Arabesk Kültürü Anna Laudel'de - ArtDog Istanbul
Anıl Can, Bizim Çayevi, Pendik 1967 - Altındiş Ziya, Yapay zeka üretimi_AI Generated, 2023, 40x40 cm, Anna Laudel

Arabesk Kültürü Anna Laudel’de

Küratörlüğünü sanat gazetecisi M. Gülben Çapan’ın üstlendiği karma sergi “Seni Sevmeyen Ölsün” Anna Laudel İstanbul'da açıldı. Son yıllarda değişen, dönüşen ve günden güne özgürleştirilerek daha geniş kitlelere hitap eden bir müzik türü haline gelen arabesk müziğin yolculuğuna ışık tutan sergi, 10 Eylül’e kadar görülebilir.

/

Adını Tüdanya’nın 1986 yılında büyük çıkış yapan aynı isimli şarkısından alan “Seni Sevmeyen Ölsün” sergisinde eserleri yer alan sanatçılarla arabesk kültürünü ve eserlerini üretim süreçlerini konuştuk.

Anna Laudel İstanbul ev sahipliğinde gerçekleştirilen ve izleyiciyi arabesk müziğin uzun yolculuğuna davet eden sergi, Anıl Can, Ardan Özmenoğlu, CANAN, Cansu Yıldıran, Haluk Çobanoğlu, Rasim Aksan, Tuğberk Selçuk ve Yasemin Özcan’ın farklı materyal ve tekniklerde ürettikleri eserlerinden bir seçki yer veriyor. Arabesk kültürünün günümüz toplumundaki yerini izleyiciye bir kez daha hatırlatan sergiyi küratörü M. Gülben Çapan şu sözlerle değerlendiriyor:

Arabesk kültür, Türkiye’nin halet-i ruhiyesinin iz düşümüdür. İsyanın ve acının dili olan arabesk kültür, kaderci bir toplumun en gerçekçi karşılığıdır. Aynı zamanda da kitlesel bir rahatlama aracı olarak bakıldığında sağlıklı bir toplumun bu gibi araçlara ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Duygularıyla temasta olan, kaygılarını da öfkelerini de boşaltabilen bir toplum bastıran bir toplumdan daha sağlıklıdır. Arabesk dürtüseldir, insanı normal olana göre değil en ilkel olana göre değerlendirerek mutlu edebiliriz. Arabesk bu bağlamda mutluluğa giden yollardan sadece biridir.”

Ardan Özmenoğlu, Aşk Arabesktir,  Karışık teknik,  120h x 156w cm, 2023, Fotoğraf: Hadiye Cangökçe, Anna Laudel Istanbul

“Seni Sevmeyen Ölsün” sergisinde eserleri yer alan sanatçılara “Türkiye’deki arabesk kültürün hayatlarımıza bu kadar sirayet etmesinin sebepleri nelerdir?” ve “Bu sergide yer alan eserinizin üretim sürecini ve “arabesk” ile nasıl bir bağ kurduğunu anlatabilir misiniz?” sorularını yönelttik.

 Sanatçı: CANAN

  • Sizce Türkiye’deki arabesk kültürün hayatlarımıza bu kadar sirayet etmesinin sebepleri nelerdir?

Öncelikli olarak çok iyi bir arabesk dinleyicisiyim. Arabesk kültürünün Türkiye’de yaşayan insanlar tarafından çok sevildiğine inanıyorum. Bu müzikle insanlar dans ediyorlar meyhane gecelerinde ya da arkadaş grupları ile bir araya geldiklerinde arabesk de eğlencenin bir parçası oluyor.  Beş yıldızlı otellerde kalburüstü insanların düğünlerinde bile caz ile başlayıp ya da yemek müziği ile başlayıp sonunun arabesk müziği ile bitip insanların göbek atıp yerlere kadar ayılıp bayıldığını görmüş geçirmiş biri olarak bunu söyleyebilirim.

Ama bir yandan da, insanlar arabesk kültürünü duyguları ile özdeşleştiriyor. Negatif bakış açıları, umutsuzluk, acı ve kasvet dolu düşünceler insanları arabesk dinlemeye, üretmeye sevk ediyor. Mesela Bergen’e neden arabesk müziği söylüyorsunuz diye sorduklarında, ki Bergen İstanbul teknik Üniversitesi Konservatuvar bölümü mezunu bir kadın yani alaylı olarak müziğin içine doğmuş biri değil, eğitim alarak arabeski seçmiş bir kadın, arabesk müziğini kendi duygularıyla özdeşleştirdiği, acılı, umutsuz çilekeş bir bakış açısına sahip olduğu için arabesk söylediğini söylüyor.

Kişisel olarak arabeski sevsem de, arabesk bakış açısı benim hayatıma sirayet etmiyor. Yani ben umutsuz, çaresiz hisseden bir insan değilim. Kişisel olarak hayatıma hiçbir zaman böyle bakmadım. Ama genel yapı olarak insanların bakış açısı bu olabilir, dediğim gibi bakış açısı bu olmayan insanlar da seviyor çünkü kültürümüzü yansıtan bir müzik türü ve biz bununla eğlenmeyi seviyoruz. Arabesk kültürüyle bağıra çağıra konuşmayı dans etmeyi seven bir kültüre sahibiz.

  •  Bu sergide yer alan eserinizin üretim sürecini ve “arabesk” ile nasıl bir bağ kurduğunu anlatabilir misiniz?

O eseri 2004’te üretmiştim. Kalp kırıkları ve aşk acısı üzerine duygularımı ifade ettiğim bir yapıttı. Şimdi öyle düşünmüyorum tabii ki yani acılı ve çaresiz olarak bakmıyorum hayata ama o işi üretirken sanırım biraz o toplumsal bakış açısına ben de sahiptim. Arabesk müzik de duygularımı yansıtıyordu o yüzden bu yapıtta arabesk bir ifade var. Üretim süreci de dediğim gibi, aşk acısı ve sevdiğini beklemek ile ağırlaşan ve bir daha hiçbir şekilde gerçek olmayacağının bilincine varıldığı anda kalbin yere düşmesi üzerine kalp kırıklıklıkları ve umutsuzluk ile biten bir iş olarak tanımlayabilirim.

Haluk Çobanoğlu, Teknik okulda dönem sonu eğlencesi, Sultanahmet, İstanbul, Arşivsel pigment baskı, 70 x 50 cm, 5 ed + 2 AP, 2000, Anna Laudel

 Sanatçı: Haluk ÇOBANOĞLU

  • Sizce Türkiye’deki arabesk kültürün hayatlarımıza bu kadar sirayet etmesinin sebepleri nelerdir?

Öncelikle Osmanlı imparatorluğunun Tanzimat Fermanından başlayarak hep Batıya doğru gitmeye çalışan, ancak Batı ile Orta Doğu arasında “sıkışıp” kalmış bir coğrafyada, bir türlü aşamadığımız kimlik problemimizi anarak konuşmaya başlamak daha doğru olabilir. Şairin deyişiyle dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu toprakların; her çağda göçler ile örülen toplumsal yapısının karakteri bize bunun ipuçlarını verebilir.

Kanımca dünyanın herhangi bir bölgesinde, o kültürel iklimin ayak izlerini takip etmek istiyorsanız, biri sessiz diğeri de bir sesli tanığa gereksinim duyarsınız. Sessiz olanı o coğrafyanın mimarisi, sesli tanığı ise o toprakların ürettiği müziğidir. Hiç tanımadığınız, hiç bilmediğiniz hatta dilini de hiç anlamadığınız bu yerlerde mimari ve müzik size rehberlik edebilir.

Yaşadığımız coğrafyanın hareketliliğinden söz etmiştik; bitmeyen iç ve dış göçlerin yarattığı değişimler, sadece ekonomik ve sosyal değildi. Bu gelişmeler, bir kültürel metamorfoz “başkalaşım” sürecini de içeriyordu. Örneğin türkü ile yola çıkılan “baba evi” sonrası varılan gurbette söylenen şarkı arabesk olmuştu. Sanırım göçmen ruh halini bu kadar içselleştirmiş bir toplumda, günlük yaşamımızın her alanındaki bu “gelişmelerin” başat bir rol oynaması kadar doğal bir şey olamazdı.

  • Bu sergide yer alan eserlerinizin üretim sürecini ve “arabesk” ile nasıl bir bağ kurduğunu anlatabilir misiniz?

Öncelikle arabeskin doğuşuna tanıklık ettiğimi söyleyebilirim. Altmışlı yıllarda doğup, büyüdüğüm sanayi kenti sürekli olarak yurt içinden göç alıp, yurt dışına göç veren bir demografiye sahipti. O geliş gidişlerin ürettiği kültürel öğelerin meraklı bir izleyicisiydim. Arabesk müzik de bunlardan birisiydi. Arabeskin başlangıcından evrildiği yere bakılacak olursa; dünyadaki benzer alt kültür ürünleri olan ve başlangıçta kendisi gibi hor görülen blues, flamenko, tango’dan çok farklı bir yaşamsal kadere sahip olduğu görülür. Bu topraklara has bir şekilde taşıdığı “belirleyici” öz ile arabesk, ülkemizin yaşadığı ekonomik, politik ve kültürel yaşamının bir aynasıdır. Geçmişten beri tüm “lanetleme” çabalarına karşın, o her daim bizi takip etmeye devam ediyor. Bir yabancı müellifin altını çizdiği gibi “arabesk Türkiye’nin hayaletidir”.

Bu karma sergide beş eserim yer alıyor. Bu eserlerin içinden seçildiği “Arabesk” fotoğraf serisi 1998-2008 yılları arasında on yıllık bir süreç içinde gerçekleştirilmiştir. Öncelikle tüm bu yaşananları kendi bakışımla kayıt altına almak istedim. Bugün burada bir ayna metaforundan söz ediyorsak; o “kırık” aynanın yansıttığı şeylerin, salt soyut bir toplumsal olgu olmadığını belki de “o ya da bu” şekilde her birimizden bir parçayı yansıttığını düşünmemiz gerekiyor. Kendi adıma söyleyecek olursam; beğenelim ya da beğenmeyelim arabeskin bu topraklara özgü ve herhangi bir yabancı diyardan kopyalanmamış “benzersiz” bir kültür biçimi olarak gördüğümü belirtmeliyim. İşte sırf bu nedenden dolayı bile “seni sevmeyen ölsün!”…

 

Ardan Özmenoğlu, Türkan Şoray, Post-it üzerine karışık teknik, 153h x 153w cm, 2023, Fotoğraf: Hadiye Cangökçe, Anna Laudel Istanbul

 Sanatçı: Ardan ÖZMENOĞLU

  • Sizce Türkiye’deki arabesk kültürün hayatlarımıza bu kadar sirayet etmesinin sebepleri nelerdir?

Birkaç sosyolojik tema arabeskin kitlelerin hayatına nasıl ve ne ölçüde sirayet ettiğini anlamak için ön plana çıkıyor. Kentsel dönüşüm, iç göç bunlardan belki de en önemlileri. Tabi bu süreçte televizyonun her evde ulaşılabilir olması ve müzik kültürünün gelişmesi de önemli rol oynuyor.

  • Bu sergide yer alan eserinizin üretim sürecini ve “arabesk” ile nasıl bir bağ kurduğunu anlatabilir misiniz?

Hayatı es geçmiyorum, yaşadığım her anın bende etkisi kalıyor ve üzerinde düşünüyorum. Her yeni güne başladığım andan itibaren karşılaştığım, beni etkileyen, farkında veya farkında olmadan duyduğum hissettiğim her şeyi eserlerim aracılığıyla paylaşıyorum, dolayısıyla arabesk kültürü benim gözlemlediğim, müziğini dinlediğim bir olgu. “Aşk arabesktir” adlı eserim, aşk üzerine yazılmış bütün arabesk parçaların her aşık tarafından en az bir kere dinlenmiş ve hissedilmiş olduğunu bilmemden kaynaklanıp, üretildi.

Cansu Yıldıran, Lubunlarca Son Akşam Yemeği, Arşivsel pigment baskı_Archival pigment print, 35x50cm, 2022, Anna Laudel

 Sanatçı: Cansu YILDIRAN

  • Sizce Türkiye’deki arabesk kültürün hayatlarımıza bu kadar sirayet etmesinin sebepleri nelerdir?
İlginizi çekebilir:  Stanford’dan Ücretsiz, Halka Açık Sanat Konuşmaları

Bu konuya çok daha hakim olan düşünür ve akademisyenler olacaktır. Ben kendi adıma, Türkiye’nin arabesk kültürü anlayışına çok da hakim olduğumu düşünmüyorum.

  • Bu sergide yer alan eserinizin üretim sürecini ve “arabesk” ile nasıl bir bağ kurduğunu anlatabilir misiniz?

Sergiye dahil olduğum iki fotoğraf Barınak/Kafes adlı serimden. 2015’ten beri üzerine çalıştığım, İstanbul’da yaşayan Y kuşağından arkadaşlarımın hikayelerini görselleştirmeyi hedeflediğim fotoğraflardan oluşuyor.

‘Kuirlerce son akşam yemeği’ fotoğrafı Kuirfest kapsamında düzenlenen bir kuir meyhane etkinliğinde çekildi. MustKika adlı queer performans sanatçısı arkadaşımız burada beyaz cishetero dünyanın insanlarını değil bizi eğlendiriyor, aslında biz bize, hep beraber eğleniyoruz. Bu benim için çok özel bi an ve alan. Bu nedenle bu fotoğrafa bakmak birbirimizin çaresi, gücü olduğumuza dair umutlanmamı sağlıyor. ‘Gülün dikeni vardır’ adlı fotoğrafımı ise açıklamaya gerek duymuyorum zaten adı üzerinde.

Haluk Çobanoğlu, Hıdrellez şenliklerinde Ferdi Tayfur konseri, Kağıthane, İstanbul, Arşivsel pigment baskı, 70x 100 cm, 5 ed + 2 AP, 2001, Anna Laudel

 Sanatçı: Anıl CAN

  • Sizce Türkiye’deki arabesk kültürün hayatlarımıza bu kadar sirayet etmesinin sebepleri nelerdir?

Ekonomik çalkantılar, toplumsal kimlik çatışmaları, siyasi olaylar ve sınıfsal farklılıkların ayrılığa dönüşmesi gibi hepimizin yakından bildiği, tam ortasında hayat mücadelesi verdiği bir ülke burası. Diktatörlüğe karşı nasır bağlayan bir milletin, acıdan beslenmesine şaşırmamak gerekir.

  •  Bu sergide yer alan eserinizin üretim sürecini ve “arabesk” ile nasıl bir bağ kurduğunu anlatabilir misiniz?

Batılılaşma sürecinde değişime ayak uyduran kimseler için kullanılan ‘Alafranga Züppeler’ söylemi, benim işlerimde ele aldığım bir topluluk. Arabesk kültürü ise tamamıyla bu kimselere ve yaşadıkları hayata bir tepki olarak ortaya çıkmış olmasıyla ilgimi çekiyor. Müzikte de sinemada da bunun etkilerini hep birlikte hissettik, yaşadık. Ben de bu dönemden ve ‘Alafranga Züppelerden Alaturka Babalara’ mottosuyla yola çıkarak, Queer bir perspektifle ‘Baba’ları, yapay zeka yardımıyla yeniden hayal ettim.

Bugünlerde LGBTIQA+ bireyler üzerinde müthiş bir baskı kurulmaya çalışılıyor. Bir çoğumuzun hayatları yeteri kadar zor değilmiş gibi, siyasi söylemlere şov malzemesi edilmekten geri durulmadığı bu dönemde, tıpkı arabeskin çıktığı yıllarda hor görülmesi, karşılaştığı yasaklarla örselenip yükselişe geçmesi ve bir noktada her şeyi değiştirmesi gibi, LGBTIQA+ gerçeği de aynı yollardan geçiyor. Üstelik her zamankinden daha görünür ve konuşulur durumda. Onur ayımız kutlu olsun. (Haziran, 2023)

Rasim Aksan, Şafak Kartı, Kağıt üzerine aquarel kalem, 11.5h x 34w cm (unframed), 2017, Fotoğraf Hadiye Cangökçe, Anna Laudel Istanbul

 Sanatçı: Rasim AKSAN

  •  Sizce Türkiye’deki arabesk kültürün hayatlarımıza bu kadar sirayet etmesinin sebepleri nelerdir?

Arabesk, bir geçiş dönemi unsuru olarak şehir hayatının zorluklarına katlanmak zorunda kalan veya kırsal kesimden şehre göç edip yaşam algıları değişen insanların şehir hayatıyla olan mücadelelerini ifade etmesiyle kültürümüzde yer etmiş bir olgudur. Arabesk, o dönemin şartları ve dinamiği çerçevesinde toplumun kendini ifade etme ve içinde bulunduğu durumu yansıtma şekliyle yoksul kitlelerce üretilip tüketildi. Özünde uyuşturan bir kadercilik üreterek zaman zaman da kadere isyan ederek, toplumun bir alt kültürü haline geldi. Zamanla iki farklı kültürün bir araya gelmesi sonucu her iki kültürde de görülmeyen yeni bir değerin ortaya çıktı ve melezlenerek yeni bir kültürlenme durumu olarak hayatımıza dönüşerek sirayet etmeye hala devam ediyor.

  • Bu sergide yer alan eserinizin üretim sürecini ve “arabesk” ile nasıl bir bağ kurduğunu anlatabilir misiniz?

12.12.2012 tarihinde kısa dönem askerlik yaparken karşılastığım resimli şafak kartlarından yola çıkarak bir seri çalışma üretmiştim. Katlanabilen bu uzun şafak kartında Türklüğe ve milliyetçiliğe gönderme olarak Türklüğü öven sözün olduğu Türk askeri pozu, cinsel ihtiyacı karşılamak için ikonikleşen kadın imgelerinden birinin görseli ve sevgiliye özlem içeren çiçekli bir görselde yazan ”beni kalbinde ara”, ”hasretimsin” gibi sözlerden oluşuyordu.

2017 yılında şafak kartlarındaki sözlü çiçek resimlerini ele alarak güzel özlem dolu sözlerin yerini kamyon yazıları gibi ayrılık, vefasızlık, tükenmişlik, çaresizliğin ele alınarak üstünden yıllar geçmişçesine görsellerin yıpratıldığı yedi çalışmalık gül serimi ”Bazen sadece yorgun oluyor insan ne küs ne yalnız ne de aşık” isimli çalışmamla sonlandırdım. Sonrasında da serginin küratörü olan yakın arkadaşım Gülben’e bu seriyi sen nasıl değerlendirirsen değerlendir diye sana adıyorum dedim ve yıllar sonra böyle bir sergi geldi.

10 yaşında çizdiğim Ferdi Tayfur resmi de şu şekilde oldu. Benden yaşça büyük kuzenim Ferdi Tayfur hayranıydı ve resim yeteneği olduğu için kaset kapaklarından portresini çizerdi. Ben de çizim yeteneğimi kıyaslamak için aynı kaseti alıp çizim yapardım ve onun çizimiyle kendiminkini kıyaslardım. Bu eser de çizdiğim 5-6 Ferdi Tayfur portresinden ilki.

Tuğberk Selçuk, Faili Meçhul II, Kurşun geçirmez cam, 100h x 70w x 2.5d cm, 2023, Fotoğraf: Hadiye Cangökçe, Anna Laudel Istanbul

 Sanatçı: Tuğberk SELÇUK

  • Sizce Türkiye’deki arabesk kültürün hayatlarımıza bu kadar sirayet etmesinin sebepleri nelerdir?

Türkiye’de arabeske olan ilgiyi ve kültürü anlatmaya sayfalar yetmez ama sanatçı olarak, kendi hayatıma arabeskin nasıl sirayet ettiğini en iyi bir şarkıyla ifade edebilirim.

YANLIŞ ADIMLAR – KAMURAN AKKOR

Böyle Sevmek Olmaz Böyle Aşk Olmaz

Bazen Bir Baharsın Bazen Kara Kış

İşine Geldiği Gibi Yaşanmaz

Sevgilim Attığın Adımlar Yanlış

 

Bir Oyuncak Değil Kalbim Elinde

Hoşuma Gitmiyor Artık Benimde

Bir Oyuncak Değil Kalbim Elinde

Hoşuma Gitmiyor Artık Benimde

 

Korkular Büyüyor Seven Gönlümde

Sevgilim Attığın Adımlar Yanlış

Korkular Büyüyor Seven Gönlümde

Sevgilim Attığın Adımlar Yanlış

 

İkimiz İçinse Eğer Gelecek

Kalbin Benim Gibi Gerçek Sevecek

Yoksa Bu Aşk Artık Yürümeyecek

  • Bu sergide yer alan eserinizin üretim sürecini ve “arabesk” ile nasıl bir bağ kurduğunu anlatabilir misiniz?

Sergide iki eser ile yer aldım biri kurşungeçirmez camlardan oluşan Faili Meçhul serisi. Burada esinlendiğim, sanata yaklaşımımı yansıtan şöyle bir söz var, hatta kamyon arkası yazısı olarak geçiyor: “Yasadışı bir aşktı benimkisi, mülteci bir çocuğun Paris hayalleri gibi.”

Bu devirde, hatta içinde bulunduğumuz Türkiye şartlarında resim böyle yapılır. Ben böyle düşünüyorum. Bu kadar şiddetin, öfkenin, acının korkunun olduğu yerde boya kullanmak bana garip geliyor, eğreti duruyor açıkçası.

Yasemin Özcan, Affet, Arşivsel pigment baskı, 45 x 60 cm, 2023, Anna Laudel

 Sanatçı: Yasemin ÖZCAN

  • Sizce Türkiye’deki arabesk kültürün hayatlarımıza bu kadar sirayet etmesinin sebepleri nelerdir?

Görsel sanatçı sezgisi ile, Ortadoğu coğrafyalarının acı ile ilişkilenme biçimi sanırım en temel nedenlerden biri diye yanıtlayacağım sorunuzu. Dert, keder, acı ve kaderi taşıyabilme kapasitesi, buradaki ilişkilenme ve yetkinlik ile kurulan ilişkide görebiliyorum arabeskin kaynaklarını. Mazoşizm ve narsisizmin bir madolyonun iki yüzü olması da psikolojik okuma yapabilme imkanı veriyor. 1960’lar Türkiye’de köyden kente göçün miladı sayılan tarih ve bu yer değiştirmenin sosyolojik, psikolojik sonuçları toplumu stimüle ediyor. Şehrin yeni kullanıcıları için bilinmezleri ile korkutuculuğu, göç ile gelen yalnızlığı, karşılaşmaların sonucu olarak deneyimlenen ayrıştırıcılığı ve gurbet fikrini tetiklediği yerde müzik dertlere olabildiğince derman oluyor. Kitlelerce söylenen şarkılar ortak bir hafıza yaratarak, sınıfsal sorunları ortaklaştırarak bir aidiyet inşa ediyor.

  • Bu sergide yer alan eserinizin üretim sürecini ve “arabesk” ile nasıl bir bağ kurduğunu anlatabilir misiniz?

Sergi daveti ardından, ikili ilişkilerdeki arabesk fikri üzerine düşünmeye başladım.Kısmet diye başlayan aşkların Affet ile sonlanışını görselleştirdiğim bu işte, fotoğrafları alışılagelenden farklı olarak ufuk çizgisinin üzerine ve altına yerleştirdim. Bu yerleştirme, ilişkilerin bulamadığı dengenin, akamayışının da metaforu.

Aşkın, Kısmet ile Affet sözcükleri arasına sıkıştığı yeri düşünmeye davet eden fotoğraflar, gündelik hayatta ödünç alındı. Edebiyatla, dil ile kurduğum ilişkiye atıfta bulunan, çanak anten üzerinde yazılı Kısmet sözcüğü ile bir yolculuğun sembolü olan tekne üzerindeki arasındaki duraklar Kısmet ile başlayıp belki de Afet,Nedret, Mehmet, Nefret, Sabret, Terket diye ilerliyor. Her durak biricik, tekne gri bir havada kıyıya yanaşıyor.

Previous Story

Kültürel İttifakın Peşindeyim

Next Story

2023 Yazının En İyi Müze Sergileri

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.