John Singer Sargent gibi bir ustanın gölgesinde kalan, onunla birlikte seyahat eden ve aynı manzaraları resmeden bir başka sanatçı daha vardı: kız kardeşi Emily Sargent. Ancak onun adı ne sanat kitaplarında anıldı ne de duvarlara asıldı… Ta ki, yıllar boyunca saklı kalan yüzlerce suluboya eseri gün yüzüne çıkana kadar.
Metropolitan Museum of Art, 1 Temmuz’da kapılarını açan “Emily Sargent: Portrait of a Family” sergisiyle, bu kayıp sanatçının izini sürüyor. Emily Sargent’ın suluboyaları ilk kez kapsamlı biçimde bir araya getirilerek sanatseverlerle buluşuyor.
9 Mart’a kadar sürecek olan sergi, Emily’nin suyla buluşan fırçasını, ince duygu katmanlarını ve gözden uzak kalmış sanatsal dünyasını görünür kılıyor.

Sandıktaki Hafıza
2022’de, John Singer Sargent’ın varisleri tarafından ABD ve Birleşik Krallık’taki yedi müzeye yapılan kapsamlı bağışta, dikkat çeken bir ayrıntı vardı: Bağış, John’un değil, kız kardeşi Emily’nin eserlerinden oluşuyordu. Yıllarca unutulmuş bir sandıkta saklı kalan bu eserler, şimdi ilk kez Met koleksiyonunda yer buldu.
Küratör Stephanie L. Herdrich’in sözleriyle, “Bu eserleri görmek, bir keşif hissi uyandırıyor. Onun nasıl çalıştığını yeni yeni anlamaya başlıyoruz.” Sergide Emily’nin mimari eskizleri, ışığın soyuta yaklaştığı manzaraları ve kardeşiyle birlikte yaptığı ortak çalışmalar yer alıyor. Özellikle The Brook, Purtud adlı suluboya, John ve Emily’nin aynı anda aynı mekânda çalıştıklarını belgeleyen nadir bir örnek.
Kırılganlıktan Güce
Çocuklukta geçirdiği omurga rahatsızlığı nedeniyle fiziksel sınırlılıklarla büyüyen Emily, resim yapmaya otuzlu yaşlarında ciddi olarak yöneldi. Kardeşi gibi akademik bir eğitim almadı; onunki daha çok gözlem, sezgi ve içsel bir çağrıydı. Annesi Mary Newbold Sargent’ın çocuklarına verdiği sanatsal eğitim, Emily’nin görsel dünyasını besleyen ilk kaynaklardan biriydi. Bu yönüyle sergide yalnızca Emily ve John’un değil, anneleri Mary’nin de çizimlerine yer verilmesi, üç kuşaklık bir yaratıcı mirasa işaret ediyor.

Gölgedeki Bir Sanatçıya Işık Tutmak
Emily’nin suyla kurduğu şiirsel ilişki, abisinin cesur portrelerinden çok farklı bir görsel anlatıya sahip. Onun resimleri, tanınmış bir sanatçı olmaktan ziyade, dünyayı içsel bir dikkatle kavrayan bir insanın duyarlılığını taşıyor. Yüzeyin altında bekleyen bu ifade gücü, bugün kadın sanatçıların sanat tarihindeki görünürlüğüne dair hâlâ süren tartışmalar açısından da önemli. Met’in bu sergisi, bir anlamda hem bir özür hem de bir onurlandırma: Tarihin unuttuğu bir sesi yeniden duyulur kılmak.

İki Sergi, Bir Aile
Metropolitan, bu sergiyi aynı dönemde açtığı Sargent and Paris başlıklı büyük retrospektifle birlikte kurguluyor. John’un Paris’teki yükseliş yıllarına odaklanan bu sergiyle eş zamanlı olarak, Emily’nin içe dönük suluboya dünyasını izlemek; Sargent ailesi içindeki yaratıcı gerilimleri ve kadın sanatçıların bastırılmış potansiyellerini anlamak açısından derinlikli bir bağlam sunuyor.
Met’in koleksiyonuna yapılan bu bağış, yalnızca bir dizi yeni eseri değil, aynı zamanda bir sanatçının yeniden doğuşunu da içeriyor. Emily Sargent’ın suyla yazdığı sessiz cümleler, şimdi izleyicilerle buluşuyor. Bu buluşma, yalnızca geçmişe değil, geleceğe de bir davet.