Açıklandıkları günden beri büyük bir merakla beklenen, yoğun geçen tanıtım süreçleriyle sinemaseverleri oldukça heyecanlandıran ve aynı hafta vizyona girmeleri nedeniyle büyük bir rekabeti de doğuran Greta Gerwig’in Barbie’si ve Christopher Nolan’ın Oppenheimer’ı, tüm dünyayla birlikte Türkiye’de de 21 Temmuz’da vizyona giriyor.
Greta GerwIg ve BarbIe’nin Plastik Dünyası
Daha proje aşamasındayken bile büyük bir heyecan yaratmayı başaran ve 2023 yazının en çok merak edilen filmlerinden biri olan Barbie (2023), tüm dünyayla birlikte ülkemizde de 21 Temmuz’da vizyona giriyor. Daha önce Greenberg (2010), Frances Ha (2012) ve Mistress America (2015) gibi filmlerde de birlikte çalışan Greta Gerwig ve Noah Baumbach ikilisinin senaryosunu beraber kaleme aldıkları filmin yönetmenliğini ise Gerwig tek başına üstleniyor. Barbie ve Ken karakterlerine hayat verecek olan Margot Robbie’nin ve Ryan Gosling’in başrolleri paylaştığı filmin yıldızlarla dolu kadrosunda Will Ferrell, Issa Rae, Micheal Cera, Kate McKinnon, John Cena, Simu Liu ve Alexandra Shipp gibi isimler yer alıyor.
Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey (1968) filminin efsanevi açılış sahnesine öykünen teaser fragmanıyla büyük yankı uyandıran Barbie’nin yapım süreci ise uzun yıllara yayılıyor. İlk olarak 2009 yılında Universal Pictures tarafından anons edilen film, 2014 yılında Sony Pictures tarafından satın alınmıştı. Juno (2007) ve Young Adult (2011) gibi filmleriyle bilinen senarist Diablo Cody’nin projeye dâhil olup ayrıldığı bu süreçte, Amy Schumer ve Anne Hathaway de başrol için konuşulan isimlerdi; fakat projenin 2018’de Warner Bros. Pictures’a satılmasıyla Greta Gerwig filmin yaratıcısı konumuna geçti.
Oyuncu ve senarist kimliğinin yanı sıra Lady Bird (2017) ve Little Women (2019) filmleriyle yönetmen olarak da rüştünü ispatlayan Gerwig’in, bu ikonik oyuncağın plastik dünyasını nasıl ele alacağı ve fantastik bileşenleri hikâyeye nasıl uyarlayacağı ise merak konusu. Vogue dergisine verdiği röportajda; filmin dünyasını daha iyi kurabilmek için Barbie’ye ilham olan filmleri her pazar ekiple birlikte izlediklerinden bahseden Gerwig, The Red Shoes (1948) ve The Umbrellas of Cherbourg (1964) gibi filmleri örnek göstererek ‘hakiki yapaylık’ olarak adlandırdığı temanın altını çiziyor. Dolayısıyla, ikinci fragmanda The Matrix’e (1999) yapılan göndermeleri de göz önünde bulundurursak, Gerwig’in hakikat ve yapaylık arasındaki ikircikli ilişkiyi irdeleyen ve gerçekliğin peşine düşen derinlikli bir filme imza atmış olacağını öngörebiliriz.
ChrIstopher Nolan ve Atomun Babası OppenheImer
Following’le (1998) başladığı kariyerine Memento (2000), The Dark Knight (2008) ve Inception (2010) gibi birçok kült film sığdıran ve her yeni filmiyle heyecan uyandırmaya devam eden Christopher Nolan’ın son filmi Oppenheimer (2023), dünyayla aynı anda ülkemizde de 21 Temmuz’da vizyondaki yerini alıyor. Pandemi dönemine denk geldiği için istediği seyirciye ve başarıya ulaşamayan Tenet’ten (2020) sonraki ilk Nolan filmi olan Oppenheimer, atom bombasının babası olarak bilinen Amerikalı fizikçi J. Robert Oppenheimer’ı odağına alıyor. Daha önce birçok kez Nolan’la çalışan ve Peaky Blinders (2013-22) dizisiyle şöhretini iyice artıran Cillian Murphy’nin J. Robert Oppenheimer’a hayat verdiği filmin kadrosunda ise Emily Blunt, Matt Damon, Robert Downey Jr., Florence Pugh ve Kenneth Branagh gibi yıldız isimler yer alıyor.
Kai Bird ve Martin J. Sherwin ikilisinin Pulitzer ödüllü kitabı American Prometheus’tan uyarlanan Oppenheimer, aynı zamanda Nolan’ın kariyerindeki ilk biyografi filmi olma özelliğini taşıyor. Nükleer atom bombasını üreten Manhattan Projesi’nin başkanı ve koordinatörü olan J. Robert Oppenheimer’ın hayatına, fikirlerine ve diğer fizikçilerle olan ilişkilerine odaklanan kitapta Nolan’ı heyecanlandıran hikâyenin ne olduğu ve bunun yönetmenin sinemasal dünyasında nasıl karşılık bulacağı merak ediliyor.
Anlattığı hikâyenin yanı sıra kullandığı tekniklere de sıkı sıkıya bağlı olan Nolan, Interstellar’dan (2014) beri beraber çalıştığı görüntü yönetmeni Hoyte van Hoytema’yla birlikte filmin bir kısmını IMAX kamerasında siyah-beyaz çekerek sinema tarihinde bir ilke de imza atmış oldu. Öte yandan CGI teknolojisine olan mesafesiyle bilinen yönetmenin yine pratik görsel efektlere ağırlık verdiği konuşulurken Insomnia’dan (2002) beri R-rating alan ilk filmi olması da dikkat çekiyor. Tüm bu heyecan verici haberlerin ışığında Oppenheimer’ın, Tenet ve Dunkirk (2017) gibi daha çok teknik meziyetleriyle öne çıkan filmler kategorisine mi gireceğini yoksa Inception ve Interstellar gibi seyirciyi içine hapseden kült filmler listesine mi yazılacağını zaman gösterecek.