“Kelimeler Cama Dönüştü, Cam Tekrar Kelimelere… “

/

“Pandemi süreci bana odaklanma imkanı verdi. Hatta çalışmalarım için iyi geldi desem… Eski normalde o kadar çok hareket ediyorduk ki, konsantre olup çalışma imkanı meğer olmuyormuş. Planda olmadan bir gün içinde eve kapanınca -ki şansıma benim atölyem evimin garajı- gündem de olmadan sadece düşünmek, denemek için atölyeme girdim. Önce günlerce atölyemi temizledim. Atölye temizlerken esasında içimdekileri temizlediğimi fark ettim. Akabinde de yaratma süreci başladı. Önce çizdim, sonra düşündüm; yaptım, bozdum. Hiç zaman kaybı kaygısı olmadan… Sonuçta çok üretken bir dönem yaşadım, bana iyi geldi.”

Cam sanatçısı Felekşan Onar, pandemi sürecini işte bu cümlelerle anlatıyor. Onun için hareketli günlerse başlıyor aslında: 3 Eylül-16 Şubat arasında Dresden’deki the Damascus Room’da “Perched” iş sergilenecek, açılışın hemen ardından 5-13 Eylül arasındaki Venedik Cam Festivali’nde “ENCODE” isimli işi izleyiciyle buluşacak. Tüm bunlarla beraber ilk kitabı “Perched” de okurla buluşmak üzere… Felekşan Onar’la üretimlerini ve cam sanatını konuştuk.

* Karantinada kapalı ve sevdiklerimizden ayrı kalmak, fiziksel temastan uzak olmak, bu süreçte doğanın kendini yenilemesi gibi pek çok deneyime şahit olduk. Bu yaşananlar ele aldığınız konuları etkiledi mi?

Bence daha o noktaya gelmedim. Karantina mecburi bir yaşam olarak bize empoze edildiği için seçimimiz değildi. Şimdi bu noktadan sonra artık seçimler bir parça daha bizim. Global dünya kavramı fos çıktı! Bambaşka bir düzen oluşacak. Ben karantinada başkaları ile olduğum vaktin benim hayatımın ne kadar büyük bir kısmını kapsadığını fark ettim. Ve esasında bu zamanın beni her zaman mutlu etmediğini ve alışkanlıktan o şekilde yaşadığımı… Şimdi bilinçli olarak daha küçük gruplarda bir araya geldiğim için zaten vaktimi nasıl geçirdiğim çok daha kıymetli oldu. Hep az ve öz yaşamayı sevmeme rağmen yine fark ettim ki sosyal hayattan dolayı istediğimden daha fazla eşya ve giysi biriktirmişim.  Bu süreçte biriktirdiklerimi azalttım. Bu bana çok iyi geldi. Çok daha rahat düşünür oldum. Kısacası ferahladım. Doğanın aldığı teneffüsü bilfiil gözlemleme imkanım oldu. İstanbul’da Kemerburgaz’da yaşıyorum. Bu sene ağaçlar başka büyüdü. Bahçemiz duymadığım kuşlar, görmediğimiz kelebekler ile dolu. Bu teneffüse hepimizin ihtiyacı varmış…

Damascus Odası Ziyarete Açıldığında Sergilenecek

* 3 Eylül – 16 Şubat tarihleri arasında Dresden’de sergilenecek “Perched”den bahsedebilir misiniz? Odağınıza aldığınız kavramlar neler oldu? Sanat hayatınız için yeri ve sizin kişisel dünyanız adına ifade ettikleri neler?

“Perched” benim için enteresan bir yolculuk oldu. 2017’de Berlin’de üretimine başladığım serinin çıkış noktası aynı zamanlarda ayyuka çıkan Suriyeli göçmen sorunu. Şu an hallolmuş bir travma olmasa da, o dönemde savaştan kaçan insancıklar yolunu kaybetmiş kuşlar gibi Beyoğlu sokaklarına akın etmişlerdi. Bu travmanın benzerlerine ben de tanık oldum, tarihte okudum. Etkilediği toplum farklılık göstermesine rağmen, kökünden kopmak, aidiyetinden uzaklaştırılmak… Bunlar örnekleri olan hikayeler. Politik ve ekonomik sebepler ile herhangi bir noktada dünyada 40 milyon mülteci olduğunu biliyor muydunuz? Bu hislerle 2017-2018 yıllarında Berlin’de kanatları kapalı kuşları üflemeye başladım. “Perched” 24 Ocak – 9 Nisan 2018 döneminde Bergama Müzesi Aleppo odasında sergilendi. Kanatları kapalı kuşların hikayesi o etaptan itibaren enteresan bir şekilde hikayelerinin zıttına çok hür bir yol aldı. Önce Londra’ya Victoria & Albert Müzesi’ne, oradan New York’a gittiler. Mülteci sorununun Batı dünyası tarafından anlaşılmasını gönülden istediğim için diğer müzelerle iletişime hiç vazgeçmeden devam ettim ve bu sonbaharda Dresden’deki Damascus odasında sergilenecekler. Damascus odası oldukça önemli bir konum. Suriye’den satın alındığı günden beri Almanya’da tekrar bir araya getirilemeyen oda, 1997’den beri restorasyonda ve ancak bu sene ziyarete açılıyor. Şam işi ile bezenmiş bu oda örnekleri arasında tarihte hem ölçüleri hem de hikayesi bakımından çok farklı. Bu ziyarete ilk açıldığı dönemde “Perched”ün Damascus odasında sergileniyor olması benim için büyük mutluluk!

* Seriyi yaratırken Louis de Bernieres’in “Birds without Wings” kitabından ilham almışsınız. Seri hangi hislerle, zihninizde nasıl bir dünya yaratarak ortaya çıktı?

“Birds without Wings” i ilk okuduğumda çok etkilenmiştim. Hikayenin geçtiği Ege kıyılarında benzer bir kasabada doğup büyüdüğüm için hikaye hemen beni içine aldı. Louis de Bernieres 1. Dünya Savaşı sonlarına doğru Batı Anadolu’da o güne kadar farklılıklarının getirdiği zenginlikle beraber mutlu yaşayan Hristiyan Türklerin mübadele ile din dışında hiç bir ortak noktalarının olmadığı topraklara yollanmasını ve yine yerine Trakya müslümanlarının gelişinin hikayesini o kadar güzel anlatıyor ki… Kitap ismini makilik içinde ellerinde topraktan yapılmış kuş formundaki düdüklerle İbrahim, Mehmetcik ve Karatavuk’tan alıyor. Kanatsız kuşlar diye. Nereye gittiğini bilmeden, bir sonraki gün ne olacağını anlamadan yola konmuş Suriyeli mültecilerin yüzlerinde ben aynı ifadeyi okudum. Kanatsız, hareket kabiliyetlerini yitirmiş, geçici bir zaman için duraksamış…

“Hislerimi Cama Döküyorum”

* Edebi bir metinden ilhamla camdan bir sanat eseri yaratmak, aslında sembolik olarak da bir anlam ifade ediyor. Kelimelerin cama dönüşme yolculuğuna dair neler söylemek istersiniz, kelimeler bu yolculukta neler kazandı?

Evet, kelimeler cama dönüştü ve cam tekrar kelimelere… Ben kendini cam ile ifade eden bir insanım. Hislerimi cama döküyorum. Ne zaman cam ortaya çıkıyor, akabinde ancak hikayesini kaleme alıyor. Öncesinde değil. Cam benim için hislerimi anlamamda, analiz etmemde bir araç yani. Cam yaratamıyor olsam ben esasında kendimi anlayamam. Bunun ile ilgili yani sanat ve literatürün iletişimi ile ilgili Louis (de Bernieres) ile V&A’de de bir söyleşi yaptık. Yazar olarak böyle bir iletişimi bu güne kadar deneyimlememiş kendisi. Kitapların film olması alışık olduğumuz bir sonuç ama cam eserleri dönüşmesi onun da ilk defa deneyimlediği bir şey…

* Bir diğer heyecanınız da cam sanatının en önde gelen küresel festivallerinden Venedik Cam Haftası’na dair. Venedik Cam Festivali’nin dördüncü edisyonu “The Heart of Glass” 5-13 Eylül’de kapılarını açıyor. Orada sanatseverlerle buluşacak işinizden bahsedebilir misiniz?

“ENCODE” 2019’dan beri Murano’da çalışığım bir seri. Venedik Cam Festivali’nin önemli bir amacı Murano’da cam üretimini desteklemek olduğu için gidip gelip oradaki fırınlar ile çalıştım. Eser 26 adet sıcak şekillendirme cam fareden oluşuyor. Metal döküm kuyrukları olup, şeffaf, siyah ve gri tonlarında, Murano üretimine özel janjanli dokularda ve değişik kesimlerle çeşitlendirdiğim bir enstalasyon.

Şehirleri Ele Geçiren Farelerle Benzerliğimiz, İnsanoğlunun ‘Bezmeden’ Şehirleşmesi

* “ENCODE”da halihazırda kalabalık olan şehirlerde yaşayan, tüketen, ‘işgalci’ konumda olan insanı ele alıyorsunuz. Fareler ile benzerliğimize dikkat çekiyorsunuz. Ayrıca hayvan hakları ve araştırma etiği konusunu gündeme getiriyorsunuz…

İlginizi çekebilir:  Paris Müzeleri'ndeki 150.000 Eser Dijitalde

3 yıldır İstanbul dışında Venedik ve New York’ta çokça vakit geçiriyorum. Pandemi öncesi dönem bu üç şehrin de çok yorulduğunu hissetmiştim. Fakat biz insanlar bir şekilde pandemiye kadar pes etmedik. Üst üste yoğun yaşantı her geçen gün artar şekilde devam etti. Ben bunu bir istilaya benzettim. Bizlerden farklı bir başka canlı grubu da benzer şekilde bu şehirleri ele geçirdi: Fareler. Bu benim çok ilgimi çekti. Neden fareler ve insanlar benzer davranış gösteriyorlar? Araştırınca gördüm ki fare ve insan cinsleri arasındaki paralellik esasında hepinizin de bildiği gibi tıbbi araştırmalarda farelerin kullanmasına sebep olacak kadar benzerlik gösteriyor. Bu araştırmalardan yola çıkarak insanoğlunun bezmeden şehirleşmesine dikkat çekmek istedim.

Osmanlı ile Venedik Arasında Bir Köprü: Cam

* Yaptığınız cam sanatının Osmanlı ile Venedik arasındaki tarihsel bağ ile ilişkilendiriyorsunuz. Venedik’in bu açıdan önemi ve rolünden bahsedebilir misiniz?

Venedik ile Osmanlı yüzyıllardan beri Akdeniz’in iki önemli ticari gücü. Bir taraftan bir partnerlik bir taraftan da çok ciddi çekişme söz konusu. Bu ticaretin içinde beni özellikle ilgilendiren, alışverişi yapılan cam. Kalıntılardan biliyoruz ki 13 yüzyıldan beri iki toplum arasında cam ticareti yapılıyor. Osmanlı’nın yükselme devrinde Osmanlı ciddi alımlar yapıyor. O kadar ki Venedik’te çalışan ocakların bir kısmına ‘Türk Ocağı’ deniyor. Tamamen Osmanlı’ya üretim yapan ocaklar bunlar. Bir taraftan da o havzadaki ticareti kontrol etmek için savaşlar devam ediyor. Bu bana çok enteresan geliyor. Cam her şeye rağmen bir köprü. Bu sebeple 3 sene evvel Venedik’e davet edildiğimde 13yy’dan günümüze bu ilişkiyi sembolize etmek için “41X” isimi bir enstalasyon ile camdan köprüler yaptım ve sergilendiği mekanın da desteği ile ‘Istanbul-Murano: A glass making journey’ ismi altında bu ilişkiyi anlatan sergiye paralel bir konferans organize ettik. Takip eden sene yine tarihte bu ilişkinin çok güzel bir örneği olan bir hikayeyi “ESMA” ismi altında dökümanter tadında bir kısa film yaptım. Sokullu Mehmet Paşa Venedik filosu ile savaşmaya Kıbrıs’a yola çıkarken diğer taraftan eşi Esma Sultan onun adına yaptıracağı caminin 900 adet kandilini Venedik’e sipariş ediyor!  Yüzyıllardır bu ilişki bu şekilde devam etmiş. Bakın bu gün bile bir Türk sanatçısı Venedik’e Murano’ya destek vermek için gidiyor. Camın iki başkenti varsa biri Venedik biri Istanbul benim için.

* Öte yandan ‘kariyerimin en önemli noktası’ dediğiniz ilk kitabınızı tamamladınız… 

“Perched” kitap benim ilk kitabım ve sahiden kariyerim için önemli bir nokta. Bir sergi kataloğu değil. Bir yolculuğun hikayesi. “Perched” cam enstalasyonun ortaya çıkışı, sergilenişi, sergilenirken yaşanan hikayeler ve sonunda benimle bıraktıklarının kitaba dönüşmesi. “Perched”ü yaratırken kullandığım form Louis de Bernieres’in ‘Birds without Wings’ kitabından etkilenerek yaptığım kanatları kapalı kuşlar. Bir kitabın sanat eserine dönüşmesi ve sanat eserinin tekrar başka bir kitaba dönüşmesi benim için çok enteresan bir döngü oldu ve bir şekilde bunu yaparak mülteci sorunu için kendi payıma düşeni yapmış hissediyorum.

“Amacım Dünya Cam Sanatçılarının İstanbul İçin Yaratmaları”

* Türkiye için projeleriniz olacak mı?

Türkiye’de mimari projelerde yer almaya devam ediyorum. Galaport ve Peninsula Oteli için çalışmalarım devam ediyor. Pandemi öncesi Pera Müzesi ile bir cam sergisi organize etmek için öngörüşmeler yapmıştık. Az gecikmeler ile bunu gerçekleştirebilmeyi umuyorum. Amacım dünya cam sanatçılarının Istanbul’u hedeflerine almaları ve İstanbul için yaratmaları. Kendi eserlerimle böyle bir oluşuma katkı sunabilirsem çok mutlu olacağım.

*Cam sanatındaki gelişmeler pandemiden hangi şekillerde etkilendi? Sanatseverlerin ilgisini, sanatın sunum şeklini (örneğin 3D tur sergi turları gibi) nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

Açıkçası kolay bir dönem değil. Tüm deneyim değişiyor, bu bir vakit alacak. Bir sergiyi fiziken gezmek bambaşka bir deneyim. Sonuçta sadece görmek değil. Görmek için sanal tur tabii yapılabilir ama bu deneyimler eş değer değil. Yine de cam sanatı için adaptasyonu örneğin performans sanatı veya mimarı enstalasyonlara göre daha yapılabilir. Bence sonuçta fiziki sergiler yapılacak ve bunlar halka açılacak. Ama kısıtlamalı bir şekilde gezilecek. Aynı zamanda sanal gezmek için imkanlar olacak. Ama tek başına sanal sergi deneyimi bence yeterli bir ifade şekli değil.

“Şu An Üzerinde Çalıştığım İşler Gereksiz Tüketimi Ele Alıyor”

* Son dönemde yaşanan pek çok küresel olayla birlikte, üzerine bir hikaye anlatmak istediğiniz benzer global olaylar var mı?

Tüketim, gereksiz tüketim benim çok zamandır zaten kafamı yoran bir insan davranışı. Pandemi ile birlikte bence daha fazla anlam kazandı. Bu konuda çalışmalar yapmayı planlıyorum. Hatta şu anda üzerinde çalıştığım iki eser bu konuyu ele alıyor. Cam üretirken oluşan artıkların sanat eserine dönüştürülmesi adına. ‘Overblown’ temalı bir çalışmaya başladım.  Muhtemelen yurt içinde sergileyeceğim bir çalışma olacak. Bunun dışında Baksı Müzesi’nin 20. senesi için maske temalı bir sergiye davet aldım. Bizim için dün çok önemli olup bugün çöp olup yere atılan maskelere istinaden bir enstalasyon hazırlıyorum.

* Markanız Fy-shan Glass Studio’nun son dönem çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz? İnsanların evde kaldıkları süre içinde iç mekanlarını canlandırmak adına bu anlamda taleplerinde bir artış oldu mu?

Bu konuda belirgin bir artış görüyoruz. Pandemi döneminde her ne kadar Fy-shan koleksiyonu tek veya az adetli ürünler de olsa, tamamını online mağazaya taşıdık, ki zaten markayı bilen müşteri için bu rahat oldu. Aynı gün içinde İstanbul’da ertesi gün kargoya verilecek şekilde diğer şehirlere servis verebiliyoruz. Bu dönemde Fy-shan koleksiyonuna içimizi açan, umut veren parçalar ekledik. Gökkuşağı, yonca gibi… Üstüne smile, hope, dream diye pozitif mesajlar yaptığımız ‘message on a ball’larımız mesela bu dönemde çok rağbet gördü.

* Markanızın camı mobilya/aydınlatma/dekoratif obje ile birleştiren projeleri de var. Camı sadece sanat eseri üretmek için değil, her şekilde kullanmanın sizdeki karşılığı nasıl?

Ben cama dair her şeye aşık olduğum için hiç bir zaman “bu dekoratif”, “bu sanatsal” demedim. Tasarladığımız mobilyalar bence o kadar özgün ki, bunları dekoratif obje olarak değil fonksiyonel heykel olarak görüyorum. Aynı şekilde aydınlatmalar da…. Amaç aydınlatma için değil, aydınlatırken bir ifade, bir hikaye anlatmak benim için… Cam özellikle aydınlatma ile birleştiğinde çok güzel bir birliktelik bu.

 

Previous Story

MoMA 27 Ağustos’ta Kapılarını Açıyor

Next Story

DOT “Ormanda Bir Tiyatro” Hayal Etti.

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.