Günümüzde sağlıklı yaşam yalnızca fiziksel dayanıklılık ya da kas gelişimiyle sınırlı değil; ruhsal denge, zihinsel açıklık ve estetik deneyimlerle iç içe geçmiş, çok katmanlı bir yaşam pratiğine dönüşmüş durumda. Bu dönüşümde rol oynayan markalardan biri ise kuşkusuz Technogym. 1983 yılında İtalya’nın Cesena kentinde, henüz 22 yaşındaki genç bir endüstriyel tasarımcı olan Nerio Alessandri’nin, evinin garajında tasarlayıp ürettiği ilk spor aletiyle başlayan yolculuğu; bugün 100’ü aşkın ülkede, milyonlarca insanın yaşamına dokunan devasa bir “wellness” ekosistemine evrildi. Alessandri’nin teknoloji ve jimnastik kelimelerini bir araya getirerek oluşturduğu marka ismi, hem bireysel sağlığa hem de modern tasarım anlayışına duyulan tutkuyu simgeliyor.
Technogym yalnızca bir fitness ekipmanı üreticisi değil; aynı zamanda estetiği işlevsellikten ayırmayan, insan bedenini teknolojiyle destekleyen ve hareketi yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda kültürel bir eylem olarak konumlandıran vizyoner bir marka. The Wellness Company mottosuyla yaşamın farklı alanlarında – evde, işte, seyahatte ya da açık havada – sağlıklı yaşamı mümkün kılan ürün ve sistemler geliştiriyor. Sürdürülebilirlik ilkesiyle üretim yapan, Apple ve Samsung gibi teknoloji devleriyle işbirlikleri gerçekleştiren Technogym, aynı zamanda kültürle, sanatla ve tasarımla kurduğu ilişki sayesinde bir yaşam tarzı markasına dönüşüyor.
Bu vizyonun en güçlü yansımalarından biri olan Design to Move projesi, Technogym’in 40. yılı vesilesiyle Milano Tasarım Haftası’nda hayata geçirildi. Dünyanın dört bir yanından 40 sanatçı ve tasarımcı, markanın simgeleşmiş ürünü Technogym Bench’i boş bir tuval gibi yorumlayarak, hareketin ruhunu sanatsal bir dille yeniden tanımladı. Antonio Citterio, Nendo, Patricia Urquiola gibi tasarım dünya sının yıldız isimlerini bir araya getiren proje, yalnızca bir tasarım kutlaması değil; hareketin estetik, kültürel ve duygusal katmanlarını keşfe çıkan bir deneyimdi. Giulio Cappellini tarafından planlanan Bruna Roccasalva’nın küratörlüğünü yaptığı sergide Türkiye’den Renin Bilginer’in de tasarımı yer aldı.
Projenin İstanbul ayağı ise Clubhouse Bebek’te izleyiciyle buluştu. Sergi, Technogym’in Türkiye pazarında yalnızca bir fitness markası olarak değil; aynı zamanda sanatı, tasarımı ve kültürü içselleştiren bir aktör olarak konumlandığının güçlü bir göstergesi oldu. Bireysel farkındalığı, çevresel sürdürülebilirliği ve yaratıcı pratiği aynı potada eriten bu yaklaşım, Technogym’in neden “bir spor markasından daha fazlası” olduğunu açık biçimde ortaya koyuyor. Bu kapsamlı söyleşide, Technogym Türkiye Pazarlama İletişimi Direktörü Özlem Zagaia ile markanın sanatla kurduğu ilişkiyi, Design to Move sergisinin arkasındaki vizyonu, wellness kavramına dair çok katmanlı yaklaşımlarını ve teknolojiyi estetikle buluşturan stratejilerini konuştuk. Zagaia, Technogym’in yalnızca bir fitness markası olmanın ötesine geçerek beden-zihin-ruh dengesi kurmaya çalışan, bunu da kültürel pratiklerle zenginleştiren bir yaklaşımı benimsediğini vurguluyor.
Bu vizyonun Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden biri olan Zagaia ile yalnızca markanın bugünü ve gelecek planlarını değil, aynı zamanda sanatla wellness arasındaki görünmeyen bağları, tasarımın yaşam pratiği olarak nasıl içselleştirilebileceğini ve bireyin bedenine bakışını nasıl dönüştürebileceğimizi konuştuk.
Art Of Wellness
Assouline yayınlarından çıkan Technogym: The Art of Wellness, tasarımı, hareketi ve bütünsel iyilik halini bir araya getiren vizyoner bir yaşam felsefesine saygı duruşunda bulunuyor. 1983 yılında kurulan Technogym, bugün dünyanın dört bir yanında yüksek kaliteli fitness ekipmanları ve zarif antrenman deneyimiyle özdeşleşmiş bir marka. Bu 200 sayfayı aşan özel ciltli kitap, Technogym’in sporu, teknolojiyi ve mimariyi nasıl ustalıkla birleştirdiğini gözler önüne seriyor. Estetiği, yaratıcılığı ve iyi yaşam kültürünü bir araya getiren bu kitap, yalnızca bir markanın değil, çağın ruhunu yakalayan bir yaşam biçiminin görsel ve anlatımsal tarihçesini sunuyor. Oldukça estetik görsellerle desteklenen bu eser, Technogym’in yenilikçi çizgisini, ilham veren karakterlerini ve dönüm noktalarını sanatsever bir bakış açısıyla ortaya koyuyor. Gazeteci Joel Stein’in kaleme aldığı anlatı, tasarım, sürdürülebilirlik ve teknolojinin bir araya gelerek bireysel ve kolektif iyilik haline nasıl katkı sunduğunu çarpıcı bir biçimde aktarıyor. Technogym: The Art of Wellness, yalnızca fitness dünyasına değil, çağdaş yaşam kültürüne de iz bırakan bir markanın perde arkasına açılan bir pencere.
“İnsanlar yalnızca daha sağlıklı olmak için değil, daha mutlu olmak için hareket etmeli.”
Technogym, yalnızca bir spor ekipmanı üreticisi değil; aynı zamanda bir yaşam tarzı markası. Markanın Design to Move gibi sanatla iç içe projelere yönelmesini mümkün kılan vizyon nedir?
Technogym’in kurucusu Nerio Alessandri’nin yıllar önce söylediği bir söz var: “İnsanlar yalnızca daha sağlıklı olmak için değil, daha mutlu olmak için hareket etmeli.” Bizim vizyonumuz tam da bu düşünceden besleniyor. Sağlık, teknoloji ve tasarım arasında bir köprü kurmak; bu köprüyü sadece işlevsellikle değil, aynı zamanda estetikle inşa etmek istiyoruz. Design to Move gibi projelerle, hareketi yalnızca fiziksel bir ihtiyaç değil, bir yaşam estetiği olarak konumlandırıyoruz.
Teknoloji, estetik ve sanatın bir arada yer aldığı projelerde Technogym’i konumlandırırken sizi yönlendiren temel motivasyonlar neler?
Beni en çok heyecanlandıran şey, teknolojiyle duygular arasında bağ kurabilmek. Bizim için Technogym ekipmanları sadece bir cihazdan ibaret değil; insanın bedenini tanıdığı, zihniyle bağ kurduğu, hatta kendi potansiyelini yeniden keşfettiği bir alan. Bu deneyimi sanatla buluşturduğunuzda, insanlar sadece hareket etmiyor, bir hikâyeye dahil oluyorlar. O hikâyeyi estetikle güçlendirmek, bizim için bir sorumluluk.
Wellness kavramı Technogym’in yalnızca fiziksel sağlıkla sınırlı kalmayan, çok boyutlu bir yaklaşım sunduğu bir kavram. Bu çok katmanlı wellness felsefesini sanatla buluşturmak sizce neden bu kadar güçlü bir etki yaratıyor?
Çünkü wellness, aslında bir denge arayışıdır. Beden-zihin-ruh üçgeninde yaşadığımız her şey, günlük tercihlerimize yansır. Sanat da benzer bir şekilde o dengeyi kurmamıza yardım eder; sorgulatır, rahatlatır, dönüştürür. Bu yüzden sanatla buluşan wellness deneyimi çok katmanlı, çok daha kalıcı ve ilham verici bir hâle geliyor..
Hem sanatla hem de ileri teknolojiyle iç içe bir markasınız. Bu iki alan sizce nasıl birbirini besliyor? Sizce gelecek, bu iki alanın daha da iç içe geçtiği bir alan mı olacak?
Kesinlikle öyle. Sanatın ilham gücüyle teknolojinin çözüme odaklı yapısı birleştiğinde ortaya hem etkileyici hem dönüştürücü işler çıkıyor. Sanat empati kurdurur, teknoloji erişim sağlar. Gelecekte bu iki alan arasındaki sınır daha da silikleşecek. Belki de bir egzersiz alanı aynı zamanda bir enstalasyon olacak; bir fitness deneyimi bir performans sanatına dönüşecek.
Technogym’in sürdürülebilirlik politikası, üretim sürecinin ötesine geçerek toplumsal farkındalık yaratmayı da hedefliyor. Marka olarak bu alandaki sosyal sorumluluğunuzu nasıl tanımlıyorsunuz?
Sürdürülebilirlik bizim için bir kavram değil, bir davranış biçimi. Geri dönüştürülmüş materyallerle üretim yapmak elbette önemli ama esas olan zihniyeti dönüştürmek. Bireylerin kendileriyle, çevreyle ve toplumla kurduğu ilişkiyi yeniden düşünmesini sağlamak… İşte wellness’ın toplumsal boyutu da burada başlıyor. Sağlıklı birey, sağlıklı toplumun temelidir.
Technogym olarak önümüzdeki dönemde kültür-sanatla daha fazla kesişecek projeler planlıyor musunuz? Bu alanda markanın hedeflediği yeni açılımlar neler?
Evet, bu bizim için çok öncelikli bir alan. Hem Türkiye’de hem de globalde kültür-sanatla kesişen işbirliklerimizi artırmak istiyoruz. Sanatçı işbirlikleri, deneyim odaklı enstalasyonlar, kültürel etkinliklerde Technogym alanlarının yaratılması gibi projeler gündemimizde. Çünkü wellness’ı yalnızca bir spor alışkanlığı değil, bir kültürel pratik olarak yeniden konumlandırmak istiyoruz.
Tasarım ve işlevsellik arasındaki denge, Technogym’in en çok öne çıkan yönlerinden biri. Sizce bir egzersiz ekipmanı yalnızca bedenimizi mi çalıştırmalı, yoksa aynı zamanda estetik bir ilham da mı vermeli?
Kesinlikle ikincisi. Bedenimizi harekete geçiren bir ekipman, zihnimizi ve estetik duyularımızı da harekete geçirmeli. Biz Technogym olarak ekipmanlarımızı yalnızca teknik değil, görsel deneyimin bir parçası olarak tasarlıyoruz. Bu yüzden Technogym, ürünlerinin tasarımı için birçok ödül aldı: 3 Altın Pergel Ödülü, 12 ADI, 12 Kırmızı Nokta Tasarım Ödülü, 3 Uluslararası Tasarım Mükemmellik Ödülü ve 4 iF Ödülü. Ancak bu ödüllerle yetinmeyip daha iyisi için her zaman çalışmaya devam ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki bir obje yaşam alanının parçası hâline gelirse kullanıcıyla daha derin bir bağ kurar.
Markanın küresel vizyonu içerisinde Türkiye’nin nasıl bir yeri var? Türkiye’deki yaratıcı potansiyeli nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, hem dinamizmi hem de yaratıcı potansiyeliyle bizim için çok kıymetli. Son yıllarda mimariden gastronomiye, çağdaş sanattan tasarıma kadar pek çok alanda yükselen bir enerjisi var. Biz de bu enerjiyi wellness alanına taşımak için çalışıyoruz. Technogym’in global vizyonunu, Türkiye’nin özgün yorumuyla zenginleştirmeye inanıyoruz.
Sizce bir bireyin bedeniyle kurduğu ilişkinin dönüşümü, estetik ve yaratıcı unsurlarla desteklendiğinde nasıl bir fark yaratır?
Bedenimizle kurduğumuz ilişki, aslında kendimizle kurduğumuz ilişkinin en görünür hali. Estetik ve yaratıcılık, bu ilişkiyi yargıdan uzak, şefkatli ve bilinçli bir hale getiriyor. Kendini tanıyan, bedenini anlayan birey daha özgür, daha sağlıklı ve daha üretken olur. İşte bu yüzden biz Technogym ekipmanlarını evinizin karanlık bir köşesine koyduğunuz bir spor ekipmanı olarak değil, bir sanat eseri gibi yaşam alanınızın merkezinde konumlandırmaktan keyif alacağınız tasarımı ile sağlıklı yaşamı hayatınızın merkezine taşıyoruz.
28. Sayı şimdi basılı ve dijital versiyonuyla satışta!
ArtDog Istanbul basılı dergi satış noktalarını görmek için tıklayın.
Basılı dergi siparişiniz 1-5 iş günü içerisinde adresinize teslim edilir. Dijital sayı siparişiniz ise e-posta adresinize PDF olarak gönderilir.