Dünyaca tanınan Fransız empresyonist ressam Claude Monet öncü stili ve empresyonizm akımının adlandırılmasında ilham olan “Impression, Sunrise” adlı işi gibi pek çok eseriyle sanat tarihinde iz bıraktı. Yakın tarihte ABD ve Çin’de sanatçıya adanan sergilerin yanı sıra 2019’da Sotheby’s’de kırılan 110.7 milyon dolarlık sanatçı rekoruyla uluslararası ilgi bir kez daha sanatçıya yöneldi.
Beş başarılı küratör Artnews.com için en sevdikleri Monet tablosunu seçerek eserlerin sanat tarihindeki ve onların kişisel yaşantısındaki önemini paylaştı.
Hiçbir Şeyi Şansa Bırakmıyor
Denver Sanat Müzesi’nin 1900 öncesi Avrupa Sanatı bölümünün baş küratörü Angelica Daneo, favori Monet tablosunun yine çalıştığı müzede sergilenen “Chemin dans les Blés à Pourville” (Path in the Wheat Fields at Pourville) olduğunu söyledi. 1882 yılında üretilen tablo hakkında konuşan Daneo, “Denver Sanat Müzesi’nin C. Hamilton koleksiyonuna ait olan bu tablo favorilerimden biri. Bölgenin Pourville olduğunu resimdeki beyaz kayalıklardan anlıyoruz. Sahneyi bir patika domine ediyor, resmin alt kısmının neredeyse tümünü kaplıyor. Bu da resmi ayrıntılarda basit ama kompozisyonda oldukça sofistike kılıyor. Bu eserde bana olağanüstü gelen ise Monet’nin dengeli, zamansız bir uyum yaratmak ve o anın tüm doğallığını geçirmek için tüm elementleri birleştirmedeki yeteneği” dedi. İkinci eşi Alice Hoschede, Monet için “Hiçbir şeyi şansa bırakmayan biridir” derdi. Bu yorumun gerçekliğini bu tabloya bakınca görüyoruz” diye ekledi.
Şafak Öncesi Sisin Sakinleştiriciliği
Chicago Sanat Enstitüsü’nün Avrupa resmi ve heykeli bölümünün başkanı ve küratörü Gloria Groom ise en sevdiği Monet tablosu olarak ressamın 1897 yılında yaptığı “Matinées” serisindeki “Matinée sur la Seine” (Branch of the Seine near Giverny (Mist)”i seçerken; enstitünün Mr./Mrs. Martin A. Ryerson koleksiyonuna ait eser hakkında “Serinin en nefes kesici tablosunun bu olduğunu düşünüyorum çünkü dikkat çekmeye çalışmıyor. Resmedilen şafak öncesi sisin beni sakinleştiren ve dengeleyen büyülü bir havası var” yorumunu yaptı. Eserdeki yansımalara ve sanatçının birden fazla kez üst üste binen katmanlarla yarattığı renklere dikkat çekti.
Resimlerini Suda Yapmak İstedi
Favorisi olarak Monet’nin 1876 tarihli “Le Bateau-atelier” (The Studio Boat)’sini gösteren Barnes Vakfı Baş Küratörü Nancy Ireson, “1870’li yıllarda birkaç yıl boyunca Monet ve ailesi Argenteuil’da nehir kenarında bir ev kiraladı, fakat bir süre sonra sanatçı resimlerini suda yapmak istediğine karar verdi. Eski bir balıkçı teknesini alıp onu yüzen bir stüdyoya dönüştürdü. Bu teknenin yer aldığı resimdeki siluet de Monet’nin ta kendisi” diye paylaştı. “Nehrin ortasındaki görüş açısı dikkate alındığında, sanatçı uçup giden anı yakalamak için mükemmel bir şekilde konumlanmıştı” diyerek sanatçının ustalığını göz önüne serdi.
Babası da Tabloda
Metropolitan Sanat Müzesi’nin 19’uncu yüzyıl Avrupa resmi bölümünün küratörü Susan Stein‘ın seçimi ise “Terrasse à Sainte-Adresse” (“Garden at Sainte-Adresse”) (1867) oldu. “Monet 1860’lı yıllarda Paris sanat dünyasına modern hayatın canlı sahneleriyle damga vurdu” diyen Stein, 1867 yazında Normandiya kıyılarına dönerek aile üyelerini model olarak kullandığı işlerinden biri olan seçimiyle ilgili “Sanatçının 27 yaşında yaptığı bu tabloda beyaz panama şapkasıyla oturan adam Monet’nin babasından başkası değil” dedi. Eserin ‘şimdi ve burada’ hissini yepyeni bir boyuta taşıdığına dikkat çekti.
Philadelphia Sanat Müzesi’nin John G. Johnson koleksiyonu ile Avrupa resim ve heykel bölümünün küratörü olan Jennifer Thompson kendisi için özel olan Monet tablosunun 1881 tarihli “Chemin sur l’île de Saint Martin, Vétheuil” (“Path on the Island of Saint Martin, Vétheuil”) olduğunu söyledi. Çalıştığı müzede sergilenen tabloyla ilgili olarak konuşan Thompson, “Evden çalıştığımız bu dönemde görmeyi özlediğim tablolardan biri bu eser oldu. Sanırım tablodaki Saint Martin adası Monet’ye ilk eşi Camille’in 1879’daki ölümü sonrası yaşadığı kişisel acıları ve finansal sıkıntılarının ardından dinlenip kendine gelmesi için alan sağladı” diye konuştu.
Bir yaz günü, ufukta bir kilisenin göründüğü bir ortamı resmeden sanatçının eserinde, sıcaklığın ve çimlerin rüzgarla dans edişinin izleyiciye geçtiğini belirten küratör sanatçının teknik ustalığına vurgu yaptı.