Sahne bomboş, sadece bir saksı ve bir oyuncu var. Oyuncu, Nezaket Erden/Dirmit, saksı ise bu tuhaf ergen kızın hayal gücü geniş, yalnız dünyasına davet ettiği dert ortağı bitkisi “Kepçe”.
Önce kitap: Latife Tekin’in ilk romanı. Köyden kente göçün sosyolojisini edebi bir biçimle işleyen, konuyla ilgili yazılmış en iyi romanlardan biri. Bir ailenin köyde başlayıp kente uzanan macerasını çok yaratıcı, masalsı bir dille anlatır. Gelenekler, adetler, folklorik öğelerin yanında Dede Korkut hikayeleri, destanlar gibi bu topraklara ait kolektif bilgilerden de beslenir. Doğa da neredeyse bir karakterdir eserde. Bir göz odada yaşayan kocaman bir aile; “Yeşil kitap”a meraklı bir baba, her şeyi yasaklayan ve ölümle dans eden bir anne, hiçbir işte dikiş tutturamayan ağabeyler, işe yaramaz erkek kardeş ve evin küçük kızı, hayal gücü dağları aşan Dirmit’in yaşadıkları hayatla cinler periler iç içe geçerek o benzersiz büyülü gerçeklik dokusunu oluştururlar.
“Türk Dilinde Yazılmış En Muhteşem Romanlardan Biri”
Bu Türk dilinde yazılmış en muhteşem romanlardan birini Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal sahneye uyarlamışlar, öncelikle Erden’in okul bitirme projesi olarak. Tek kişilikliği bundan kaynaklanıyor olmalı. Beğenilince de profesyonel olarak sahnelenmeye başlamış.
Diğer karakterler de Dirmit’in dünyasından olmasalar da, ilginçler ve toplumsal açıdan çok şey anlatıyorlar. Oyunda diğer karakterleri de oynuyor biraz Erden ama daha çok Dirmit’in gözündeki varlıkları perspektifinden tanıyoruz onları. Ayrıca o tek göz odalı ev, o mahalle, o batıl varlıklar, hepsinin karakterleri ve önemli yerleri var romanda. Sonuçta, tek kişilik bir oyuna, yani aslında çok uzun bir monoloğa indirgenince müthiş bir malzeme biraz ziyan edilmiş, üstelik bu indirgenmiş form çok uzatılmış.
Karakter her “ben hiç durur muyum, durmam” dediğinde başka bir kendine koyulan yasak ve onu aşma biçimi geliyor ve bu neredeyse hiç değişmeden bir buçuk saat sürüyor. İvme yok, aksiyonun ilerlemesine hizmet etmeyen bir kurgu olduğu için de yerinde sayıyor ve olduğundan çok daha uzunmuş hissini veriyor. Bazı yerlerde stand-up’a dönüşüyor oyun, oyuncu sürekli seyircinin sempatisine oynuyor ve doğrusu bütün kalpleri kazanmayı başarıyor. Fakat ne uğruna? İkonik bir romandaki büyünün kaybı, toplumsal çerçevenin eksik verilmesi sonucu bir dönemin en önemli edebiyat eserlerinden birinin gücünün zayıflaması ve bir oyuncunun yeteneğini gösterme aracına dönüşmesi için.
“Tek Kişilik Olmayan Bir Uyarlamayı Daha Hak Ediyor”
“Dirmit” bir oyuncunun okul bitirme projesi olarak harika bir fikir ama profesyonel arenaya çıktığında uyarlamadaki bütün eksiklikler ve zaaflarla hayatına devam etmiş oluyor. Uyarlama çok zor iştir, böyle önemli bir romanı tek kişilik oyuna dönüştürmek çok iddialı bir girişim ve dışarıdan bakıldığında başarılı olmuş da görünüyor çünkü seyircimizin beklentisi çok yüzeysel. Oysa “Sevgili Arsız Ölüm” dipsiz derinliklerin romanıdır. Bu uyarlamadan etkilenmeden kitabın özünü, dokusunu, tınısını, kokusunu, tadını derinlemesine anlayıp işleyen, çok daha sağlam ve de kesinlikle tek kişilik olmayan bir uyarlamayı daha kesinlikle hak ediyor.
“Dirmit” 05 Aralık’ta Moda Sahnesi’nde.