Yaklaşık 30 yıl önce temelleri atılan Grand Egyptian Museum (GEM), uzun bekleyişin ardından nihayet ziyaretçilerini ağırlamaya başladı. Giza Platosu’nun hemen eteğinde, piramitlerin görkemine paralel bir mimari anlayışla inşa edilen bu dev müze, yalnızca Mısır’ın arkeolojik birikimini sergilemekle kalmıyor; aynı zamanda ülkenin kültürel hafızasını yeniden kurgulayan bir kilometre taşı olarak öne çıkıyor. Toplamda 50.000 esere ev sahipliği yapan GEM, Tutankhamun’un mezarından çıkarılan 5.398 eseri ilk kez bir araya getirerek dünya müzeciliğinde eşi görülmemiş bir bütünlük sunuyor.
Açılış tarihi de en az koleksiyon kadar anlam yüklü: Müze, Howard Carter’ın 1922’de Tutankhamun’un mezarına açılan basamakları keşfettiği 4 Kasım günü hizmete girdi. Ekonomik krizlerden pandemiye, bölgesel çatışmalardan siyasi belirsizliklere uzanan onlarca yıldır süren ertelemelerin ardından kapılarını açan GEM, Mısır’ın kültürel prestijini yeniden tanımlayan dev bir projeye dönüştü. Ziyaretçileri daha içeri adım atar atmaz karşılayan 11 metrelik Ramses II heykeli, bu iddianın ilk ipucunu veriyor: GEM, yalnızca bir müze değil, antik bir uygarlığın modern dünyaya yeniden anlatıldığı geniş kapsamlı bir kültür kompleksi.

Mısır’ın Modern Mimari Vitrini
Dublin merkezli Heneghan Peng imzalı mimari proje, binayı Gize platosunun doğal yükseltisine yaslayarak ziyaretçiye geçmişe doğru bir tırmanış hissi veriyor. Girişteki devasa alan, alabaster taş kaplamasıyla antik ritüelleri anımsatıyor. Ancak bu büyüklük zaman zaman bir havaalanı atmosferi yaratacak kadar geniş; Ramses II’nin anıtsal heykeli bile bu dev hacim içinde sıradan bir parça gibi görünebiliyor.
Bununla birlikte, müzenin asıl etkileyici yanları galerilere adım atıldığında ortaya çıkıyor. Eski Mısır’ın 3 bin yıllık yazılı tarihine ve binlerce yıllık pre-dinastik dönemine yayılan eserler, ilk kez bu kadar düzenli, okunabilir ve çağdaş bir anlatıyla sunuluyor. 12 ana galeri, ziyaretçiyi ya kronolojik bir yolculuğa çıkarıyor ya da Mısır toplumunun temel kavramları olan inanç, iktidar ve gündelik yaşam başlıkları etrafında dolaştırıyor.

Tutankhamun’un Tüm Hazineleri İlk Kez Bir Arada
GEM’in en büyük vaadi, şüphesiz Tutankhamun koleksiyonu. Howard Carter’ın 1922’de açtığı mezardan çıkarılan 5.398 objenin tamamı, tarihte ilk kez aynı çatı altında, aynı düzen içinde sergileniyor. Eserlerin altın ağırlığı ya da tutarı değil, insanî yanları büyülüyor: genç kralın keten iç çamaşırları, bedenine bırakılan zeytin ve nilüfer çelenkleri, üzerinde “Majesteleri kendi elleriyle seçti ve kesti” yazılı kamış baston, ya da “çok iyi kırmızı şarap” yazan, üreticisinin adıyla mühürlenmiş amforalar…
Galerilerin aydınlatması, etiketleme dili ve eserlerin ritim duygusuyla yerleştirilmiş düzeni, ziyaretçiyi yalnızca seyirci kılmıyor; Tutankhamun’un dünyasıyla doğrudan, neredeyse dokunsal bir bağ kurduruyor. Bu bölüm, modern müzeciliğin ulaştığı teknik ve duygusal inceliğin örneklerinden biri olarak dikkat çekiyor.

Mısır’ın Kültürel Belleği İçin Yeni Bir Merkez
GEM, yalnızca geçmişi anlatan bir mekân değil; aynı zamanda Mısır’ın kültürel ve ekonomik geleceği için büyük bir yatırım. Yılda 5 milyon ziyaretçiyi ağırlaması beklenen müze, konferans merkezleri, kütüphane, çocuk müzesi, eğitim alanları, restoran ve mağazalarla bir kültür kampüsüne dönüşmüş durumda. Açılış, yalnızca Mısır’da değil tüm dünyada geniş bir yankı uyandırdı; devlet başkanları ve kültür temsilcileri “insanlık tarihinin en önemli anlarından biri” olarak nitelendirdikleri törende yer aldı.
Yine de, GEM’in büyüklüğüne rağmen bazı ikonik eserler hâlâ dünyanın farklı müzelerinde bulunuyor. Rosetta Taşı, Louvre’daki Dendera Zodyağı ve Berlin’deki Nefertiti Büstü’nün yokluğu, uluslararası iade tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.


