Hayata yerleşen iplikler: “Havuzdaki Ilık Yeri Aramak” - ArtDog Istanbul
Anne ve Çocuk 1, Serbest Nakış Tekniği 112x395 cm, 2022

Hayata yerleşen iplikler: “Havuzdaki Ilık Yeri Aramak”

Nakış tekniğini kullanarak gündelik hayat içinden alıp çıkardığı imgeleri kumaş üzerinde dokuyan sanatçı Mustafa Boğa’nın son kişisel sergisi “Havuzdaki Ilık Yeri Aramak” Adana'nın disiplinlerarası çağdaş sanat galerisi KUN Art Space’de 27 Ekim’e kadar görülebiliyor. Sergi, sanatçının doğup büyüdüğü Çukurova bölgesindeki kişisel tarihinden yola çıkarak toplumsal ve kültürel bir hafızanın izini sürüyor.

Mustafa Boğa’nın Kunt Art Space’in iki katına yayılan “Havuzdaki Ilık Yeri Aramak” adlı sergisi sanatçının kendi belleğine yönelttiği “ben kimim?” sorusu etrafında bir tür toplumsal sorgulamaya dönüşüyor. Boğa’nın kendi belleğine uzanan arkeolojik kazı yaparak başladığı bu arayış, kültürel ve toplumsal yaşamın baş döndürücü bir hızla değişmeye yüz tuttuğu günümüzde, gündeliğin içinden sıradan görüntülerin, geleneklerin, alışkanlıkların ya da törenlerin toplumsal yapı içerisindeki dönüşümlerini sanatsal bir dışavurumla irdeliyor.

Markette Çalışan Kasap Çocuk, Serbest Nakış Tekniği, 82x88cm 2023

Boğa’nın izleyiciyi gündeliğin ve sokağın içinde bir gezintiye çıkaran sergisini Hüseyin Gökçe kaleme aldığı tanıtım metninde şu sözlerle özetliyor:

“Mustafa Boğa, Kunt Art Space’in iki katına yayılan “Havuzdaki Ilık Yeri Aramak” adlı kişisel sergisinde modern dünyanın işleyişindeki detaylara odaklanır. Sürekli imgeler üreten bir dünyada ayrıntıları yakalayarak kolektif bilinç dışını maddi dünyanın göstergelerinde yeniden görünür kılar. Özelde ise doğup büyüdüğü Adana’nın Akdeniz coğrafyasının iklimi ve dokusuyla kurduğu bağlar ve ilişkilenmeleri yeniden üç boyutlu yüzeyde yansıtır. Adeta gündeliğin ve sokağın içinde bir gezintiye çıkarır. Daha önce bir yerlerde karşılaştığımızı sandığımız imgelerle yeniden temaşa ettirir. Her bir insanı her yönüyle kuşatan, karmaşık ve çelişkili yanlarıyla devamlılığını bir şekilde sürdüren gündelik hayat içinden alıp çıkardığı imgeleri kumaş üzerine dokur.

İmgeleri bazen sürreal bir tonda vererek hayata karşı bir yaklaşma biçimi sergiler. Her seferinde olduğundan farklı olan hayatın gündelikte sıradan bir şeye dönüşmesinin önüne geçmeye çalışır. Sıradan olarak atfedilende fark edemediğimiz başlıklar olabileceğini sezdirir…”

Sanatsal pratiğini Adana ve Londra sürdüren Mustafa Boğa ile “Havuzdaki Ilık Yeri Aramak” adlı son kişisel sergisini konuştuk.

Anne ve Çocuk 1, 112×395 cm, 2022
  • “Havuzdaki Ilık Yeri Aramak” doğup büyüdüğün Adana’daki ilk solo sergin. Serginin yaratım sürecinden biraz söz eder misin?

“Havuzdaki Ilık Yeri Aramak” sergisinin arka planında aslında biraz karmaşık ve uzun soluklu bir yaratım süreci var diyebilirim. Çünkü burada sergilenen eserlerin birçoğu yaklaşık son üç yıla ait. Yani tek bir döneme, tek bir stile ve seriye ait değiller. Bu nedenle sanat pratiğim açısından bakarsam karma bir sergi de diyebilirim. Sergi, nakış işlerinden bazı karma görsellerden ve video çalışmasından oluşuyor.

Serginin önemli bir özelliği eserlerin çoğunu doğup büyüdüğüm Adana ile alakalı imgelerden oluşması. Serbest el makine nakışlarıyla hayata geçirilen bu görüntüler, aile arşivimin ve dolayısıyla çocukluk anılarımın yansımaları niteliğinde.

Anne ve Çocuk 1, 112×395 cm, 2022
  • Bu sergide seni besleyen ne oldu?

Sanat pratiğimde aslında hızlıca şu farkındalığı yaşadım; kendimi tanımam yetiştiğim coğrafyayı tanımamla başlıyordu. Bu nedenle sık sık kendimi tanımak için, içinden geçtiğim kültürü ve onun bana verdiklerini anlamam için yine dönüp dolaşıp aynı yere Adana’ya Çukurova’daki yaşantıma döndüm. Zaman içerisinde oradaki dokular, his, koku ve ses beni çok etkilemeye başladı. Aile kültüründeki gelenek ve görenekleri gözlemlediğimde bunların içerisinde bu farklılıkları görsel bir dille anlatabileceğimi fark ettim.

Ben bir çalışmayı yapmadan önce hakikaten iki üç yıl o malzeme üzerine ya da o konu üzerine düşünüyorum. Dediğim gibi bu serginin de uzun soluklu bir geçmişi var. Sergi galerinin iki katına yayılıyor; ilk katta nakış işleri yer alıyor, diğer katta ise bir video yerleştirmem bulunuyor. Çoğunu Adana ile alakalı imgelerden seçtim. Aile arşivinden yararlandım. Diğer buluntu imgeleri bir araya getirdiğim kolajlarla da birtakım çalışmalar yaptım. Dolayısıyla hem “Havuzdaki Ilık Yeri Aramak” sergisi bir yuvaya dönüş, burayı kabul ediş, burayla böyle yeniden bir ilişki kurmaya yönelikti benim için. Hani o herkesin başından geçen çocukluk travmalarını da giderici, onarıcı adımlar vs. derken aslında buradan çok fazla beslenebileceğimi de gördüğüm işlerimin yer aldığı bir sergi… Böyle kişisel bir terapi aslında benim yaptığım sanat. Yeniden geçmişi ziyaret edip belki o kırık noktaları tamir etme, ya da beni etkileyen güzellikleri gösterme, ya da artık hikâye ne ise onu bir şekilde ortaya çıkarmaya yönelik….

Pazarda: 3 Adam ve Bir Bisiklet, Serbest Nakış Tekniği, 78×113 cm 2022
  • Serginin adının da Adana ile bir bağlantısı olmalı…

Ben Adana‘nın Seyhan ilçesine bağlı bir mahalle olan Havuzlubahçe’de doğdum. Sergi adının böyle bir çağrışımı var. Aynı zamanda çok pratik anlamda deneyimlediğimiz bir duygudur havuzdaki ılık yeri ya da soğuk yeri aramak. Sözsel olarak çıkış noktası oydu. Fikirsel olarak da eve dönüş, buradaki doğaya coğrafyaya dönüşle alakalı, buradaki sıcaklığı ya da hafızamızdaki anıları yeniden bulmaya yönelik bir adım. Havuzdaki o ılık noktayı o ılık dediğimiz anıları bulmakla alakalı bir girişti. Dolayısıyla isim de bu şekilde çıktı ortaya. İsim bu olunca da eserlerin birçoğu buraya bu coğrafya ya dönük oldu. Bal kabakları, portakal ağaçları, yer sofrasında yenilen bir yemek ya da gülen bir ailenin damdaki fotoğrafı gibi…

Kahvaltı, Serbest Nakış Tekniği, 54×77 cm, 2023
  • Serginin ilk katında serbest nakış tekniğinde uyguladığın tekstil işlerin yer alıyor. Buradaki teknik tarzın, üretim süreçlerin bize ne anlatıyor?

Bazen soruyorlar ‘sanat eserlerinde ne anlatmaya çalışıyorsun?’ diye. Aslında o bir yorum, bir an… Hepimizin yaşadığı, gözlemlediği, farkında olduğu özellikle bu coğrafyada ‘bunun sanatsal değeri nasıl olabilir’, ‘nasıl bunu yorumlayabilirim’ sorularıyla yola çıktım. Sergideki   o anıları bir şekilde kaydetmişim. Belli bir zaman önce o imgelerin fotoğrafını çekmişim bir yerde unutmuşum ve gitmiş.  Sonradan karşıma çıkıyorlar…Sanatçı kimliğimi oluştuktan sonra karşıma çıkan bu imgeleri seçmek bile aslında belli bir yolculuğun sonundaki durak gibi geliyor bana… Örneğin bu sergide yer alan Yer Sofrası da öyle bir imgeydi benim için. O fotoğrafı tekrar görür görmez ‘ben bunu nakışlamak istiyorum’ dediğim bir şey. Çünkü aslında orada sadece bir fotoğraf yok; bu nakıştaki teknikte her bir ipliğin kumaş üzerine vurulması aslında o fotoğraftaki pixelinde bir şekilde yorumlanışı gibi geliyor bana…Benim yaptığım eser aslında o fotoğrafın glitch olmuş hali… Fakat biz uzaktan baktığımızda belki mükemmele yakın ya da fotorealistik’e yakın bir eser görüyoruz. Fakat yakınlaştıkça aslında bu ipliklerin kendine has renklerini de seçiyoruz. Uzaklaşınca imgeye dönüşüyor. O aslında teknikle alakalı bir yoruma dönüşüyor. Bir fotoğraftan nakışa geçiş yolculuğu ve benim aslında o süreç içerisinde yaşadığım anılar, hafıza, o döneme dönme ya da o coğrafyadan bu bilgiyi paylaşma gibi bir süreci de kapsıyor.

Yer Sofrası, Serbest Nakış Tekniği, 60×83 cm, 2023

Mesela “Yabancı Nesneler” adlı çalışmamada çelenkler üzerine teksler yerleştirdim. O yazılar, o iş olmadan üç dört yıl notlarımın arasında olan yazılardı. Fakat bir türlü o yazıları nasıl ortaya çıkaracağımı bilmiyordum. Bu işte nakış mı olacaktı ya da bunu neon ışıklarla mı yazacaktım; yoksa bunu tuvale ben kendim mi yazacaktım, bilmiyordum. Sonra bir gün bu çelenkleri gördüm ve üzerindeki yazıyı görünce hemen onun medyumunu buldum. Medyum dediğimiz belki yerleştirme, belki heykel, sonra ben onu Adana’da çeşitli yerlere yerleştirip fotoğrafladım. Aslında zorluk tam bu noktada çıkıyor. Yani üretmek istediğim bir fikre biraz vermem gerekiyor. Sonra birdenbire ‘aaa evet buldum’ dediğim bir noktaya geliyorum. Adana’da ya da herhangi başka bir yerde. Kullanabileceğim bir malzeme çıkıyor önüme ve o malzemeyle birlikte birdenbire fikir birleşiyor. Bu çok işten ve içgüdüyle geliyor. “Aaaa budur” dediğim anda gerçekten olmuş oluyor benim için. Video çalışmasında olduğu gibi.

İlkokulda -2, Serbest Nakış Tekniği, 50×65 cm, 2023
  • Nakış tekniğine nasıl başladın? Bu teknik hikâyeleri paylaşmanıza ne gibi olanak sağlıyor?

Karantina sırasında, serbest el makine nakışı yapmaya başladım ve yaratıcı etkilerim ve geçmişim boyunca bir yolculuğun yanı sıra, salgın sonrası bir gelecek için bir vizyon yakalamaya çalıştım. İlk başlarda ipliği koordineli renk bölümlerine yerleştirdim, ancak sonunda daha çok doğaçlamaya yöneldim. Seçimlerin rastgeleliği, birkaç adım öteden bakıldığında anlamlıdır. Yüzlerce metrelik iplik eklendikten sonra süreç oldukça tatmin edici bir hal alıyor ve bir anda bir izlenim ortaya çıkıyor.

İlginizi çekebilir:  “Bir Varış Bir Yokuş” Üzerine

Eserler yalnızca insan portreleri veya otobiyografik değil, aynı zamanda yaşadığımız dünyanın gerçeklerini temsil etme eğiliminde. Genellikle birçok farklı insan, fikir, görüntü, olay, düşünce, tarihsel referans ve hayal edilen anlardan oluşuyor. Yine kendi fotoğraf arşivimi kullanarak, bulduğum görselleri bir araya getirerek yeni anlatılar oluşturdum. Eser bazen kavramları doğrudan açıklıyor ama çoğu zaman yorumu izleyiciye bırakıyor.

Bu süre zarfında, kumaş üzerine çizim yapmaktan, görüntülerin üzerine nakış yapmaya doku oluşturmaya, basılı görseller kullanmaya ve daha fazla ayrıntı yaratma gibi için birçok farklı teknik denedim. Makineyi tüm parçayı kaplamak için çizim aracı olarak kullandım. Bu, duvar halısına benzeyen kalın bir yüzeyle sonuçlandı ve tarihi veya dini bir bağlantıya da işaret etti.

Çünkü Yıllar Yılı Hayali Kurulmuş Bir Masalın Başlangıcı Olabilirdi Bizimkisi, 15 Chanel Video Installation, 35 in 2021
  • “Havuzdaki Ilık Yeri Aramak” galerinin iki katına yayılan bir sergi. Alt katta “Çünkü Yıllar Yılı Hayali Kurulmuş Bir Masalın Başlangıcı Olabilirdi Bizimkisi”  adlı 15 kanallı video yerleştirmesi karşılıyor izleyiciyi. Bize bu video yerleştirmenden söz eder misin?

Söz konusu arşiv 1986-2018 yılları arasında tanımlayabileceğimiz Adana merkezli olmak üzere Mersin, Hatay ve genel olarak Çukurova bölgesini kapsayan bir coğrafyada yer almış olan düğün kayıtlarından oluşuyor. Hikayesi ise şöyle;2016 yılında Central Saint Martins’de Güzel Sanatlar alanında ikinci yüksek lisansımı yaparken bir kişisel portre yapmak istedim. Bunu yapmak isterken aile arşivindeki çocukluk fotoğraflarıma baktım, kendi elimde olan gençlik fotoğraflarıma baktım ama bir türlü kendimi, bedenimi ya da fiziksel görünüşümü bir şekilde konumlandıramıyordum. “Acaba bunu hareket halinde görüntü olarak görsem nasıl olur?” diye düşünmeye falan başladım. Fakat o yıllarda yani benim büyüme zamanlarımda böyle bir imkanımız yoktu. Bu günkü gibi video görüntüler yoktu. Sonra aklıma düğün kasetleri geldi. Ailece akrabaların düğünlerine gittiğimizi hatırladım. Bu törenlerin kaydından yola çıkarak ne yapabilirim diye düşündüm. Hep şey şu görüntü vardı hatıralarımda; herhangi bir düğünde ailece bir masada oturuyoruz  ve bir anda bir aşırı ışığı olan bir kamera yanına gelir ve seni çeker. Bu aynı zamanda ürkütücü de bir şeydir; yanından geçer ve sen gözünü kapatırsın… Birden bire böyle birileri güçlü bir ışıkla gelir; seni kayıt altına alır ve bu hiç beklemediğin bir andır. O anlar aklıma geldi ve “evet”  dedim ben o masalarda otururdum… Bazen el sallardım, bazen yüzümüzü kapatırdık ablalarımla; kimi zaman da kuzenlerimle güler geçerdik. Daha sonra bu videoların peşine düştüm. Aile üyelerindeki herkese sordum; herkesten videokasetlerini istedim. Bunları analogtan dijitale aktardım ve izlemeye başladım. İzler izlemez kendimin 6 yaşımdan yaklaşık 35 yaşıma kadar görüntülerimi buldum. Çok ilginçti.  Bir şekilde birden bire kendimle karşılaştım, kendimle yeniden tanıştım… Kamerayı her gördüğümde kameraya el sallayan, zıplayıp kendini göstermeye çalışan, gelecekle iletişim kurmaya çalışan ve geleceğe mesaj vermeye çalışan bir çocuk gördüm. O beni çok etkiledi.

Çünkü Yıllar Yılı Hayali Kurulmuş Bir Masalın Başlangıcı Olabilirdi Bizimkisi, 15 Chanel Video Installation, 35 in 2021

Elime yaklaşık 25 tane düğün videosu geçti, Birçoğunda da vardım. Birçoğunda aile üyelerim de vardı. Herkes çaprazlama olarak benzer düğünlerdeydi. Biri bir videoda kendi düğündeyken onuncu ya da on beşinci videoda çocuğunun düğünündeydi. Ya da başka birinin düğününde torunuyla birlikteydi. Derken aslında kocaman bir aile hafızasının kaydedildiğini fark ettim. Bir coğrafyadaki sosyolojik birlikteliğin bu düğünlerle kaydını ele geçirmiş oldum ve bundan nasıl bir yerleştirme yapabilirim diye düşündükten. Sonra on beş kanallık bu yerleştirmeyi yaptım. Birbirine benzer olan görüntüleri aynı anda farklı televizyonlarda gösterdim. Dolayısıyla işte gelin ve damat pasta keserken ya da ilk danslarını yaparken farklı televizyon kanallarında farklı bireyleri aynı anda görebiliyoruz. Buna şunu ekledim, kendi bulduğum kendime ait görüntüleri de videolara senkorenize ettim ve dolayısıyla beni 6, 7, 12, 15, 20 yaşlarında da aynı anda farklı kameralara el sallarken ya dans ederken fala görebiliyoruz. Bunu yaparken şöyle bir şey de çıktı ortaya. “Çünkü Yıllar Yılı Hayali Kurulmuş Bir Masalın Başlangıcı Olabilirdi Bizimkisi”  adlı yerleştirmede yaklaşık 35-40 yıllık bir arşiv var. Değişen bir zaman var, yok olan insanlar var, yeni doğan insanlar var, boşananlar var ve onların hepsi aslında bu kayıtların içerisinde… Bir yandan da teknoloji değişirken aslında eğlence sektörünün nasıl değiştiğini de görüyoruz. Bunu gözlemlerken modanın nasıl değiştiğini gözlemliyoruz. Örneğin saç modasının da nasıl değiştiğini görüyoruz. En baştaki videolar çok daha organik, kameralar daha handheld tarzındayken sonlara doğru gelin –damat girişlerinde dronlar falan kullanılmış mesela… Dolayısıyla teknolojik bir karşılaştırma da yapmak mümkün.

Beslen Ailesi, Serbest Nakış Tekniği, 42x56cm 2023

Belki bu noktada en başa dönüp şunu da hatırlatmakta fayda var; arşiv taraması yaptığım süreç içerisinde bir nostaljiyi de kurgulamam gerekiyordu. Bunu da belli bir estetik açı ile yapmam gerekiyordu. Var olan görüntülerle çalışıyordum başıma ne geleceğini neyle karşılaşacağımı da bilmiyordum. Kendimi bulup bulmayacağımı bilmiyordum. Kimlerin var olduğunu ve görüntülerin korunup korunmadığını bilmiyordum. Bu yüzden tamamen şansa bağlıydı. O arşiv taramasında her şey kendini belli etti. En başta yola çıktığım ‘ben kimim?’ sorusunun cevabını bulmaya çalışırken aslında bu çalışmayı yapmamın gerekliliğinin de farkına vardım. Çünkü sadece kendimi anlamam için değil, aynı zamanda nerden geldiğimi de görmem gerekiyordu. Çünkü aile albümündeki fotoğraflar ve bana anlatılanlar bir yerde yetmiyordu. Bu iş bir yerde birinci tekil şahıs mantığından da çok besleniyor.  Kendime bakarak ailemi, oradan kendi geçmişimizi, oradan da bulunduğum bölgeyi, Türkiye’yi ve bir parça Ortadoğu’ya ait ortaklıkları da gözlemleme şansı elde ettim.

Bal Kabakları, Serbest Nakış Tekniği, 83×112 cm 2020
  • Üretimlerinde bir kültürel yüzleşmeden söz edebilir miyiz?

Aslında ben kendi sanat pratiğime bir terapi gibi bakıyorum ama bu terapiyi yanlış anlamda olumsuz anlamada kullanmak değil de geçmişi ziyaret edip, kendimi tanıma yolculuğu olarak değerlendiriyorum. Yani ‘kendimi nasıl bulabilirim?’ sorusu hep aklımın bir köşesinde. ‘Bu hayatta geçerken benim görevim ne?,  ‘Kendim için olan görevim ne?, ‘Nasıl daha mutlu hissedebilirim?’ derken aslında sanatı keşfettim. Dolayısıyla üretimlerimi yaparken de kendimden yola çıktım. Kendi deneyimlerimden, büyüdüğüm coğrafyadan buradaki ritüellerden yola çıktım. Benim atalarım Suriye’den Adana’ya gelmişler ve dolayısıyla çok daha farklı ritüellere sahibiz. ‘Onları aslında nasıl aydınlatabilirim?’ düşüncesiyle hareket ediyorum. ‘Nasıl bu modern sanatın içerisine ya da daha geniş Türkiye coğrafyasının içerisine katabilirim, ekleyebilirim?’ diye düşünüyorum. Derdim bu ritüelleri ya da geleneklerin yok olmaması. Bunun için de bir çaba içerisindeyim ve sanatın aslında bazı şeyleri muhafaza edebilme gücüne sığınıyorum. Örneğin bu sergide yer alan Yer Sofrası adlı üretimim, oradaki imge belki bundan 20 yıl sonra çok daha otantik bir şeye dönüşecekken belki bu eserle bir parça daha canlı kalacak diye düşünüyorum. Kısaca sanat pratiğimi temel damarını otantik olan şeyleri muhafaza etmek oluşturuyor.

Peynir De, Serbest Nakış Tekniği 54x83cm, 2023
  • Teknik ve ifade ilişkisi senin pratiğini nasıl şekillendiriyor?

Aslında var olanı olduğu gibi göstermeyi tercih ediyorum. Seçtiğim imgeleri ya da ritüelleri birebir muhafaza etme gibi bir gayem var. Teknik olarak ise aslında güzel sanatlar geçmişim yok. Dolayısıyla sanatın içerisine girerken yapabileceğim tek şeyin yine kendimden yola çıkmak, kendi deneyimlerimden yola çıkmak olduğunun farkındaydım. Üretimlerimin farkı belki de o bireyselliğe inmemdir. Bunu yapan çok sanatçı var tabii… Benim sanat yolculuğumda da o bireyselliğe inmek birçok eseri self porte olarak yorumlamak öne çıkıyor. Bunu soyut olarak anlatmıyorum; coğrafya ve aile porteleri üzerinden anlatıyorum. Hepimize çok tanıdık gelen ve hepimizi o ılık noktaya yakınlaştıran bir görsellikle uğraşıyorum. Bir yandan da İngiltere’de de sanat ortamına girdiğim için farklı bir uluslararasılık da var tabii yapmaya çalıştığım şeylerde…

Previous Story

Bir Pas Sözlüğü: Soluduğum Pas

Next Story

Tekin olmayan insanlar mı mekân mı?

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.