Merve Denizci’nin Süregelen bütün bu şeyler arasında adlı kişisel sergisi, izleyiciyi mekân, iktidar ve nesnelerin temsili üstüne yeniden düşünmeye itiyor. Galeri mekânının odalara bölünmüş hâlini dış dünyanın iç dünyamızı nasıl etkilediğine dair bir metafor olarak kullanan sanatçı; sergisinde farklı medyumlarda betimlediği nesneler aracılığıyla resmin illüzyonu ve kamusal-özel alan diyalektiği üstüne bir anlatı kuruyor.
Monodialog
Serginin ilgi çekici yanlarından bir başkası ise kavramsal metin olarak da alıntılarından yararlandığı, kendisiyle bir söyleşi biçiminde olan “monodialog” metni. Monodialog’da serginin kavramsal altyapısından sanata yaklaşımıda dek birçok konuyu ele alıyor. Böylece izleyici sanatçının süreçte karşılaştığı çelişkili düşünceleri derinlemesine anlama fırsatı buluyor. Sanatçıyla Süregelen bütün bu şeyler arasında sergisinin kavramsal çerçevesi ve monodialog hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.
Kendinizle yaptığın “monodialog” adlı söyleşinde resmin fizikselliği hakkında konuşuyorsunuz. Bunu resmin yarattığı, diğer nesneler gibi mekânda bir alan kaplama illüzyonu olarak betimlemişsiniz. Bu konuyu biraz daha açmanız mümkün mü?
Aslında resmin fizikselliği ile illüzyonu dışarıda bıraktığından söz ediyorum. Resim de diğer üç boyutlu nesneler gibi bir hacminin olduğu ve mekanda yer kapladığının altını çizmek istedim. Oysa resim bir illüzyon yarattığında bu niteliğini düşünmeyiz, oradaki imgeler ya da yüzeydeki hareketlere takılırız. Bu bizi şimdi burada olmaktan çok başka bir dünyaya açılan pencere aracılığı ile zihnimizi başka bir yere götürür. Benim fizikselliği önemseme nedenim şimdi burada bir ilişki içinde olduğumuzun farkında olma hali ve bu halin aslında gündelik her nesneyle yaşanıyor olması.
Nesnelerin arasındaki ağlar hakkında söyledikleriniz ilgi çekici. “Nesneler ve uzayda yer kaplayan diğer her şeyin birbiriyle olan ilişkiler ağına odaklanıyorum. Bütün bu şeylerin birbiri olmadan ne kadar var olabileceği ve birbirlerinin varoluşlarını nasıl kolaylaştırdığı ile ilgileniyorum,” diyorsunuz. Bu ağlar işlerinize yaklaşımınızı nasıl etkiliyor?
Bütün bunlar aslında biricikliğin karşısında duran ve modüler olmaya özen gösteren bir tutum. Örneğin bir sanat nesnesini bir sergilemede belirli bir ilişkiler ağında kullandım. Aynı nesneyi bir başka sergilemede yeni bir ilişkiler ağında kullanabiliyorum. Böylece sanat nesnesi farklı kombinasyonlarda varlığını sürdürebiliyor. Bu da onun başka ağlarda da yerini bulabileceğini ve bu ağa yeni bir yorumla katkıda bulunabileceğini ispatlıyor. Dolayısıyla bahsettiğim yaklaşım doğrudan bir sanat nesnesinden çok sanat nesneleri arasındaki değişken, çeşitli, varyasyona açık ilişkiler kurmalarını kolaylaştıran bir şey oluyor. İşlerime doğrudan etkisi de budur.
Son olarak kavramsal metin olarak da alıntılarını kullandığınız “monodialog” hakkında konuşmak isterim. Kendinizle söyleşi yapma fikri nasıl doğdu? Sanat tarihinde varsa örneklerinden söz edebilir misiniz?
Bu fikrin oluşmasında yine zihnimde şöyle bir hazırlık vardı: Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üzerine isimli filminde Nuray ve Samet isimli karakterlerin Nuray’ın evindeki yemekten sonra aralarında geçen diyaloğun aslında yazarın zihninde geçen bir çatışma olduğunu düşündüm. Benzer düşünceler beni kimi romanlarda da yakalar ki zaten bir roman yazarının tek yönlü bir yaklaşımla katmanlı bir hikâye ortaya koyması imkansız olmalı. Ben de bir şeyler ortaya koymaya çalışırken hatta sadece düşünürken bile zihnimden sürekli o düşündüklerimle çelişen sorular geçer.
Aslında bu sergi için, sürekli vakit geçirdiğim, bir süredir yaşama birlikte şahit olduğum ve kimi zaman birlikte iş çıkardığım Doğancan Yılmaz ile sohbet etme fikri aklıma geldi fakat onun da kendi yoğunluğu vardı ve ikimiz de kendi kendime konuşacağım bir metin ortaya koymanın şu aşamada en iyi yol olduğunu düşündük. Böylece zihnimdeki çelişkili düşünceler konuşmaya çalışacaktı.
*Merve Denizci’nin Süregelen bütün bu şeyler arasında sergisi 7 Mart tarihine dek Martch Art Project’te devam ediyor.