“Cosi Fan Tutte” ile Operaya Yeniden Merhaba

//

Pandeminin bonuslarından: iki yıla yakındır dünyanın her yerinden türlü çeşit operaya çevrimiçi ulaşma şansımız oldu. Bizde hiç sahnelenmeyen/sahnelenmeyecek eserler, bilmediğimiz, yeni veya eski olup da kenarda köşede kalmışlar, farklı salonlar, açıkhava prodüksiyonları…Bedavaya opera devr-i alemi yaptık. Hala da yapabiliyoruz. Ne büyük zenginlik…

Fakat, sahne sanatlarını eşsiz, biricik kılan, o büyülü sahne tozu. Dünyanın en iyi prodüksiyonu ekrandan mı basit bir prodüksiyon canlı mı diye sorsak, gerçek sahne sanatları meraklıları tereddütsüz ikincisini seçer. Çünkü, sahne tozsuz o büyü hiçbir zaman tam tutmuyor. İki yıl sonra izlediğim ilk canlı opera, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin (İDOB) “Cosi Fan Tutte/Kadınlar Böyle Yapar” prodüksiyonu. Harika bir salon olduğunu düşündüğüm ve AKM’nin tam kapasite devreye girmesiyle gözden çıkarılmayacağını umduğum Kadıköy Süreyya Operası’nda sahneleniyor.

Programa baktığımda şu an bütün operaların konser düzeninde oynandığını gördüm ve bunun sebebini eserlerin AKM Büyük Salon’a geçeceği düşünülerek tasarlanmış olması diye düşündüm. Meğer pandemi kuralları gereği böyle imiş. Orkestra çukurunda orkestra üyeleri arasında yeterli mesafe olamadığı için, orkestrayı yukarıya, sahne üzerine almışlar ve eserleri konser düzeninde sahneliyorlar.

“Dünyanın en iyi prodüksiyonu ekrandan mı basit bir prodüksiyon canlı mı diye sorsak, gerçek sahne sanatları meraklıları tereddütsüz ikincisini seçer. Çünkü, sahne tozsuz o büyü hiçbir zaman tam tutmuyor.”

Konser düzeninin çok farklı biçimleri vardır. Solistlerin orkestranın önünde resital kıyafetleriyle ayakta durdukları tam konser formatından neredeyse full dekor kostümlü ve mizansenliye kadar geniş bir yelpazedir bu. İDOB’un tarzından yazının ilerleyen satırlarında bahsedeceğim. Önce, dahi müzisyen W.A. Mozart’la zamanının en popüler librettistlerinden Da Ponte iş birliğinin üçüncü meyvesi “Cosi Fan Tutte/Kadınlar Böyle Yapar”a biraz uzanalım.

“Cosi Fan Tutte”

Sadakat Testleri

26 Ocak 1790’da Viyana Burgtheater’da prömiyeri yapılan eserin en önemli özelliği, tamamen özgün bir metin olarak ortaya çıkmasıdır. Bir de lezzetli Salieri yenilgisi var işin içinde. Da Ponte Cosi Fan Tutte’yi Salieri’yle çalışma aşamasındaydı. Fakat usta librettistle “Figaro’nun Düğünü”nü ve “Don Giovanni”yi yazan Mozart onunla bir daha çalışmaya can atıyordu. Sonunda “işi” Salieri’den kaptı. (1994’te Avusturya Ulusal Kütüphanesi’nde Salieri’nin bu opera için yazdığı iki terzetti /yaylı sazlar için üçlü bulundu).

Eser 18. yüzyılın ilk yarısında, Napoli’de sanatsal ilerlemeler sonucu ortaya çıkan “Opera Buffa/Komik Opera” türündedir. Konusu aşkta sadakattir. Daha doğrusu, sadakatsizlik. Eşlerin birbirine sadakati dönemin popüler konularındandı. İlk rastlandığı yerlerden biri, İtalyan şair Giovanni Boccacio’nun ‘Decameron’udur. Da Ponte çocukluğundan itibaren tüm İtalyan klasiklerini yalayıp yutmuş bir yazar olduğu için konuya ve üzerine yazılmış her şeye aşinalığı su götürmez. Libretto iki genç erkeğin sevgilileri üzerinde bir “sadakat testi” uygulamaları üzerine kuruludur.

Dönemin ‘Romantik Komedi’si

Soylu kesimden gençler Ferrando ve Guglielmo, kız kardeşler Fiordiligi ve Dorabella’yla beraberdir. Bilge dostları Don Alfonso kadınların asla sadık kalamayacağını söyler ve bu fikir bir iddiaya dönüşür. İki genç erkek, sevgililerine askere gittiklerini söyler. Kılık değiştirip iki Arnavut Beyi olarak dönerler ve birbirlerinin sevgililerine kur yaparlar. Don Alfonso ve kızların hizmetçisi Despina da işin içindedir. Kızlardan biri daha çok direnir ama sonunda ikisinin de gönlü çalınır. Tam düğün yapılırken bu kez erkekler gerçek kimlikleriyle dönerek yaptıkları oyunu anlatırlar.

“Cosi Fan Tutte”

Sonuçta onlar da aldatmıştır, herkes bir aldatma/aldanma oyununa kanmıştır. Kimse kimseye kızmaz. Her şey tatlıya bağlanır. Klasik opera buffa trüğü olan kılıkla kimlik değiştirme, Arnavut Beyleri tiplemesinde Mozart’ın pek sevdiği Turqerie akımı, müziğinin baş döndürücü hızı ve tekerleme tadıyla dönem operalarındaki üçkağıtçı bas tiplemelerinin bir örneği olan Don Alfonso karakteri, cıvıl cıvıl şan partisyonları ve pek tabii ki olağanüstü düetler, üçlüler, altılılar…. “Cosi Fan Tutte” son derece keyifli izlenen ve dinlenen, döneminin “romantik komedisi” sayılabilecek, tatlı bir operadır.

İlginizi çekebilir:  "Souffleur" SSM’de

18. Yüzyıl Bizden Daha İleri

Eserin “kadınlar aldatır” teması günümüz bakış açısıyla anti-feminist ve önyargı dolu gelebilir. Fakat, bu fikrin oyunlaştırılıp şakalaştırıldığını, hiç kimsenin bu yüzden kadınlara şiddet uygulamadığını, affetmenin öneminin metinde ısrarla vurgulandığını ve yılın 1790 olduğunu unutmayalım. Bakış açısı bizim zamanımızın bile ilerisinde sanki. Belki de bazı konularda 18. yüzyıl 21. yüzyıldan daha ileriydi. En azından, 18. yüzyılda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kadın-erkek ilişkileri konusunda kesinlikle Osmanlı İmparatorluğu’ndan daha ileriydi.

Kostüm ve Dekor Başarılı

Gelelim İDOB’un “Cosi Fan Tutte” prodüksiyonuna…Bu konser versiyonunda kostüm, minimal dekor ve mizansen kullanılmış. Dönem kostümleriyle modern kostümler karıştırılmış, bir masa ve etrafında örülen örgü ve kasnakla, başka bir sahnede Arnavut Beylerine dair iki oryantal yastık, bir nargileyle basit, işlevsel ve anlamlı ortamlar yaratılmış. İki genç kadının kendi sevgililerinin yüzlerinin basılı olduğu tişört kostümleri hoş bir detay. İkinci perdede bazı şancıların salonun arkasından gelmeleri dinamizm katmış (sahne kurgusu-Suat Arıkan). Kısaca, konser düzeninin el verdiği ölçüde her türlü imkân yaratıcı ve eserin akışının renklendirilmesine katkıda bulunacak bir şekilde kullanılmış.

“Cosi Fan Tutte”

Genç ve Parlak Cast

“Cosi Fan Tutte”nin Fiordiligi karakterinde üç, diğer ana karakterlerde ikişer kastı var. Benim izlediğim geceki kast çok gençti. O kadar ki, konser düzeninin minimalizmiyle birlikte adeta bir konservatuar temsilinde hissettim kendimi. Yanlış anlaşılmasın, genç ama süper profesyonel bir kasttı. Fiordiligi’yi canlandıran Ceren Aydın uzun zamandır duymadığım kadar güçlü, renkli, dinamik, pırıl pırıl, tizlerde patlatan, ses dinamiklerine müthiş hâkim, üstelik oyunculuğu da iyi kıvıran harika bir soprano. Henüz sözleşmeli olduğunu düşünüyorum. Geleceği çok parlak. Yolu açık olsun. Dorabella Dilan Şaka’nın kendisi de, sesi de sıcacık, sesinin tonu kadifemsi, yoğun, çok iyi eskitilmiş, gövdeli bir kırmızı şarap gibi ve bu iki ses/karakter birbiriyle müthiş tatlı bir uyum içinde. Keza Ferrando Ufuk Toker yumuşacık bir tenor ve müthiş komik zamanlamaya sahip bir oyuncu, Guglielmo Alper Göçeri güçlü, güzel ses renkli bir bas-bariton, Don Alfonso N. Işık Belen müthiş karizmatik ve sağlam bir bas-o inanılmaz zor partisyonların altından kalkmanın ne demek olduğunu bilen bilir çünkü- ve Despina Ayşenur Ayyıldız tatlı sesli, büründüğü üç ayrı karakterin hakkını fazlasıyla veren, noter karakterinde sesini bozmaktan çekinmeyen,
oyunculuğu sağlam bir soprano.

“Cosi Fan Tutte”

Genç ve Dinamik Orkestra

İDOB orkestrası her zamanki gibi tertemiz, yine genç ama çok profesyonel bir müzisyen olan Murat Cem Orhan dinamik, nüans seven ve karizmatik bir şef. Bütünüyle çok iyi kotarılmış bir eser “Cosi Fan Tutte”. Operada bol kostüm, dekor, şaşaa, yeni yorum, başka döneme taşınma sevenler, emin olun bu eser konser düzeniyle sahnelendiği için hayal kırıklığına uğramayacaksınız. Müthiş iyi sanatçılara sahip bir kurum olan İDOB “yeni normal”e de şahane uyum sağlamış.

Bayağı uzattığım lafın kısası, izleyiniz.

“Cosi Fan Tutte” 11 ve 12 Aralık’ta saat 16.00’da Kadıköy Süreyya Operası’nda.

www.idob.gov.tr

Previous Story

40 Yıllık Pratik “Ten, Beden, Ben”de

Next Story

Mobile Film Festival: “Doğayla Barış Yap!”

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.