Tersane İstanbul, Galleria Continua işbirliğiyle İtalyan sanatçı Arcangelo Sassolino’nun The State of Desire enstalasyonunu izleyiciyle buluştururken, Eylül ayı itibariyle kamusal alanda gerçekleştireceği sanat projelerine de bu eserle start veriyor. The State of Desire, sanatçının fizik ve sanatı birleştirdiği metaforik eserlerine en iyi örneklerden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Beymen Tersane’de konumlanan G8-The Space’de bu eserle birlikte ilk defa kapılarını açıyor. İlk kez 2009’da Belçika’daki Z33 House for Contemporary Art’ta sergilenen The State of Desire, 18 metre uzunluğunda ve 2,4 ton ağırlığında devasa bir mekanik metronom. Sassolino bu yerleştirmesinde fiziğin bilimsel alanını sanatın yaratıcılığıyla birleştirerek insan duyguları ve arzularına dair bir metafor üretmeyi amaçlıyor. Bu üretim sanatçının genel olarak, mekanik, yapısalcılık, metamorfoz, gerilim ve hareket gibi fiziksel konuları insan duyguları ve hisleriyle birleştirerek şiirsel eserler üzerine odaklanıyor. The State of Desire, arzunun insandaki zorlamasını, başarısızlığını ve gerginliğini anlatırken, bir anda değişen insan hallerine bakmamızı istiyor. Demir kirişlerden inşa edilen ve hidrolik bir sistemle çalışan yapı, iki büyük mermer bloğu ritmik biçimde sallayan uzun bir mekanik kola hayat veriyor.

Şiirsel Bir Temsil
The State of Desire yerleştirmesi, geçmişi bugüne yeniden yansıtan tarihi bir tersane binası olarak öne çıkan Beymen Tersane G8 – The Space’te, yeni bir yankı buluyor. Böylece, eserin izleyiciye göstermek istediği kırılganlık ile güç arasındaki ilişki, sanayinin kolektif hafızası, çağdaş kültür ve insan özleminin kesiştiği bir mekân olan Haliç’in katmanlı karakteriyle birlikte yansıtılıyor. Bu yenilenmiş anlamıyla, heykel, arzuyu yalnızca kişisel bir durum olarak değil, aynı zamanda varlık, kırılganlık ve İstanbul’un nabzı üzerinden ortak bir yansıma olarak ifade ediyor. Sanatçı farklı malzemeleri bir araya getiriyor. Onun için mermer yalnızca geleneksel bağlamda kullanılan bir malzeme ve gelenek sembolü değil, aynı zamanda insanlık durumunun zamana yayılan canlı bir temsili. Tarih boyunca kalıcılık ve anıtlarla ilişkilendirilen mermer, burada kırılgan bir denge arayışına dönüşüyor, tıpkının arzunun sınırları gibi, bir anda gelip geçiciliği gibi… Ağırlığın yarattığı gerilim yapıyı sınırlarına kadar zorlarken, sanatçıya göre, metalin sesleri arzunun ve arzulama durumunun paradoksunu yankılıyor: bitmeyen bir döngü, tatmin ve yeniden doğan eksiklik. Aslında, bu durum bir şekilde insan halleriyle de yapılan bir anlaşma, arzunun zorlu doğasıyla yapılan bir barış durumu. Böylece, The State of Desire aslında oldukça felsefi bir alandan, şiirsel bir temsili ifade ediyor. Sanatçı da bu eseri tanımlarken bir arzuyu yerine getirmek çoğu zaman uzun bir çaba gerektirir ve bazen asla gerçekleşmez, diyor. Ve bu durumun varoluşun paradokslarından biri olduğunu ifade ediyor. ‘‘Arzu kendini tekrar eder, tekrar tekrar. Tatmin edildiğinde bile, hemen ardından yeni bir boşluk doğar. Bu, hiç bitmeyen bir döngüdür.”
Sassolino için fiziğin boyutsal dünyasını şiirsel bir dille ifade etmek önemli bir sanatsal duruş. Sanatının temel ihtiyaçlarından birisi de hem felsefi yaklaşımlar hem de şiirsel söylemler. Hız, basınç, yerçekimi, ivme ve ısı gibi unsurları kullanarak performativ heykeller üreten ve mekanik düzenekler kurgulayan sanatçı, eserlerinde gerilim, öngörülemezlik gibi duygusal konuları ele alıyor. Diğer yandan, insan deneyiminin kaçınılmaz unsurlarını enstelasyonlarında ve heykellerinde bir kavram olarak kullanıyor. The State Of Desire’da ise bizlere arzunun zorlayıcı doğasını gösteriyor. Bir insanın arzularından arınmış bir durumu var mıdır, bu durum nasıl bir haldir ve bu hal ile barışabilir mi? ya da insanın öncelikle arzularıyla mı barışması gerekir, gibi sorulardan yola çıkan sanatçı için her insan hali keşfedilmesi gereken bir kavram ve konu.

Sassolino’nun Üretim Süreci
Sassolino, insanların hislerine ve yaşantısında karşısına çıkan duygu durumlarına dair ürettiği metaforlarla iç içe geçen heykelleri için şunları söylüyor, “Heykeli; istikrarsızlık, dağılma, kopuş ve geçiş anıları deneyimimiz üzerine maddi bir çalışma olarak düşünüyorum. En çok da bir şeyin tam olarak başka bir şeye dönüşmekte olduğu o anı yakalamak ilgimi çekiyor. Heykeli durağan bir ‘şimdi’ olarak değil, aksine zamanın akışı, onun durmaksızın, kaçınılmaz ve öngörülemez değişimi olarak görüyorum — tıpkı yaşamın kendisi gibi.”
Sassolino’nun mekanik ve teknolojiye olan ilgisi, heykel için yeni anlamlar ve olasılıkları bir araya getirirken eserlerinde maddenin direncinin sınırlarını zorladığını görüyoruz. The State of Desire yerleştirmesinde olduğu gibi, Sassolino, hız, basınç ve yerçekimi gibi fiziksel kuvvetleri şiirsel bir görsel dil kullanarak farklı alanlarda ifade ediyor.
Sassolino’nun eserleri Palais de Tokyo (Paris), Contemporary Art Museum (St. Louis), Frankfurter Kunstverein (Frankfurt), Museo MACRO (Roma), Villa Medici (Roma) ve Peggy Guggenheim Collection (Venedik) gibi uluslararası kurumlarda sergilendi. 2022’de Malta’yı 59. Venedik Bienali’nde temsil eden sanatçı, Caravaggio’nun Vaftizci Yahya’nın Başının Kesilişi eserine çağdaş bir yorum getiren Diplomazija Astuta enstalasyonu ile dikkat çeken sanatçı, sanatında büyük ölçekli yerleştirmelerle üretim pratiğinin de sınırlarını zorluyor.
Sassolino’nun eseri Tersane’nin de mimari diliyle ortak noktalarda buluşuyor. Deniz mühendisliğinin tarihsel dokusuna dair yenilikçi yaklaşımlarda bulunan Tersane ve Sassolino’nun fizik kurallarıyla bir araya gelen ve sanatsal dili şiirselliği öne çıkartan eserlerle aynı paralel alanda bir araya geliyor.

Uzun Araştırma Süreçleri
Sassolino’nun her eserinin arka planında titiz bir araştırma süreci var. Sanatçı üretimleri planlıyor ve araştırıyor; böylece malzemeleri fiziksel sınırlarının ötesine zorladığında, yoğun bir maddesellik ve nesneye uygulanan ya da ondan kaynaklanan kuvvetlerle şekillenen yapılar ortaya çıkarıyor. Diğer yandan, sanatçı eserlerini üretirken, üretimlerine bir tür icat gibi yaklaşıyor. Onun eserlerinde ateş, taşların altında eğilmiş masa yüzeyleri, yüzeyi değişen büyük yuvarlak mekanizmalar, asla kırılmayan camlar ve mekanik heykeller gibi farklı malzemelerin değiştiğini ve kavramsallaştığını görüyoruz. Mekanik hareketleri şiirsel bir dille ifade eden sanatçı, insanın var oluşunda bu mekaniğin ve fiziğin yerini araştırıyor. Sassolino’nun eserlerinde hiçbir malzeme bizim günlük yaşamda kullandığımız gibi kalmıyor. Bu bağlamda sanatçı bizlere malzemenin esnekliğini ve kavramsal olarak değişimini de gösteriyor. Eserlerinde, madde, mekânda nasıl bir yer kaplıyor, madde nasıl dönüşüyor ve başkalaşıyor, maddenin hareketi nasıl değişiyor gibi sorgulamaları keşfediyoruz.
Teknoloji Sassolino’nun eserlerinde öne çıkan bir diğer kullanım alanı. Bazı eserlerinde teknoloji ön planda gibi görünse bile, yine de sade ve teknikten uzak bir yapıyla karşılaşıyor izleyici. Neredeyse ilkel denilebilecek bir şekilde sunulan bir yapıyı ve mekaniği çok daha farklı bir şekilde sergileyebiliyor ve böylece, insanlığın mekaniği kullanımına da göndermeler yaparken eleştiriyor.
Tersane İstanbul
Altı yüzyıla yayılan denizcilik geçmişiyle Tersane İstanbul, bugün kentin kültürel dokusunu yeniden tanımlamayı hedefliyor ve bu bağlamda farklı sanat sergileri ve yerleştirmeler, heykelleri bir arya getiriyor. Galleria Continua gibi uluslararası ölçekte öncü kurumlarla işbirliği yaparak dünyaca tanınan sanatçıları ağırlayan Tersane İstanbul, dönüştürücü, ilham verici ve düşündürücü projelere odaklanmayı hedefliyor. Uzun yıllardır Contemporary Istanbul’a ev sahipliği yapan Tersane İstanbul, İstanbul’un sanat ve kültür takviminde önemli bir buluşma noktası haline gelmiş durumda. Tarihsel olarak deniz mühendisliğinde öncü buluşlara imza atmış, yaratıcılığın ve ilerlemenin merkezi olmuş bu alan, bugün aynı yenilikçi ruhunu sanat ve kültür alanına taşımayı amaçlıyor. Tersane İstanbul, geçmişin icat mirasını geleceğe uzanan çağdaş bir kültürel vizyona dönüştürerek yeni sergilere ev sahipliği yapmayı amaçlıyor.