Ai Weiwei’, “Straight” (detay) Fotoğraf: J., Flickr

Enkaz

//

Enkazlar sonuçlar oldukları kadar yeni başlangıçlara da vesile olabilirler, eğer görünüşte yok edilmek yerine ihtimamla, özenle kavranıp, yönetilebilirlerse.

Sorumluluk ilkesi olmadan ne yas tutabiliriz, ne de geleceği iyileştirebiliriz. Bu uzaklaştırma meselesinin nasıl sorunlu olduğuna herkes işaret ediyor ama zannedersem daha araçsal bakan yapılar olanları birer semptom olarak pek okuyamıyor, bu erkmerkezci katı atık gibi uzaklaştırma yöntemini. Kültürel-doğal miras denilen şeyi aynı sorumluluk ilkesi alanında ele almadan, yalnızca rölöve-restitüsyon-yeniden inşa yaklaşımı ile ele almaları aynı “kentsel dönüşüm” denilen şey gibi sorunlu…

Temsil Edilmeyenlerin Hakları Ne Olacak?

Belki size tuhaf gelebilir ama şu soruyu sormak bana anlamlı geliyor: Temsil edilmeyenlerin hakları ne olacak? Bugün demokrasinin temel sorunlarından biri bu.

Seçimlerde kimlerin nasıl oy kullanacaklarını konuşmaya çalışıyoruz. Peki ölmüş olanların hakları ne olacak? Öldüler diye biz de onları unutmuş mu olacağız? Dediğim gibi bu sorular size belki tuhaf gelebilir ama mesela seçimlerde henüz doğmamış olanların temsili nasıl olacak?

İskenderun Latin Katolik Kilisesi. Fotoğraf: Mimarlar Odası

Eğer tarım alanları örtülürse, onlar zarar görecek. Açıkçası görünenlerle, sesi çıkanlarla temsilin aldatıcı olduğunu vurgulayan çok sayıda düşünür, sanatçı var. Nasıl henüz doğmamış olanların hakları karşısında bir sorumluluğumuz varsa, ölmüş olanlar karşısında da sorumluluklarımız olduğunu hatırlamadan gelecekle ilgili adaletten, iyileşmeden söz etmek zannedersem olanaklı değil.

Bu yüzden enkazları gözümüzün önünden kaldırmaya çalışan, çalışırken de çok daha kalıcı bir şekilde geleceğe dönük olarak yaşam alanlarını zehirleyen kapalı uçlu zihinsel süreçleri sorgulamalıyız.

Felaketleri de hazırlayan da bu kapalı, etkileşimli olmayan, araçsallıkla katılaşan düşünce dünyası. Temsil edilemeyeni, gözümüzün önünden uzaklaştırmak, yok saymak yerine tam tersini yapmak. Ne yapılacağını otomatik bir şekilde tanımlamak yerine sorgulamak gerekiyor. Hayatı iyileştirmenin bir koşulu bu.

“İstanbullular Çaresiz Kılınarak, Sürekli Travmatize Ediliyor”

Bundan sonra, bunları gördükten sonra, biz hayatta kalan insanlar için hayat nasıl devam edebilir? ’99 felaketinden sonra kendime bu soruyu sormuştum. Ya bu felaketler yaşanmamış gibi yaparsınız, kimi zaman daha önce olanlardan sonra yapıldığı gibi.

Ya da olmamış gibi yapıldığı için sürekli ve yeniden olmakta olanı görmeye, anlamaya ve değiştirmeye uğraşırsınız. Ancak olmakta olanı görmenin yolu başkalarından değil, kendinizden başlamak. Çünkü edinmiş olduğunuz kimlik, statü aynı zamanda dünyaya bakışınızı belirliyor.

İktidar gücünü kullanarak şehirleri dönüştürmeye çalışan erkmerkezci yöntemler canlı olanla mesafe koymaya ve asimetrik bir şekilde denetlemeye dayanıyor. Piyasa koşullarına terk edilen “kentsel dönüşüm”le, sanki dönüşümün kaynağı havadan geliyormuş gibi küçük bir oranda, rantın yüksek olduğu yerdeki sağlam yapı stoğu yok ediliyor, dar gelirli mahallelerde yaşayan insanların, büyük çoğunluğun hayatı ise hiçe sayılıyor. İstanbullular çaresiz kılınarak, sürekli travmatize ediliyor.

Koruma, planlama gibi konular halka eziyet etmek için uydurulan araçlar, engeller olarak algılanıyor, etrafından dolanmaya çalışılıyor. Muhataplar hile ve kurnazlıkları kendi lehlerine olan yollar zannederek siyasete taşıyorlar. Temsil edildikleri hissine kapılıyorlar.

“Özene, Öğrenmeye Her Zamandan Daha Fazla İhtiyaç Var”

Çözüm dünyanın bütün riskli bölgelerinde, Şili’de, Japonya’da, Meksika’da vb. olduğu gibi mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev mevcut yapılardan, ya da daha yapılmadan projelerden başlayarak ve karşılıklı öğerenmeye, ihtimama dayanan bir deneyim ve süreç olarak planların, projelerin yapılması ve uygulanması.

Kimse isteyerek ölmek, fakirleşmek, zarar görmek, acı çekmek istemez.

Şiddet ile kuralsızlığı, kötülükleri musallat eden bu kapalı modernleşme projesinin çöktüğünün farkında mıyız? Hiç bir zaman geç değil. İhtimama, özene, öğrenmeye her zamandan daha fazla ihtiyaç var.

Aynı enkaz yönetiminde olduğu gibi şiddet içeren yöntemler, gelecekteki yaşamı tehdit eden süreçlere dönüşebiliyor. Özellikle de işleri yeni başlangıçlar yaratmak olanlar,  piyasa ve iktidar güçleriyle sınırlı olmayanlar, tasarımcılar, sanatçılar, mimarlar, STK’lar içindeki sivil ağlar iletişim içinde işbirliği çağrısı yapabilirler.

1999 Depremi Sonrası Yapılan Çalışmalarda Nelerle Karşılaşıldı?

’99 felaketinden sonra İstanbul’da gönüllü uzmanlar Japonlarla yıllarca süren bir çalışma yürüttüler ve büyük ihtimalle çok sayıda insanın hayatı kurtuldu. Risk tipolojilerini çıkardılar, apartman yönetimi toplantılarına kadar katıldılar. Çalışma grupları baktığını gören (yani ihtimam göstererek yaklaşan) uzmanlar, yerel halk, kamu otoritesi (belediye) ve süreci kolaylaştıran, kayda geçen, projeyi yürüten gönüllü kişilerden oluşuyordu.

Nelerle karşılaşıldı? Ana caddelerdeki binaların çoğunda (yüzde 60) alt katlarda duvarlar yer değiştirmiş ama müdahaleler projesiz yapılmış ve kayda geçmemişti. Kimi yerde binalar yönetmeliklere uygun yapılsa da, kat şaşırtılarak bıçakla bisküvinin ilişkisi gibi yapıştırılmıştı ve bunu kimse görmemişti! Kimi yerde kalıplara kolonlar dökülürken uzatma borusu konmamış, agrega ile bağlayıcılar ayrışmıştı. Yüksek katlı bir binanın bir köşesi havada duruyordu! Kimi yerde betonarmenin çeliği beton dökülürken kalıbın dibine yaslanmıştı, “beton” ve “arme”si ayrı duruyordu! Çünkü şantiyenin başında sorumlu yoktu. Kimi yerde yığma taşıyıcı duvar alınmış, pencereler genişletilmişti. Kimi yerde etriyeler yanlış yerleştirilmiş, kimi yerde rutubet çelik bağlayıcıları eritmişti. Kimi yerde SİT alanı olduğu için kaçak yapılan taşıyıcılar gelişigüzel yerleştirilmiş ve kesitleri yanlıştı. Kimi yerde politik nedenlerle dere yataklarına imar izni verilmişti… Bunlara benzer, daha ilk bakışta bile görülebilen ya da bilinense daha uygulama sürecinden başlayarak kolayca düzeltilebilecek yığınla sorun vardı. Beton testi yapmak için de karot almadan kolonlara-kirişlere kolayca test yapılabiliyordu.

Bu yüzden şehir planlama ve uzmanlık pratiklerinin yerle teması, ilişkisi kesin bir gereklilik. Yalnızca bir gereklilik değil, bir sorumluluk.

“Straight” – Ai Weiwei

Kaynak: daydreamtourist.com/

12 Mayıs 2008 günü saat 14:28’de Çin’in Sichuan eyaletinde 8.0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bölge korkunç bir yıkım yaşadı; 85 bin kişi öldü (veya kayboldu) ve 4,8 milyon kişi evsiz kaldı. Depremin en üzücü sonuçlarından biri, 5 binden fazla çocuğu ve öğretmeni öldüren çok sayıda kötü inşa edilmiş ulusal okulun çökmesiydi.

İlginizi çekebilir:  Perşembe Sineması: Normal Dediğin Nedir ki?

2008 yılı boyunca Çin hükümeti bu binaların hatalarını araştırmayı reddetti. Yanıt olarak, Ai Weiwei ve diğerleri bir “Vatandaş Soruşturması“ başlattı ve hasarı incelemek ve analiz etmek için inşaat mühendisleri gönderdi.

Sanatçının biyografisini, Çin kültürel tarihini ve modern kimliğini ve 2008’deki Sichuan depreminin sonrasını araştıran yaklaşık üç bölüme ayrılmış. Parçalar, fotoğraf ve nesnelerden büyük enstalasyonlara kadar çeşitlilik gösteriyor.

“Vatandaş Soruşturması”

“Straight” (Düz), odanın çoğunu kapladığı için aşağı yukarı parmaklarınızın ucuna bastığınız devasa bir zemin parçası. Demir çubuklar yere serilmiş ve dalgalı bir şekilde istiflenmiş. Kısa parçaların kullanılması, parçanın tüm uzunluğu boyunca uzanan boşluklar ve çatlaklar oluşturur. İlk izlenim, bunun belki de sanayileşme ve çevreyle ilgili olduğu. Bu çubuklar çorak bir manzarayı ve çıplak bir vadiyi tasvir ediyor. Ama sonra yakınlarda oynayan ve parçayı tamamen değiştiren bir belgesel dikkati çekiyor.

2008 depreminden sonra Çin Tarım Kalkınma Bankası Bei Chuan şubesi. (Fotoğraf: Wikimedia Commons)

“Straight”ın yanında yayınlanan belgesel bu arka planı sağlıyor ve Ai Weiwei’ı yıkım alanlarından takip ediyor. Bir mühendisin birbirine dolanmış ve devrilmiş bir beton iskelenin önünde binanın nasıl kötü yapıldığını ve standartların altında malzeme kullanıldığını açıklamasını izliyoruz. İnşaat demiri parçalarının ucunda normalde onu betona tutturacak kancalar olmadığını açıklıyor. Bu olmadan, beton ve çelik birbirinden ayrılıyor ve deprem sırasında gerekli yapısal desteği sağlayamıyor.

Bazı çekimlerde yerde çocukların sırt çantaları ve kağıtları görülüyor; ders hala sınıfın kara tahtalarında donmuş duruyor. Birçok ebeveyn tek çocuklarını depremde kaybetti ve yaşlılarının bakımının çoğunu aileler sağladığı için, bu ebeveynler de birçok yönden geleceklerini.

Belgesel, muazzam bir trajediye güçlü bir bakış.

İzlenen video aynı zamanda “Düz”ün yapımını da takip ediyor.

Videodan ekran görüntüsü. Kaynak: daydreamtourist.com

“Vatandaş Soruşturması” Wenchuan’daki harap okullardan 200 tondan fazla hurda inşaat demiri topladı. Ai Weiwei, deprem kurbanlarını anmak için bu malzemeyle yapılacak birkaç sanat eseri tasarladı. “Düz” için, bir işçi ekibi her bir parçayı çekiçle orijinal durumuna getirdi. Parçalar daha sonra son konumlarına yerleştirildi. İşçiler her bir demir parçasını elle düzeltti.

“Düz”e bakıp bu parçanın arkasındaki tüm insanları görmemek zor. Okulları bu metalle inşa edenleri ya cehaletten ya da açgözlülükten bu işi hakkıyla yerine getirmeyenleri görebilirsiniz. Bu parmaklıklar sayesinde depremzedelerin trajik bir şekilde öldürüldüğünü görebilirsiniz. Bir de araştırmak için ayağa kalkan vatandaşları da görebilirsiniz.

Bu parmaklıkları “onarmak” için harcanan katıksız çaba, ölenlerin anısına ve onlar için adalete bağlılıklarına adanmışlıklarından bahsediyor. “Düz”, kasvetli bir anıt ve aynı zamanda sanatın sosyal bir yorum olarak nasıl hareket edebileceğinin ve etmesi gerektiğinin güçlü bir örneği olmaya devam ediyor.

Previous Story

Beş Eseri 23 Milyon Dolara Satıldı

Next Story

Akan Beden Performans ve Konuşma Dizisi

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.