Benim Güzel Hatalarım - ArtDog Istanbul
Esin Keskinoğlu, Sırça Fanus, Porselen, Cam, Ahşap, Pilli DC Motor, 28 x ø 20, 36 x ø 20 cm, 2025

Benim Güzel Hatalarım

x-ist’te yaz boyunca ziyarete açık olan Benim Güzel Hatalarım sergisi, Esin Keskinoğlu, Pamir Yıldıran ve Sefa Karakuş’un eserlerini bir araya getiriyor. Sergi, hatayı kusurdan öte, yaratıcı bir imkân olarak yorumluyor.

//

Yaz mevsimiyle birlikte sanat takvimi büyük ölçüde güney sahillerine kaymış gibi görünse de İstanbul’da da dikkat çekici sergilere rastlamak mümkün. Bunlardan biri de x-ist’in yaz boyunca devam edecek olan Benim Güzel Hatalarım sergisi.

Esin Keskinoğlu, Pamir Yıldıran ve Sefa Karakuş’un işleriyle şekillenen sergi, “hata” kavramına alışılmışın dışında bir yerden yaklaşıyor. Çatlaklar, çarpılmalar, eksikler ve rastlantılar; her üç sanatçının pratiğinde estetik bir dönüşümün kapısını aralıyor. Serginin üç genç sanatçısıyla, bireysel üretim süreçleri ve sergideki işleri nasıl ele aldıklarını konuştuk.

Esin Keskinoğlu: “Kadınları Hata Yapmaya Davet Ediyorum”

Sergide “hata”yı bir arayış ve yeniden kurma alanı olarak ele alıyorsunuz. Bu kavram, kendi yaratım sürecinizde sizi nasıl şekillendiriyor ve eserlerinizde nasıl görünür oluyor?

Sanat pratiğimde çalışmaktan en çok keyif aldığım malzeme olan ‘kil’ doğası gereği kırılgan olduğu için hata zaten en başından üretim sürecime dahil oluyor. Mükemmeliyetçi yapım dolayısıyla hatalar üretim sürecimi bir kaos ortamına, bir savaş alanına dönüştürüyor. Yaratım sürecimdeki tasarımlarım gerçek birer objeye dönüşürken çamurun deforme olması, porselenin fırında çatlaması gibi çalıştığım malzemenin kaçınılmazı olan hatalar beni her seferinde eğitip dönüştürüyor. Bu sergi kapsamında yer alan işlerimde yaşamlarımızda hatasızlığın imkânsızlığını, hataların estetiğini ve erdemini sade bir dil kullanarak görünür kılmak istedim.

Benim Güzel Hatalarım sergisinde farklı disiplinlerden sanatçılarla aynı tema etrafında bir arada olmak, “hata”yı yorumlayışınızı ve yaratım sürecinizi nasıl etkiledi, size ne hissettirdi?

Bu sergide farklı üsluplarda çalışan çok kıymetli iki sanatçı ile aynı tema etrafında bir arada olmak, onlarla temas etmek, farklı düş dünyalarının yaklaşımlarını, hata kavramını nasıl yorumladıkları görmek beni zenginleştirdi. Farklı malzeme ve tekniklerle ortak bir temada buluşmak, evrensel olanı kişisel olarak yorumlayarak kolektif bir platforma taşımak çok keyifli bir deneyimdi.

Çalışmalarınızda çatlama, kırılma gibi fiziksel hatalar; estetik bir duruşa ve cesaret metaforuna dönüşüyor. Bu üretim biçimiyle toplumsal normlara ya da sanatsal beklentilere nasıl bir karşı duruş sergiliyorsunuz?

Üretim sürecinde sık sık tecrübe ettiğim çatlama, kırılma, deformasyon gibi fiziksel hatalar; her birimizin yaşamlarında kaçınılmaz olan hatalar ile paralellik gösteriyor. Benim Güzel Hatalarım sergisindeki işlerim, normların dışındaki “estetik” ve “değerleri” görünür kılarak birer direniş ve cesaret metaforu olarak izleyici ile buluşuyor. Günümüz toplumlarındaki ortak kusursuzluk takıntısına bilinçli bir mesafe koyarak; hatalı olana, normların dışında olana karşı direncimizi kırmak niyetindeyim. İşlerim; izleyicinin kusurları ile yüzleşerek kırılganlığımızı inkâr etmeden ilerlemenin ve hata yapma hakkını savunmanın yollarını arıyor.

Sırça, çamur ve porselen gibi malzemeler üzerinden kırılganlıkla temas kuruyorsunuz. Sizce malzemenin doğası, feminist bir anlatımın taşıyıcısı olabilir mi?

Çalışmalarımda malzeme seçimini yaratım sürecimdeki kavramsal çerçeveye uygun yapıyorum. Benim Güzel Hatalarım sergimiz bir hata manifestosu. Bu sergide kullandığım malzemelerimin kırılgan oluşu, kadınlara yoğun bir şekilde hatasızlık misyonu yükleyen zihniyete bir karşı duruş sergiliyor. Feminist bir bakış açısıyla; zayıf, naif, kırılgan olarak yaftalanan kadınları hata yapmaya ve kadını sürekli kalıplara sokan anlayışı ters yüz etmeye davet ediyorum.

Pamir Yıldıran, Bekleme Odası, Tuval üzerine akrilik, 50 x 50 cm, 2025

Pamir Yıldıran: “Benim İçin ‘Hata’, Mekânı ve Hafızayı Yeniden Yazmaya Açılan Bir Gedik”

Sergide “hata”yı bir arayış ve yeniden kurma alanı olarak ele alıyorsunuz. Bu kavram, kendi yaratım sürecinizde sizi nasıl şekillendiriyor ve eserlerinizde nasıl görünür oluyor?

Benim için “hata”, mekânı ve hafızayı yeniden yazmaya açılan bir gedik. Perspektif kurallarını bilerek çarpıttığımda, pastel şenliğiyle hipnotik ve eğlenceli görünen yüzey aslında kusurdan beslenen bir sahneye dönüşüyor. Eski evlerimi—aile sofrasını, queer sığınakları, altkültür köşelerini—ölçüsüzce gerip bükerek resmetmem tam da bu yüzden: Gerçek mekânın anatomisini bozarak travmayı “yeniden kurgu” hâline getiriyorum. Böylece izleyicide ilk bakışta bir illüzyon gerçekliği, hatta çocukça bir oyun alanı hissi doğarken, detaylarda beliren iskelet figürleri ve keskin mimari kırılmalar o keyfi sabote eden bir çatlak olarak çalışıyor.

Yaratım sürecimde hata, travma karşısında seçtiğim yaratıcı yalanın motoru. Geçmişim benim için bitmemiş bir resim; oradaki “çirkin” yerleri düzeltmek isterken, tamir hamlesi her seferinde yeni bir bozulma üretir. Renk taşmaları, perspektif sapmaları veya figürlerin yarım kalmışlığı tümü tesadüf değil, belleğin kireçlenmiş katmanlarını kazırken ortaya çıkan izler. Klinik psikoloji travmayı “nihai katil” ilan etse de ben o boşluklara istemli hatalar ekleyerek anıları pastel katmanlarla yeniden boyuyorum. Böylece hata hem kişisel tarihle barışmanın hem de izleyiciye aynı anda şenlik ve huzursuzluk yaşatmanın en dürüst yolu hâline geliyor.

Hatalar, bu yeniden biçimlendirme sırasında ortaya çıkan dürüst ve ham izler olarak işlerime sızıyor. Kısacası, hata benim için bir sapma değil, kendime en çok yaklaştığım an. Yapıtlarımda bu anlar, izleyiciyi hem oyuna davet eder hem de o oyunun ne kadar sahici ya da kırılgan olduğunu sezdirir.

Benim Güzel Hatalarım sergisinde farklı disiplinlerden sanatçılarla aynı tema etrafında bir arada olmak, “hata”yı yorumlayışınızı ve yaratım sürecinizi nasıl etkiledi, size ne hissettirdi?

Benim Güzel Hatalarım sergisinde farklı disiplinlerden sanatçılarla aynı tema etrafında buluşmak, hata kavramını kendi kişisel sınırlarımın ötesinde düşünmeme imkân sağladı. Kendi pratiğimde hata genellikle belleğin çarpıtılması, kimliğin parçalanması ya da geçmişin estetikle yeniden kurulması anlamına gelirken; bu sergi süreci, hatayı aynı zamanda ortak bir dilin ve çok katmanlı bir üretim biçiminin parçası olarak görmeme neden oldu. Bu kolektif deneyim, kendi yöntemlerime dışarıdan bakabilmemi sağladı ve yaratım sürecimdeki esneklik alanını genişletti. Hatanın sadece bireysel bir kırılma değil, aynı zamanda yaratıcı ve dönüştürücü bir potansiyel taşıdığını bir kez daha fark ettim.

Pastel tonların cazibesiyle kurduğunuz illüzyon dünyası, izleyicide zamanla rahatsız edici bir duygu bırakıyor. Bu çelişkili hisler, queer temsillerin veya kişisel hafızanın parçalanmışlığına nasıl işaret ediyor?

Pastel tonlar, ilk bakışta resimlerimde; güvenli, yumuşak ve nostaljik bir alan açar; bu da izleyicide güvenli alan, rahatlama hissini yaratır. Ancak bu estetik yüzeyin altında yer alan çarpıtılmış mekânlar, yaşar haldeki iskelet figürleri ve keskin yapılar, zamanla bu huzurlu algıyı sarsarak yerini tekinsizliğe bırakıyor. Bu çelişki, queer varoluşun toplumsal düzende maruz kaldığı görünmezlik ve uyum baskısıyla doğrudan ilişkili. Queer beden ya da kimlik, çoğu zaman yüzeyde kabul gören bir ‘normallik’ örtüsünün altına gizlenmek zorunda kalıyor.

İşlerimdeki çelişkili hisler, hem queer temsile dair bir gerilimi hem de kişisel hafızamdaki belirsizlikleri ve bastırılmışlıkları yansıtıyor. Pastel renkler burada sadece estetik bir tercih değil; hafızanın çarpıtılma biçimi, travmanın üzerinin güzelleştirilerek örtülmesi. İzleyicinin bu hisler arasında kaybolması, aslında tam da öznenin oyun alanında yönsüzleşmesiyle ilgili.

“Bilinçli bir bozma, güzelleştirici bir tahrif” ifadeniz çok güçlü. Kompozisyonlarınızda “bozma”yı bir anlatım dili haline getirirken hangi sınırlar içinde kalmak ya da hangi sınırları aşmak sizin için önemli?

Bilinçli bozma, benim için bir kopuş değil; var olanı yeniden kurmanın, başka türlü bir güzelliği aramanın yöntemi. Kompozisyonlarımda bu bozma eylemi hem mekânsal kurguların parçalanmasıyla hem de figürlerin belirsizleşmesiyle görünür olur. Ancak bu bozmayı yaparken, kontrolsüzlükle biçimsel bütünlük arasında ince bir denge kurmaya çalışıyorum. Çünkü sınırları tamamen ortadan kaldırmak değil; onları esnetmek, yerinden oynamış ama hâlâ estetik bir bağlam içinde kalmış imgeler yaratmak beni daha çok ilgilendiriyor.

Aşmak istediğim sınırlar genellikle temsilin “doğruluğu” ve hafızanın “otantikliği” ile ilgili. Çünkü geçmişi ya da kimliği olduğu gibi, olduğu haliyle sunmak istemiyorum. Onu bozup, tahrif edip, kendi estetik dilimle yeniden yorumlamayı önemsiyorum. Bu da aslında güzelliğin sadece düzenli ya da ‘tam’ olanda değil, yarım kalmış, eksilmiş ya da bozulmuş olanın içinde de var olabileceğini düşündüğüm bir yerden geliyor.

Sefa Karakuş, Ophelia in Fur, Tuval üzerine yağlıboya, 80 x 60 cm, 2025

Sefa Karakuş: “Hata Benim İçin Bir Son Değil Başlangıç Noktası”

Sergide “hata”yı bir arayış ve yeniden kurma alanı olarak ele alıyorsunuz. Bu kavram, kendi yaratım sürecinizde sizi nasıl şekillendiriyor ve eserlerinizde nasıl görünür oluyor?

Evet aslında hata, bir eksiklik değil, bir dönüşüm çağrısı gibi. Var olan form, renk ya da anlam, bu sayede başka bir yapıya evriliyor. Eserlerimde bu yaklaşım; bozulmuş yüzeylerin yeniden inşa edilmesinde, deformasyonun bilinçli hale gelmesinde ya da ilk bakışta uyumsuz gibi görünen parçaların birlikte bir bütün oluşturmasına katkı sağlıyor. Kısacası, hata benim için bir son değil, dönüşümün ve yeniden kurmanın başlangıç noktası. Var olanla yeniden ilişki kurmamı, onu başka biçimlere taşıyarak geliştirmemi sağlıyor.

Benim Güzel Hatalarım sergisinde farklı disiplinlerden sanatçılarla aynı tema etrafında bir arada olmak, “hata”yı yorumlayışınızı ve yaratım sürecinizi nasıl etkiledi, size ne hissettirdi?

Bu sergide olmak, kendi deneyimimden yola çıkarak oluşturduğum bu yaklaşımı başkalarının bakış açılarıyla yan yana getirme fırsatı sundu. Ancak her ne kadar ortak bir tema etrafında buluşsak da benim için en değerli olan, bu kavramı tamamen kendi dilimle, kendi yaşantımdan süzerek anlatabilmekti.

Çalışmalarınızda eksik, rastlantısal ve tamamlanmamış öğeleri bir araya getirerek hatayı yapbozumun odağına yerleştiriyorsunuz. Bu süreçte “hata” kavramı sizin için nasıl bir dönüşüm aracı haline geliyor ve eserlerinizde nasıl bir anlatısal güce dönüşüyor?

Çalışmalarımda eksik, rastlantısal ve tamamlanmamış gibi görünen öğeleri bir araya getirmek, aslında hata kavramını bir problem olarak değil, üretimin merkezine yerleştirdiğim bir düşünce biçimi haline getiriyor. Hata, benim için bir aksaklık değil; bir durup yeniden düşünme, yerleşik olanı sorgulama ve yapıların nasıl kurulabileceğine dair yeni yollar arama biçimi. Yani hata, çalışmamda bir son değil, başlangıç noktası. Bazen planladığım bir formun bozulması, bazen de rastlantı sonucu ortaya çıkan bir lekenin kompozisyona dahil olması… Bu tür beklenmeyen anlar, bana yeni bir yön gösteriyor. Bu durum, işi daha dürüst ve sahici kılıyor. Çünkü kontrolün ötesinde gelişen bir şey var orada. Hataları yapıbozuma uğratmak derken kastettiğim de bu aslında: Yerleşmiş, tamamlanmış, doğru kabul edilen yapıları parçalayarak onlara yeni anlamlar kazandırmak. Eksik bırakılmış bir yüzey, tamamlanmamış bir form ya da rastlantısal bir müdahale, izleyiciyi de sürecin içine davet ediyor. Çünkü izleyici artık sadece bir sonuç görmüyor, aynı zamanda üretimin izlerini, karar anlarını, kararsızlıkları da deneyimliyor.

Serginizde izleyiciyi tutarsızlıklar ve süreksizlikler arasında dolanarak düşünsel bir sezgiyle bakmaya davet ediyorsunuz. Bu pratiği izleyici deneyimi açısından nasıl tanımlarsınız ve amaçladığınız etkiler nelerdir?

Sergide izleyiciyi tutarsızlıklar, boşluklar ve süreksizlikler arasında dolaştırmak aslında bilinçli bir tercih. Çünkü işlerimde net, kapalı ve tamamlanmış bir anlatım yerine, parçalı ve açık uçlu bir yapı kuruyorum. Bu yaklaşım, izleyiciyi sadece görsel bir yüzeyle değil, düşünsel ve sezgisel bir süreçle de ilişki kurmaya davet ediyor.

İzleyicinin işlere tek bir bakışla hemen anlam yüklemesini değil; durup bakmasını, detaylarda kaybolmasını, bazen kararsız kalmasını ve kendi deneyimiyle parçaları birleştirmesini amaçlıyorum. Bu yüzden işler arasında yer yer tutarsızlıklar, kopukluklar veya tamamlanmamışlık hissi bırakıyorum. Çünkü bu alanlar, izleyici için bir düşünme ve hissetme alanı açıyor.

Benim için bu yaklaşım, izleyiciyle kurulan doğrudan bir diyalog. İş sadece gösterilen bir nesne değil; onunla kurulan ilişki, izleyicinin zihninde ve duygularında devam eden bir süreç. Bu nedenle hedefim, izleyicide kesin bir cevap bırakmak değil; belirsizliğin içinde bir sezgiyle yol almasını sağlamak. Amaçladığım etki, izleyicinin pasif bir konumda kalmadan, kendi duyusal ve düşünsel alanını kullanarak işe katılması. Belki de eserin eksik bıraktığı şeyi izleyici tamamlıyor ama her izleyici bunu farklı şekilde yapıyor. İşte tam da bu çoğulluk, işlerime yaşam alanı açıyor. Kısacası, bu pratiği izleyici deneyimi açısından bir tür dolaşma ve arayış alanı olarak tanımlayabilirim. Sabit ve net cevaplardan uzak, daha çok hislere ve çağrışımlara açık bir alan yaratmaya çalışıyorum.

3 SANATÇI 27 ESER
Benim Güzel Hatalarım sergisinde toplam 27 eser yer alıyor. Esin Keskinoğlu’nun sergideki 4 eseri, Sefa Karakuş’un ise 7 eseri tamamen bu sergi için üretilmiş. Pamir Yıldıran’ın küçüklü büyüklü 16 işinin büyük çoğunluğu yine bu sergiye özel olarak hazırlanmış. Üç sanatçı, yeni üretimleriyle “hata” kavramına bireysel ve özgün yaklaşımlar sunuyor.

 

Previous Story

Okumak Yasak, Hatırlamak Direniş

Next Story

Jane Austen’ın 250. Yaşı Sergilerle Kutlanıyor

0 0,00