Her yerde karşımıza çıkıyor; bazen yol şeritlerinde, bazen kahve fincanında, bazen mutfağın fayanslarında veya bir toplantıda sıkıntıyla karaladığımız kağıtta, parklardaki banklarda… Çizgiler her yerde!
Fakat sanat alanına gelindiğinde mesele biraz karışıyor. Çizgi uzun yıllar resimde görünmez oluyor, tuvalde renk katmanlarının ardında saklanıyor veya daha en başında çizimler eskizlerde unutuluyor, karalandıktan sonra bir kusur gibi siliniyor, giderek ve giderek silikleşiyor…
Görülmeyeni göstermek için ona işaret etmeniz gerekir. Küratörlüğünü Volker Adolphs’un yaptığı, “Linie Line Linea” sergisi işte tam da bunu yapıyor; çizime işaret edip altını çiziyor ve yüzeye çıkarıyor.
ÇİZİMİN ÇAĞDAŞ BİR DEĞERLENDİRMESİ
Yaklaşık 10 yıldır dünyanın farklı ülkelerini gezen serginin son durağı İstanbul oldu. Kültürel Dış İlişkiler Enstitüsü (ifa) ve Goethe-Institut İstanbul işbirliğinde düzenlenen, “Linie Line Linea” sergisi, 16 Ocak’ta Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde açıldı.
“Linie Line Linea” sergisi sanatçılar Irina Baschlakow, Marc Brandenburg, Monika Brandmeier, Fernando Bryce, Marcel van Eeden, Gerhard Faulhaber, Katharina Hinsberg, Pauline Kraneis, Pia Linz, Christiane Löhr, Theresa Lükenwerk, Nanne Meyer, Thomas Müller, Christian Pilz, Alexander Roob, Malte Spohr, German Stegmaier, Markus Vater, Jorinde Voigt ve Ralf Ziervogel’in eserlerinin bir toplamı.
Almanya’da yaşayan ve çalışan sanatçılar, çizimi sergide yer alan çalışmalarının merkezine oturtuyor. Böylece sergide çizimin ‘çağdaş bir değerlendirmesi’ ortaya çıkıyor.
“KAĞIDIN SAHİP OLDUĞU ALANI AŞIYOR…”
Küratörü Volker Adolphs, “Çağdaş Çizim” isimi verilen serginin kitabında, “Düz bir yüzey üzerine çekilmiş çizgi… Tek başına bu dâhi çizim sayılabilir çünkü çizgi çizgidir; yeri gelir daire olur, ufuk olur, ev olur…” yazarak sergiye dair şu yorumu yapıyor:
“Çizim bugün duvara, hatta odaya yayılmış bulunuyor; çizgi ise kablo, kumaş ve plastik biçiminde ete ve kemiğe bürünerek kendi devinimini sinemanın devinimine dönüştürmüş durumda. Fakat çizim dediğimiz alanın kendi içerisindeki genişleme bundan bütünüyle bağımsız. Çizim, sınırlar söz konusu olduğunda da kabından taşarak kâğıdın sahip olduğu alanı aşıyor; özgürlüğünüyse tam burada buluyor. Linie Line Linea sergisindeki sanatçılar çizginin ve yüzeyin, kalem ve kâğıdın ortaya çıkardığı kısıtlamalar sayesinde çizimin hem kendisi hem dünya hakkında ciddi önermeler ortaya koyabildiğini gösteriyorlar.”
MEKÂNIN OLANAKLARINI ZORLAMAK
Nitekim, “Linie Line Linea” sergisindeki tümü kağıt üzerine yapılan eserler, tuval üzerine yapılmış alanı içeren çizim stratejilerini kasıtlı olarak dışarıda bırakıyor. Böylece kağıt üzerinde yarım bırakılmış çizgiler bile soyut bir devamlılık oluşturarak mekânın olanaklarını zorluyor.
Sanatçılar çalışmalarında renkli keçeli kalemler, tükenmez kalemler veya kurşun kalemler kullanmış. Eserlerde noktalar çizgiye evriliyor, ince çizgiler kademeli olarak karmaşık figürleri oluşturuyor ve çizgiden çizgiye geçişler yeni bir anlatım tahsis ediyor.
Çizimlerde gerçek yeniden tasvir ediliyor veya kasten çarpıtılıyor. Sanatçıların kimi yeni bir gerçeklik icat ediyor veya izleyiciyi gerçeğe yabancılaştırıyor.
Örneğin Gerhard Faulhaber, 2007 tarihli, “İsimsiz” çiziminde, saklandıkları araçların kasasında Meksika – ABD sınırını geçerken sınır devriyelerinin termal kameralarına ‘yakalanan’ göçmenlerin figürlerini neredeyse şeffaf kalem çizimleriyle yeniden oluşturuyor. Böylece çizim aracılığıyla termal kamera görüntüsünün yeni bir tasviri ortaya çıkıyor.
Marc Brandenburg, 2006 tarihli, “İsimsiz” çalışmasında Berlin’in alt kültüründen topladığı görsellerin negatiflerini ters çevirerek kendi çizimlerini oluşturuyor. Sanatçı gerçekliğin içerdiği örtük şiddet ve saldırıyı, çizimlerin soğuk ve karanlığıyla bir araya getirmiş.
Katharina Hinsberg ise 2001 tarihli, Nulla dies sine linea # 3’te (Çizgisiz Tek Gün Geçmesin No. 3) isimli çalışmasında, üzerlerine çizgi çektiği 932 kağıdı üst üste koyarak heykelsi bir küp oluşturmuş. Böylece sanatçı, sadece çizgileri değil çizen elinin de hareketini kayıt altına almış.
SERGİ 10 YILDIR DÜNYAYI DOLAŞIYOR
Sergi 10 yıllık tarihinde de aslında kendi çizimini oluşturmuş durumda. Çünkü, “Linie Line Linea” sergisi 2010 yılında Almanya’nın Bonn kentinde ilk gösterimini yaptıktan sonra farklı ülkelerde kuruldu. Yani sergi bir şehirde gösterildikten sonra yeniden paketlenip başka bir şehre taşınıyor. Bu sebeple sergi dünya üzerinde de kendi hattını, çizigisini oluşturmuş durumda. Sergi İstanbul’a gelmeden önce Hindistan’da düzenlenmişti.
Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde düzenlenen sergi, 7 Mart 2020 tarihine kadar açık kalacak. Mutlaka uğrayın.