Vince Briffa, Outland, video yerleştirme, tek kanallı HD video, ses, 13’ 45’’, 2019

9. Çanakkale Bienali

Kapsayıcılığı, etkileşimi ve diyaloğu önceleyen ve bu yıl ASTİM gibi yeni mekânlarıyla öne çıkan 9. Çanakkale Bienali’nden iz bırakan, yenilikçi işleri derledik.

//

4 Ekim’de açılan Zamana Bırakmak temalı Çanakkale Bienali 9. Edisyonu, 50’nin üzerinde sanatçının katılımıyla gerçekleşti. Aralarında Troya Müzesi, Bordo Bina ve bu yılmekânlar arasına eklenen ASTİM Sanayi Sitesi gibi 13 farklı mekâna dağılan Çanakkale Bienali 9. Edisyonu, aynı zamanda birçok etkinliğe de ev sahipliği yaptı.

Alışılmışın dışında, küratoryal sorumluluk ve inisiyatifin katılımcı bir yaklaşımla işbirliği odağında paylaşıldığı bir kolektivitenin ürünü olan Çanakkale Bienali’nin Genel Sanat Yönetmenliği’ni Seyhan Boztepe üstlendi.

9. Çanakkale Bienali, Alper Akyüz, Burak Topçakıl, Deniz Erbaş, Didem Çapa, Ebru Nalan Sülün, Hakan Yılmaz, Rüstem Aslan, Thouli Misirloglou, Ulrika Flink ve Zihni Tümer’in dahil olduğu kurulunun önerileri doğrultusunda şekillenen sanatçı ve sergi projeleriyle Çanakkale’de yeniden sanatsal bir odak oluşturuyor.

Kapsayıcılık, etkileşim ve diyaloğu önceleyen zengin bir içerikle izleyicinin karşısına çıkan Çanakkale Bienali’nde öne çıkan işleri sizin için derledik.

Murat Cem Baytok, “Trennungsschmerz”, demir profiller, sarı renkli plastik boru, elektrik kabloları, yükseklik 2.50 m, genişlik 3.50 m, mekana özel enstalasyon, 2024

Ayrılık Acısı

İşlerinde çocuksu bir görsel dil kullanan ve kamusal alana ait işler yapan Murat Cem Baytok’un Trennungsschmerz (Seperation Anxiety/ Ayrılık Acısı) adlı işi sanatçının imzası haline gelen dev bir çöp adam figüründen oluşuyor. Demir profiller, sarı renkli plastik borular ve elektrik kablolarından oluşan 2.50 metre yüksekliğinde ve 3.50 metre genişliğinde ki eser insanın teknolojiden kopması halinde yaşayacağı çaresizliği sade bir görsel dille betimliyor. 1986 yılı yapımı Platoon (Müfreze) adlı kült filmin son sahnesinden ilham aldığını söyleyen Baytok, filmin başrol oyuncusu William Dafeonu’n canlandırdığı karakterin ölümcül şekilde yaralamasıyla dizlerinin üstüne çöktüğü andan yola çıktığını söylüyor. Gerçekten de dizlerinin üzerine çökmüş ve elinde kopmuş dev bir kablo tutan dev çöp adam teknolojiyle olan bağımızın kopması halinde içine düşeceğimiz karmaşık çaresizliğin ve çöküşün net bir betimlemesi. Eser, insanın teknoloji ile olan ilişkisini sorgulattığı ve bienalin temasına doğrudan bağlandığı için oldukça anlamlı.

Güvenlik-Tehlike ve Kimlik Arayışı

9. Çanakkale Bienali kapsamında Troya Müzesi’nde sergilenen Vince Briffa’nın OUTLAND adlı videosu, Homeros’un Odysseia destanından esinlenerek, insanın kararsızlığını ve insan ilişkilerini yeniden yorumlar. Video; insanın kendini ve ilişkilerini yeniden tanımlama arayışının ve tanımlanmış konfor alanına hapsolmayı reddetmemesinin getirdiği kaygının bir metaforu olarak, Odysseus Calypso’nun ölümsüzlük teklifini reddetmesi ve insan olmanın ne anlama geldiğine dair arayışını kendine izlek edinir. OUTLAND, daha fazla güvenlik ve huzur vadeden limanlar pahasına yerinden edilmeyi istemeye odaklanan yaşamdan kesitler alıyor.

Erdal Duman, “Ahmak Islatan”, enstalasyon, metal, statik boya, değişik boyutlarda, 2024.

Ahmaklar Gibi Yaşamak

Astim Kolektifinin ASTİM Sanayi Sitesi’nde yer alan mekânında sergilenen Erdal Duman’a ait Ahmak Islatan işinde; insanın, insanlığı yok etmek için gayret gösterirken bu eyleminin sistematiğini kusursuz bir sürece dönüştürmesi durumu mercek altına alınıyor. Kusursuz bir sistematikle insanların da yerini aldığı yıkım süreci, kendi nesnelerini yaratır. Nesnenin temsili olan görüntüler gerçeğiyle olan ilişkisinde her defasında nesneye yeni bir tanım getirir, böylece gerçeğinin temsili olan bir görüntü, kendi gerçeğini manipülasyona uğratır. Görüntüler gerçeğin yerini aldığında ise tanımlar önemini yitirir. Katliamlar, yıkımlar uluorta yaşanırken, asıl anlam saklıdır. İnsan, yağdığını göremediği “ahmak ıslatan” yağmuru gibi yağan füzelerin altında ahmaklar gibi yaşarken bulur kendini.

İlginizi çekebilir:  7. Uluslararası Solo Çağdaş Dans Festivali
Polyurea materyalinin atık hâli.

Sanatta Yeni Bir Materyal: Polyurea

Volkan Babaotu, Kerem Meriç ile beraber polyurea araç kaplama atölyesi işletiyorlar. Araç kaplama sırasında yerlere dökülen ve normalde atık olarak görülen polyurea malzemesini sanatsal bir ifade aracına dönüştürmeye başlayan sanatçılar, böylece hem atölyelerinde polyurea atık biriktirmiyor hem de sanatta yeni ifade alanları açıyorlar. Dayanıklı özelliğiyle hem iç mekân hem de dış mekânda sergilenebilen işler üretmelerine olanak tanıyan bu melzeme, bir yandan da esnekliği sayesinde ideal bir yüzey sağlıyor. Volkan Babaotu ASTİM’de sergilenen Mevsimler serisinde, mevsimleri çizgisel bir dizinden ziyade, iç içe geçmiş, kaotik biçimde sunuyor. Akışkanlık içinde birbirine karışan ilkbaharın canlılığı, yazın sıcaklığı, sonbaharın melankolisi ve kışın sessizliği, izleyiciyi zamanın belirlenemez sınırlarıyla yüzleştiriyor. Kerem Meriç’in ise Önce Biz Geldik işi 2023 Çanakkale orman yangınını betimlerken; Sonsuz Döngüde Yutulan Gelecek işinde sanatçı, dijital dünyanın katmanlarının birbirini besleyip yok etme durumunu ele alıyor. Bir yandan yeni teknolojilerin mevcutları tüketirken, gerçek ve kalıcı olan da belirsizleşiyor.

Bilal Yılmaz, Başaklar, 2024.

Işığın Gücü

Bilal Yılmaz’ın Ebru Nalan Sülün danışmanlığında ürettiği Başaklar bienalin akılda kalan bir diğer işi. Sanatçının ‘kinetik ışık heykelleri’; sanatçının yıllara yayılan zanaat araştırmalarının en önemli ve ağırlıklı anlatı yöntemlerinden sadece biri. ‘Zanaatı’ geçmişle kurulan en organik bağ olarak nitelendirdiği çalışmalarında sanatçı, küresel kültür ekosistemi içerisinde şehirlerin kültürel kimliğine dair bir alfabe oluşturmaya odaklanıyor. Bilal Yılmaz’ın ‘Zanaat Haritaları’; zanaat atölyelerini tespit edip bir literatür oluştururken bu alfabenin en önemli paydası olma özelliğinde gelişerek büyüyor. Bu kapsamdaki; Bilal Yılmaz’ın “Çini Zanaatı”na odaklanan araştırmaları, Kütahya ve Çanakkale kentleri arasındaki teknik/ estetik unsurların, kültürel- ticari ilişkilerin ve sosyolojik okumaların gerçekleşmesine de imkân tanıyor. İlk örnekleri 17. yüzyılın başlarına tarihlenen ve 20. yüzyıla dek üretimi sürdürülen ‘Çanakkale Seramikleri’, sadece saraya üretim yapan İznik Çini atölyelerinin aksine, Kütahya Çinileri gibi toplumun ihtiyaçlarına ve kimliğine göre şekil alan orijinal ‘halk zanaatları’ olarak da kabul edilmekte. 17.yy.’dan 20. yy.’a dek kırmızı hamurlu ve sır altı boyama tekniğinde üretilmiş kâseler, tabaklar, şişeler, gaz lambaları, mataralar, yazı araçları, kullanım eşyası olarak yaşamın içinde ve topluma hizmet eden kullanım özelliklerine sahip olmuşlar. Bezeme olarak kullanılan madalyonlar, yelkenliler, kent/mimari tasvirleri, çarkıfelek formları, stilize çiçek ve ağaçlar, organik biçimli balık/zürafa/kuş tasvirleri Çanakkale’ye dair ticari gelişimlere, kent/mimarlık tarihine, kentin doğa/ doğal unsurlarına, yaşam biçimi/ sosyal şartlarına dair önemli okumalara da bir araç/ bir dil olabilmekte. Bilal Yılmaz, Kütahya-Çanakkale kentleri arasında kurduğu bağ yoluyla zanaat arşivine yeni paydalar ekliyor. Bu analiz ve deneyimleri en güncel anlatı yöntemini kullanarak izleyenlere sunarken bilginin, kültürel etkileşim kayıtlarının geleceğe aktarımını da bu yolla koruma altına alıyor. Çanakkale kentini ve Çanakkale seramik/çini atölyelerini referans alan ses yerleştirmesi ise Zeynel Sağ tarafından tasarlandı. Mekâna yayılan ses yerleştirmesi, fütüristik bir kurguda ama aynı zamanda geçmişin güncellenmiş versiyonu olma özelliğinde. Çalışma; üretimi, emeği, sabrı, atölye deneyimini ve kentin ruhunu hissettirirken düşündürüyor, hatırlatıyor ve bu deneyime davet ediyor.

 

Previous Story

Gülçin Aksoy’un Anısına “Vasiyetimdir”

Next Story

Bilinçdışının Paleti: “Bir Yokmuş”la Bitmeyen Masallar

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.