Siz akademisyensiniz. Akademisyenler idari işleri sevmez genelde ama siz rektörsünüz..
Doğru. Akademisyenlerin büyük çoğunluğu günlük idari işler yerine araştırma ve öğretimle ilgilenmeyi tercih eder; çoğu da idari görevlerde başarı zorluğu yaşar. Ben ise biraz ters bir yol izledim. Akademik kariyerimi idari görevlerle birlikte geliştirdim. Yeni kurulan bir üniversitenin kuruluş süreçlerinde bulundum: kurucu genel sekreterlik, yönetim kurullarında görev aldım. Profesör oluncaya kadar akademik ders verme fırsatım az oldu. Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi’nden rektörlük teklifi geldiğinde, idari tarafımla ilgilenildi. Üniversite henüz bir yıllıktı; sistemin kurulması, onay süreçlerinin takibi gibi birçok yapısal düzenleme gerekiyordu. Rektörlük görevi, bu yönümü değerlendirebilmem için çok uygun bir teklifti. Şu anda derslere zaman ayıramıyorum pek ama yönetim sürecine katkı sunmaktan büyük keyif alıyorum.
Ama daha önce görev aldığınız üniversitelerde ders verdiniz değil mi?
Yardımcı doçentlik ve doçentlik dönemlerimde işletme, ekonomi, pazarlama dersleri verdim. Derslerde gerçek hayat örnekleri kullanmayı seviyorum. Sıklıkla iş insanlarını konuk ederdim. Bu sayede sınıflarım hep ilgi gördü, öğrencilerden iyi geri bildirimler aldım.
ARUCAD genç bir üniversite; kültür ve sanata odaklanıyor. “Uygulama ön planda” diyorsunuz. Bu nasıl sağlanıyor?
Erbil Arkın, bu üniversitenin sanat üreten bir yapı olmasını ve sanatçı yetiştirmesini hedeflemişti. Biz de vizyonumuzu tam olarak bu doğrultuda şekillendirdik: uygulamalı ve üretime dayalı bir eğitim modeli.
Bugün dünyada dört yıllık sanat ve tasarım eğitimi alan pek çok öğrenci mezun olduğunda sektöre hazır olmuyor; yeniden eğitilmeleri gerekiyor. Çoğu zaman en temel seviyeden başlayıp süreç içinde yetiştiriliyorlar. Oysa sektör, hazır, üretime adapte olabilecek insan kaynağı istiyor. Biz bu ihtiyacı göz önünde bulundurarak hem ders içeriklerimizi hem de program kurgularımızı bu şekilde planladık ve ciddi oranda uygulamalı eğitimi sistemin merkezine yerleştirdik.
Örnek verecek olursanız?
Örneğin mimarlık bölümünde birçok üniversitede 3 saat teori, 4–6 saat uygulama olur. Bizde ise 3 saat teoriyle birlikte 10–12 saat uygulama yapıyoruz. Ayrıca öğrencilerden daha fazla staj talep ediliyor; her dönem 3–4 proje yürütüyorlar. Burada “eller kirleniyor, üretim oluyor; şantiyeye de, masa başına da hazırlanıyorlar.” Bu sistemle, hem akreditasyon gereken teorik yeterlilik sağlanıyor hem de fazla uygulama ekleniyor. Biz kuruluşumuzdan itibaren uygulamalı bir üniversite olma fikrini merkeze aldık.
Belki bir rektöre sorulmaz ama ARUCAD’da daha bir göz ağrım dediğiniz bölüm var mı?
Sorulur. Her rektörün kendi üniversitesinde ön plana çıkarmak istediği bölümler mutlaka vardır. Ama biz burada çok disiplinlerarası bir yapı kurduk. Örneğin, Moda ve Tekstil Tasarımı bölümü ile Görsel İletişim Tasarımı arasında birçok ortak, uygulamalı ders var. İlk hedefimiz uygulamaydı, ikinci temel konseptimiz ise disiplinlerarasılık oldu. Bu anlayışla bölümler arası geçirgen, işbirliğine açık bir model benimsedik. Dolayısıyla tek bir bölümü öne çıkarmak kolay değil ama Plastik Sanatlar Bölümü’nün bu üniversitede her zaman ön sırada olması gerektiğine inanıyorum.
Türkiye’de son yıllarda çok sayıda üniversite açıldı. Ancak nicelik artarken, nitelik çoğu zaman geride kaldı. Kıbrıs’ta ise tam tersine bir adım atıldığını görüyoruz.
Genellikle yatırımcıların tercih ettiği bölümler, bizim “bir masa bir kasa” dediğimiz türden olur. Büyük yatırım gerektirmez; stüdyo, laboratuvar, atölye ihtiyacı yoktur. Kalabalık sınıflarda teorik dersler verilir, gider düşük, gelir yüksektir.
Fakat bizde durum tam tersi. Sanat ve tasarım alanları ciddi yatırım ister. Cihazlar, atölyeler, stüdyolar, yazılımlar, ekipmanlar derken altyapı anlamında oldukça maliyetli bölümler. Üstelik mezuniyet sonrası öğrencilerde iş bulma endişesi de olabiliyor. Tüm bu parametreleri masaya yatırdığımızda, “birkaç kolay bölümle denge mi kurmalıyız?” sorusu gündeme geldi. Ama Erbil Bey burada çok net bir duruş sergiledi: “Sanat ve tasarım dışına çıkmayalım hocam; bu alanda kalalım ve sağlam adımlarla ilerleyelim,” dedi. Bu kararlı vizyon sayesinde, ARUCAD bugün Kuzey Kıbrıs’ta alanında son derece prestijli, özgün ve saygın bir üniversite konumuna geldi.
İlk mezunlarınızdan başarılara imza atan aklınızda kalan var mı?
İlk mezunlarımız çoğunlukla ileri yaş grubundaydı. Emeklilik hazırlığında sanatla ilgilenenlerdi. Mezuniyet töreninde de bu yaş farkı dikkat çekti. İranlı bir öğrencimiz Ali Ghorbani Moghaddam Paris School of Arts’a gitti, yüksek lisansını tamamladı, Cartier’de çalışıyor.
Fotoğrafçılık bölümümüzden mezun olan bir öğrencimiz, Paris’te önemli bir fotoğrafçı olarak kabul gördü, Paris School of Arts’da dersler veriyor. Onun aracılığıyla bizim de Paris School of Arts ile işbirliği gündemde. Bu ve benzeri başarılar bizi çok memnun ediyor.
Kıbrıs’ın kültür-sanat alanındaki değeri sizce yeterince anlaşıldı mı? Anlaşılacağını düşünüyor musunuz? Yoksa hâlâ bir kör noktada mı duruyoruz?
Bu çok yönlü bir soru ve farklı açılardan bakmak gerekiyor. Öncelikle, Kıbrıs’ın kültürel derinliği ve sanatsal potansiyelinin tam olarak anlaşıldığını söylemek güç. Ama şunu da unutmamak lazım: Kıbrıs bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Güney tarafına her yıl 4–5 milyon turist geliyor. Nüfus 1 milyonun biraz üzerinde; yani nüfusun birkaç katı turist ağırlanıyor. Bu turistler artık sadece deniz-kum-güneş turizmi için değil, yılın 12 ayına yayılan bir kültür, tarih ve doğa turizmi için geliyor. Bu da Kıbrıs’ın aslında takip edildiğini, görüldüğünü ve anlaşıldığını gösteriyor.
Kuzey’e baktığımızda ise durum biraz daha farklı. Kıbrıs burada özellikle İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde biliniyor, tanınıyor. Ancak bizim esas sıkıntımız, Türkiye ile olan ilişkilerde yaşanan algı kopuşu. Son 20–25 yılda, Türkiye’de sokaktaki insanın Kıbrıs’la kurduğu bağ zayıfladı. Eskiden insanlar sık sık adaya gelir, burada tatil yapar, alışveriş eder, tarihi yerleri gezerdi. Şimdi ise ne yazık ki Kıbrıs daha çok beş yıldızlı oteller ve gazinolarla anılıyor. Bu, özellikle görsel medyada yaratılan bir algının sonucu. Üstelik yıllar boyunca bu algıyı değiştirmek adına yeterince çaba gösterilmedi. Oysa Kıbrıs, binlerce yıllık tarihiyle, 20’ye yakın medeniyetin izlerini taşıyan çok katmanlı bir coğrafya.
Sadece turizm değil, aynı zamanda yükseköğretimle de bilinen bir yer. Bugün 350–400 bin nüfuslu KKTC’de 100 bine yakın öğrenci var ve bunun 60 bini Türkiye’den geliyor. Her yıl 10 binin üzerinde öğrenci Türkiye’den adaya gelip eğitim alıyor. Bu çok büyük bir fırsat. Çünkü bu öğrenciler sadece kendileri değil, aileleri ve çevreleriyle birlikte Kıbrıs’la tanışıyor.
Son yıllarda yüzeysel imajlarla anılıyor Kıbrıs…
Ne yazık ki, Kıbrıs’ın asıl değerlerini bizden önce başka ülkelerin insanları keşfetmiş durumda. Özellikle İngiltere, Almanya ve Avrupa’nın farklı yerlerinden gelen turistler, adanın doğasını, tarihini, kültürünü tanıyor, görüyor ve kıymetini biliyor. Türkiye’den gelen dostlarımızı ise bazen Karpaz gibi eşsiz bir doğa alanına götürmek için adeta ikna etmeye çalışıyoruz. Ama gittiğimizde bakıyoruz ki, sahillerde, doğa yürüyüşlerinde, kiralık arabalarda hep yabancılar… Onlar bu zenginliğin farkında.
Bu da gösteriyor ki aslında turizm burada hâlâ bir şekilde devam ediyor ama Türkiye’deki bakış açısı hâlâ tek boyutlu. Kıbrıs deyince sadece eğlence, lüks, oteller ve gazinolar akla geliyor. Bu algıyı kıramadık. Kırmamız da şart.
Buraya gelmek isteyen bir öğrenci neleri bilmeli?
Üniversitemiz YÖK tarafından tanınmakta ve her yıl denetlenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öğrenciler, puanla öğrenci alan bölümlere YKS tercihleriyle yerleşebilirler. Özel yetenek sınavı gerektiren bölümlerimize ise önce baraj puanını geçip ardından özel yetenek sınavını da başarıyla tamamlamaları gerekir. Yurtdışından gelen ve Türkiye vatandaşı olmayan adaylar için ise kendi ülkelerindeki eğitim sistemlerine uygun baraj ve kabul kriterleri uygulanmaktadır.
Toplam kaç bölümünüz var? Bunlar nasıl bir dağılım gösteriyor?
Toplamda 16 lisans bölümümüz var, bunlar 4 farklı fakülteye yayılmış durumda. Yeni açılan fakültemiz Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi, iki yıllık geçmişe sahip. Sanat fakültemizle performansa dayalı sanatları bu şekilde birbirinden ayırdık.
Yetenek sınavları nasıl yapılıyor?
Eğer aday öğrenci adadaysa, kampüste yüz yüze sınava alınıyor. Burada belirli çizim çalışmaları yapması isteniyor ve kısa bir mülakat gerçekleştiriliyor. Türkiye’deki öğrenciler için İstanbul, İzmir, Antalya gibi şehirlerde yüz yüze sınav merkezlerimiz var. Daha uzak yerlerde yaşayan öğrenciler için ise online sınav imkânı sunuyoruz.
Yetenek sınavında ne soruluyor?
Tamamen uygulamaya dayalı bir sınav yapıyoruz. Örneğin plastik sanatlar sınavında bir obje veriyoruz ve öğrenciden o objeyi çizmesini istiyoruz. Öğrenciye, 90 dakika boyunca verilen nesne üzerinden bir çizim yapması bekleniyor.
ARUCAD genç yetenekleri keşfetmek için ne tür çalışmalar yapıyor?
Kuruluşumuzdan bu yana her yıl düzenlediğimiz liseler arası bir yetenek yarışmamız var. İlk yıllarda sadece Kıbrıs’taki liseleri davet ediyorduk. Sonrasında Türkiye’deki liseler katılmaya başladı ve yarışma uluslararası düzeye ulaştı.
Bu yarışmada para ödülünün yanı sıra burslar da veriyoruz. Yarışmanın alanı da oldukça geniş: dijital tasarım, serbest çizim, heykel, grafik, fotoğraf gibi çeşitli dallarda üretim yapılabiliyor. Uzakta olan öğrenciler çalışmalarını farklı açılardan fotoğraflayıp bize gönderiyor, biz de değerlendirmeyi buna göre yapıyoruz.
Bu üniversitede nitelik ön planda, nicelik değil.
Biz her yıl en fazla 300 öğrenci hedefliyoruz. Bu da toplamda 5 yıl sonunda yaklaşık bin 500- bin 800 arası bir nüfusa tekabül ediyor. Yani bölüm başına her yıl 25 öğrenci gibi düşünebiliriz. Neden böyle yapıyoruz? Çünkü bizde uygulama temelli bir eğitim var. Her öğrencinin birebir takip edilebilmesi, hocasıyla doğrudan ilişki kurması çok önemli.
Akademik kadroda sanatçılar var. Örneğin Turan Aksoy Türkiye’de bilinen sergiler açan bir sanatçı.
Akademisyenlerimizin çoğu aynı zamanda aktif sanatçılar. Bu da bizim güçlü yanlarımızdan biri. Sanatçı-akademisyen olmak kolay değil; çünkü biri pratik, biri teorik yoğunluk isteyen iki farklı alan. Ama biz bu dengeyi kurmuş, üretken bir kadroya sahibiz.
Burada öğrenciler ve öğretmenler uluslararası bir profil çiziyor değil mi?
Şu anda 55 farklı ülkeden öğrencimiz, 15 farklı ülkeden de hocamız var. Yine dört önemli uluslararası üniversite ile işlevsel, sürdürülebilirliğimiz var.
ARUCAD özel bir üniversite ama burs politikası da dikkat çekici. Biraz açar mısınız?
Biz bir vakıf üniversitesiyiz ve kâr amacı gütmüyoruz. Bu çok önemli çünkü adadaki pek çok üniversite özel ama vakıf değil. Dolayısıyla burs sistemimiz de buna göre yapılandırıldı. Öğrencilerimizin yaklaşık yüzde 90’ı burslu. Bu burslar da sadece ihtiyaç temelli değil; en çok yeteneğe dayalı burslar veriyoruz. Deprem sonrası bölgelerden gelen öğrencilere destek verdik. Ama genel olarak, başarılı, yaratıcı, üretken öğrencilere öncelik veriyoruz. Burslarımızı da YÖK’ün tanıdığı yedi yıllık öğrenim süresi boyunca kesintisiz sürdürüyoruz.
Uluslararası İşbirlikleri
ARUCAD’ın uluslararası işbirlikleri
Domus Academy – İtalya
Ecole Supérieure d’Architecture Intérieure – Fransa
Greenwich Üniversitesi – Pakistan
National College of Arts – Pakistan
Azerbaycan Kültür ve Sanat Devlet Üniversitesi – Azerbaycan
Azerbaycan Devlet Resim Akademisi – Azerbaycan
Collegium Humanium (Warsaw Management University) – Polonya
Saint Petersburg Stieglitz State Academy of Art and Design – Rusya
Urgench State University – Özbekistan
Asım Vehbi Kimdir?
Prof. Dr. Asım Vehbi, lisansını ABD’de Northern Michigan Üniversitesi’nde İşletme Yönetimi alanında tamamladı. Uluslararası İlişkiler ve AB üzerine yüksek lisans, İşletme Yönetimi alanında doktora yaptı. Lefke Avrupa Üniversitesi, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, Girne Amerikan Üniversitesi ve Kıbrıs Amerikan Üniversitesi’nde üst düzey yöneticilik görevlerinde bulundu. 2006-2008 yılları arasında KKTC Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanı olarak görev yaptı. Strateji, uluslararası ilişkiler ve pazarlama alanlarında dersler verdi; çok sayıda uluslararası akademik etkinliğe katıldı. Kıbrıs Üniversiteler Birliği, Lefkoşa İnisiyatifi ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif görevler üstlendi.