Songül Girgin

Gezegeni Kurtarmak İçin

///

Contemporary Istanbul Vakfı ve Tosyalı Holding iş birliğinde bir araya gelen farklı prensiplerden 5 sanatçının katıldığı Artist in Residence Programı’nda (Sanatçı Misafir Programı), sanatçılar seçtiği hurda ve atık malzemeleri sanat eserine dönüştürüyor.

Tosyalı Holding iş birliğinde gerçekleşen ‘Artist in Residence’ programına katılan Chiara de Rocchi, Emrullah Örünklü, Koray Tokdemir, Nermin Ülker ve Songül Girgin, İstanbul Maslak’ta programa özel kurulan stüdyoda ileri dönüşüm temasıyla hurdalarla çalışmaya başladı. Her sanatçının pratiğinden öne çıkan eserlerden oluşan seçki, 17-22 Eylül tarihleri arasında Contemporary Istanbul’un 17. edisyonunda Tersane İstanbul’da sergilenecek.

Mayıs ayında başlayan ‘Artist in Residence’ programı için sanatçılar Tosyalı Holding’in Osmaniye’deki tesislerini ziyaret ederek, üretim alanlarında hurdaya ayrılan atık materyalleri seçti. Fabrikada seçilen hurdalar sanatçılara özel İstanbul Maslak’ta kurulan stüdyoya getirildi.

Doğaya saygılı, sürdürülebilir bir yaşam için bir araya gelen 5 sanatçı, ileri dönüşüm pratikleriyle tüketildikten sonra kullanılmayan ve amaçsızlaşan malzemelere hayat veriyor.

Sanatçılar

Chiara de Rocchi

“Hayal kırıklıklarından oluşan bir tepe yığını hayal ettim.”

  • Contemporary İstanbul Vakfı (CIF) – Tosyalı Holding iş birliğinde gerçekleşen bu proje size nasıl  ilham verdi, yaratıcılığınızı nasıl ortaya çıkardı?

Uzun süredir bir Artist in Residence projesine dahil olmak istiyordum. Farklı temalar, farklı sanatçılarla bir araya gelmenin beni besleyeceğine emindim. Uzun süredir kendi atıklarımdan ileri dönüşüm eserler üretiyordum. Contemporary Istanbul Vakfı’nın ileri dönüşüm temalı bu sanatçı misafir programında yer almamın sebebi de hem farklı atıkları deneyimlemek hem de yeni deneyimler kazanmaktı.

  • Post-covid ve iklim krizi ile şekillenen bir dünya düzenine adım attık. Bir sanatçı olarak sizin bu yeni düzen hakkında fikirleriniz nelerdir?

Post-covid ve iklim krizi konularının içine sürdürülebilirlik konusu da herkesi şekillendiriyor. Adapte olma süreci herkeste çok farklı fakat post-covid’de gördük ki çok hızlı adapte olduk. Hiç olmamış gibi yaşamaya, umursamamaya… Sanatçı kimliğim belki burada daha atak davrandı çünkü benim adapte olmam sanatımla oldu. Pandemi öncesi ve sonrasını kendi iç dünyamda değerlendirdiğimde en yaratıcı sürecim yalnız ve kendime odaklandığım covid dönemiydi. Post-covid ise inanılmaz bir hız ve hırslı geliyor bana. Sanki gençliğini yaşayamamış bir yaşlı gibi, agresif ve tutkulu.

  • İleri dönüşüm kavramını CIF ve Tosyalı Holding iş birliğinde gerçekleştirdiğiniz proje kapsamında nasıl yorumladınız? İşinizi anlatır mısınız?

Tüm atıkların biriktiği o derin boşluk bir gün yakılıp tüm yaşanmışlığına rağmen yok olacağını düşündüm. Atık yığınlar her zaman işe yaramaz parçalar olmuyor, bazen de kurtulmak istediğimiz yaşanmışlığımız onlar. Kendi atıklarımdan yola çıktığımda istemediğim, beğenmediğim parçaları farklı dokunuşlarla yeni birer kimlik kazandırmaya çalıştım bir süre. Kendi atığım benden bir parçaydı aslında, çok da uzaklaşamıyordum ondan. Fakat hiç aşina olmadığım atıkları, kocaman büyük o yığını gördüğümde boş bir mağarada yalnız olduğumu gördüm. Hayal kırıklıklarından oluşan bir tepe yığını hayal ettim. Sonunu görmediğin tekinsiz bir mağarada hissettim kendimi. Bu hislerle çalışmalarımı yürüttüm.

Chiara de Rocchi

Emrullah Örünklü

“Fabrikada durmaksızın bir devinim var. Bu hareketlilik heykelimin formlarını oluşturdu.”

  • CIF – Tosyalı Holding iş birliğinde gerçekleşen bu proje size nasıl ilham verdi, yaratıcılığınızı nasıl ortaya çıkardı?

Uzun bir süredir büyük bir metal heykel projesi gerçekleştirmek istiyordum. Proje de böyle bir fırsat sunmuştu aslında. Genellikle metal malzemeyle üretim yapan bir sanatçı olduğum için CIF ekibi proje ile ilgili detayları paylaştıktan sonra heyecanlandığımı söyleyebilirim. Tosyalı Holding’in Osmaniye’deki fabrika keşif gezisinde atmosferden çok etkilenmiştim. Metal üretim sürecine bu kadar yakından tanık olmak malzemeye saygınlığımı ve ilgimi daha da arttırdı. Ürettiğim eserlerin mekanla ilişkisine özen göstermeye çalışıyorum ki, fabrikanın da kendine ait bir kimliği söz konusu. Alana kesilmeyen bir süreklilik hâkim. Makineler metrelerce uzayan bir sistemle birbirine bağlı. Buradaki hareketlilik ve devinim eserin
şekillenmesinde büyük bir etken oldu. Tosyalı Holding’in desteği ile hayalini kurduğum bir heykelin üretimini yapabildiğim ve Contemporary Istanbul gibi büyük bir sanat fuarında izleyiciyle buluşabileceği için kendimi şanslı hissediyorum.

  • Post-covid ve iklim krizi ile şekillenen bir dünya düzenine adım attık. Bir sanatçı olarak sizin bu yeni düzen hakkında fikirleriniz nelerdir?

Dünya üzerinde çok önemli etkiler bırakan iki önemli olayı deneyimleme sürecindeyiz. Covid döneminde insanlar birlikteliğin ve elimizdeki imkanların ne kadar değerli olduğunu gördü bence. Bir şeylerin farkına varmak için elimizdeki değerlerin yitip gitmesini bekliyoruz. İşte o zaman işin ciddiyetinin farkına varıyoruz. Bu durumda bulunduğumuz konumun kaderini belirlemek yine bireylere düşüyor. Bu tür konularda
bireyler olarak ne kadar önlem alırsak toplumu da o kadar etkilemiş oluruz. İklim krizine değinecek olursak; maalesef ki, insanlığın bu sürece olumsuz anlamda çok büyük bir etkisi var. Dünyadaki kaynakların bir ömrü var ve bu kaynaklar zaman daraldıkça tükeniyor. Sanayi devrimi sonrası hayatımızı kolaylaştıran her etken doğaya ciddi hasarlar bırakmaya başladı. Bir sanatçı olarak elimden geldiği kadarıyla az tüketmeye ve ihtiyacımın olmadığı şeyleri almamaya özen gösteriyorum. Fakat her şeyi tüketiyoruz, sistemin bu şekilde ilerlediğini düşünüyoruz. Umarım dünyaya bıraktığımız bu ciddi hasarı en hızlı şekilde onarabilecek adımları atabiliriz.

  • İleri dönüşüm kavramını CIF ve Tosyalı Holding iş birliğinde gerçekleştirdiğiniz proje kapsamında nasıl yorumladınız? İşinizi anlatır mısınız?

Sürecin en başında Tosyalı Holding’in Osmaniye’deki fabrikasında bir keşif gezisi gerçekleştirdik. Sürdürülebilirlik ve ileri dönüşüm kavramları üzerinden fabrikanın nasıl bir disiplinle çalıştığını ve hangi sistemlerle üretim gerçekleştirdiklerini görmemiz bu sürecin en büyük parçasıydı. Fabrikada yapılan keşif gezisinden sonra metalin oluşum hikayesine yakından tanık olma fırsatını elde edebildiğim için, bu kısım haz aldığım, mutlu olduğum ve çok etkilendiğim bir alan oldu. Temelde bir ileri dönüşüm hikayesi var fabrikada. Toplanan bütün atıklar tekrar dönüştürülerek üretimini tamamlıyor. Üretim sürecinde oluşan atıklar tekrar farklı bir üretim alanına destek olacak şekilde değerlendiriliyor.

Sanatçılar olarak bizler de Tosyalı Holding’in ana temalarından biri olan sürdürülebilirlik kavramını ele aldık. Tesiste devridaim içerisinde olan makineler ve atıkların tekrar tekrar üretime dahil olması eserimin ana fikrini oluşturdu. Fabrikada durmaksızın bir devinim var ve hiç uyumayan bir yermiş gibi. Bu hareketlilik ve süreklilik heykelimin formlarını oluşturdu. Kendi biçimsel dilimden ve pratiklerimden fazla uzaklaşmadan, içerisinde enerjisini metaforik olarak dönüştürebilen bir biçimde heykeli tamamladım. Genel olarak eseri yorumlayacak olursak, benim baktığım açıdan; mekâna ait materyal ile fabrikanın forma bürünmüş halidir. Oluşturduğum formlar sürekli kendini takip eden ve tekrar kendine bağlanan parçalar halinde. Eserin merkezinde sürecin tamamlanmasına da atıfta bulunan bir blok yer alır. Bu blok gerçekleştirilen dönüşümle yeniyi betimler. Parçalar birbirine bağlandığında bütün oluşturur. Ayrıca eserde kullanılan pas dokusu da metalin sürekli olarak yaşadığını temsil eder.

Emrullah Örünklü

Koray Tokdemir

“Sanatta ileri dönüşümü bir araç olarak görmenin daha doğru olduğunu düşünüyorum.”

  • CIF – Tosyalı iş birliğinde gerçekleşen bu proje size nasıl ilham verdi, yaratıcılığınızı nasıl ortaya çıkardı?

Benim için sanat üretim süreci, tıpkı sanat eseri ile kurulan iletişimde olduğu gibi çoklu algıya hitap eden bir deneyim, bu nedenle eserin üretildiği alan ve kullanılacak malzemeler esere ve eser üretim surecine dair fikirlerin oluşması için önemli bir çerçeve teşkil ediyor. Bu noktada Contemporary Istanbul Vakfı’nın eserleri üretebilmem için bir stüdyo temin etmesi üretmeyi planladığım eserler ve ölçekleri hakkında daha geniş bir düşünsel alan oluşturabilmesi sağladı. Bu konuda onlara son derece minnettarım.

Bu pencereden bakınca, benim işlerim dış dünyaya dair algı, his ve deneyimlerin birbiri içerisinde çeşitli kombinasyonlarda eriyerek katılaştığı bir temsil olarak karşıma çıkıyor. Bunu bir alaşım süreci olarak da tanımlayabilirim. Bu alaşım sürecinde metal, toprak, ahşap, bitki, cam, alçı, beton vb. gibi materyaller de dönüşerek farklı anlamlara bürünüyor ve bir düşünsel modelin temelini oluşturuyorlar. Bu projede de
metal atıkların dönüşümü fikri yeni anlamlar üretme konusunda başlangıç noktam oldu.

  • Post-covid ve iklim krizi ile şekillenen bir dünya düzenine adım attık. Bir sanatçı olarak sizin bu yeni düzen hakkında fikirleriniz nelerdir?

İnsan devamlı şekilde anlam üretme ve keşfetme ihtiyacı hisseden ve hayatla bağını bu şekilde kurabilen bir varlık. Bir başka deyişle, hayatı boyunca bir anlam krizini yönetmeye çalışan varlıklar olduğumuzu düşünüyorum.

İlginizi çekebilir:  "Performans Sanatı, Ne Olursa Olsun Kendine Çıkış Yolu Bulur"

Soruda bahsettiğiniz durumlar, insanoğlunun içinde bulunduğu anlam krizini daha da derinleştiren, son derece kompleks ve üzerlerine kollektif bir yaklaşımla eğilinmesi gereken durumlar. Bu krizleri kollektif olarak yönetebilme çabası ister istemez politik bir eylem olarak ortaya çıkmak durumunda. Bu problemleri, politik atmosferin ürettiği koşullar ve mekanların insan ve toplumu yönlendirme ve kısıtlamadaki rolünü yadsıyarak incelememiz imkânsız. Bu bağlamda, içinde bulunduğumuz durumların karmaşıklık seviyesini doğru idrak ederek, yeni düşünsel modeller oluşturmamız gerektiğini düşünmüyorum.

Bu nedenle benim açımdan sanatta, üretim koşulları, üretim süreci ve oluşturduğu anlam itibariyle politik bir eylemin ürünü olmaya muhtaç. Birey, toplum, güç odakları ve çevrenin oluşturduğu kompleks ilişki bütününü bir politik alan olarak ele alabilmek ve yeni düşünsel modeller için alan açabilmek de benim bir sanatçı olarak çok önemsediğim bir tutum.

  • İleri dönüşüm kavramını CIF ve Tosyalı Holding iş birliğinde gerçekleştirdiğiniz proje kapsamında nasıl yorumladınız? İşinizi anlatır mısınız?

Sanat üretimini, kullanılan üretim metodu üzerinden anlamlandırmaya çalışmanın veya bu metotları odak noktasına yerleştirmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Bu nedenle sanatta ileri dönüşümü, yeni düşünce modelleri ve yeni farkındalıklara ulaşmak için bir referans, çevreye duyarlı olması gereken aktörlerin bilinçlenebilmesi için bir araç olarak görmenin daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Ürettiğim işler birey, bilinç, psikoloji ve çevrenin oluşturduğu kompleks ilişki bütünü içerisinde, yapılı çevre ve coğrafyanın bireyin duygu durumu, bilinç ve davranışlarının şekillenmesi üzerine olan etkilerini temel alıyor. Aynı zamanda üretim sürecimdeki ana amaçlardan biri de maddeyi ve dolayısıyla malzemeyi çok iyi tanımak, maddenin her şeyin temelinde olduğu gerçeğiyle ilerleyerek, ruhsallığın maddeden yola çıkarak belirmesini sağlamak.

Koray Tokdemir

Nermin Ülker

“Dünyanın elbirliği ile sonunu getiriyoruz.”

  • CIF-Tosyalı iş birliğinde gerçekleşen bu proje size nasıl ilham verdi, yaratıcılığınızı nasıl ortaya çıkardı?

Tosyalı Holding’in fabrikasına yaptığımız ziyaret işlerimi üretme sürecinin başlangıcı oldu. Gitmeden önce bir ön araştırma yapmıştım fabrika ile ilgili ve malzeme ve işleyiş sürecini (yani geri dönüşümü) konu alacağımı sanıyordum. Ama fabrikayı gezince ve çektiğim fotoğraf ve videoları izledikçe işler değişti. Çocukluğum Kdz. Ereğli Demir Çelik Fabrikası etrafında geçti. Çocukken bulunduğum kurumun öğle ve
akşam yemekleri oradan gelirdi. Mahallelinin çoğu orda çalışırdı. Ayrıcalık demekti bu.

Bir de çocuklara anlatılan korku hikayeleri vardı. Potaların içine düşenlerin hikâyeleri. O yüzden fabrikada çocukluk hayal gücüyle yarattığım bir mekanla karşılaşacağım için heyecanlıydım.

Fabrikanın içinde dışarıya çıkmadan bütün sürecin orada başlayıp bittiği bir sistem oluşturulmuş. Her şeyi sadece bölüm değiştirerek deneyimleyebiliyorduk. Atıkların gelip ayıklandığı yerlerden, sıcak, loş eritme potalarının olduğu mekâna geçebiliyorduk. Duvarların arasında böyle bir şeyle karşılaşacağınızı düşünemiyorsunuz. Eritme potalarının olduğu mekânda karşınıza çıkan şey kendi elinizle yarattığınız bir canavar. Ne kadar metal eşya üretilmiş, kullanılıp çöp olmuş, açgözlülüğümüzü, tüketim çılgınlığımızın sonuçlarını görüyorsunuz orda, hiç durmadan beslenen bir canavar… Ve siz o canavara büyülenmiş gibi bakıyorsunuz.

  • Post-covid ve iklim krizi ile şekillenen bir dünya düzenine adım attık. Bir sanatçı olarak sizin bu yeni düzen hakkında fikirleriniz nelerdir?

Bütün dünyayı etkisi altına alan Covid sürecinde bir sağlıkçı olarak dünya liderleri ve sağlık örgütünün bu süreci iyi yönetememesi sonucu yüksek sayılara ulaşan ölüm oranlarına şahit olduk. Aslında bu süreçte sorunun çözümünün (maske takarak, sosyal mesafe uyarak) hepimizin sorumluluğunda olduğunu da gördük. İnsan kökenli küresel ısınma, iklim krizi de yeni bir söylem değil, yıllardır gündem olan yavaş yavaş büyüyen bir sorun ve Covid gibi küresel bir sorun ve devletlerin ortak politikası ve yaptırımı ile çözülecek ya da yavaşlatılacak bir sorun. Sokağa çıkma yasakları ve üretimin durmasından ya da yavaşlamasından dolayı; hava kirliliğinin ve sera gazı emisyonlarında düşme olduğunun tespitine bakınca Covid insanlığa olmasa da kısa bir sürede dünyaya iyi gelmiş.

  • İleri dönüşüm kavramını CIF ve Tosyalı Holding iş birliğinde gerçekleştirdiğiniz proje kapsamında nasıl yorumladınız? İşinizi anlatır mısınız?

Bu projeye katılırken aslında beni heyecanlandıran şey ileri dönüşüm kavramı çerçevesinde farklı malzeme deneyimi ve istediğim büyüklükte iş üretebilme seçeneğiydi. İşlerimi atık malzemelerin eritilip plaka olarak yeniden hayata geçirilmesi sürecinde açığa çıkan sorunlu plakalardan iş ürettim. Bu proje kapsamında duygusal olarak ele aldığım ‘Fabrika’ metaforunun aslında beni ekoloji konusunun içine nasıl çektiğini gördüm. En az karbon ayak izini nasıl bırakırımı hesaplamaya başladım. En az malzemeyle, az dokunuşla, mümkünse yakın mesafelerin dışına çıkmadan.

Aslında çıkış noktam işçilerin yeniden var ettiği bir ‘Hane-Fabrika’ mekân üzerine yoğunlaşmışken, eritme potalarında deneyimlediğim canavar-cehennem duyguları çok şeyi sorgulamama neden oldu. Satın almamız için süslenen, rengarenk boyanıp, parlatılan cazip hale getirilen tüketim nesnelerin içinde yaşıyoruz, üretiyoruz. Kendimiz, bedenimizi estetikle tüketim nesnesine dönüştürüyoruz. O kadar çok şey düşünüyorsunuz ki. Ama en çok kendi sonunuzdan değil dünyanın sonunun geliyor fikrinden korkuyorsunuz. Elbirliği ile sonunu getiriyoruz. İnsan kendini sorguluyor ister istemez. Nerede durmalıyız? Sınır ne? Ben birey olarak daha ne yapmalıyım? Varoluşunuz, insanın varoluşunu sorguluyorsunuz. İşte böyle bir sorgulamanın sonucunu anlatıyor; yüzeyi bozulmuş, çizilmiş, delinmiş plakaları temizleyip, boyayıp cazip hale getirdiğim işlerle sessizce protesto ediyorum.

Nermin Ülker

Songül Girgin

“Daha çok hayal kırıklığı daha çok tüketime sebep oluyor”

  • CIF – Tosyalı Holding iş birliğinde gerçekleşen bu proje size nasıl ilham verdi, yaratıcılığınızı nasıl ortaya çıkardı?

Bu proje kapsamında Tosyalı Holding geri dönüşüm ve üretim merkezine, Osmaniye’ye gittiğimizde gördüğüm manzara beni epey etkiledi. Eminim siz gitseydiniz siz de etkilenirdiniz. Devasa atık dağlarının arasında geziyorsunuz, tıpkı distopik bir bilim kurgu filminin içinde gibisiniz. Dünyanın pek çok yerinden gelen ve artık yok olmaya yüz tutmuş binlerce metal ürün. Onlar yan yana çürüyorlarken devasa bir kol onları eritilecek ve yeniden üretime gireceği kazanalara götürüyor. Ve sonra onu sıcak kırmızı bir tonda sıvı halden katı hale gelişini izliyorsunuz. Konserve kutusundan anakart parçalarına, çikolata ambalajından buzdolabına kadar pek çok alanda kullanılmak üzere yeni yolculuğuna çıkıyor. Ve geri dönüşüm devam ediyor, tekrar ve tekrar.

  • Post-covid ve iklim krizi ile şekillenen bir dünya düzenine adım attık. Bir sanatçı olarak sizin bu yeni düzen hakkında fikirleriniz nelerdir?

Pandemideki yasaklar gibi devlet tarafından sübvanse edilen uzun süreli, toplu tatiller olsaydı, dünya olarak çalışmak yerine kitap okuyup, film izleseydik, sadece uzansak ve hayal kursaydık diye düşündüğüm oldu… Marx’ın damadı Paul Lafargue çalışmayı abartılmış bir eylem olarak görüyor, Tembellik Hakkı isimli kitabında. “Çalışın, çalışın yoksulluğunuzu büyütmek için çalışın” diyor… Sanıyorum çalışmak daha çok
tüketime, daha çok tüketim daha çok çöpe, daha çok çöp, daha çok hayal kırıklığına ve daha çok hayal kırıklığı da daha çok tüketime sebep oluyor. Çalışmayalım demiyorum ama bu döngüden kopalım ve çalışmamızın yüzde 10’nu sürdürülebilirliğe, doğaya ve kendimizi geliştirmeye harcamayı deneyelim. Belki bir şeyler küçük de olsa değişir.

Doğadaki haliyle belirtecek olursak, her şey bir ekosistemin dönüşüme giren parçaları gibi yok olmak yerine yeni bir formda hayatına devam ediyor. Biz de sürdürülebilirlik sistemiyle düşünüp organize olabilirsek tekrar doğanın bir parçası gibi düşünebilir ve uyumu yakalayabiliriz.

  • İleri dönüşüm kavramını CIF ve Tosyalı Holding iş birliğinde gerçekleştirdiğiniz proje kapsamında nasıl yorumladınız? İşinizi anlatır mısınız?

Bu süreç benim üzerinde çalıştığım bir fikre çok uyuyordu. Çürümek üzere olan metali, çürümekte olan bir yaprağa çok benzetmiştim. Bir yaprağın kaideyi eriyerek sarması… Katı ve hayat dolu bir yeşilden, eriyen ve hüzün dolu bir kırmızıya dönüşmesi… Bu lirik bağ ile düşündüm bu projeyi.

Ben doğadan esinlendiğim eserlerimde herkesin aşina olduğu, bağ kurabileceği evrensel unsurlara odaklanıyorum. Tohum, bitki türleri, deniz canlıları, hücre ve bakteriler gibi biyolojik türleri gözlemleyerek doğadaki matematik ve geometriyi araştırma konusu yapıyorum. Doğal türleri bilgisayar destekli parametrik bir üslupta soyutlayarak yeniden kurguluyorum. Eserlerime hem ilham hem de isim kaynağı olarak endemik ve yok olmuş türler seçebiliyorum. Doğayla kurduğum ilişki ile bir farkındalık yaratmayı amaçlıyorum. Bu bağlamda sürdürülebilirlik ve doğa ile uyumlu bir projede yer almak benim daha huzurlu hissetmeme ve keyifle çalışmama sebep oluyor.

Previous Story

17. İstanbul Bienali Açıldı

Next Story

Mekanların Şerefine: 17. İstanbul Bienali

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.