği şekliyle kızına yardımcı olmaya çalışıyor. Anlaşmak zor olabiliyor ama imkânsız olduğuna inanmak istemiyorum.

  • Ama bir yandan da olan bitenin ‘yabancı’larla değil, asıl bizimle ilgili olduğunu da söylüyorsun. ‘Güven Bana’da da ‘yabancı’ya karşı şüphe duyan, ondan korkan bir kadını anlatmıştın. Zuhal de biraz onun gibi sanki, onunla aynı mahallede yaşayan, belki avukat olduğu için daha korkusuz ama yine de şehirli olmayana ve özellikle erkeklere karşı şüpheli…

Evet, yakınlık ve güven duyguları ilgimi çekiyor. Yakın ve güven dolu ilişkiler kurabilmek için içimizde de dışımızda da bir sürü engeli aşmamız gerekiyor gibi geliyor. Bunları düşünerek ve hesaplı bir şekilde filme yerleştirdiğimi söyleyemem ama gündelik hayatta aklımı kurcalayan konular olduğu için ister istemez filmlerde de kendini gösteriyor galiba.

Yönetmen Nazlı Elif Durlu, Fotoğraf: Muhsin Akgün
  • Ziya Demirel ile birlikte yazdınız senaryoyu, nasıldı birlikte çalışmak, üretmek? İki kişi yazmanın enerjisi nasıl bir şey?

Bazen çok güzel bazen çok zorlu bir süreç oldu. Başkaları için nasıldır bilmiyorum ama bizim dinamiğimizde ya birbirimizin cümlelerini tamamlıyoruz ve beraber bir fikri inşa ediyoruz ya da şiddetli tartışmalarla fikir çatıştırıyoruz. Hiçbir zaman kayıtsız ya da ‘öyle de olabilir böyle de’ gibi bir ortam olmadı yani. Bu çeşit bir çalışma insanı çok fazla sorgulamaya itiyor. Hangi fikirlerin kullanılacağına hangisinden vazgeçeceğinize kapsamlı tartışmalar sonucunda karar veriyorsunuz ve her kararın arkasında ne gibi artı ve eksilerin olduğunun farkında oluyorsunuz.

“Yeni bir proje üzerine çalışmaya başladım, şu an yapımcım Anna Maria (Aslanoğlu) ile senaryo geliştirme aşamasındayız.”

  • Zuhal’i yaratırken sıklıkla hatırladığın roman ya da film karakterleri oldu mu?

Büyük bir Raymond Carver hayranıyım. Senaryoyu geliştirirken karakter için olmasa da yarattığı hisleri hatırlamak için hikâyelerini tekrar okudum. Fakat analitik olarak incelemek ve kullanmak yerine kendimi serbest bıraktım ve eğer etkilerse daha kontrolsüz bir yerden yazdığımız senaryoyu etkilemesini bekledim. Şimdi “Zuhal”i izlediğimde direkt bir benzerlik göremiyorum, kim bilir belki daha sonra yaptığım işlerde daha etkili olacaktır.

  • Şimdi sırada ne var?

Yeni bir proje üzerine çalışmaya başladım, şu an yapımcım Anna Maria (Aslanoğlu) ile senaryo geliştirme aşamasındayız. Yeniden yazıyor olmak çok güzel. Sonsuz bir keşif alanındasınız, bir sürü olasılık var ve özgürsünüz. Ne olacak ve nasıl olacak acaba gibi endişelere kapılmadan bu durumun tadını çıkarmaya çalışıyorum.

Previous Story

Şans Yeniden

Next Story

Cannes’ın En İyileri Yine Filmekimi’nde

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.