1800’lü yılların başından itibaren İstanbul’un Avrupa şehirleri gibi yeniden düzenlenmesi devletin başlıca gündemlerinden biri oldu. Bulvarların, caddelerin inşa edildiği, ahşabın terk edilip daha düzenli bir şehir hayatına imkan veren ve yangınlara karşı daha dayanıklı olan kagir yapılaşmaya geçildiği, düzenli belediyecilik hizmetlerinin verildiği
İstanbul’un tarihine, kültürüne, eski şehir hayatına dair biraz ilgi duyan hemen herkesin ilk baktığı kaynaklardan biri Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’dir. Koleksiyonerlerin müzayedelerde peşine düştüğü, bazen bir cildini bulduğu, bazen de fasikül fasikül topladığı bu efsanevi eser 11 cilt yayınlanmış ve ancak
Son bir senedir, İstanbulluların sürekli dilinde olan, fotoğrafları aylarca şehrin dört bir yanındaki billboardlarda sergilenen, televizyon programlarına, belgesellere konu edinen, ardı ardına turlar düzenlenen Saint Pierre Han, yakaladığı bu popülerliği ile tezat bir şekilde, on yıllarca kaderine terk edilmiş, yangınlar atlatmış, Perşembe
Ne yazık ki son yıllarda tarihi binaların sosyal hayata tekrar kazandırılmasında yanlış bir uygulama, rekonstrüksiyon sıklıkla uygulanıyor. Tarihi yapıların sadece dört duvarını ayakta tutup iç düzenini tamamıyla değiştirip yeniden inşa ederek tarihe sahip çıkıldığını iddia etmek ne yazık ki çok zor ve
İsviçre’nin güneyinde, Bellinzona isminde on sekiz bin nüfuslu küçük bir şehir bulunur. UNESCO Dünya Mirası listesine de giren surlarıyla ünlü bu küçük şehir, ilk bakışta çok alakasız gibi görünse de İstanbul tarihi için dünyadaki en önemli merkezlerden bir tanesidir. Zira 1837’de İstanbul’a