Bir Yanda İklim Krizi Bir Yanda "Sahnelenmiş" Gerçeklik - ArtDog Istanbul
Willem de Haan, Motor Home.

Bir Yanda İklim Krizi Bir Yanda “Sahnelenmiş” Gerçeklik

Arkas Sanat Alaçatı’da "Sahnelenmiş / Staged" sergisi, küratör Billur Tansel’in seçkisiyle iklim krizine farklı açılardan bakan 35 sanatçının 86 eserini bir araya getiriyor.

İnsanın hem nedeni hem de mağduru olduğu iklim krizine odaklanan Sahnelenmiş sergisine dair sorularımızı Billur Tansel yanıtladı. Sergi doğadan kopan ve yapay gerçekliklere sığınan insanın varoluşsal açmazlarını felsefi ve estetik bir düzlemde ele alıyor.

Arkas Sanat, İzmir’in sanat rotasına yeni bir durak ekleyerek beşinci merkezi olan Arkas Sanat Alaçatı’yı 2024 Temmuz’da açtı. Çeşme Belediyesi’yle yapılan iş birliğiyle hayata geçirilen merkez, hem kalıcı hem de süreli sergilere ev sahipliği yapıyor. Kalıcı sergide Op Art’ın önemli temsilcilerinden Victor Vasarely’nin eserleri yer alırken, 29 Mayıs 2025 – 4 Ocak 2026 tarihleri arasında ziyaretçilerle buluşan süreli sergi, Sahnelenmiş/Staged adıyla iklim krizine dikkat çekiyor.

Küratörlüğünü Billur Tansel’in üstlendiği sergi, 35 sanatçıdan 86 eser aracılığıyla, insanın doğayla kurduğu kırılgan ilişkiyi sorguluyor ve izleyiciyi sadece estetik bir deneyime değil, aynı zamanda düşünmeye ve harekete geçmeye davet ediyor. Arkas Sanat Merkezi Direktörü Müjde Unustası, serginin sanatın farkındalık yaratma gücüne olan inancı yansıttığını belirtiyor. Sergi, konferanslar, atölyeler ve sanatçı söyleşileri gibi zengin etkinliklerle desteklenerek, sürdürülebilir bir geleceğe katkı sunmayı amaçlıyor.

İklim krizine hem ayna tutan hem de alternatif gelecek hayaline alan açan sergi, sanat ile felsefeyi buluşturuyor. Sahnelenmiş, Schopenhauerin gerçeklik anlayışı ve Jean Baudrillard’ın simülasyon kuramı gibi felsefi yaklaşımlardan besleniyor. Aynı zamanda ekoloji aktivisti ve Arte Povera akımının öncülerinden Piero Gilardi’nin yapıtları serginin düşünsel temelini güçlendiriyor. Sergi; arşiv bölümü, mekâna özgü yerleştirmeler, etkileşimli etkinliklerle izleyicilere zengin bir içerik sunuyor. Küratörlüğünü Billur Tansel’in üstlendiği Sahnelenmiş, 4 Ocak 2026’ya dek Arkas Sanat Alaçatı’da görülebilir.

Serginin adı ile başlayalım. Sahnelenmiş/Staged adı çok katmanlı. Bu başlığın ortaya çıkışı ve serginin ele aldığı temel kavramlara nasıl bağlandığı hakkında neler söylemek istersiniz?

Sahnelenmiş başlığı birçok katmandan oluşuyor çünkü çıkış noktası insanın bugün içinde bulunduğu karmaşık gerçeklik önerileri. Bu sözcük sadece tiyatroya değil, eş zamanlı olarak yanılsamaya, temsile, yapaylığa/kurgulanmışlığa da gönderme yapıyor. Bu çok anlamlılık çağımızın çelişkili doğasına referans veriyor.

İklim krizine dair gerçeklikler, artık yalnızca bilimsel raporlarda değil günlük yaşamlarımızda karşımıza çıkan tehditkâr bir gerçekliğe dönüşmüş durumda. Buna rağmen insan görmeyi ve duymayı reddediyor –sanki her şey bir sahne dekorundan ibaretmiş gibi.

Sergide yer alan eserler kimi zaman mizah, kimi zaman sarkazm, kimi zaman da estetik kurgularla izleyicilere belirli konuları hatırlatmayı, onlara farklı yöntemlerle ulaşmayı amaçlıyor. Hollandalı sanatçı Willem de Haan’ın Motor Ev adlı heykeli ile yaptığı performans videosu buna bir örnek olarak gösterilebilir: sanatçı bu performansta, evin çatısından inşa ettiği deniz motoru ile Amsterdam kanalında dolaşırken ilk bakışta ironik bir öneri ortaya koyuyor gibi görünse de aslında vermek istediği mesaj çok farklı. Sanatçı bu performansıyla, iklim krizi nedeniyle 2017 senesinde Hollanda’da yaşanan ve çok büyük yıkımlara sebep olan sel felaketini unutturmamayı ve izleyiciyi bu ülkenin ileride sular altında kalma tehdidine karşı aksiyon almaya davet ediyor.

Sahnelenmiş yalnızca eleştirel bir bakış sunmuyor aynı zamanda felsefi bir uyanış çağrısı da taşıyor. Arthur Schopenhauer’in tasavvur olarak ortaya koyduğu dünya anlayışı ile Sartre’ın özgürlük yükümlülüğü arasında bir yerde; insanın bu simülakrlar içinde kaybolurken aynı zamanda bir seçim hakkı da olduğunu hatırlatıyor.

Piero Gilardi, Fiori de Ciliegio (Kiraz Çiçeği), 1998. Elgiz Koleksiyonu izniyle.

Yeniden Kurgulanan Doğa

Sergideki sanatçılar, doğayı yalnızca betimlemiyor; onu taklit ediyor, yeniden kurguluyor, bazen bozuyor bazen de sahneye taşıyarak onun yokluğuna dikkat çekiyorlar.

Bu noktada Nazif Topçuoğlu’nun Natural History eseri; içinde bulunduğumuz durumun çok çarpıcı bir eleştirisini yapıyor: İnsanlar tarafından öldürülmüş kuşlar vitrine, vitrinin üzerine ise bu kuşların seramikten yapılan heykelleri yerleştirilmiş. Genç öğrenciler de durumun arz ettiği vahametin farkında olmaksızın onun önünde poz vermiş fotoğraflarını çektiriyor. Sahnelenmiş, insanın hakikatten kaçışının, kendi kurduğu dekorun içinde kayboluşunun ve belki de bütün bu yapaylık içinde hâlâ sorumluluk alabileceği ihtimalinin ifadesi haline geliyor.

Yalnızca iklim krizine vurgu yapmak istemediğinizi aynı zamanda başka bir sahnenin mümkün olduğunun altını çizme amacında olduğunuzu belirtiyorsunuz. Schopenhauer’in gerçeklik kavramı ve Baudrillard’ın simülasyon teorisini düşünecek olursak, gerçeğin ne olduğu bu denli muğlakken sanat aracılığıyla yaratmak istediğiniz sahne izleyiciye nasıl bir gerçeklik sunuyor?

Gerçeğin ne olduğuna dair sorular, özellikle de Schopenhauer’in “dünya benim tasavvurumdur” anlayışı ile Baudrillard’ın simülasyon evreninde karşılık bulduğunda, bizi belirsiz bir zemine çekiyor. Gerçeklik genel-geçer bir hakikat olmaktan çıkıyor; algının, temsilin ve hatta niyetin bir prodüksiyonu hâline geliyor.

Sahnelenmiş sergisi bu belirsizliğin tam ortasında pozisyon alıyor. İklim krizi ile ilgili hususlara referans bırakırken, bir yandan da gerçekliğin kırılganlığını ve inşa edilebilirliğini sorguluyor.

Tekil Bir Gerçeklik Sunmuyor

Biz bu sergide sadece mevcut sahneyi eleştirmekle kalmıyor aynı zamanda yeni bir sahne ihtimalini de göz önüne seriyoruz. Çünkü insan, Sartre’ın tanımıyla, kendi yazgısına mahkûm değil; kendi varoluşunu, her seferinde yeniden kurma özgürlüğüne sahip. Sanat da bu noktada anlam kazanıyor: Bir çözüm aracı olarak değil başka türlü bir düşünme, hissetme ve hayal etme biçimi olarak.

Sahnelenmiş, izleyiciye tekil bir gerçeklik sunmuyor. Onun yerine, katmanlı, çoğul ve çelişkili olasılıkları yan yana getirerek, izleyiciyi pasif bir tanıklıktan aktif bir düşünen özneye dönüştürmeyi amaçlıyor. Burada mesele gerçekliğin ne olduğu değil, hangi gerçekliğe katkı sunmak istediğimizdir.

Sahnelenmiş, 35 sanatçının katılımı ve yer alan 86 işle, oldukça geniş bir sergi. İşlerden bazıları iklim krizini farklı bakış açılarıyla ele alırken bazıları ise insanın aktif yapıcı katılımıyla alternatif bir dünyanın mümkün olduğunu vurguluyor. Oysaki insan çoklukla kendi neden olduğu yıkımın mağdurunu oynamayı tercih ediyor. Serginin bu anlamda izleyiciye ulaştırmak istediği mesajı tek bir tümceyle özetleyecek olursak bu ne olurdu?

Sahnelenmiş sergisi hem bir ayna hem de bir prova niteliğindedir: içinde bulunduğumuz gidişatın bir yansıması ve henüz yazılmakta olan bir geleceğin provasıdır; izleyiciyi yalnızca krize tanıklık etmeye değil, sanat, düşünce ve eylemi sentezleyerek gezegenle kurduğumuz ilişkiyi dönüştürebileceği bir sahnede rol üstlenmeye davet eder.

Sergide Kiraz Çiçeği adlı işi yer alan Arte Povera akımının öncülerinden ve ekoloji aktivisti Piero Gilardi’nin sanatındaki doğa-taklit-gerçeklik geriliminden bugüne nasıl bir çağrışım kuruyorsunuz?

Piero Gilardi’nin pratiği, doğa ile insan arasındaki mesafenin yalnızca fiziksel değil aynı zamanda ontolojik bir kopuşa işaret ettiğini çok erken bir dönemde kavrayan bir sanat anlayışını temsil ediyor. Doğayı taklit etmek, Gilardi’nin işlerinde bir nostalji değil bir uyarıdır; estetik bir dekorasyon değil yaklaşan yokluğun habercisidir. Sünger ve poliüretandan ürettiği doğa fragmanları, bizi doğrudan Baudrillard’ın “simülakrum” kavramına götürür: Gerçeği olmayan bir gerçekliğin dokusunu hissetmek.

Gilardi’nin Kiraz Çiçeği gibi işlerinde, güzelliğin geçiciliği ile yapaylığın kalıcılığı arasında bir çelişki mevcuttur. Doğanın kendi döngüsünde var ettiği kırılganlık, insan eliyle dondurulmuş, sabitlenmiş ve nihayetinde estetikleştirilmiş bir forma dönüşür. Bu da doğanın artık yaşanan bir şey değil, sergilenen bir şey hâline geldiğini ima eder.Gilardi’nin işleri bu bağlamda, sorumluluğunun bilincindeki izleyici için yalnızca bir sanatsal ifade değil, geleceğe yazılmış çok etkili bir uyarı mektubudur.

Nazif Topçuoğlu, Natural History.

Sergiye eşlik eden arşiv alanının yanı sıra orman ekoloğu Dr. Suzanne Simard’ın miselyum ağları hakkında araştırma çıktıları gibi sergide yer alan eserlerde ele alınan konuları irdeleyen metin ve kitaplar da sergide yer alıyor. Küratöryel yaklaşımınızda arşiv ve kütüphanenin önemi nedir?

Küratöryel projeler için araştırma büyük önem taşır.  Her şey oradan doğar ve oradan beslenir. Arşiv ve kütüphane, bu bağlamda serginin “sahne arkası” niteliğini taşır. Serginin yaşayan bir proje olabilmesi için izleyicinin, küratörün araştırma sürecini takip edebilmesi, sadece bir izleyici olmaktan çıkarak bu konuda etkin bir rol üstlenmesi ve kendi araştırmalarını sürdürmesi arzu edilmektedir.  Bu sebeple Arkas Sanat Alaçatı’nın kütüphane bölümünde sergi için özel bir bölüm kurgulandı; bu bölümde benim bu sergi için araştırmalarımı yürütmüş olduğum kitaplardan bazıları ile birlikte, her kitabın sergi ile nasıl bir diyalog kurduğuna dair açıklama paragrafları da bulunuyor.

Kolektif Bir Varoluş

Sanatın yalnızca duygulara hitap eden bir alan değil, aynı zamanda düşünsel üretimle iç içe geçen bir araştırma biçimi olduğuna inanıyorum. Bu nedenle Sahnelenmiş sergisi yalnızca görsel bir deneyim sunmakla kalmıyor; izleyiciyi düşünmeye, öğrenmeye ve araştırmalarını derinleştirmeye davet eden bir okuma alanı da barındırıyor.

Orman ekoloğu Dr. Suzanne Simard’ın Anne Ağaç isimli kitabı buna bir örnek olarak verilebilir. Simard’ın ormanda bulunan ağaç ve bitki türlerinin birbirleriyle kurdukları miselyum ağları üzerine yaptığı öncü araştırmalara dair metinler, yalnızca doğadaki olağanüstü sistemleri tanıtmakla kalmıyor aynı zamanda insanlara da kendi toplum yaşamlarında örnek olacak nitelikte öneriler taşıyor, kolektif bir varoluşun mümkünlüğüne işaret ediyor. Bu tür kaynaklar, sergide yer alan sanatsal üretimlerin düşünsel altyapısını güçlendirirken, izleyiciye sanatın ötesinde bir bağlam sunuyor.

Serginin Alaçatı’da gerçekleşmesi serginin kavramsal çerçevesine nasıl bir katkı sağlıyor? Serginin yerleştirmesiyle birlikte gerçekleştirildiği mekânın serginin mesajının dönüşümüne nasıl bir katkısı var?

Sahnelenmiş, yalnızca bir sergi değil, aynı zamanda bir bağlam önerisidir –ve bu bağlamın en önemli bileşenlerinden biri de serginin nerede gerçekleştiğidir. Alaçatı, insana ilham veren doğası, rüzgârı, özgün dokusu ve bir yandan da giderek artan betonlaşma ve dönüşümle karşı karşıya kalmış yapısı sayesinde bu sergi için hem sembolik hem eleştirel bir zemin sunuyor.

Burada sergiyi bir “yerleştirme” olarak değil bir yüzleşme olarak düşünebiliriz: doğayla, yıkımla, yapay olanla ve nihayetinde kendimizle bir hesaplaşma. Alaçatı, bir yanda rüzgâr türbinleriyle yenilenebilir enerji umudunu simgelerken, diğer yanda tüketim kültürünün doğayı nasıl dönüştürdüğünün canlı örneğini barındırıyor. Bu çelişki, serginin temel meselesi olan gerçeklik ve simülasyon arasındaki ilişkiyi daha da görünür kılıyor.

İnsana dair evrensel sorunların sanat yoluyla dile getirilmesi yaygın bir izlek olsa da birçoğuna göre içinde sorunun kendisine yönelik bir eylemsizlik barındırıyor. Sahnelenmiş sergisinin izleğini bu anlamda nasıl değerlendirirsiniz?

Sanat, kimi zaman yalnızca teşhir eden, duygu yaratan ama harekete geçmeyen bir alan olarak eleştirilir. Ancak Sahnelenmiş yalnızca bir gösterim değil bir karşılık arayışındadır. Sergi sanatın hareketsiz bir alan olmasından ziyade düşünceyi harekete geçirme potansiyelini temel alır. Çünkü gerçek eylem çoğu zaman farkındalığın derinleşmesiyle başlar. Sergi, bu farkındalığı bilgiyle, arşivle, sanatla ve diyalogla sentezleyerek yalnızca bir tema sunmaz, bir ortak zemin önerir.

Ayrıca bu sergi, izleyiciyi yalnızca tanık olmaya değil; meseleyle kendi pozisyonunu yeniden düşünmeye davet eder. Kurban psikolojisine sığınan insanın, özne olma potansiyelini yeniden keşfetmesini ister. Bu anlamda, sanatın sınırlarını “estetik beğeni”den çıkarıp, etik sorumluluk alanına taşır.

Sanatçılar

Sergide yer alan sanatçılar ise şöyle: Ahmet Doğu İpek, Ali Borovalı, Ali Kanal, Antonio Riello, Azade Köker, Bengü Karaduman, Berndnaut Smilde, Borga Kantürk, Burçak Bingöl, Danielle Kwaaitaal, Ergin Çavuşoğlu ve Konstantin Bojanov, Ferhat Özgür, Gözde Mimiko Türkkan, Gül Ilgaz, Hayal İncedoğan, Henri Ferdinand Bellan, Ilgın Seymen, İsmail Eğler, Murat Germen, Murat Morova, Murat Yıldız, Nancy Atakan, Nazif Topçuoğlu, Nermin Er, Özgür Demirci, Paul Hodgson, Piero Gilardi,  Rose Morant, Selçuk Demirel, Sibel Horada, Silva Bingaz, T. Melih Görgün, Tufan Baltalar, Willem De Haan.

Previous Story

Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim

Next Story

İstanbul’un Sanatçıları

0 0,00