Dünya epey bir zamandır kabuk değiştirdiğinden alıştığımız neşeli, coşkulu yeni yıl kutlamalarından epey uzaklaşmış durumdayız. Bir umutla her anlamda daha iyi olmak için planların yapıldığı, belki görülecek yerlerin listesinin hazırlandığı yeni yıl ritüelleri yerini belirsizlik içinde yaşama adapte olmaya bıraktı…
İklim krizinin beklenenden hızlı gelişen olumsuz etkileri, ortalığı kasıp kavuran pandemi derken bir de üstüne Rusya’nın babadan kalma yöntemlerle Ukrayna’ya savaş açması eklendi. Dünya hızla yaşanamaz bir yer haline geldiği için Mars’ta yaşam bulma umudu arayışları sürerken, başörtüsünü düzgün takmadığı için ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra yaşamını yitiren 22 yaşındaki Mahsa Amini’yi, kadınlara topyekun eğitim yasağı getiren Taliban’ı, Türk Ceza Kanunu’na ‘yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ diye yeni bir suç eklenişini ve bu suçu işleyenlere üç yıl hapis cezası öngören yasayı da es geçmeyelim…
Tüm bunlar olup biterken eskisi gibi romantik hayaller kurmak, hâlâ bu gezegenin daha iyi bir yer olacağına dair umudu canlı tutmak biraz zor. Bu kez yeni yıl öncesi dilekleri dilemek için biraz da son zamanda yaşadıklarımızı unutmak gerekebilir.
Kapağa taşıdığımız görsel işte bu unutmayı; sıfırlamayı temsil eden bir iş. Britanyalı sanatçı Rebecca Mason’ın Let’s Start Again- Reset adlı neon işi, tam da devam edebilmek için sahip olmamız gereken
duyguyu temsil ediyor. 2013 yılından beri neon işler üreten Mason’ın birbirinden farklı neon işlerini rebeccamasonneon.com adresinden ya da @rebecca_mason_art adresinden takip edebilirsiniz.
Son dönemlerde hayvan barınaklarından ve sokaklardan gelen cehennemvari görüntüler de bir çeşit “Dünyanın sonu gelsin artık” dedirtecek cinsten. Zafer Aracagök’ün hayvan haklarına dair kaleme aldığı ve “İnsan hakları talep edilebilecek bir şey midir? Hayvanlar hak talep edemedikleri için mi hayvandırlar? Hakkının ne ya da nerede olduğunu ‘biz’ insanların bile bilemediği bir kurumdan hak talep edemeyenleri ezmek, aşağılamak, yok saymak, işkenceyle öldürmek, zehirlemek hak talep edebilmenin ön koşulu mudur?” diye sorduğu yazının ilk bölümünü yayımladık bu ay, mutlaka okuyun.
Salt’ın, 1950’lerden günümüze Türkiye’de sanat odaklı araştırmalar kapsamında son yayını sanatçı, yazar ve eğitimci Özer Kabaş’a odaklanıyor. Sentez ve Montaj: Özer Kabaş Yazıları adlı e-yayının haberini de bulacaksınız sayfalarda. Döneminde etki alanının genişlemesini, şimdilerde ise varlığının özlemini duyacağımız profillerden biri olarak Kabaş’ın yazılarına derinlemesine bakmakta fayda var.
Son dönemlerde sanat eserlerine, özellikle başyapıtlara saldırmak çok revaçta. İnsanlığın ortak mirası olan Van Gogh ve Monet gibi ustaların başyapıtlarına domates çorbası ya da patates püresinin fırlatıldığı eylemler devam ediyor. Sanat eserlerinin iklim protestolarına alet edilmesi amaca ne kadar hizmet ediyor? Başka Yol Yok mu? Just Stop Oil başlıklı yazı bu soruya cevap arıyor.
Cumhuriyet dönemi mimarlığının usta isimlerinden Şandor Hadi’nin şahsi hayatı ve yaratıcı kişiliği Liszt Enstitüsü ve İstanbul Macar Kültür Merkezi iş birliğiyle düzenlenen Çok Yönlü Bir Mimar: Şandor Hadi, Türkiye’de İkinci Nesil Bir Macar adlı sergide ele alınıyor. Sergi, Şandor Hadi’nin eşi Sevinç Hadi ile kurduğu mimarlık ofisinin hayata geçirdiği projelerden bir seçkiyi de sunuyor. Macar Asıllı Bir Cumhuriyet Mimari Şandor Hadi başlıklı yazıda Sevinç Hadi ve iç mimar ve müzisyen İmre Hadi ile yapılan özel söyleşiyi bulacaksınız.
Yüzyıllar boyunca romanlara filmlere, şiirlere resimlere konu olan İstanbul bu kez en güncel haliyle karşımıza çıkıyor. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin yeni sergisi Zamane İstanbulları, İstanbul’un güncel görsel anlatısını sunuyor. Senin istanbul’un Hangisi başlıklı yazıda, sergide işleri yer alan sanatçılarla konuştuk.
Tüm dünyada ve Türkiye’de yükselen aşırı sağ, din istismarı ve kutsal aile değerleri gibi altı boş gerekçelere dayanarak LGBT bireylerin haklarını tanımamakta ısrarcı. İklim böyleyken tarihten feyz almak için Berlin’de açılan iki sergiye baktık. Nazi Almanyası’nda toplama kamplarında pembe üç gen bir kumaşla işaretlenen kuirler… Berlin Mainzer Sokağı dört numaradaki eve tam da Almanya’nın birleşmesi aşamasında yerleşen bir süre komin hayatı yaşayan kuirler… Berlin Schwules Müzesi’nde yeni yılın ilk aylarına kadar görülebilecek iki sergi ve müthiş hikayeleri düşünmeye zorluyor, ibret veriyor.
Mimar, mimarlık tarihçisi ve akademisyen Uğur Tanyeli’nin son kitabı Korku Metropolü İstanbul, kısa bir süre önce yayımlandı. Kitap toplumsal bir kaygı olarak korkunun, mekânı, kenti inşası üzerine… Odağında ise 18. yüzyıldan bugüne İstanbul var. Korku bir rejimdir başlıklı yazı, korku kenti İstanbul’u anlatıyor.
Yaşar Kemal’i 28 Şubat’ta, ölüm yıldönümünde anıyoruz. Türkiye’den Nobel Ödülü’ne aday gösterilen ilk yazardı Yaşar Kemal. Evlerinin avlusunda oğlak kesen halasının eşini izlerken, deriden kayıp sağ gözüne saplanan bıçakla kör olan, 4 yaşında babası gözünün önünde delik deşik edilen, hem komünist hem casus olarak suçlanan, Abidin Dino’nun isim taktığı Yaşar Kemal, bundan sekiz yıl önce hayata veda etmişti.
Bu sayıda görülmeye değer bazı sergilerle ilgili yazılar ve söyleşiler de bulacaksınız.
Ve 2023… Yeni yılın ilk aylarını kapsayan bu derginin, yeniden umut edebilmek, dilek dilemek ve hayal kurmak için size aradığınız gücü, ilhamı vermesi dileğiyle…