Kurtuluş Rum İlkokulu, Fotoğraf: Pınar Gediközer

İnsan yaralarıyla nasıl baş eder? Peki ya baş edemezse? Ya da kişisel yaralarla kolektif yaralar arasında bir ilişki var mı? Yaralar ötekiyle ilişkilenmeye kapı aralayabilir mi? İnsan kendi yarasına bakmaz, hatta onun kendine ait olduğunu bile teslim etmezse, başkalarının yarasıyla empati kurabilir mi? Bunlar ve beraberindeki pek çok sorunun yanıtı, Pelin Uran’ın küratörlüğündeki Senin de yaran, Rosa adlı sergide gizli…

Başlığını, Romanya’da doğmuş olmasına rağmen II. Dünya Savaşı sonrası dönemdeki Alman şiirinin önde gelen temsilcilerinden Paul Celan’ın bir şiirinden alan sergi, yaralardan ve dolayısıyla da yaralanabilirlikten bahsetmenin ötekiyle ilişkilenmenin bir yolu olduğunu söyleyen psikanalitik öncülden yola çıkıyor. Yaralanabilirlik ve kırılgan hallerden doğan yeni olasılıkları hem keşfetmek hem de irdelemek isteyen sergide Gregory Whitehead, Gordon Hall, Jang Minseung, Johanna Hedva (kitap), Lata Mani – Nicolas Grandi, Adelita Husni – Bey, Amal Kenawy, Alev Ersan, Gamze Hakverdi ve Özgür Demirci’nin yapıtları yer alıyor.

Pelin Uran, Fotoğraf Pınar Gediközer

Senin de yaran, Rosa; aslında iki aşamalı bir çalışma. İlki, 15 Eylül – 24 Ekim tarihleri arasında, Kurtuluş Rum İlköğretim Okulu’nda izlenebilecek sergi. İkincisi ise sergide yer alan sanatçıların yazı pratiklerinden yola çıkarak Yasmeen Siddique ve Pelin Uran’ın editörlüğünde, New York menşeili Minerva Projects iş birliğiyle hazırlanan kitap. Yaralanabilirliği bütün boyutlarıyla cisimleştirme iddiasından öte feminist teorinin belli açılarını vurgulayan sergiyi, küratörü Pelin Uran ile konuştuk.

  • Bu sergi Türkiye için ne ifade ediyor? Bu topraklar yaralarla/kırılganlıkla yüzleşme konusunda az biraz dertli ya… Serginin çerçevesi “kırılganlıkları, zayıflıkları yok etmek yerine onlarla beraber yaşamak” üzerinde kurulu. Yaklaşımınızın böyle olmasının sebebi nedir?

Senin de yaran, Rosa sergisini İstanbul’da yapmak istediğimi biliyordum; hatta düşünce aşamasından itibaren. Bunun sebeplerinden en önemlisi ise şuydu: 1970’lerden itibaren özellikle Amerika’da yaralanabilirlik teması pek çok farklı açıdan ön plandaydı ve haliyle pek çok sergiye konu oldu. Fakat ülkemizde yaralanabilirlik ile ilgili sergilerin azlığı dikkat çekici. Özellikle pandemi döneminin etkileri öyle veya böyle devam ederken, insanlar için yaralanabilirliğin ne demek olduğunun, yaralanabilirlik ve yaralardan konuşan bir serginin aciliyetini hissettim… Her şeye rağmen bu sergiyi düzenlemek istedim.

Bu sergi, yaralardan, dolayısıyla da yaralanabilirlikten bahsetmenin ötekiyle ilişkilenmenin bir yolu olduğunu söyleyen psikanalitik öncülden yola çıkıyor. Yaralanabilirliğinin olumlu bir okumasını yapan feminist teoriden etkileniyor ve yaralarımızla karşılaşabilmekte ısrar ediyor. Bu nedenlerle serginin bireysel yaralanabilirliğe bakabilmenin toplumsala olana dair kapı aralayıp aralamayacağına dair bir düşünme pratiği olmasına özen gösterdim.

  • Projelerinizi incelediğimizde Türkiye’deki son serginizin 2018 yılında olduğunu gördük. Dört sene sonra Senin de yaran, Rosa sergisiyle geri dönüş motivasyonunuzdan bahsedebilir misiniz? Sizi bu sergiyle ilgili en çok heyecanlandıran nedir?

Aslında 2018’de Galeri Nev İstanbul’da açtığım Böyle olacağını bilmediğimiz de bir o kadar kesin sergisi, şu anki serginin kavramsal öncülü. O sergi ölüm kavramının insanlar için ifade ettiği farklı anlamlar içinden, ölüme önem verip, onu hatırlayıp hatırlatmanın insanın yaşamını dönüştürücü gücünü önemsemişti. O dönemde zihnimde bu serginin çerçevesi vardı ve bu kadar uzun bir süre geçmesini beklemiyordum, araya pandemi süreci girdi.

İlginizi çekebilir:  Sosyal Mesafeli Dans Kıyafeti

Beni en heyecanlandıran tarafın sergide yer alan sanatçılar ve işleri olduğunu açıklıkla söyleyebilirim. Pek çok sanatçının işi Türkiye’de ilk kez sergileniyor olacak: Gregory Whitehead bir radyo sanatçısı ve kendisi ses işiyle yer alıyor sergide. Gordon Hall hem heykelleri hem de performansıyla yer alan başka bir sanatçı. Lata Mani ve Nicholas Grandi ikilisinin video yerleştirmesi de sergilenen eserler arasında. Bu sanatçıların çoğuyla uzun zamandır çalışmak istiyordum.

Gordon Hall

Beni en çok heyecanlandıran bir diğer konu ise New York bazlı Minerva Projects’in kurucusu Yasmeen Siddique ile yayına hazırladığımız kitap. Üzerine epey mesai harcadık. Bu kitap projesi sergideki sanatçıların yazı pratiklerinden doğdu. Bu sebeple Yasmeen ile birlikte kitabın içeriğinin sanatçı yazıları olmasına karar verdik, sergiyi temsil etmesi yerine. Kitabın çevirisini muhteşem Türkçesiyle Elif Ersavcı, tasarımını ise Ali Cindoruk üstlendi. Tüm bu insanlarla çalışmanın neticesinde ise tekrar tekrar dönüp okunabilecek bu kitap çıktı. Bu kitabın serginin sona ermesinden sonra yaşıyor olacağını bilmek bizler için çok önemli.

  • Arkanızda hiçbir kurum olmadan böylesi bir sergi açmakla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Bu sergiyi herhangi bir kurumda düzenlemeyeceğim diye bir amacım olmadı hiç. Hatta pek çok kurumla temasa geçtim ancak ertelenen sergi tarihleri yüzünden gelecek yıllarda gerçekleşmesi imkânlı gözüküyordu. Bu benim bekleyebileceğimden daha uzun bir süreydi. Bu serginin yaratmasını istediğim etkinin birkaç yıl içinde aynı tesiri yaratmayacağını düşündüğümden kurumsal destek olmadan sergiyi gerçekleştirme yolunu seçtim.

Hatta bu deneyim bana kurumların ve sağladıkları destek mekanizmalarının önemini daha da çok gösterdi. Bir kurum desteğiyle gerçekleştirsem belki de hiç farkına varmayacağım, önemini ayırt edemeyeceğim detayları… Diğer taraftan ise bu ölçekte bir sergiyi kurumsal destekten yoksun olarak yapmış olsam da her bir aşamasında o kadar çok bireysel ve kurumsal destek aldım ki…

  • Sergi kavramsal çerçeveye oturduktan sonra değişikliklere uğruyor mu? Bu sonucu ne türlü etkiliyor?

Elbette. Uzun bir araştırma sürecinden sonra kavram tam yerli yerine oturmuşken sanatçıların işleri ve o kavram üzerinde düşündükleri hem benim bakış açımı zenginleştiriyor hem de küçük de olsa değişikliklere sebebiyet veriyor. Hatta tüm kavramsal çerçevesi oturduktan ve eserler seçildikten sonra sergide tüm işler bir araya geldiğinde de ilk düşündüğümden çok farklı yerlere gidebiliyor bu bütün. Bu sergi özelinde konuşmam gerekirse sanatçıların çoğunun yazılarını okumak da beni zenginleştirdi. Özellikle Gordon Hall ve Johanna Hedva’nın yaralanabilirliğe dair yazıları.

Previous Story

Çağdaş Beden

Next Story

Atlama Taşları

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.