Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanat Fakültesi Fotoğraf Bölümü yüksek lisans ve doktora dersine katılan öğrencilerinin oluşturduğu “Çizginin Yüzü / Bir Zeynep Sayın Dersi” sergisi Karaköy’de yer alan Arthan Gallery’de açıldı. Küratörlüğünü Volkan Kızıltunç’un yaptığı sergide 14 sanatçı üretimleri bir arada sergileniyor.
Yazınbilimci, sanat kuramcısı, öğretim üyesi Zeynep Sayın kaleme aldığı tanıtım metninde “Çizginin Yüzü” sergisini şöyle anlatıyor:
“Çizginin yüzü: Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanat Fakültesi, Fotoğraf Bölümü’nde açılan yüksek lisans ve doktora dersine katılanların oluşturduğu bir sergi bu. Eğrisi, doğrusu, bulamadım yolumu şarkısıyla başlayan dersin izleği, çizgiydi ve çizginin halleriydi. Doğrudan kaçamayan bir izlekti bu: doğru neydi, doğru, eğrisi olmayan düz çizgiydi. Doğru, düzenin ve düzlüğün çizgisiydi. Oysa doğru, çizginin olası biçimlenişlere açılmayan hallerinden sadece birisiydi. Doğrunun düzenine göre eğri, doğrudan ödünç alınan eğreti olduğu için doğruya yabancıydı ama doğruya sızmaya çalışmaktaydı. Ne var ki bugün gelip yarın giden bir şey değildi eğrinin yabancılığı, bugün gelip yarın gidenlere değil, bugün gelip yarın kalanlara yabancı denirdi, doğru konukları sevmezdi, düz mantıklıydı.
“Eğrinin yabancılığı, doğrunun aynı anda ötesi, aynı anda fazlasıydı. Sadece eğriler değil, kırık, kesik çizgiler de vardı, dolanan, dolaşan, arap saçına dönen çizgiler, salyangozun bıraktığı izler, kendi düğümleri üstünden atlayan çizgiler, atkıları ve çözgüleri düzensiz iplikler, fraktaller vardı, binbir yolu vardı çizginin, düz başlayan, düz giden doğruları delerdi. Bir yüzeyde (kağıtta, taşta, kumaşta, ahşapta, vb.) elle ya da elin tuttuğu bir şeyle (kalem, keski, füzen, fırça. vb.) çekilen ve çizilen, biçime bürünen izdi çizgi, desenlere, imgelere evrilirdi. İnsan olmaklığın kendine duyduğu şaşkınlığı, çizenin henüz tanışı olmadığı, belki asla tanışamayacağı bir yabancılığı çağıran, davet eden, ağırlayan hattı. Farklı yerlerden gelen, farklı yerlere giden, farklı yerlerde kesilen, farklı yerlere dolanan bir yabanlığı ve yabancılığı vardı. Kendi ilkelerinin çizginin her alanına yaymaya çalışır, ölçümlerini, ölçülerini, ölçütlerini dayatırdı doğru. Gelip gitme özgürlüğünü tam edinememiş potansiyel bir gezgindi çizgi. Yabancının gelmesiyle ve kalmasıyla çizilen çizgi, yabancıyı kendine büken bir doğrultmaya nasıl evrilmiş, çizgi doğrunun içinde nasıl gizlenmişti?
“Biz her salı buluşmaya, bu sularda yüzmeye çalışırken Gülçin (Aksoy) öldü, arkadaşımızdı, hocaydı, hasta değildi. Yüzmek, suyun içinde kulaç atmak anlamına da, deriyi soymak anlamına da gelirdi. Yüzün yüzmekle ilgisi vardı ama yüzülen yüz değil, deriydi. Yüz, yüzülmezdi. Kendi yabancılığımızla, evrenin yabancılığıyla, kendine yabancılığıyla yüzleştirdi bizi Gülçin’in ölümü, asla tanışamayacağımız bir yabancılığı davet etti derse. Bir deseni, bir yazıyı, izi, bir yüzeyde biçime açan jest gibi, en eski mağaralardaki, Lascaux’daki, Karahantepe’deki, en eski tapınaklarda olduğu gibi, insanlığın başlangıcındaki dehşeti ve hayreti buyur etti aramıza, çizgi ile doğru arasındaki ayrımla yüzleştirdi: çizgi yüzleştiren, yüzeyin yüzey olabilmesi için gereken, yüzeyin derinlerindeki boşluğa işaret eden, boşluğu doldurmayan, boşluğun yabancılığıyla ve dehşetiyle bırakan bir şeydi, yüzüydü derinliğin.
“Düşünürün dediği gibi (Nietzsche) derin olanlar, derin oldukları için yüzeyseldi (Friedrich Nietzsche, Şen Bilim, Prolog, §4) Çizgi her zaman yüzeyseldi, derinliği çizer, derinliğin derinliğini görünmezliğe getirirdi. Görünmezliği, görünmezliğiyle görünür kılardı çizgi, o yüzden doğrulması istenirdi. İmge, eskilerden beri bu yüzden imago demekti, ölenin yüzünden, yüzün yüzeyinden alınan dökümdü, ardında boşluk gizliydi. Ölümün yüzü yoktu ama yüzün maskesi olabilirdi. Maskeyle astar, makyajla et arasında bir arayüzdü yüzey, çizginin çizildiği yer, çizginin eşiğiydi. Çizgi, yüzün ötesinin ve öncesinin, dışının ve içinin, astarın ve maskenin buluşma yeriydi. Görünürlüğe geldiği denli görünmezliğe gelirdi. Bunları öğretti Gülçin bize, resim bölümünde halı atölyesi kurmuş olması, dokumaları düzlükten ve doğruluktan, atkılarla çözgüleri satırlarından kurtarmak, dokumanın doğrularla değil, çizgilerle yapıldığını hatırlatmak, çizginin yüzünü dokumak içindi biraz da. Doğru yanılsamacıydı, görünmeyişiyle görünürlüğe gelen boşluğun üstünü örter, istikamet ve hedef belirler, sınır çizerdi.
“Dümdüz başlayıp düz satırlarla ilerleyen, anlamla (gösterilen) sesi (sesi) birbirinden ayıran, doğrusal satırlar tutturan kitaplardan, bir ucundan öteki ucuna, sonuna değin yönü değişmeyen doğrusal dokumalardan kurtulma, çizginin yüzüne bakma, yabancılığı kovalamama deneyiydi dersimiz. Ben konuştum, diğerleri fotoğraf çekti, dokuma, resim, çizim yaptı. Kendi ilmiklenmeleri üstünden atlayan, dreamcatcher gibi bizi içine düşüren bir ağ olsun istedik dersimiz, dilerim becerebilmişizdir.”
Anıl Önen, Arzu Arısoy, Attilla Dur, Ayşe Nisan Bilgin, Bekir Dindar, Elif Ayrancı, Esra Marangoz, Ezgi Aysever, Emin Çelik, Necva Gönül, Ömer Tevfik Erten (ÖTE), Selin Yağmur Sönmez, Sevde Diker ve Ümit Can Salamci’nin eserlerinin yer aldığı “Çizginin Yüzü / Bir Zeynep Sayın Dersi” sergisi 3 Ağustos’a kadar görülebilir.
Story
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanat Fakültesi Fotoğraf Bölümü yüksek lisans ve doktora dersine katılan öğrencilerinin oluşturduğu “Çizginin Yüzü / Bir Zeynep Sayın Dersi” sergisi Karaköy’deki Arthan Gallery’de açıldı. Küratörlüğünü Volkan Kızıltunç’un yaptığı sergi 3 Ağustos’a kadar görülebilir.
@volkankiziltunc
@arthangallery