İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat geçtiğimiz haftalarda İstanbul’un ortasında tarihi bir binanın her an çökebileceğini duyurdu sosyal medyadan. Bu mesajdan birkaç saat sonra bir bina yerle bir oldu ve bu vesileyle bu durumda pek çok yapının olduğunu öğrendik. Polat ile büyük
Depremden kimimiz bizzat yaşayarak, yakınlarını kaybederek, kimimiz bölgeye gönüllü ya da görevli olarak giderek ya da izledikleriyle, elbette farklı şiddetlerde, kitlesel olarak etkilendik. Bir yanda yaşamını kaybedenlere ve yakınlarına üzüldük, bir yandan da hayatta kalanlar için neler yapabileceğimizi düşündük. Bir yanda da
Zamanın Maarif Nazırı (Milli Eğitim Bakanı olarak çevrilebilir) Emrullah Efendi’nin söylediği bir söz bugün de tartışma konusu: “Şu mektepler olmasa Maarif’i ne güzel idare ederdim.” Burada ikiye ayrılır tartışma tarafları; biri nazırı eğitimi ciddiye almamakla suçlarken diğeri başka türlü bir eğitim kurumu
Bundan milyarlarca yıl önce biricik dünyamız büyük çarpışmalar sonucunda oluştu. İlk zamanlarda gezegenimiz dünyanın ne bir kabuğu ne de bir çekirdeği vardı. Zamanla dünya ısınmaya başladı; böylelikle ilk olarak çekirdeği, dünya soğumaya başlayınca da kabuğu meydana geldi. Yerkabuğundaki depremler sonucunda ise dünya
Enkazlar sonuçlar oldukları kadar yeni başlangıçlara da vesile olabilirler, eğer görünüşte yok edilmek yerine ihtimamla, özenle kavranıp, yönetilebilirlerse. Sorumluluk ilkesi olmadan ne yas tutabiliriz, ne de geleceği iyileştirebiliriz. Bu uzaklaştırma meselesinin nasıl sorunlu olduğuna herkes işaret ediyor ama zannedersem daha araçsal bakan
Deprem, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Hatay, Gaziantep, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye ve Şanlıurfa illerini içeren geniş bir bölgeyi etkiledi. Bu bölge, tarihsel olarak Doğu Akdeniz kıyısıyla Mezopotamya arasındaki bir geçiş bölgesi olma özelliğini gösteren, insanlık tarihindeki ilk uygarlıkların filizlendiği sahaydı. Göbeklitepe gibi oluşum
Prof. Dr. Naci Görür, zorunlu olarak, biz İstanbulluların içini kapkara etti. Söylediğine göre, deprem surlara kadar dayanmış. Yani büyük yıkıma bir çıt kalmış! Bu çıt, çatırtıya dönüşürse vay gelmiş halimize. Kıyametin de ötesi demek olacak bu çatırtı! İstanbul’da yaşıyorum. Onca yıldan beri
Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve çok geniş bir bölgede yıkımla sonuçlanan deprem yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da büyük yankı buldu. Çeşitli ülkelerden pek çok uzman konuyla ilgili hem desteklerini hem de profesyonel görüşlerini paylaştılar, paylaşmaya devam ediyorlar. Uluslararası tasarım dünyasının yakından tanıdığı eleştirmen ve yazar
Kolumuz kanadımız kırık… İçimiz kan ağlıyor. Koronavirüs salgını, 3’üncü dünya savaşına doğru evrilen Ukrayna-Rusya savaşı derken, şimdi de deprem felaketi… Türkiye ve Suriye’de yaklaşık 20 milyon insanın yaşadığı bölgeyi vuran depremde muhtemelen yüzbinlerce insanımızı yitirdik. Türkiye nüfusunu düşündüğünüzde neredeyse her 10 kişiden
Yaşamımız boyunca defalarca aynı sahnelere tanık oluyoruz, aynı acıları tekrar yaşıyoruz ama artık bunlara bir de öfke ekleniyor. Tekrar, tekrar yaşananlar, arkasından gelen aynı tartışmalar, televizyon programlarında uzmanların uyarıları, kişiler değişebiliyor ama sorun hep aynı. Bugünkü teknolojilerle ve ülkemizde var olan inşaat
Kahramanmaraş’tan başlayan sıralı depremler, hiçbirimizin hayal edemediği büyüklükte bir yıkıma sebep oldu. Kentlerdeki yapı stoğumuzun enkazından, toplumun yıllardır göre-bile göz yumduğu kolektif bir ahlaksızlık ve yasa tanımazlık çıktı. Bu sonucun dehşet veren bedelini -bugün itibarıyla- 45 bine yakın insan canıyla, on binlercesi
Çalıştırılan köpekler hakkında en eski referanslar Viking kaynaklarına kadar uzanıyor. Viking kültüründe çalışarak ya da refakat ederek insanların gözünde değer kazanan köpekler, birlikte yaşadıkları kişinin yanına gömülme şansı(!) kazanıyordu. Üstelik İskandinav mitolojisinde, köpek bekçiliğin/çobanlığın/avcılığın/iz sürmenin ötesinde, yer altı dünyasında da bir rehber