Bread of Angels: Patti Smith’in Dünyasına Açılan Bir Kapı - ArtDog Istanbul
Patti Smith, 1969. Fotoğraf: Judy Linn.

Bread of Angels: Patti Smith’in Dünyasına Açılan Bir Kapı

"Bread of Angels", Patti Smith’in sanatla örülü yaşamının, kayıplarının ve içsel yolculuğunun etkileyici bir portresini sunuyor. Kitapta baba ve aile bağları, New York punk sahnesi, ilham verici dostluklar ve edebiyatla şekillenen yaratıcı süreci bir araya geliyor, Smith’in hayatının dönüm noktaları okura derin bir duygu deneyimi yaşatıyor.

Patti Smith’in adı yalnızca rock tarihine değil, modern ruhun hafızasına da kazındı. Onun sesi, hem bir çığlık hem bir dua, hem meydan okuma hem de teslimiyet gibi. 1975’te yayımladığı Horses albümü, kadın bir sanatçının hem edebi hem politik anlamda sahneyi nasıl dönüştürebileceğinin ilk örneklerinden biriydi. Smith o dönemde New York’un yükselen alternatif sanat ortamında, Bob Dylan, William Burroughs ve Bruce Springsteen gibi isimlerle aynı çevrede yer alarak hem müzik hem şiir hem de görsel sanatlarla iç içe bir yolculuk başlattı.

Onun için sahne yalnızca performans mekânı değil, aynı zamanda hayatın kendisini sorgulamanın ve ifade etmenin alanıydı. Hayatın zorlukları, kayıplar ve adaletsizlikler karşısında taviz vermeyen duruşu, People Have the Power gibi şarkılarda ve şiirlerinde kendini gösterdi. Bu şarkılar sadece müzik dünyasında değil, protestolarda, yürüyüşlerde ve genç kuşakların kendi seslerini bulmalarında bir rehber hâline geldi.

Patti Smith. Fotoğraf: Steven Sebring.

77 yaşındaki Smith, yeni kitabı Bread of Angels ile yılların birikimini, kayıplarını ve inançla örülmüş yazı deneyimini bir araya getiriyor. Kitap, tıpkı Çoluk Çocuk’ta olduğu gibi hatırlamanın ve yazmanın iyileştirici yanına yaslanıyor; ama bu kez ton daha dingin ve daha manevî. Smith, çocukluğundan itibaren edebiyat ve sanatla kurduğu güçlü bağları, annesi ve babasıyla ilişkilerini, yaşamındaki kayıpları ve aşkları detaylı bir biçimde kaleme alıyor.

Meleklerin ekmeği metaforu, onun hayat boyu aradığı o görünmez besini; sanatın, aşkın ve inancın karışımını simgeliyor. Bread of Angels, Maymun Yılı, Çoluk Çocuk, M Treni, Adanmışlık ve Hayalperestler gibi eserleriyle birlikte, Smith’in yazın dünyasının çeşitliliğini ve derinliğini gözler önüne seriyor. Bu kitaplar, onun sadece bir müzisyen değil, aynı zamanda modern çağın önemli bir edebiyatçısı ve düşünürü olduğunu gösteriyor. Smith’in hikâyesi, hayata meydan okuyan bir sanatçının duruşunu ve yılların birikimiyle örülmüş bir bilinç dünyasını okura sunuyor.

Patti Smith, eşi MC5 gitaristi Fred ‘Sonic’ Smith ile birlikte. Fotoğraf: The Observer.

“Yazmak Bir Dua Gibidir”

Smith bu kitabında yalnızca geçmişe dönmüyor; aynı zamanda kayıpların ardından yaşamın devam edişine tanıklık ediyor. Eşi Fred “Sonic” Smith’in genç yaşta ölümünün bıraktığı boşluk ve yakın dostu Robert Mapplethorpe’un kaybı, onun dünyasında derin izler bırakmış olsa da, Bread of Angels’ta bu acılar, yaratıcı bir enerjiye dönüşüyor. Smith, kalemiyle bir tür yeniden doğuşun peşine düşüyor; yazmak onun için hem iyileşme hem de anma biçimi.

“Yazmak bir tür dua etmektir, ve bazen dua etmek, yazmaktır,” diyor Smith. Bu cümle, onun yaratıcı evreninin özünü özetliyor: kelimeler, müzik kadar güçlü ve ritmik, şiir kadar yoğun, günlük satırlar kadar samimi. Kitap boyunca Smith, hem kişisel hem de kolektif bir hafızayı işler; kendi yasını yazar, bir yandan da toplumun ve sanatın yasını taşır.

Patti Smith yazar William Burroughs ile, 1995.

Anı kitabının diğer bir önemli kısmı ise Patti Smith’in, anne ve babasının vefatından sonra kardeşiyle birlikte DNA testi yaparak biyolojik babasının farklı biri olduğunu öğrenmesi. Bu keşif, onun için hem sarsıcı hem de bir tür içsel hesaplaşma oluyor. Yeni babasının kökeninin %100 Aşkenaz Yahudisi olduğunu ve ailesinin Rusya, Ukrayna, Liverpool, Newfoundland ve sonunda Philadelphia’ya uzandığını öğreniyor. Smith, kitabında bununla ilgili olarak, kırılmış hissetmemek mümkün olmadığını ancak bu sürecin yazıya ve kendini anlamaya hizmet ettiğini belirtiyor. Bu keşif, Bread of Angels’ta babasına adanmış bölümlerin daha derin bir anlam kazanmasını sağlıyor.

Smith’in dünyasında kelimeler, tıpkı gitarından çıkan notalar gibi bir ritme sahip. Genç yaşta Puccini, Picasso ve Rimbaud ile tanışması, onu sanatın ve şiirin sonsuz evrenine çekmiş, kelimeleri hem kişisel bir alan hem de evrensel bir bağ kurma biçimi hâline getirmiş. Bread of Angels, bu çizginin doğal bir devamı: kitabın sayfalarında, New York’un alternatif sahnesinde geçirdiği günler, CBGB’lerdeki performansları, Horses ve Radio Ethiopia albümlerinin yaratım süreçleri, Avrupa turları ve Fred ile yaşadığı aşk dolu anılar canlı bir şekilde hissediliyor.

Bir Ömür Boyu Yazmak

Patti Smith’in hikâyesi aynı zamanda bir direniş hikâyesidir. 1970’lerin New York sahnesinde, erkek egemen bir müzik dünyasında kendi sesini bulmak, o sesi şiirle yoğurmak ve sahneye taşımak cesaret isterdi. Ama Smith, asla sadece bir müzisyen olmadı; o, çağının vicdanıydı. People Have the Power’da dile getirdiği “Gücümüz var, halkın gücü” sözü bugün bile yankılanıyor. Onun punk sahnesindeki varlığı, anarşiden çok bilinçli bir karşı çıkışın sembolüydü. Smith, öfkeyi bir sanat formuna dönüştürürken her zaman bir şiir duygusu taşıdı. Bu nedenle Bread of Angels, hem bir punk manifestosu hem de bir meditasyon kitabı gibi okunabilir: öfke ve sükûnet, kayıp ve inanç aynı sayfalarda buluşuyor.

70’lerde Patti Smith. Fotoğraf: Dick Barnatt/Redferns

Patti Smith’in etkisi yeni kuşak sanatçılara kadar uzanıyor. Taylor Swift’ten Dua Lipa’ya, Phoebe Bridgers’tan Florence Welch’e kadar pek çok müzisyen, onu hem ilham kaynağı hem de özgürlüğün simgesi olarak görüyor. Smith’in onların dünyasındaki varlığı, geçmişe dair bir nostalji değil; hâlâ güncel, hâlâ dönüştürücü bir etki. Bugün Smith sahnede daha az görünse de kalemiyle hâlâ orada. Her kelimesiyle dünyayı yeniden kurmaya çalışan bir şair gibi. Bread of Angels, onun bu yeniden doğuşlarının son halkası; bir ömür boyu süren yaratımın, kayıpların ve inancın sessiz yankısı. Patti Smith’in hikâyesi, bize sanatı yalnızca üretmek için değil, yaşamak için de gerekli bir şey olarak hatırlatıyor. Bread of Angels’ın sayfalarında dolaşırken, Smith’in sesini neredeyse duyabiliyoruz: “Sanat, kurtuluşun bir biçimi olabilir mi?”

Previous Story

“The Final Act”: Bowie’nin Ölümle Kurduğu Sanatsal Diyalog

0 0,00