No.1 Ibro Hasanović
Eylül 2020
15 Eylül 2020 tarihinde Viyana’nın 9. Bölgesinde bulunan ve programı iki Viyanalı sanatçı Sula Zimmerberger ve Karin Pfeifer tarafından yürütülen Flat 1’de Bosnalı sanatçı Ibro Hasanović’in sergisinin küratörlüğünü yapıyorum: “AİDİYET ÜZERİNE – Chantal Akerman ile sağdan sola”. (ON Belongıng with Chantal Akerman from to left) Sergi bir video yerleştirme, fotoğraf ve metinden oluşuyor.
2014 yılında Chantal Akerman “La Captive” (2000) ve “La Folie” gibi filmlerinden bazılarını Frankofon Haftası’nda göstermek ve konuşmalar vermek üzere Kosava’ya davet edilir. Hazırlıklar sırasında Ibro Hasanović ilk kez Akerman ile Paris’te buluşur, bu buluşma uzun soluklu bir sohbete dönüşür. Sonunda iki sanatçı birbirleriyle karşılıklı olarak yapacakları bir dizi söyleşi üzerine kurulu bir projenin taslaklarını konuşmaya başlar.
Bu süreç Akerman’ın annesini kaybettiği döneme denk gelir, Auschwitz toplama kampından sağ kurtulmuş olan annesi ve Yahudi geçmişi hem ürettiği işlerin hem de hayatının temel unsuru olmuştur. Kasım 2014’te Akerman Priştine’yi ziyareti sırasında projeye Akerman’ın otel odasında başlarlar. Planları bu söyleşi dizisine karşılıklı olarak devam etmektir. Ancak Akerman 5 Ekim 2015’te Paris’te kendi canına kıyar ve proje tamamlanamaz. Hasanović, Akerman’ın ölümünden uzun bir süre sonra çektiği video üzerinde çalışma cesaretini ancak toplar ve Akerman’ın anısına “AİDİYET ÜZERİNE – Chantal Akerman ile sağdan sola ”(2016) videosunu yapar.
Tamamlanamamış bu projeden kalan bu şiirsel iş otobiyografik boyutlar içermektedir. İçten bir dil kullanan Akerman, bir otel odasında yatağın üzerine oturmuş, kameraya- Hasanović’e doğru-konuşmaktadır. Konuşması Brüksel’deki çocukluğundan New York’taki yıllarına kadar anılarıyla zenginleştirdiği konuşması, esinlendiği isimler, birbirinden ayırmadığı işlerinde ve hayatında edebiyatın ve dillerin rolü ve yazılarından hareketle aidiyet kavramı üzerine ilerler.
Duygu yaratmakta usta olan Akerman, kendi hikâyeleri üzerinden hayatın sıradan ama vazgeçilmez unsurlarını sanki tekrar keşfetmektedir.
Akerman’ın belgesellerinin ve filmlerinin nasıl kurguladığını hatırlayacak olursak, Hasanović’in videonun ve konuşmanın akışını ona bırakmasının bilinçli bir karar olduğunu söylemek yanlış olmaz. Özellikle Doğu Avrupa, Güney Amerika, Meksika- ABD sınırında geçen belgeselleri, toplanan veri ve bilginin verilmesinden ziyade, söz konusu bölgedeki durumun yarattığı duyguyu aktarmak üzerine kurgulanmıştır.
Bu yaklaşımın izlerini, Hasanović’in kamerayı sabit tutarak, videonun öznesini çekim alanının merkezine yerleştirip, çekimi kesmeden, kimi kez Akerman’ı çerçeveden çıkmasına izin vermesinde yakalamak da mümkün. Akerman’ın “planlı” ve kontrollü setle oyuncuya tanıdığı özgürlük arasında kurduğu gelgitli ilişkiye dayalı denge bu videoda bu kez Hasanović tarafından tekrarlanmaktadır. Video “arada kalan” geçişlerin izini sürüyor. Akerman’ın geçişleri kimi zaman janrlar, kimi zaman anlatılar ile kurgular, kimi zaman da bedensel ilişkilerle hareket halinde olma durumları arasında gözlemlenebiliyor.
Akerman kendi dünyasını içgüdüleriyle, duygularıyla, anılarıyla, yaşadığı baskılarla, zevklerle, deneylerle, isyanlarıyla, gözlemleriyle ve deneyimleriyle zahmetsizce paylaşıveriyor. Kamerayla ve ona sorular yönlendiren kişiyle ilişkisi neredeyse elle tutulur derecede yakın.
Bu söyleşinin sonlarına doğru, Akerman aidiyet duygusunu ana dili aracılığıyla tanımlıyor; onun ana dilin yönü sağdan sola doğru. Aidiyet onun için bir rota değil, toprak değil, belge hiç değil, aidiyet tüm aciliyeti ve geçiciliğiyle, onun bizimle paylaştığı dünyaya bağlı olan duygusu.