Ekşisözlük’ten 17.06.2019 tarihli bir alıntı okuyacağım İlhan Koman başlığının altına yazılan: “Varlığını google’ın doğum günü için yaptığı doodle’dan öğrendiğim sanatçı. Yazıklar olsun ülkemizdeki eğitim sistemine. Daha burnumuzun dibindeki sanatçıyı tanımıyoruz.” İlhan Koman’ın adını ilk defa doodle’dan duyan isimler var. Bu durumu göz ardı ederek bir soru sormak imkansız. Bu halin sizdeki çağrışımı nedir?
Memleketimizde kültür deyince öncelikle balık veya mantar akla gelir oldu desem fazla mı olur…
HULDA’NIN YOLCULUĞU
Can Yücel ve Oktay Rıfat, Koman için “kaptan” ve teknesi için “battı batacak” ifadelerini kullanmışlar. Bu örneklerden yola çıkarak Koman’ın denizle ilişkisi ve bu ilişkinin sizin hayatınızdaki yeri, anlamı ve devamlılığı nasıldır?
Babam çocukluğundan beri denize ve gemilere tutkun, hatta gemi mühendisi olmak istermiş, ancak Edirne’de lise sonunda geçirdiği verem nedeniyle aile güzel resim yapıyor, daha az yorucu olur diye Güzel Sanatlara göndermiş İstanbul’a. Hatta Yaşar Kemal’le oda paylaşmışlar, yorganını da ikiye bölüp yarısını vermiş, ‘hala saklıyorum’ derdi Yaşar ağabey. Tabii 6 ay sonra heykel bölümüne geçince nerede kaldı hafif işler! Ama sahilde artık ve bol bol balığa çıkabiliyor, hatta Boğaz’da dalıp bana çiğ midye yedirdiğini hatırlıyorum. Yıllar sonra da İsveç’te ev ararken Hulda’ya ve denize kavuşuyor.
Koman’ın 1965’ten 1986 yılına yani vefat edene kadar yaşadığı ve ürettiği Hulda o andan sonra ne aşamalardan geçti? Bugüne kadar Hulda’nın o yıldan bu yıla yolculuğunu sizden dinlesek.
Vefatından önce “senden başka kimse uğraşamaz” diyerek kardeşim Korhan’a bırakmıştı babam Hulda’yı. Korhan da babam gibi çocuklarını Hulda’da büyüttü, tamiriyle uğraşa uğraşa da tekne yapımcılığını meslek edindi. Ama 20 sene sonunda artık o da yorulmuştu; ailece ne yapalım derken ben devreye girdim. Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümündeydim o yıllar ve Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programları kapsamında çeşitli araştırma proje başvuruları ile uğraşıyordum. Boğaziçi’nde “Toplumda Bilim” ana başlığında Hulda ve İlhan Koman’a uyabilecek bir proje tasarladık, babamın bilimsel yönleri olan eserlerinden bir seçkiyi babam için kurduğumuz İlhan Koman Kültür ve Sanat Vakfı’nın koordinatörlüğünde Hulda’ya yükleyip İsveç’ten yola çıkarak 10 Avrupa limanında sergi ve atölyeler düzenleyerek 2010’da İstanbul’a kadar geldik. Korhan da böylelikle Hulda Festivali’nde hem kaptanlığımızı yaptı hem de Hulda’yı bana devretti.
Hulda’yı Türkiye’de önce Beyoğlu Belediyesi, Haliç Hasköy’de 9 ay ağırladı, sonra Çeşme Marina davet etti, arkasından Fethiye Belediyesi, FETAV ve Rotary Kulübü, İstanbul Yüksek Denizcilik, Palmarina, Bodrum Belediyesi ağırladı. Bodrum Limanı Muğla’ya bağlandıktan sonra Bodrum Deniz Ticaret Odası aracılığıyla Muğla Büyükşehir, Bodrum Milta Marina ve daha uzun soluklu olması ümidiyle yine Bodrum Belediyesi sayesinde Hulda hâlâ Türkiye’de.
“DESTEKLER OLMASA HULDA’YI YAŞATAMAM”
Hulda sonuçta bu coğrafyadan çıkan en hatırı sayılır sanatçılardan birinin emaneti. Bu kültürel mirasa oğlu olarak tek başınıza sahip çıkmak zorunda kaldığınızı gözlemledim, haksız mıyım? Öyleyse neden?
Bilhassa son senelerde dönem dönem tamamen tabii Hulda’nın köpeği Yedi ile yalnız kaldığım da oluyor. Ailenin ve birçok dostun desteği olmazsa Hulda’yı yaşatmam imkansız olur. Herkesi saymak imkansız burada ama Vakıf/Hulda gönüllülerinden Mine Şengel, maalesef yeni kaybettiğimiz Yıldırım Arıcı, Erol Turan, Tunç Kurtluoğlu, Süleyman Uysal, Kerim Acar, Cüneyit Karaloğlu, Ali Perret, Cem Çağatay, Erdem ve Mazlum Ağan’a minnettar Hulda. Bakım konusunda JOTUN ve Ağanlar dışında Korhan’ın kızı yeğenim Elvira hemen her sene İsveç’ten gemici arkadaşlarını ve veya aileyi toplayıp bir-iki hafta gelip armayı düzenliyor, boya vesaire bakım yapıyor hatta bazen de Bodrum Cup’a katkı sağlıyor.
ZAMANIN ÖTESİNDE MOBİLYALAR
Koman, Sadi Öziş, Şadi Çalık, Mazhar Süleymangil ile bir tasarım atölyesi kurmuş. Türkiye’de ki ilk tasarım atölyesi. Karemetal Atölyesi için şöyle dediği söylenir: “Aldığımız maaş hiçbir şeye yetmezdi… Baktık olacak gibi değil, koltukçuluğa başlamaya karar verdik dört arkadaş. Modern mobilyayı ilk kez memleketimizde yapmaya koyulduk. Yani, biz o devirde sanatımızla insanların kafasına hitap edemediğimizden, kıçlarına hitap etmeye başlamıştık”
Evet Karemetal, Mazhar Bey’in maddi desteği ile dayım Affan Kaptana’nın Dolapdere’deki atölyesinde kuruldu ve zamana göre çok modern mobilyalar ürettiler. Meşhur Knoll mobilya şirketinin Amerika’ya davetini biraz yoksulluk biraz da mütevazılıkları nedeniyle kabul edemediler, yoksa kim bilir Bertoia ile birlikte Kare mobilyalar da görürdü dünya piyasası.
AKDENİZ DOĞRU YERDE Mİ?
İlhan Koman’ın kaç işi ve maketi şu an sizde? Bunların akıbeti ne olacak?
Kapsamlı sergilerde 150 civarında eser sergiledik, envanter dosyası, belgeler, kullandığı aletler ve bazı fotoğraflar dahil 800 parça var.
Akdeniz Heykeli’ni Türkiye’ye siz getirmişsiniz. O zaman diliminde yaşananları paylaşır mısınız?
Başlı başına bir hikaye o. Annem Meldâ Kaptana, Halk Sigorta’nın müdürü Ali Neyzi’yi babamla tanıştırmak için İsveç’e getirmişti. Halk Sigorta için bir heykel olasılığı için görüştüler. Babam Neyzi’yi sevmişti ama 1968 de Abdurrahman Hancı’nın hatırına Divan oteli için heykel yapma macerasını anarak kara kara düşünüyordu, ne yapabilirim Türkiye’de diye. Akdeniz ilk olarak 1973, İsveç’te Trygg Hansa sigorta şirketinin açtığı yarışmada ödül almış ancak gerçekleştirilmemişti, 50 cm’lik maketi Hulda’da duruyordu. Ben de “Akdeniz rafta duruyor ve yine bir sigorta şirketi için heykel talep edilmiş durumda” dedim ve ikna ederek maketi alıp Halk Sigorta’ya getirdim. Şimdi kimde acaba o 50 cm’lik turuncu strafor maket? “Hancı’nın mimarlık bürosundan kaybolan bir maket var mı?” soralım mı buradan? Bu arada turuncu olmasının nedeni de yine o zamanlar Stockholm Kraliyet Mimarlık Yüksekokulu için yaptığı, “Leonardo’dan” adlı eser de dış mekanda duracağı için o zamanların başlıca pas koruyucusu sülüyen ile boyanmıştı. Akdeniz’i ise mavi/yeşil düşlemiş, ancak yatla getirilen boyalar beyaz çıkmıştı.
Akdeniz heykeli doğru yerde mi sormadan edemeyeceğim. İç dış mekan ayrımından yola çıkarak soruyorum.
Maalesef, itirazlarıma rağmen iç mekana ve yukarıya alındı. Her şeyden önce başlıca özelliği olan, belki de sanat dünyasının ilk hologram heykeli olma kinetiğini kaybetti.
YA SABIR
Şu an Hulda eserlerinin bir kısmı ZAI’de, bir kısmı da sizin çabalarınızla bir araziye götürülmek üzere. Bu konuda bilgi verir misiniz?
Yunus Büyükkuşoğlu Bodrum’da bir modern sanat müzesi oluşturmak için yıllardır çabalıyor; birçok okula, projeye, kişiye destek oluyor. ZAİ onun kütüphane-sanat-kahve mekanı. Ben ise artık tüm Koman eserlerini kendi yağımızla kavrulmaya devam edebilmek için Milas’ın Söğütçük köyünde aldığımız, Vakfın kullanımına adadığımız 8 dönümlük zeytinliğe taşımak için uğraşıyorum. Sağ olsun bana da bu konuda yardımcı oluyor, biz de eldeki demir Koman eserlerinden en büyüğü, satılık olmayan ‘Umacı’yı bir süreliğine ZAİ de sergilenmesi için getirdik. Bakalım, kısmet olursa birlikte daha büyük proje ümitlerimiz var.
Koman’ın eserleri nasıl muhafaza edilip korunuyor; conservation meselesi bizde pek anlaşılmıyor, bu konuda yaşadığınız zorluklar nedir?
İnşallah hâlâ çabaladığımız Söğütçük’te ciddi bir arşiv haline gelecek ve sandıklarından çıkarak daha elverişli şartlarda korunacaklar, halka daha açık bir Koman sergi mekanı oluşuncaya dek, olur ya, ya tutarsa.
Ciddi bir kültürel miras emanetiniz. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ya sabır.