Ece Dizdar: “Doğaya Dönüşü Savunuyorum” - ArtDog Istanbul
Ece Dizdar

Ece Dizdar: “Doğaya Dönüşü Savunuyorum”

Oyuncu Ece Dizdar’la 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Kısa Metraj Film yarışmasında Jüri Özel Ödülü’ne değer görülen ilk filmi "Mükemmel"i konuştuk. Film, toplum baskısı altındaki lohusa bir annenin bebeğinin sünnet edilmesine karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor.

//

Çekmeceler (2015) ve Aşk, Büyü vs. (2019) gibi filmlerde gösterdiği performanslarla tanınan oyuncu Ece Dizdar’ın ilk filmi Mükemmel (2024), toplum baskısı altındaki lohusa bir annenin bebeğinin sünnet edilmesine karşı verdiği mücadeleyi ve kendi için yaşadığı sorgulamaları konu ediniyor. 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali – Ulusal Kısa Metraj Film yarışmasında Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen filmin kadrosunda Özlem Öçalmaz, Serdar Orçin, Bilge Yıldız ve Ayşenil Şamlıoğlu yer alıyor.

Mükemmel gibi tabu bir konuyu irdeleyen bir film yapma fikri nasıl ortaya çıktı? Sizi ilk filminizde bu hikâyeyi anlatmaya iten motivasyonlar nelerdi?

Toplumsal bağlamda sünnet meselesini çocukluğumdan beri çok sorgulayan biriydim zaten. Son yıllarda da bu konunun etrafında dönen bir hassasiyet de hissediyorum. Geçtiğimiz yıllarda çocuk sahibi olan arkadaşlarım arasında da çokça tartışılan bir meseleydi bu. Dolayısıyla toplumun farklı sosyo-ekonomik katmanlarından gelen insanların düşünmeden yaptırdığı her şey hedefimdeydi. Bir sanatçı olarak, normali bu dediğimiz şeylere neden normalinin bu olduğunu sormak benim çok dışarıya yansıtamadığım bir alışkanlığımdır; fakat bu sefer bu sorgulamayı ifade etmek istedim. Mesela lohusa bir annenin verdiği tepkiler de bundan 15 yıl önce doğum yapmış bir arkadaşımın doğum sonrası yaşadıklarından esinlenildi. Filmin kapanış jeneriğinde kendisine özel teşekkürlerimi de sundum. Tabii ki lohusa sendromu üzerine bir hikâye de değil bu, orası çok başka bir eksen. Bir kadının içgüdüsel olarak bebeğinin beden bütünlüğünü korumaya çalışması, benim daha çok üzerinde durmak istediğim noktaydı.

Filmde anneyi canlandıran Özlem Öçalmaz, etkileyici bir performans sunuyor. Bu noktada kamera arkasındaki oyuncu yönetiminiz hakkında neler söyleyebilirsiniz? Oyunculuk alanındaki yıllara yayılan deneyiminizin katkılarını hissettiniz mi?

Aslında filmin belli bir stili var. Biraz steril ve biraz da durağan ve bu durum en çok Azra karakterinin etrafında şekilleniyor. Ne yapmak istediğim çok belliydi ve vaktimiz de çok kısıtlıydı. Bu yüzden maalesef Özlem’e çok fazla özgürlük tanıyamadım; fakat Özlem de Azra karakteri gibi lohusa bir anne ve bebek de kendi bebeği olduğu için her şey kendiliğinden ve harika ilerledi. Kendisiyle 5 aylık hamileyken anlaşmıştık. Hamilelik ve doğum sürecini de yakından takip ettim. Filmin provalarını doğumdan önce yaptık ve bebek 52 günlükken birlikte sete çıktık. Özlem tabii ki geceleri uyuyamadığı için çok yorgun ve uykusuzdu; fakat filmi çekmek için toplamda 20 saat gibi kısıtlı bir süremiz vardı. O yüzden Özlem’e çok büyük bir özgürlük alanı tanıyamadım. Eğer bir gün başka bir şey yönetirsem oyuncunun malzemesinden daha çok faydalandığım bir alan açmayı isterim; çünkü ben de öyle çalışmayı seviyorum. Ancak bu durum, vakit olarak çok kritikti ve o yüzden belirlediğim şeyleri neredeyse birebir aldım diyebilirim.

Bir filmde gördüklerimiz kadar görmediklerimizin de anlatının önemli bir parçası olduğunu düşünürsek Mükemmel’in son kurgusunda çıkardığınız sahneler oldu mu? Eğer ki olduysa bu sahnelerin varlığı ya da yokluğu filmin anlatısını nasıl değiştirdi?

Film, uzunca bir süre 20 dakikalık bir versiyonla dolandıktan sonra geçtiğimiz Temmuz ayında ikinci kez kurguya girdi. Aslında ben bir fikirden vazgeçerek filmi daha da ileri taşıyacak başka bir fikre ikna oldum ve sonuçtan çok memnunum. Kurgu sanatçımız Selda Taşkın ilk versiyonda bana 8 farklı film izletti. Hepsi de benim çektiğim filmler olmasına rağmen çok çok farklı işlerdi. O yüzden Selda’nın bir büyücü olduğunu düşünüyorum ve o olmasaydı bu süreci tamamlayamazdık. Temmuz ayında yeni bir kurgu çıkarmak istediğimi söylediğimde bana yine destek oldu, filmin üzerinde beraber çalıştık ve ortaya son hâli çıktı.

Anlatının merkezinde yer alan sünnet meselesine filmin ideolojik olarak bakış açısı ne olabilir? Sizce Mükemmel, sünnet tartışmasını hangi açılardan ele alıyor?

Ben aslında ortaya bir soru bırakmak istedim. Bu soru sorma hâli çok klişe gözükebilir ancak gerçekten sünnet meselesini hep birlikte konuşmayı önemli gördüm. Uzman doktorları da bir çocuğun askerde veya evlilik döneminde toplumla yaşayacağı sıkıntıları da duymak istedim. İnançlar bu konuda ne diyor ya da kayınvalide ne düşünüyor? Beden bütünlüğünü korumaya çalışan bir annenin hisleri nelerdir? Film aslında bu soruların etrafında şekilleniyor ve amacım bu soruların yer aldığı bir tartışma ortamı yaratmaktı. Mesela Antalya’daki gösterimde enteresan bir şey yaşandı. Sünnetin bir bebek istismarı olduğuna dair profesör doktor tarafından yazılmış bir makale var ve bu makale ABD’yi birbirine katmış durumda; ki ABD, %60’la dünyada sünnet oranının en yüksek olduğu ülke. Makaleyi yazan doktoru Antalya’daki bir oturuma davet etmişler ve kongrede sünnetin bir istismar olup olmadığı üzerine tartışmalar yaşanmış. Bu konuda çalıştıkları bilindiği için bizim filmin teaser’ı da bu doktorlara gönderilmiş ve dolayısıyla filmi izlemek istemişler. Filmin gösteriminden sonra da beni görmeye geldiler. Kısacası sünnet meselesi akademinin de konusu olmaya başladı ve dünya da bu konu üzerinde sorular sormaya devam ediyor.

İlginizi çekebilir:  Wes Anderson'ın Gizli Kahramanları

Kutsal annelik kavramının yapı-bozuma uğratılması, bu sene sinemada sıkça rastladığımız temalardan birisi diyebiliriz. Sizce Mükemmel’i de belli noktalardan bu kategoriye koyabilir miyiz?

Şahsen filmimde anneliği yeren ya da yücelten bir nokta yok. Ben doğaya dönüşü savunuyorum. “Keşke bu hikâye lohusalıkla bezenmeseydi” ya da “Keşke anne bunu daha entelektüel bir yerden tartışsaydı” gibi filmde Azra karakterinin aklı selim olmadığı yönünde eleştiriler de aldım; fakat yeni doğum yapmış bir canlı içgüdüsel olarak bunu hissediyorsa, bundan daha aklı selim bir şey tanımıyorum. O yüzden bu konu annelikle ilgili değil, varoluşla ilgili bir şey. Başka bir noktadan bakarsak; bebek aslında annenin deniyor ancak kendisine hiçbir soru sorulmadan etrafında sünnet konuşuluyor. Anne ise bu sırada bu bir sünnet diye düşünemiyor; bebeğinin bedeninden bir parçanın kesileceğini düşünüyor ki ikisinin bedeni de birbirinden bağımsız değil. Bunu sette de çok kez gözlemledik. Özlem ve bebeği birbirine resmen bluetooth’la bağlıydı. Mesela içeriden bebeğin sesleri gelmeden iki saniye önce Özlem yerinden kalkıyordu. Anne ve bebek arasındaki bu bağın üstünlüğü bence tartışılamaz.

Ece Dizdar, “Mükemmel” isimli kısa filmiyle Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nün sahibi oldu.

Filmin İngilizce ismiyle (Foreskin) Türkçe isminin (Mükemmel) birbirinden oldukça farklı olmasının özel bir sebebi var mıdır?

“Foreskin”, İngilizcede direkt buraya işaret eden bir kelime; fakat Türkçede böyle bir kelime yok. Olsaydı belki onu koyabilirdim; İngilizce isim koyarken direkt olarak konuyu açık etmesine dikkat ettim; çünkü Müslüman bir ülkeden çıkan ve sünnet meselesini tartışan bir film, yurt dışında gösterildiğinde seyircinin net bir fikri olmasını istedim. Ancak Türkçede hem bu konuya dair direkt bir kelime olmadığı için hem de bunun felsefesini tartışmak için “Mükemmel” koydum; çünkü var olmuş ya da yaratılmış beden mükemmeldir.

Oyunculuğunuzla tanınan biri olarak ilk yönetmenlik tecrübenizle Altın Portakal almak nasıl bir histi? Kariyerinizin devamında yönetmenliğe devam etmek istiyor musunuz veya bu alanda yeni projeleriniz var mı?

Açıkçası benim için çok büyük bir teşvik oldu. Yani insan hep oyunculukla alırım diye düşünüyor tabii; fakat ilk filmimle bu ödülü almak çok onore ediciydi. Yani ne diyebilirim? Hem boynumu eğdi hem de sonrası için cesaret verdi. Ödül konuşmamdan da belli olacağı üzere çok mutlu oldum. Sanırım oyunculukla almış olsaydım bu kadar coşkulu bir konuşma yapmazdım; çünkü benim için çok şaşırtıcı bir şeydi. Ben festival boyunca hiç ödülü düşünmedim ki favorim olan başka filmler vardı. Ne güzel buraya geldim ve bir sürü güzel film izliyorum diye düşünüyordum kendi kendime. İnanın aklımda hiç ödülle ilgili bir şey geçmiyordu. O yüzden jüriye tekrardan çok teşekkür ediyorum.

Previous Story

Bağımsız Sanatçı Olmak: Yoksunluk mu Özgürlük mü? – Raziye Kubat

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.