Ekim’de Artnet sitesindeki bir haberden sanat yazarı Evrim Altuğ aracılığıyla haberim oldu. Haber, New York’ta sanat danışmanı olan Lisa Schiff’in federal mahkemede dolandırıcılık suçunu kabul ettiği cümlesiyle başlıyordu. Schiff, sanat alımları ve satışları için öngörülen fonları, kişisel ve ticari harcamalarını karşılamak için kullandığını itiraf etmişti ve Schiff’in dolandırıcılığı, koleksiyonerler, sanatçılar ve galeriler de dahil olmak üzere en az 12 müşteriyi kapsıyor ve 2018’den 2023’e kadar uzanıyordu. Schiff’in bu eylemi Leonardo DiCaprio, emlak varisi Candace Carmel Barasch ve Avukat Richard Grossman gibi yüksek düzeyde kişileri etkiledi ve ayrıca davacılar arasında Thomas Hagerty ve Boston’un önde gelen sanat hamilerinden Brian ve Karen Conway de bulunuyor.
Schiff gibi sanat danışmanları, tipik olarak koleksiyonerler ile sanat piyasası arasında bir aracı görevi görürler. Danışmanlar, müşterilerin sanat eseri satın almasına veya satmasına yardımcı olup, genellikle koleksiyon oluşturma, galeriler ve müzayede evlerini ziyaret konusunda rehberlik eder ve müşterilerin bilinçli yatırımlar yapmasını sağlarlar. Yetkileri genellikle müşteriler adına işlemleri yönetme yetkisine kadar uzanır, ancak bu fonları etik ve şeffaf bir şekilde idare etmeleri de beklenir. Schiff’in durumunda, sanat işlemleri için ayrılan parayı zimmetine geçirerek bu güveni ihlal etmişti. Sanat danışmanı, seçici bir kurulun başkanı, bir müzenin müdürü ya da bir yardım fonunun başında olsun, böyle önemli kararlar alması beklenen figürlerin pozisyonlarını nasıl değerlendirmek gerekir?
Öncelikle sanat danışmanları, müze müdürleri gibi figürlere uzmanlıkları ve sanat dünyasındaki bağlantıları nedeniyle güveniliyor. Ama bu olayın gösterdiği gibi kaynakları kötüye kullanılmasını önlemek için onlara verilen yetkilerin dürüstlük ve hesap verebilirlikle desteklenmesi gerekiyor. Aslında Lisa Schiff vakası, danışmanların, satıcıların veya yöneticilerin koleksiyonerlerin ve kurumların güvenini kötüye kullandığı ve fonları lüks yaşam tarzlarını finanse etmek için yönlendirdiği büyük sanat dolandırıcılıklarının uzun bir tarihinin parçasıdır. Benzer vakalar modern ve çağdaş sanat tarihi boyunca milyonlarca dolar ve yüksek profilli koleksiyoncuları da içerecek şekilde gerçekleşmiştir.
2009 yılında New York merkezli prestijli bir galeri olan Knoedler Gallery, koleksiyonerlere 80 milyon dolardan fazla değerde sahte sanat eseri satıldığının ortaya çıkmasıyla büyük bir sanat sahteciliği skandalına karışmıştı. Sahtekarlık 15 yıla yayılmıştı ve Mark Rothko ve Jackson Pollock gibi Modernist ressamların eserleri olduğu iddia edilen işlerin sahtelerini içermekteydi. Galerinin müdürü Ann Freedman, bu sahte eserleri bilerek satmakla suçlandı ancak masum olduğunu savunuyordu. Sahte eserlerin izi, sahte eserleri Queens’teki bir garajda üreten ressam Pei-Shen Qian’a kadar sürülmüştü. Birkaç dava sonuçlanmış olsa da galeri hiçbir zaman cezai kovuşturmaya uğramadı ve Freedman eserlerin gerçek olduğunda ısrar etti.
Öte yandan Long Island’lı bir sanat simsarı olan Glafira Rosales ise, Willem de Kooning ve Rothko gibi Soyut Ekspresyonistlere atfedilen sahte sanat eserleri üreten büyük bir sahtecilik çetesine katılmıştı. Bu sahte eserler prestijli New York galerileri aracılığıyla 33 milyon dolardan fazla bir fiyata satıldı. 2013 yılında Rosales vergi kaçakçılığı ve kara para aklama suçlarından hüküm giydi. Yaklaşık yirmi yıl süren süreçte hem koleksiyoncuları hem de galerileri dolandırdığını kabul etti ve dokuz yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Alman sanatçı Wolfgang Beltracchi onlarca yıl boyunca Max Ernst ve Fernand Léger gibi ünlü sanatçıların imzalarıyla sahte tablolar üretip satarak milyonlar kazanmıştı. Bu işleri ilgili sanatçılara dair artografilere akıllıca yerleştirerek meşru görünmelerini sağlamıştı. Beltracchi’nin sahtecilik operasyonu, bir tablonun kimyasal analizinde, yaratıldığı dönemde mevcut olmayan pigmentlerin ortaya çıkmasıyla bozuldu. 2011 yılında Beltracchi, sahteciliğini itiraf etmesinin ardından bir Alman mahkemesi tarafından altı yıl hapis cezasına çarptırıldı ve eşi ve suç ortağı da mahkum edildi.
2017 yılında sanat simsarı Ezra Chowaiki, Marc Chagall, Alexander Calder ve diğer birçok sanatçının eserlerini içeren 16 milyon dolarlık dolandırıcılık planından suçlu bulundu. Chowaiki, müşterilerine sanat eserlerini konsinye olarak satacağına dair söz vermiş, ancak bunun yerine eserleri satıp geliri elinde tutmuş ve genellikle nerede oldukları konusunda yalan söylemişti. Bu aslında Ponzi benzeri bir operasyondu ve Chowaiki, bu organizasyondaki rolü nedeniyle 18 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Öte yandan New York merkezli bir başka dolandırıcılık vakasında, A.C.A. Galerileri de 1990’larda bir sahtecilik skandalına karıştı ve galeri müdürü Jeffrey Bergen, diğerlerinin yanı sıra Amerikalı ressam Milton Avery’ye atfedilen düzinelerce sahte eser sattığını itiraf etti.
Baktığımızda ABD’de bu tür dolandırıcılıklar genellikle dolandırıcılık, vergi kaçakçılığı ve kara para aklama yasaları kapsamında kovuşturuluyor ve hapis cezalarına, ağır para cezalarına ve iadelere yol açıyor. Cezalar, davanın boyutuna bağlı olarak genellikle birkaç ay ile on yıldan fazla arasında değişmektedir. Örneğin Lisa Schiff, ABD’de suçunu itiraf ettiği için en fazla 20 yıl hapis cezasına çarptırılabilir, ancak yetkililerle işbirliği gibi faktörler nedeniyle cezası daha düşük olabilir.
Türkiye’de fonların zimmete geçirilmesini içeren benzer bir suç, dolandırıcılık veya zimmete para geçirme yasaları kapsamında kovuşturulabilir. Çalınan miktara bağlı olarak cezalar ağır olabilir. Türkiye’de dolandırıcılıkla ilgili mali suçlar genellikle 2 ila 10 yıl arasında değişen hapis cezaları ile sonuçlanır, ancak daha ciddi durumlarda bu cezalar 20 yıla kadar uzayabiliyor. Türk hukuku ayrıca yasadışı yollarla elde edilen varlıklara el konulmasına izin vermekte ve mağdurlara tazminat ödenmesini zorunlu kılmaktadır. Türkiye’de sanat dolandırıcılığı vakaları, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) mesleki veya mali ilişkilerde güvenin kötüye kullanılmasını içeren ağırlaştırılmış dolandırıcılığı kapsayan 158. Maddesi kapsamında kovuşturulmaktadır.
Görüleceği üzere sanat dünyasındaki dolandırıcılık ve yolsuzluklar yalnızca koleksiyonerler ve kurumlar için değil, aynı zamanda sanat tarihinin bütünlüğü, piyasanın istikrarı ve kamu güveni için de önemli tehditler oluşturmaktadır. Lisa Schiff, Wolfgang Beltracchi ve Knoedler Gallery skandalı gibi yüksek profilli vakalar, özgünlük ve kaynağın çok önemli olduğu ancak çoğu zaman gizlendiği, büyük ölçüde düzenli olmayan bir piyasanın kırılganlığını ortaya koymaktadır. Dolandırıcılığın önlenmesi, sanatın değerinin korunması, kültürel mirasın korunması ve giderek küreselleşen ve mali açıdan karmaşık hale gelen bir piyasada adil uygulamaların sağlanması açısından hayati önem taşımaktadır.
Çünkü sanat piyasası büyük ölçüde koleksiyonerler, galeriler, müzayede evleri ve danışmanlar arasındaki güvene dayanır. Sahte eser satmak veya fonları zimmetine geçirmek gibi sahtekarlıklar bu güveni sarsar ve tüm sektörün itibarını zedeler. Lisa Schiff’inki gibi vakalarda, ünlüler ve müzeler de dahil olmak üzere yüksek profilli müşteriler kandırılmış, bu da mali kayıplara ve itibarın zedelenmesine yol açmıştır. Güven olmadan, koleksiyoncuların ve yatırımcıların piyasa ile ilişki kurma istekliliği azalır, bu da likiditenin ve piyasa faaliyetlerinin azalmasına yol açar.
Öte yandan bu tip sahtekarlık ve yolsuzluklar kültürel mirasa zarar vermektedir. Sahte veya yanlış temsil edilen sanat eserleri sanat tarihi kayıtlarını tahrip etmekte ve gelecek nesilleri önemli eserlerin gerçekliği ve kaynağı konusunda yanlış yönlendirebilmektedir. Hileli işlemler genellikle kültürel mirasın bir parçası olan sanat eserlerini içerdiğinden, bu eserlerin dürüstlük ve özenle ele alınmasını sağlamak çok önemlidir.
Ayrıca sanatta sahtekarlığının mali sonuçları çok büyüktür. Knoedler Galerisi örneğinde görüldüğü üzere, yatırımcılar ve koleksiyonerler hileli satışlar nedeniyle milyonlar kaybetmiştir. Piyasa katılımcıları işlemlerin güvenilirliğine olan inançlarını kaybettiklerinde, bu durum piyasada dalgalanmalara ve sanata yapılan yatırımların azalmasına yol açabilir. Bu durum özellikle, eserlerin değerinin özgünlüğüne bağlı olarak dalgalanabildiği çağdaş sanatı etkilemektedir.
Bundan dolayı sanat piyasasında bazı önlemleri almak gerekiyor. Finansal piyasaların aksine, sanat dünyası büyük ölçüde kendi kurallarını oluşturmaya devam etmekte ve bu da dolandırıcılık için fırsatlar yaratmaktadır. İşlemlerde şeffaflığı, özgünlük doğrulamasını ve sanat danışmanları ile satıcılarının uygun davranışlarını sağlamak için hem ulusal hem de uluslararası düzeyde daha sıkı yasal çerçevelere ihtiyaç vardır. Örneğin Türkiye’de sanat dolandırıcılığı zimmete para geçirme veya dolandırıcılık yasaları kapsamında kovuşturulabilmektedir, ancak sanat piyasasını hedef alan özel düzenlemeler bu çabaları güçlendirecektir.
Ayrıca sanat eserlerinin orijinalliğini güvence altına almak dolandırıcılıkla mücadelede esastır. Koleksiyonerler, müzeler ve kurumlar, satın alım yapmadan önce kapsamlı belgeler talep etmeli ve eserin sahiplik geçmişini doğrulamalıdır. Tabii dolandırıcılığı her anlamda önlemek için caydırıcı unsurlar şarttır ve güçlü yasal hesap verebilirlik kritik öneme sahiptir. ABD’de Lisa Schiff gibi kişiler dolandırıcılık suçundan uzun hapis cezalarına çarptırılmakta ve mağdurlarına tazminat ödemeleri talep edilmektedir. Cezalar sadece hapsetmeye değil, aynı zamanda sahte belgelerle koleksiyoncuları milyonlarca dolar dolandıran Glafira Rosales örneğinde görüldüğü gibi fonların geri alınmasına da odaklanmalıdır. Türkiye’de, Türk Ceza Kanunu kapsamındaki daha katı cezalar, sanat dolandırıcılığının daha etkili bir şekilde ele alınmasına yardımcı olabilir.
Bunun yanında hem özel koleksiyonerlerin hem de kuruluşların sanat danışmanları veya galerilerle çalışırken kapsamlı bir durum tespiti yapmaları gerekir. Bu, birlikte çalıştıkları kişilerin kimlik bilgilerini doğrulamayı, referans istemeyi ve önemli satın almalarda ikinci görüş için bağımsız uzmanlara danışmayı içerir. Schiff’in durumunda, pek çok koleksiyoner, finansal işlemlerde tam şeffaflık talep etmeden önceki itibarı nedeniyle ona güvenmiştir.
Son olarak, sanat dolandırıcılığını önlemek için eğitim hayati önem taşımaktadır. Hem alıcılar hem de satıcılar, fiyatları şişirmek, kaynağı yanlış beyan etmek veya sahte eserler satmak gibi yaygın dolandırıcılık taktiklerinin farkında olmalıdır. Çalıştaylar, seminerler ve kolluk kuvvetleri ile sanat kurumları arasındaki işbirliği, bu risklere ilişkin farkındalığın artırılmasına yardımcı olabilir ve dolandırıcılıkla mücadele için kaynak sağlayabilir.
Sanat dünyasında dolandırıcılık ve yolsuzluğun önlenmesi, piyasanın bütünlüğünün korunması ve kültürel mirasın korunması açısından kritik önem taşımaktadır. Küreselleşme ve sanat eserlerinin mali değerinin yükselmesiyle birlikte, koleksiyoncuları ve kurumları dolandırıcılıktan korumak için daha sağlam önlemler alınması gerekmektedir. Daha iyi düzenleme, şeffaflık ve eğitim yoluyla sanat piyasası daha fazla hesap verebilirlik ve güvenliğe doğru ilerleyebilir ve kültürel değişim ve yatırım için güvenilir bir alan olarak kalmasını sağlayabilir.
“Semiha Berksoy Berlin’de” Sayısı
ArtDog Istanbul basılı dergi satış noktalarını görmek için tıklayın.
Kapak: Semiha Berksoy, Sound, sunta üzerine yağlıboya, 1970. ©️ Semiha Berksoy ve GALERIST’in izniyle. Hamburger Bahnhof – Uluslararası Çağdaş Sanat Müzesi.