Gönlüm İsterse Gelirim

/

Sezen Aksu’nun dert ortaklığıyla büyümüş neslimiz aşk olmazsa ölecekti. Tüm kalbi kırıkların, sevgiliyle değil, hayatı topyekun sarmalayan sevda haliyle hesabı vardı. Sezen Aksu şarkıları, bireyselliğe değil, ruhani bir tecrübeye inandı. Aşık olmasak, o tüm benliğimizi kasıp kavuran, mahvolacağımızı bilsek de içine yana yana atladığımız şey, herif hıyarın teki olsa da yaşamaya değerdi. Mantık ve kalbin arasındaki ikilem üç nesil, ‘Git… Git… Git..me dur’ diye Türkiye pop tarihini şekillendirdi.

Hande Yener’e göre de ‘Aşk Kadın Ruhundan Anlamıyor’du. ‘Daha giderken biliyorum, yerime başkası gelir’ diyen bir şarkıda terk edip gitmiş sevgilinin kim olduğu değil, ‘yüreğim ya sus ya da bağır’ kararsızlığı, ne olursa olsun o aşkın yaşanma mecburiyeti yalnız kadınların sesiydi.

Ama bugün başka bir şeyler oluyor. Nil Karaibrahimgil’in ‘tek taşımı kendim aldım’ sloganından daha derin, bireysel, içtenlikli bir devrim bu.

Kalben’in ‘Saçlar’ı (2016) bir işaret fişeği. Yeraltında yıllarca saklanarak susturulmuş kızların beklenmedik isyanını andırıyor. Çok naif bir yerden, hayatın tam göbeğinden çıkıyor bu dizeler:

‘Her yerde saç var, kimin bu saçlar bilemiyorum.
Uyandığımda yabancılarla, kendi evimden de gidemiyorum.’

Sözlerinin basitliğinde, tek gecelik ilişkiler özgürlüğünü ilan ediyor.

Sezen Aksu ve Aysel Gürel’in ‘Bu gece gel yarın, istersen yine git’ derken 1988 yılında cesaret gösterdiği tutkulu sevişme hikayesinden farklı bir şey bu. ‘Seni İstiyorum’da ‘Eve kokun siner duvarlara sesin, Hatta unut sen dün gece nerdeydin kimle seviştin’ flörtözlüğü yine aşkın tüketen enerjisine saklanıyor. Aşk olmadan, kontrolsüzce kapılıp gitmeden, öylesine sevişebilmek kadınların dilinin köşesinden geçemiyor. Oysa Kalben, o yerlere saçlarını bırakıp gitmişlere ‘yabancı’ diyor. Sabah adını hatırlayamadığın bir adamla, kötü bir sevişme sonrası duygusal kopukluğun zirvesinde uyanmaktan artık bahsedebileceğimizi söylüyor. Bu Nil Karaibrahimgil’in çocuk, kariyer ve kek yapmasından kat kat değerli.

Kalben 21’inci yüzyılda, nihayet, kadının sahici hikayesini anlatıyor. Erkekleri memnun etmeye çalışmadan varolmanın, memelerini göstermeden de sözü dinletmenin, kilo aldığın, seviştiğin, sarhoş olduğun, yaşlandığın, kırıştığın için özür dilememenin müdanasızlığı bu.

Eğer Türkçe pop müziğin evriminde bizi buraya getiren güçlü bir damar varsa Nazan Öncel’in 90’larda statükoya hareket çekmişliğinin etkisidir. İtliğe serseriliğe övgü ‘Ben Sokak Kızıyım’ 1996’da ‘Gittim yattım birinlen’ diyebilmişti en azından.

Nazan Öncel’in yanına mutlaka Yıldız Tilbe’yi de koymak gerek. Her ne kadar yoğun Sezen Aksu damarından gelse de, çığır açmaktan ziyade, yüreği yarmak temelli arabeske yakın dursa da, ‘El Adamı’ bugüne kadar değeri çok az anlaşılan bir cevher.

Belki bugünün jargonuyla bir ‘slut shaming’ mağdurunun isyanı. Tilbe’nin pek çok şarkısında satır aralarından sızan kendini kaybediverme, delilik, bütün ahlaklı gibi yapanların ikiyüzlülüğünde boğulma halinin ayyuka çıktığı kurşun gibi bir şarkı. ‘Gönlüm isterse gelirim/Bitmeyen aşkla sevişirim’ ayrı, ‘Sığ yüzüne kapattığın saçlarımı kestim’ ayrı, ‘Ellerini hangi su yıkar ortalık malı’ ayrı hikâye.

Yine de 90’ların kadınları şarkılarda sevgililerin yaptıklarına hep tahammül eder. Güçlü duyguları, özgürlüklerinin, benliklerinin önüne geçer. 2000’lerin ‘atarlı’ şarkılarında bile yapılan atar yalnızca adamların burnu sürtsün diye vardır. Evlenmeye ikna olmayan kopuk hırbolara gayet yelloz bir ayar çekilir. Aklını başına toplamazsan bu fıstık gibi kız gider blöfü Demet Akalın’ın ağzında epey boş durur.

Sezen Aksu’dan bu yana süren akıl/duygu ikilemi, Demet Akalın şarkılarında da ‘aklını kullan kızzııımm’ şekline bürünse de, varlığını korur.

İlginizi çekebilir:  Picasso’dan İlhamla Teknoloji ve Dans Bir Arada

Oysa şimdi, bu kısır ikilemden toplumsal alana çıkıyoruz. Bedensel hürriyeti, baskıyı, sadece aşk dünyasında cereyan eden krizi değil, kadın olmanın boğulmuşluğuna nefes aldıran müzisyenleri konuşuyoruz.
En iyi yeni nesil örneklerden biri Nova Norda. Dinozorlar (2018) albümündeki ‘Varım’ çok basit bir şey söylüyor:

Geldim gidicem hep de değişicem
Şu kısacık hayatı kana kana içicem
Rüzgar olup esicem
Gökte süzülücem
Kimsin sen deseler
Ben sadece varım diyicem

Bunca zaman kıstırılmış, şortundan, öpüşmesinden, siyah poşette ‘Orkid’lerle adet gününden, sütyen askısından, kahkahasından utandırılmış kızlar için müthiş bir şey bu: ‘Sadece varım’ diyebilmek. Kuşlar gibi hissedebilmek, ‘Sen kimsin’, ‘Nereden çıktın?’, ‘Hayırdır?’lara varlığınla cevap vermek.

Ve en önemlisi hep değişeceğini, kalıplara sığamayacağını kabullenmenin hürriyeti. Paha biçilmez bir uyanış.
Nova Norda yakın zamanda Ajda Pekkan’ın ‘Palavra’sını da ‘cover’ladı. Palavra’daki zamparanın ’N’oldu bana bu akşam? Ne garip!’ Dediği yerin anlamını değiştirmeye karar verdiğini anlatıyor. ‘Benim uyarlamamda bu cümleler palavralar uydururken özgüven patlaması yaşayan bir erkeğe değil, yaşadığı boş hayatı fark ettiğini dürüstçe itiraf eden, biraz kaybolmuş bir erkeğe ait’ diyor. Nova Norda şarkılarında depresyon aramıyor, hüzne bağımlılığı silkeleyip atıyor: ‘Zaten kalbin kırılmış, bir de üstüne dev bir hüzün bulutunda boğulmaya ne gerek var? Sen lafını esirgeme, rahatla; o da ne hali varsa görsün!’

Bu ‘ne hali varsa görsün’cülüğün, Demet Akalın’ın tak sepeti koluna’sından büyük farkı var. Çünkü bu dünyadaki yerine erkeklere lüzum görmeden sahip çıkan, onların kurallarıyla oynamayı reddeden bir kadın neslinin sesi bu.

Kadınların morali bozuk olunca saçlarını değiştirdiği klişesini bile maço dünya kalıplarından arındırıp sahipleniyorlar. Kalben yamuk kesilmiş kahkullerden, Sedef Sebüktekin kedisiyle dans edip saçlarını boyatmaktan bahsediyor, Feride Hilal Akın ‘sinirliyim saçım başım dağınık’ diyor.
Bir zamanlar süklüm püklüm yapılan, ‘kız başına’ da olsa başarılmasıyla övünülen her şeyin temelindeki zehirli anlam kayıyor.

2005’te Fuat Ergin’le yaptığı ‘Ayben’de’ şarkısında, şarkı kendi adını taşımasına rağmen ‘Naçizane bir kız MC’yim’ diyen Ayben 15 yıl sonra, MC’liğinin başına ‘kız’ eklemek zorunda değil. ‘Yol Ver’de (2017) ‘Bak o dağlar, ben varsam sen varsın’ diyebiliyor.

Mesele sadece seksten bahsedebilmek değil. Varlığına sahip çıkmak.

Memene, popona, fikrine, sözüne, fantezilerine. Müziğin öykü dünyasının dışında kalan hayat da bu kavrayışa dahil. Kalben’in İbrahim Tatlıses cover’ı ‘Haydi Söyle’yi söylemek istemediğini açıklaması, Sıla’nın Ahmet Kural’dan dayak yiyip susmaması da içinde.

Şebnem Ferah’ın ‘içine girdiğin küçük kaygan deliği yeni ve büyük bir dünya mı sandın’ diye sorduğu sözlerin gazetelerde sansürlenerek tartışıldığı,’kaygan’ı mı ‘deliği’ mi ‘küçük’ü mü nokta noktalasınlar bilemeyen erkek editörlerin ‘istersen bir aynayla yardım edeyim’e ihtiyaç duyduğu günlerden buraya daha da kötüleşen koşullarda geldik.

Bugün ‘kaygan delik’ten bahsedenin kellesini isteyenlerin sesi yüksek çıkıyor. Ona rağmen evlerine kapansalar da, içlerine dönseler de, oldukları gibi davranmayı seçenlerin sayısı artıyor. Artık bastıralamayacak bir haysiyet meselesine dönüşen cinsiyetlerinin erkek elinden iadesini talep eden kadınlar çoğalıyor. Son iki yıl, Victoria’s Secret’ın çöküşünü, Harvey Weinstein gibi bir canavarın yenilgisini, selülitin bile özgürlüğüne kavuştuğunu gördü.

Bu yüzden bu toplu bir ‘ne münasebet’ hareketidir. Zamanı çoktan gelip geçmiş olsa da, bütün ‘Varım’ diyen güzel kızlar hoşgeldi.

Previous Story

Bu Trajik Bir Hikâye Değildir

Next Story

‘Devlet Kendine Başka Bir Meşgale Bulsun’

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights