Zamanın İzinde Bir Diyalog Alanı: "Şimdi Ne Zaman" - ArtDog Istanbul
Anita Taylor, Doubling, Tuval üzerine yağlıboya, 214 x 198 cm, 2025. (Detay)

Zamanın İzinde Bir Diyalog Alanı: “Şimdi Ne Zaman”

Vision Art Platform’un Londra’da açtığı "Şimdi Ne Zaman?" sergisi, Carlo Rovelli’nin zaman kavramına dair fikirlerinden ilhamla, zamanı bedensel ve kültürel bir deneyim olarak ele alıyor. Platform kurucusu Nisa Savaş ve küratör Senem Çağla Bilgin-Keys ile serginin kavramsal çıkış noktasını konuştuk.

/

Zaman kavramı, gündelik yaşamdan felsefeye, edebiyattan fiziğe ve sanata kadar pek çok alanı etkileyen; hem sezgisel hem de bilimsel boyutlarıyla tartışılan karmaşık bir yapı. İnsan belleği, tarih, kültür ve duygu gibi unsurlarla şekillenen zaman algısı, modern çağda yalnızca saatle ölçülen bir olgu olmaktan çok uzak. Vision Art Platform’un Londra’da gerçekleştirdiği ilk uluslararası sergi Şimdi Ne Zaman? tam da bu düşünce ekseninde şekilleniyor. Sergi, zamanı sabit, mutlak ya da doğrusal bir gerçeklik olarak değil; bireysel, kolektif ve kültürel düzeyde değişken ve çok katmanlı bir deneyim olarak ele alıyor.

Fizikçi ve filozof Carlo Rovelli’nin Zamanın Düzeni (The Order of Time) adlı kitabından ilhamla kurgulanan sergi, zamanı yalnızca fiziksel bir ölçüm değil; aynı zamanda duygusal, düşünsel ve bedensel bir karşılaşma olarak ele alıyor. Rovelli’nin zamanın evrensel ve sabit bir gerçeklik değil, olaylar arasındaki ilişkilerle şekillenen bir algı olduğunu savunan yaklaşımı; sergide yer alan sanatçıların işleri aracılığıyla hem sorgulanıyor hem de yeniden düşünülüyor.

Sanat Üretime Sızan Zaman

Sergide yer alan eserler, doğrudan “zaman” teması etrafında kurgulanmaktan ziyade, zamanın sanatsal üretime nasıl sızdığını, bedenle ve mekânla nasıl etkileştiğini gösteren anlatılar sunuyor. Bazı sanatçılar için zaman; tekrar eden ritimler, sessizlikler, hatırlama biçimleri ve bedensel hafızayla örülüyken; bazıları için göç, yerinden edilme, kültürel süreksizlik ya da kişisel travmalarla ilişkili dışsal bir yapıya sahip. Bu çeşitlilik, serginin merkezinde yer alan “tek bir zaman” anlayışını sarsıyor; yerine, iç içe geçmiş, kimi zaman çelişen ama her zaman etkileşimde olan zamansallıklar öneriyor. Vision Art Platform’un bu sergiyi Londra’da gerçekleştirmiş olması, yalnızca coğrafi bir tercih değil; aynı zamanda çağdaş sanatta küresel ölçekte kurulan yeni ilişki biçimlerinin de bir göstergesi. Serginin düzenlendiği Londra mekânı, yalnızca bir sergi alanı değil, izleyicinin zamanla yeniden ilişki kurduğu bir geçiş alanı, bir düşünsel durak olarak işlev görüyor.

Sergi yapısı da bu akışkanlıkla uyumlu. İşler sabit bir kronoloji ya da tek bir tematik okuma doğrultusunda yerleştirilmemiş. Aksine, birbirleriyle “konuşabilecekleri” alanlara yerleştirilmişler. Bu da izleyiciye, zamanın çizgisel olmayan doğasını deneyimleme olanağı sunuyor. Her bir iş, izleyiciyi farklı bir zamana bir hatıraya, bir ritme ya da bir boşluğa götürüyor. Sergi bu yönüyle, izleyiciyi yalnızca bakmaya değil; durmaya, düşünmeye ve hissetmeye çağırıyor. Platform kurucusu Nisa Savaş ve küratör Senem Çağla Bilgin-Keys ile serginin kavramsal çıkış noktasını, yapısal tercihlerini ve zamanla düşünmenin yollarını konuştuk.

Nisa Savaş.

“Vision Art Platform Çağdaş Sanat İçin Bir İfade Alanı”

Vision Art Platform’u kurarken temel motivasyonunuz neydi? Bu platformun Türkiye’den çıkan çağdaş sanat için nasıl bir alan açmasını hedeflediniz?

Nisa Savaş: Vision Art Platform’u kurarken sadece bir galeri değil, aynı zamanda bir düşünce ve diyalog alanı inşa etmeyi amaçladık. Amacımız, çağdaş sanatı yalnızca sergilemek değil; onun ürettiği kavramsal alanla birlikte düşünmek, konuşmak ve dönüştürmekti. Türkiye’den çıkan çağdaş sanatın çok katmanlı, çok sesli ve çok yönlü doğasını görünür kılmak için bir platform yapısı benimsedik. “Platform” vurgusu, klasik galericilik anlayışının ötesine geçerek, farklı kuşaklardan sanatçılarla, akademisyenlerle, yazarlarla ve izleyiciyle karşılıklı etkileşimi mümkün kılan bir yapıyı işaret ediyor. Bu doğrultuda, Vision Art Platform çağdaş sanat için bir ifade alanı, bir hafıza alanı ve aynı zamanda bir üretim alanı olmayı hedefliyor.

Zamansallık, bellek ve kimlik

Şimdi Ne Zaman? sergisi, Vision Art Platform’un uluslararası görünürlüğü açısından önemli bir adım. Londra seçimi sizin için nasıl bir stratejik anlam taşıyor?

Londra, çağdaş sanatın hem üretim hem de temsil anlamında küresel merkezlerinden biri. Bu nedenle Vision’ın ilk uluslararası açılımını Londra’da gerçekleştirmesi, stratejik olarak çok anlamlıydı. Şimdi Ne Zaman? sergisi,yalnızca Türkiye ve İngiltere arasında kültürel bir köprü kurmakla kalmıyor; aynı zamanda sanatçıların zamansallık, bellek ve kimlik gibi kavramlar üzerinden diyalog kurabileceği ortak bir zemin yaratıyor. Bu adım, Vision’ın uluslararası sanat dünyasında etkili bir paydaş olarak konumlanma hedefinin de bir göstergesi.

Bu sergide çokkültürlü, disiplinlerarası ve kuşaklar arası bir sanatçı seçkisi yer alıyor. Bu çeşitliliği sağlamak sizin için neden önemliydi?

Çoğulculuk ve kapsayıcılık, Vision Art Platform’un kurucu değerleri arasında yer alıyor. Sanatın; farklı kültürel geçmişlerden, disiplinlerden ve yaş gruplarından gelen sanatçılar aracılığıyla zenginleştiğine inanıyoruz. Şimdi Ne Zaman? sergisinde oluşturduğumuz çeşitlilik, bireysel anlatıların kolektif bir belleğe nasıl dönüştüğünü gösteren güçlü bir örnek. Ayrıca bu çeşitlilik, çağdaş sanatın yalnızca estetik değil; düşünsel, sosyolojik ve kültürel boyutlarını da kapsayan bir üretim alanı olduğunu hatırlatıyor. Sanatçılarla kurduğumuz ilişki de tam bu noktada başlıyor: onların vizyonunu besleyen, özgün dilini destekleyen ve sürekli bir diyaloğa dayalı bir yapı kuruyoruz.Şimdi Ne Zaman? sergisi, Carlo Rovelli’nin Zamanın Düzeni (The Order of Time) kitabından ilhamla, zamanı sanatta katmanlı ve öznel bir yapı olarak ele alıyor. Bu kavramsal çerçeve sergi kurgusuna nasıl yansıdı?

Senem Çağla Bilgin-Keys
Fotoğraf: Matt Spour.

Senem Çağla Bilgin-Keys: Sergi, Carlo Rovelli’nin Zamanın Düzeni (The Order of Time) adlı kitabından ilham alıyor. Bu kitapta Rovelli, modern fiziğin zamanı mutlak bir şey olarak görmediğini, zamanın sabit bir akışa sahip olmadığını ve hatta temel düzeyde var olmayabileceğini anlatıyor. Bunun yerine, zamanın göreceli olduğunu, algıyla şekillendiğini ve olaylar arasındaki ilişkilerden ortaya çıktığını öne sürüyor. Kitapta söylediği gibi: “Dünya nesnelerden oluşan bir koleksiyon değil, olaylardan oluşan bir koleksiyondur.”

Kitap aslında bu konuları daha şiirsel bir biçimde, ancak tamamenbilimsel bir yaklaşımla ele alıyor. Mesela Aristoteles, “Zaman nedir?” sorusunu kendine ilk soran kişilerden biri. Bu soruya şu şekilde cevap veriyor: “Zaman, değişimin ölçüsüdür.” Newton ise Aristoteles’in bu fikrini kabul ediyor, ancak ona ek olarak bizden bağımsız bir zamanın da var olduğunu savunuyor. Yani hiçbir şey değişmese bile akan bir zaman olduğuna inanıyor. Peki, kim haklı? Aristoteles mi, Newton mu? 1915’te Einstein, kütle çekim alanı kuramını ortaya koyuyor ve her ikisinin de haklı olduğunu düşünüyor. Ancak zamanın mutlak olmadığını, hareketten ve yerçekiminden etkilendiğini ve daha büyük bir yapı olan uzay-zamanın bir parçası olduğunu savunuyor. İşte kitap, esasen bunları düşünmemize, anlamamıza ve karşılaştırmamıza yardımcı oluyor.

Zamanı Düşünmenin Yolları

Bu kitabı okumak, öncelikle zamanı nasıl algıladığımı tekrar sorgulamamı sağladı. Bazen bir küratör, bazen bir göçmen, bazen de bir anne olarak. Daha önemlisi, bu serginin de konusu olan, sanat eserlerinin yaratım süreci üzerine; sanatçıların bakış açısından derinlemesine düşünmemi sağladı. Aslında sormamız gereken asıl soru şu: Zamanı düşünmenin hangi yolları bize dünyayı daha iyi anlamamızda yardımcı olur? Farklı kültür ve coğrafyalardan gelen sanatçıları bu sergide bir araya getirmek; onların üretim süreci, yaşadıkları duygusal veya ekonomik zorluklar ya da ruh sağlıklarıyla ilgili meseleler üzerine düşünmek… Ama sadece yaratma süreci değil; sonrasında izleyicinin de etkileşime geçtiği eserdeki zaman algısı, çevresel faktörler ve duygu durumu… Bunlar benim için sergideki bir çıkış noktası oldu.

Vision Art Platform’un sadece bir temsil alanı değil, aynı zamanda sanatçılarla uzun vadeli ilişkiler kuran, düşünsel üretime yatırım yapan bir yapı olması, bence onu benzer girişimlerden ayırıyor. Londra gibi rekabetin ve çeşitliliğin yoğun olduğu bir şehirde, bu değerlerle ilerlemek ciddi bir kararlılık ve öngörü gerektiriyor. Vision’ın bu anlamda sadece görünürlük değil, sürdürülebilir bir kültürel varlık yaratmayı hedeflemesi; yerel sanatçılar ve izleyiciyle kurulacak bağlar açısından son derece kıymetli.

Amelia Bowles, Murmurs I, Metal üzerine boya, 151 x 125 x 1.5 cm, 2024.

Sanatçılar arasında yaptığınız eşleştirmelerle; sabit ve akışkan, bireysel ve kolektif gibi zaman kavramına dair ikilikleri görünür kılıyorsunuz. Bu yöntemi nasıl geliştirdiniz?

Eşleştirmeler her bir eser için geçerli değil; bu nedenle sergi akışkan bir yapıya sahip. Bazı sanatçıların zamanı nasıl algıladığına, üretim sürecine zamanı nasıl dahil ettiklerine ve eserlerinin izleyiciye ne tür bir zamansal deneyim sunduğuna odaklandım. Bazı sanatçılar için zaman; hafızayla, tekrarlarla ya da bedenle ilişkili olarak içsel bir ritme karşılık gelirken, diğerleri için göç, mekân değişimi ve kültürel süreksizlik gibi dışsal yapılarla ilişkiliydi. Bu zıtlıkları doğrudan yan yana getirmek yerine, onların birbiriyle konuşabileceği alanlar açmak istedim. Bu yöntem, zamanın hem bireysel hem de kolektif düzlemde aynı anda deneyimlenebileceğini; bu ikiliklerin ise birbirinden bağımsız değil, iç içe geçmiş yapılar olduğunu vurgulayan bir kurguya dönüştü.

Eserlerin malzeme, anlatı ve form üzerinden diyalog kurması sergide güçlü bir yapı oluşturuyor. Sizce bu çeşitlilik izleyicinin zaman algısını nasıl dönüştürüyor?

Zaman, sadece kavramsal değil, aynı zamanda duyusal ve malzemeyle kurulan bir ilişki. Bu yüzden farklı disiplinlerden gelen işleri, seramik, heykel, fotoğraf, resim gibi, bir araya getirmek, izleyicinin zamanla temas kurma biçimini zenginleştirebilir. Bu çeşitlilik, zamanın yalnızca saatle ölçülen bir şey olmadığını; hissettiğimiz, deneyimlediğimiz, tamamen kişisel, bir şey olduğundan bahsediyor.

Küratör olarak sizin için zamanla kurulan ilişki ne ifade ediyor?

Zamanla kurduğum ilişkiyi yalnızca küratör kimliğim üzerinden tanımlamak oldukça güç. Bu ilişki, kişisel deneyimlerim, sağlığım, ailemle kurduğum bağ, kültürel ve ekonomik geçmişim gibi pek çok etkenle iç içe geçmiş, karmaşık bir yapı. Zamanı algılama biçimim, çoğu zaman kendime sorduğum sorular üzerinden şekilleniyor. Örneğin: Aynı zamanı mı deneyimliyoruz? Kimi çalışmak zorunda kaldı, kimi çalışamadı; bazıları daha çok çalıştı, bazıları işini kaybetti. Biri bana “Korona zamanı”nın tam olarak ne olduğunu açıklayabilir mi? Maske taktığımız ya da birbirimizden uzak durduğumuz zaman mıydı? Yoksa sevdiklerimizi kaybettiğimiz zaman mı? Ve biz tüm bunları sanat hakkında konuşurken nasıl hesaba katabiliriz? Kitapta bu sorulara bulduğum yanıt ise yine bir soruyla son buluyor: Zamanı düşünmenin hangi yolları, dünyayı daha iyi anlamamıza yardımcı olur?

ArtDog Istanbul 29. Sayı140,00350,00Temmuz – Ağustos 2025

29. Sayı şimdi basılı ve dijital versiyonuyla satışta.

Basılı dergi siparişiniz 3-7 iş günü içerisinde adresinize teslim edilir. Dijital sayı siparişiniz ise e-posta adresinize PDF olarak gönderilir.

Başarılı

Previous Story

İstanbul’un Sanatçıları

Next Story

Okumak Yasak, Hatırlamak Direniş

0 0,00