Kısıtlı Mekanda Flanörlük, Yavaşlama ve Gelecek – Fuat Sevimay

/

Kavramın doğasındaki “avarelik” kısıtlı mekanda yerine getirilemese de aynı kavramın kilometre taşlarından “durup düşünerek olayları değerlendirmeyi, ince zevklerin keyfini çıkarmayı ve günü dermeyi” görece yavaşladığımız bu dönemde nasıl becerebiliyoruz? Peki yavaşladık mı sahiden? Yoksa aynı etkinlikleri dört duvar arasında gerçekleştirerek yalnızca mekanlarımızı mı sınırlandırdık? Dijital iletişimin, sanal etkinliklerin öneminin arttığı aşikar, her şey bittiğinde bizi nasıl bir kültür ortamı bekliyor?

Kültür dünyamızda farklı alanlarda üreten isimlerin Covid 19 salgınıyla birlikte bu sorulara verdikleri yanıtlar, kültürel algı ve rutinlerinde olan değişimlerle birlikte, kısıtlı mekanda flanörlük, yavaşlama ve salgın sonrası kültür ortamının geleceği gibi konularda düşünmemize aracı oluyor.

FUAT SEVİMAY YAZAR, ÇEVİRMEN

“Sanattan beslenerek de flaneur olabiliriz.”

Bir gününüzü nasıl geçiriyorsunuz?

Bu salgından önce de genelde evde olan birisiydim. O nedenle dostları görememek dışında hayatımda büyük değişiklik olmadı. Yine yazıyor ve çeviriyor, yine yemek yapıp kitap okuyup film izliyorum. Balkondan baharı izliyor, kuşları dinliyor, temizlenen havayı soluyorum.

Evde “flaneur” olunabilir mi?

Flaneur olmak konusunda hayalen de olsa şanslıyım sanırım. Çünkü henüz bitirdiğim romanda James Joyce ile İstanbul’un altını üstüne getiriyoruz. İstiklal senin, Kadıköy benim, oradan ver elini Kuzguncuk şeklinde dolanıyoruz. İlaveten çocuk kitabımı da İngilizceye çevirmekle uğraşıyorum. Onda da olaylar Mısır’da, İspanya’da, Japonya’da, İtalya’da falan geçiyor. Yani o kente dahil olma duygusunu hayalen de olsa kenarından kıyısından yaşadığımı söyleyebilirim. Elbette bu işler bitince çıkıp aynı yerleri kanlı canlı dolaşmayı da özlemiyor değilim. Öte yanda sırf vakit geçirmek için değil, sanattan beslenerek de flaneur olabiliriz. Dün Yiğit Bener’in “Acı Portakal” romanını bitirdim. Bizi Hollanda, İstanbul, Dominik ve Mauritius’ta acı-tatlı bir geziye çıkarıyor. Youtube’da Shakespeare Globe oyunlarını izliyorum. Müthişler. Ulysses ile Dublin’i dolaşmak için iyi bir fırsat değil mi bu günler? Trump mı Dostoyevski mi? Sağlık Bakanlığı mı yoksa Saatleri Ayarlama Enstitüsü mü? Kafa ütüleyen tartışma programları mı lezzetli bir Neşet Ertaş türküsü mü? Ben genelde ikincileri yeğliyorum. Size de tavsiye ederim. İlerde bedenen yapacaklarımız için zihnimizi besleyeceğimiz bir zaman olarak görmek gerek bu dönemi.

İlginizi çekebilir:  Haber Doğru Olmayınca

Yavaşlamanın psikolojisi üzerine düşünceleriniz?

Aslında bu baş belası salgının tek bir faydası varsa, onun da insanlığın bazı duygularla sakince yüzleşmesi olduğunu düşünüyorum. Tüm bunlar yaşanmadan önce de sürekli “daha az ve daha sakin” duygusunun güzelliğini anlatmaya çalışıyordum. Çünkü kapitalizm bize hep daha fazlayı dayattı. Hepimiz çok değerliydik, biriciktik, her şeyi hak ediyorduk, harika yaşamalıydık. İyi güzel de tüm bunlar için hem kendimizin hem başkalarının hayatlarını ve üstelik bir de doğayı tükettiğimizi unutmuş gibiyiz. Şimdi bu salgın sayesinde yavaşlayıp, durup düşünerek, ona buna şuna aslında pek de ihtiyacım yokmuş, diyebileceksek eyvallah. Bu önemli bir kazançtır. Yavaşlayalım. Gerçekten biraz yavaşlayıp algımızın yönetilmesine izin vermeyelim, tüketim canavarları olmayı bırakalım.Ütopya olduğunu biliyorum ama dev “Citta Slow”lar hayal ediyorum. Daha az koşturduğumuz, daha dingin yaşadığımız, daha az tükettiğimiz ama daha çok güldüğümüz ve en önemlisi farkına vardığımız kentler. Bakalım, inşallah olur. En azından bireysel anlamda bunu başarabilsek ne güzel. Yavaş yavaş. Sakin sakin.

Korona salgınının kültür sanat ortamını nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

Kültür ortamını ikiye ayırıp düşünmezsek, bu soruyu sağlıklı yanıtlayamayız sanırım. Bunu sektör ve sanat olarak ele almalıyız. İşin sektör boyutu elbette büyük yara alacak. Sanırım en az bir yıl boyunca gerek tedbirler gerekse tedirginlik nedeniyle sinemadan, tiyatrodan, konserlerden uzak kalacağız. Edebiyat etkinlikleri daha az ve seyrek olacak. Bu elbette can sıkıcı bir durum. Ama meseleyi sanatın gerçek işlevi açısından ele alırsak, yine yavaşlayıp, bazı kitapları tekrar tekrar okumamız, filmleri sakince irdelememiz için de bir fırsat bu belki. Çünkü sanatı da çok hızlı tüketiyorduk.

Son söz; Korona hayatlarımızı elimizden almaya çalışıyorsa, o hayatın değerini her anlamda bilmek de bize düşüyor. Bunun için vaka sayısına, yoğun bakım bilgisine gerek var mı? Maskesiz hayat güzel olacak. Az sabır ve sakin.

Previous Story

Kısıtlı Mekanda Flanörlük, Yavaşlama ve Gelecek – Gül İrepoğlu

Next Story

Kısıtlı Mekanda Flanörlük, Yavaşlama ve Gelecek – Barış Müstecaplıoğlu

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.