Kavramın doğasındaki “avarelik” kısıtlı mekanda yerine getirilemese de aynı kavramın kilometre taşlarından “durup düşünerek olayları değerlendirmeyi, ince zevklerin keyfini çıkarmayı ve günü dermeyi” görece yavaşladığımız bu dönemde nasıl becerebiliyoruz? Peki yavaşladık mı sahiden? Yoksa aynı etkinlikleri dört duvar arasında gerçekleştirerek yalnızca mekanlarımızı mı sınırlandırdık? Dijital iletişimin, sanal etkinliklerin öneminin arttığı aşikar, her şey bittiğinde bizi nasıl bir kültür ortamı bekliyor?
Kültür dünyamızda farklı alanlarda üreten isimlerin Covid 19 salgınıyla birlikte bu sorulara verdikleri yanıtlar, kültürel algı ve rutinlerinde olan değişimlerle birlikte, kısıtlı mekanda flanörlük, yavaşlama ve salgın sonrası kültür ortamının geleceği gibi konularda düşünmemize aracı oluyor.
Emrah Polat
YAZAR
“Ruhsal gezinme sürecinde insan kendi coğrafyasını, kendi “kentini” inşa ediyor.”
Bir gününüzü nasıl geçiriyorsunuz?
Son bir ay, uyumak dışında sürekli çalıştım. Küçük bir teknemiz var bizim; edebiyathaber.net, yaşadığımız fırtınalı havada onu su üzerinde tutmak için çırpınıp duruyoruz.
Evde “flaneur” olunabilir mi?
Ruhsal bir gezinme mümkün evde. Bu gezinme sürecinde insan kendi coğrafyasını, diyelim “kentini” inşa ediyor. Kent esasen, nesnel karşılığı olmakla birlikte fiktif bir nosyon bildiğiniz gibi; bu bağlamda kimse bize kenti gösteremez. Gösterilebilecek olan onun parçaları oluyor malum; evler, yollar, müzeler, kafeler gibi. Böylesi bir soyutlama düzeyinden bakınca evde ya da herhangi bir mekanda kentin “sokaklarındaymış gibi” dolaşmak pekala mümkün. Burada elbette zihinsel haritalar kılavuzluk ediyor insana ve bu haritaları oluşturan; kişinin deneyimi, birikimi, ilgi alanları…
Yavaşlamanın psikolojisi üzerine düşünceleriniz?
Yavaşlığın psikolojisi üzerine elbette genel geçer sözler sarf etmek mümkün, fakat hayatıma bakınca şunu görüyorum ki yavaş olma halini, hiç deneyimlememişim ben. Hastanelerde aylarca kımıldamadan yattığımda dahi zihni bir hızın pençesinde kıvranıyordum; bipolaritenin getirdiği maalesef durulmayan bir zihin benimkisi. İnsanların çoğu deliliği romantize eder, hayatının bir döneminde gerçeklik algısı “başkalaşmış” biri olarak söylüyorum; delilik, insanın ve çevresinin başına gelebilecek en büyük yıkımdır. İyi ki psikiyatri var…
Corona salgınının kültür sanat ortamını nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Kuşkusuz Dijital Sanat’ın önü çok açıldı. İzleyiciyi, açık ya da zımni olarak pasif bir alımlayıcı olarak konumlandıran eğilimlerin eski güçlerini yavaş yavaş yitireceğini düşünüyorum. Sanal ortamlar önem kazanıyor, daha da kazanacak sanırım.