Kedersiz Günümüz Geçmediğinden…

//

Mizah ve karikatür sanatı köklü bir kültürel geçmişin içinden sıyrılıp gelen bir birikimin yansımasıdır. Ezop’tan Hoca Nasreddin’e, Bekri Mustafa’dan Bektaşî’ye uzanan hiciv ve mizah geleneği bu toprağın harcı adeta. Mizah savaşların yol açtığı yıkım karşısında direnmeyi, siyasi otoritenin baskısına biat etmemeyi, toplumların bunalımlı dönemlerde yılgınlığa düşmemesini sağlayan bir araç. Dediğimiz gibi bizim coğrafyamızda bu saydıklarımıza fazlaca rastlandığından, neredeyse endişesiz, kasvetsiz, kedersiz günümüz geçmediğinden, mizah ve karikatür sanatında önemli yazarlar, çizerler, anlatıcılar ortaya çıkmış, çıkmaya da devam ediyor… Hiciv ve mizah sanatı, aslında “her şey bitti” denildiği dönemlerde sarsıcı bir silah olarak toplumlara umut aşılıyor.

Nedir Mizah?

Peki, hiciv ve mizah tam olarak nedir? Rıfat Ilgaz’a göre, düzenin laçka olduğu, değer yargılarının yitirildiği, ekonomik çelişkilerin derinleştiği dönemlerde, sarsıcı gerçeği tüm absürtlüğü ve gülünçlüğü ile hatırlatmaktır. Dolayısıyla mizah zayıfın güçlüye karşı silahı, tabuları yıkan bir özgürleşme aracı, yüzleşilemeyen toplumsal gerçeğin yansıması, toplumu analiz etmenin bir aracı, ötekinin sesi ve başlı başına isyankâr bir haykırıştır.

Anlatı Zenginliği

Hiciv ve mizah elbette sadece bu coğrafyanın kültürüne has bir özellik değil; o her toplumun kültürel belleğinin içinde şekillenen bir anlatı zenginliği. Bu zenginlik nedeniyle yıkılmayan, bükülmeyen ve her dem direngen olan umut tohumu toplumların üzerine serpilebiliyor. Ve bu birikim farklı kültürel kimlikler ve toplumsal dinamiklerle etkileşime geçtiğinde, ortaya yaratıcı, kışkırtıcı ve yıkıcı bir birliktelik çıkıyor. Bu sentezin belki de en büyük yansıması karikatür sanatında karşılık buluyor. Coğrafyanın çizgisi ve kompozisyonu, evrenselle buluştuğunda ortaya zengin ürünler çıkıyor. Ülkemizde grafik mizahın pek çok temsilcisi olsa da, bunların arasında Turhan Selçuk ismi apayrı bir yerde duruyor.

Sarayın Uç Beyi

Turhan Selçuk’u nasıl tanıtmak ya da hatırlatmak gerekiyor tam olarak bilemiyorum; onu “hakkıyla” anlatmak hayli zor. Bazı sanatçıları anlatmak güçtür. Belli tanımlara uymaz, belli cümlelerin içine sığmazlar; evrensel bir vücuda bürünmüşlerdir. Her toplum onu kendi değer yargılarına, koşullarına göre değerlendirir; farklı anlamlar biçer. Evrenselleşen estetiğin kalıplaşan bir tanımı olamayacağı gibi, Turhan Selçuk gibi sanatçıların da sanatları eğilip bükülmeden, kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir. Dolayısıyla böylesi yaratıcıların kendine özgü güncelliği ve dinamiği vardır.

Türkiye’de sosyal uyanışın ekonomik gelişmeyi aştığı bir dönemde, aydının iradi olarak üstlendiği sorumluluk, gerçekten ve toplumdan yana taraf olmaktı. Sorunların yüzeysel değil, derinlemesine tartışıldığı bir dönemin sarsıcılığının tüm disiplinlere yansıdığı zamanlardı. Gerçeği dert edinen, sınırlı da olsa bir aydın topluluğu vardı ve onların itirazları ile idealleri, belirli toplum kesimleri üzerinde etkili oluyordu. Turhan Selçuk böylesi bir dönemde uç beylerinden birisiydi.

Oburluk Çağının Turhan’ca Anlatımı

Turhan Selçuk, Siyasetin Göbeği’nde, toplumun sırtından geçinen siyasal elitlerin, beylerin, paşaların, dinbazların, yandan çarklı Atatürkçü’lerin meziyetlerini sarsıcı bir üslupla yansıtıyor. Biraz da içiniz burkularak bakıyorsunuz bu ürünlere; ülkede dünden bugüne değişen hiçbir şeyin (hatta daha da beter bir duruma geldiğimizi) olmadığını gördüğünüzde…

Karşınızda, keskin çizgilerle aktarılan yalın, sarsıcı ve oburluk çağının neticelerini alaycı bir üslupla yansıtan büyük bir sanatçı var. Bir dönem, “büyük anlatıların sonu” söylemini ağızlarından düşürmeyen kalemşörlere, bunun ne kadar büyük bir yanılsama olduğunu çalışmalarıyla anlatan Selçuk, “yeni dünya düzeni” adı verilen dünyada şartların, koşulların ve çelişkilerin değişmediğini, hatta daha da derinleştiğini gösterdi. Siyasetin Göbeği bu nedenle yeni kuşaklara ilham veren, kalemine sadık olanlara umut aşılayan bir ürün.

‘Karikatürist, çizgisiyle düşünen aydındır’

46 yıllık bir birikimi toparlayan Siyasetin Göbeği usta sanatçının Yeni İstanbul, Milliyet, Cumhuriyet, Dolmuş, Akşam, Yön, Akis, Pardon (Frankfurt), La Codorniz (Barcelona), Inostrannaya Literatura (Moskova), Il Travaso (Roma), Atlas (New York), Die Weltwoche (Zürih), Nebelspalter (Zürih), DDT (Barcelona), Verdictsun Vietnam (London), Caricature et Caricatures (Paris), Novum Gebrauchs Graphik (Münih) ve Sovyetskaya Rossiya (Moskova) gibi yayın organlarında yayımlanan çalışmalarından oluşuyor.

Turhan Selçuk’un oldukça uzun bir zaman aralığını kapsayan çalışmalarına odaklandığımızda, ilk olarak onun Türk karikatüründe öncülüğünü üstlendiği değişim ve dönüşümün derinliği göze çarpıyor. Karikatürü, kendinden önceki Cem, Ratip Tahir Ramiz ve Cemal Nadir ekollerinin temsil ettiği piyasa anlayışından sıyırarak, kendi çizgisini ve üslubunu bulan bir sanat adamıyla karşı karşıyayız. Belki de şöyle söylemek daha doğru olacak: Selçuk, bizdeki geleneksel karikatür anlayışının yerine, devrimci bir bakış açısıyla, evrensel sorunlarla halk mizahını, güldürüsünü birleştirme yoluna giden, bunu yaparken de laf kalabalığından olabildiğince uzak durarak yalın bir anlatımla yeni bir anlayışı hâkim kılmıştır. Kısacası bu anlayış, sıradan insanın dertlerini, bezgin, sessiz ve tepkisiz görünüşünün altındaki yıkıcı öfkesini yansıtmaktadır. Böylesi bir üslup ve yönelim şüphesiz 1950’lerin gelenekçi atmosferinde yıkıcı ve iradi bir çıkıştı. Artık karikatürist sadece gündelik, sıradan çelişkilerden mizah üreten bir konumda olmayacak, çağına olan tanıklığını yansıtacaktı. Coğrafyanın değişmeyen ve adeta yerinde patinaj çeken bir düzlemin içinde debelendiğini gösterme sorumluluğunu üstlenmişti.

‘Turhan’da insanlık ağlarken gülendir’

Turhan Selçuk’un sanatını birçok eleştirmen, düşünür, edebiyatçı inceledi; üzerine önemli saptamalarda bulundu. Bunların arasında Yaşar Kemal’in 1979 yılında ‘Söz Çizginin’ albümünde yayımlanan yazısı Turhan Selçuk’un sanatını özetliyor:

İlginizi çekebilir:  “Önemli Olan Filmden Rol Çalmak Değil, Ona Eşlik Etmek”

“Bana öyle geliyor ki, Turhan ve Çehov’un içtiği kaynak tıpkıdır. Çehov ne getirdi? Hikâyeyi yeniden biçimlendirdi diyebiliriz. Ondan önce gelenlerin hikâyesine benzemedi hikâyesi, hiçbir yönüyle. Düz, yalın, şiirsel anlatışa vardı. Hikâyesi çoğunlukla hikâye değil, yaşamın bir parçası oldu. Hikâyesi inadına böyle düz kuruldu. Bu yeni biçim, yeni anlayış elbette yeni insanlık değerlerinin üstüne örülecektir… Çehov’la gelen insanlıktı. Katkısız, yalansız, böylesine açıklıkla göremediğimiz, ancak kaba yönleriyle büyük epopelerde tanıdığımız ama içimizde olan, dışarıya vermek aklımızın kıyıcığından geçmeyen insanlıktı. İnsanlık en incesinden belli belirsiz hem ağlayan, hem gülendir. Çehov’da olduğu gibi Turhan’da da insanlık ağlarken gülendir.

Turhan’ın çizgileri düzdür, yalındır, zengindir. Pırıl pırıl bütün çapaklarından arınmıştır. O da sonsuz arınmışlığıyla insanın yepyeni bir yönünü anlatmalıydı. Turhan, çizgi sanatının olanaklarından faydalanarak Çehov’un getirdiklerini zenginleştirdi, derinleştirdi. Turhan insana yönelirken, doğanın şiirine varırken öyle çok göklerde değildir. Anın içinde, günün ortasındadır. Güncel olayların akışında yuvarlanan bir insandır. Acı çeker, güler, öfkelenir, delirir… Kendi kadar da bizim adımıza, hepimizin adına… Zulme, kötülüğe, insanlığı aşağılamaya, acıya, sömürüye sonuna kadar karşıdır. Turhan’ın dövüşü hepimizledir. Bütün düşük yanlarımızladır. Sıkı sıkıya dünyanın güzelliğine, şiirine, yalnızlığına vazgeçilmezliğine kötülüklere, zulümlere bir karşı koymadır Turhan.”

Yalın ayak ‘Milletin Efendileri’, doymak bilmeyen ‘Beyefendileri’

Selçuk, çalışmaları ile yaşanmakta olan çarpıklıklarla, yaşanacak olan yıkımı yalın bir dille anlatmış, adeta bugünlerimizi resmetmişti. Siyasetin Göbeği seçkisi bunun en açık göstergesi. Demokrasi kavramının nasıl iğdiş edildiğini, hukukun nasıl ayaklar altına alındığını, dinbazlığın bürokrasiyle giriştiği raksı sarsıcı kompozisyonlarla anlatıyor. Kör kuyularda, merdivensiz bırakılan bir toplumun ahvaline tanıklık ediyor. Örneğin yalın ayak, başı kabak “Milletin Efendileri” ile, semirdikçe semiren, doymak da bilmeyen “Beyefendileri”ni resmediyor. 1962 yılında YÖN dergisine çizdiği karikatüründe, semirmiş bir Türk büyüğünün, “açım aç” diyen yurttaşa, şapka çıkarttığını görüyoruz (s.33). Umarım çağrışım yapmıştır!

Kahkahalarla güleceğiniz, içinde bulunduğumuz dönemle uyuşan pek çok karikatür çıkıyor karşımıza. Bir insan piramidiyle karşılaşıyorsunuz (s.40); En alttakiler belli, can çekişiyor. Kan ter içinde dik durmaya çalışırken, aralarından biri “Bu yük, bu omuza fazla geliyor” demiş olacak ki, ayağı seğirtmiş. Piramitte bir huzursuzluk, bir hareket başlamış… Kıpırdanmalar var! Piramidin tepesinde ‘milli birlik ve beraberliği’ tahsis eden haşmetli Türk büyüğü düşecek gibi oluyor. Ve yine bugünlerde de sıkça duyduğumuz şu haykırış çınlıyor kulağımızda: “Sallanmayın be! Yoksa aranızda milli birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyenler mi var?”

Takkeli ‘hür-demokratlar’dan, ‘banknot Atatürkçüleri’ne

Sanat hayatı boyunca toplumun sorunlarını, çilesini çalışmalarına yansıtan Selçuk, aslında alttan alta yöneticilerin basiretsizliğini ve acizliğini de yansıtıyordu; adeta ‘galip sayılır bu yolda mağlup’ dercesine. Onları çizerken oluşturduğu form (s.7), bu koca göbekli, heybetli kürsü efendilerinin aslında insanlıkla arasında hiçbir bağ kalmadığını gösterir cinstendi. İktidarıyla, muhalefetiyle tek dert, tek tasa; “aman düzen bozulmasın!”dı. Evet, Selçuk’un perspektifinde yaşanan sorunların kaynağı bu düzendi ve bu düzeni korumaya ahdeden bütün paydaşlar onun karikatürlerinde kendi yerini almıştı. 11 Aralık 1957 tarihinde Milliyet gazetesine çizdiği karikatürde (s.46), sarıktan-festen, melon şapkaya geçiş yapan Cumhuriyetin “hür-demokrat” siyasetçisinin, sarıklı, şalvarlı ehli sünnete melon şapkasını çıkartarak verdiği selam, yine bugünün güzel bir özetidir. Melon şapka düşmüş, takke görülmüştür. Sadece bu da değil; Selçuk’un kompozisyonunda, sıcak yatağında mışıl mışıl uyuyan sözde Atatürkçüler de vardır; plaj şezlonguna uzanarak göbeğini ısıtan “özde” Atatürkçüler de! Elbette, “Banknot Atatürkçüleri”yle, “Gardırop Atatürkçüleri”ni ve de “İzindeyiz Atatürkçüleri”ni unutmamak gerek (s.22, 23, 30).

‘Yiyin efendiler yiyin’

Fakat hepsinin özeti, Türk siyasi hayatının yaklaşık 80 yıldır, tek sayarak, çift sekerek, seğirterek, kambura yatarak izlediği ilerleyişidir. Doymak bilmez bir sevdayla sofraya yapışan, tehlike halinde kemer sıkan (s.11) ama ekseriyetle yolundan şaşmadan ve de iştahını kesmeden icraatlarına devam eden siyasetçi tipini masaya yatırmıştır Selçuk. Acı çeker, güler, öfkelenir, delirir ve adeta Fikret’in kafiyelerini haykırır:

“Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say:/ Soy, sop, şeref, gösteriş, oyun, düğün, konak, saray/ bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;/ bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay…/ Yiyin efendiler yiyin, bu iştah açan sofra sizin,/ doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”

KOLTUK SEVDALILARINA

Modern Türk karikatürünün öncüsü olan Turhan Selçuk’un sistemin genel bir portresini yansıtmak üzere koltuk sevdalısı siyasetçilere odaklandığı, yoksulluğun, adaletsizliğin ve yozlaşmanın hüküm sürdüğü bir düzeni ele aldığı karikatürleri Desen Yayınları’ndan çıkan Siyasetin Göbeği’nde bir araya getirildi. Selçuk, açgözlülüğün ve çürümenin siyaseti nasıl ele geçirdiğini, yalın çizgileri ve mizahıyla topluma anlatıyor…

EVRENSEL BİR AYDIN

Çalışmaları dünyada kabul gören, kendi insanının dertlerine gömülmüş bir aydındı Turhan Selçuk. Aramızdan ayrılışının 21. yılında onu hatırlatacak oldukça kıymetli bir çalışma Desen Yayınları tarafından basıldı. Üç kitaptan oluşan Turhan Selçuk seçkisinin ilki olan Siyasetin Göbeği sanatçının 1950-1996 yılları arasında farklı gazete ve dergilerde yayımlanan siyasi karikatürlerini içeriyor. Serinin diğer iki kitabı Manzara-i Umumiye ve İnsan Denen Garip Hayvan ilerleyen aylarda yayımlanacak.

Previous Story

Christo’nun Hayali Gerçekleşiyor, Zafer Takı Eylülde Maviye Bürünüyor

Next Story

Pera Film’den Onur Haftası’na Özel Program

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.