Sanatçı ve oyuncu Melis Babadağ’ın ikinci kişisel sergisi Güneşin Başına Gelen Bir Durum, DG Art Gallery’nin ev sahipliğinde, küratör Dr. Zeynep Öztürk’ün katkılarıyla izleyiciyle buluşuyor.
Bu sergi, yalnızca Babadağ’ın plastik sanatlarda izlediği yaratıcı sürecin değil, aynı zamanda bireysel hafızasının, çocukluk algısının ve sezgisel bir görsel dilin derinlikli bir ifadesi olarak da okunabilir. Sergi, sanatçının “zamanı ve mekân algısını kaybettiği bir yer” olarak tanımladığı sanatsal üretim sürecini, iç dünyanın soyut coğrafyasında şekillenen imgeler üzerinden görünür kılıyor.
Sergiye Adını Veren Çocukluk Anısı
Babadağ’ın sanat pratiği, kökenini çocukluk hafızasında bulan, otobiyografik izler taşıyan ve doğaçlamaya dayalı üretim biçimiyle öne çıkan bir yaklaşım üzerine kurulu. Henüz 4 yaşındayken yaptığı bir resme annesinin yönelttiği “Burada ne yaptın?” sorusuna verdiği “Güneşin başına gelen bir durum” cevabı, bugün hem serginin başlığına hem de genel ruhuna yön veren bir metafor olarak karşımıza çıkıyor. Bu yanıt, sanatçının içsel dünyasına dair erken bir sezgiyi ve dilsel sadeliği temsil etmesi açısından dikkate değer. Babadağ’ın çocuklukta sarf ettiği bu söz, yıllar sonra sanatsal bir konsepte dönüşerek, sanatçının bireysel hafızası ile izleyici deneyimi arasında bir bağ kuruyor.
Sergide yer alan 25 eser, sanatçının son dönem üretimlerinden oluşuyor. Tuval üzerine akrilik boya ile yapılmış resimlerin yanı sıra dört dijital baskı çalışması da izleyiciyle buluşuyor. Bu dijital eserler, Babadağ’ın daha önce bireysel olarak deneyimlediği ama bu sergiyle kamusal alanda paylaşıma açtığı yeni bir mecra olarak dikkat çekiyor. Dijital ile geleneksel tekniklerin bir arada sunulması, sanatçının ifade olanaklarını genişletiyor.
Hafıza Nesnesi Olarak Sanat
Eserlerdeki biçimsel dil; figür ile arka planın zaman zaman iç içe geçiyor, anlatı ile soyutlamanın dengede duruyor ve sınırların silikleşiyor oluşuyla dikkat çekiyor. Babadağ’ın sanatı, klasik anlamda figüratif ya da soyut bir yaklaşımdan ziyade, duygusal süreçlerin ve içsel durumların dışavurumunu yansıtıyor. Fantastik realizmle tanımlanabilecek bu görsel dil, düşsel öğeleri gerçekliğin duygusal izdüşümleriyle birleştiriyor. Bu yönüyle Babadağ’ın üretimi, sanat ile psikolojik süreçler arasındaki geçirgen sınırları hatırlatıyor. Bastırılmış ya da unutulmuş duyguların imgeler aracılığıyla yeniden kurgulanıyor oluşu, eserleri estetik birer nesneden çok, duygusal hafıza parçalarına dönüştürüyor.
Melis Babadağ Hakkında
1984 yılında Ankara’da doğan sanatçı, lise eğitimini Üsküdar Anadolu Lisesinde tamamladı. Yetenek sınavında bölüm birincisi olarak girdiği Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İç Mimarlık Bölümünden 2006 yılında mezun oldu. 5 yaşında adım attığı tiyatro sahnesinde tüm eğitim hayatı boyunca deneyim kazanmaya devam etti. İş hayatının ilk yıllarında genç bir mimar olarak büyük çaplı projelerde yer alırken tiyatro ile başlayan sahne tutkusunu sinema ve dizi oyunculuğuna taşıdı. Bir dönem kariyerini iç mimarlık ve oyunculuk arasında eş zamanlı yürüten Babadağ, süreç içinde kamera önünde yoğunlaşma kararı aldı ve hayat verdiği karakterler ile tanınan bir isim hâline geldi.
Resim yapmaya 3 yaşında başlayan ve ilk yağlı boya eserini yaptığında ise 5 yaşında olan sanatçı; “Zamanı ve mekân algısını kaybettiği bir yer” olarak tanımladığı sanat yolculuğuna 2020 yılında yoğunluk vermeye başladı. Renkleri cesurca kullanan Babadağ, fantastik realizm tarzında yaptığı eserlerinde gerçeğin insandaki iz düşümünü ortaya koyarken kabuğunu kıran, sınırlarını zorlayan, hemen her formun birbiriyle bağlantıda olduğu, gerçeklik ile hayal gücünü bir araya getirdiği hikâyelerini tuvallerine taşıyor. Melis Babadağ, Sanatçı ve oyuncu kimliği ile yaşamına İstanbul’da devam ediyor.