Bir Yurt, Bir Konar Göçer Yurtsuzluk

60. Venedik Bienali’nde Altın Aslan Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne layık görülen Nil Yalter’in Topak Ev ve Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor adlı yerleştirmeleri, Venedik’te sergileniyor. Yalter eserleriyle güncel göç politikalarını, yerinden edilenlerin hayatlarını, işçi haklarını, feminist bir bakış ile kadınların yaşamlarını ve insan hakları gibi çok katmanlı konuları irdeliyor.

/

Nil Yalter’in Topak Ev adlı eseri, 60. Venedik Bienali ana sergisinde. Yaşamını hak ve adaletler arayışı içinde sürdüren Fransız feminist sanat akımının ve 1970’lerdeki video sanatının öncü temsilcilerinden olan Nil Yalter, küratörlüğünü Adriano Pedrosa’nın üstlendiği Foreigners Everywhere|Stranieri Ovunque, Türkçe ismi ile Yabancılar Her Yerde adlı bienalde Topak Ev ve Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor eserleri ile izleyiciyi yurt ve yurtsuzluğu anlatıyor.

Bienalden Altın Aslan

Türkiye sanat tarihinde ve Batı sanat tarihinde oldukça önemli bir yeri olan Nil Yalter, bu yıl 60. Venedik Bienali’nde Altın Aslan Yaşam Boyu Başarı ödülüne layık görüldü. Ödülünü 20 Nisan 2024’te Ca’ Giustinian Venedik’te düzenlenen törende aldı. Bir sanatçının yaşamında böyle anlar kaç kez olur? Türkiye temsilcisi Galerist’in bir önceki akşam düzenlediği yemekte kendisi ile yaptığımız kısa sohbette de söz ettiği şekliyle yıllar yılı üretmiş, dünyayı izlemiş bir sanatçı kendisi. Böylesine bir ödül belki de Nil Yalter’e verilmek üzere geç kaldı ancak tam da doğru zamanda doğru yerde kendisini buldu. Aynı davet akşamında editörlüğünü Eda Berkmen’in üstlendiği, koordinasyonu Ekin Kohen’in ve tasarımı Ayşe Bozkurt’un gerçekleştirdiği Nil Yalter’in Exile is a Hard Job: Walls ise kapsamlı bir yayın olarak Mas Matbaa tarafından basılarak uluslararası sanat dünyasına Walther Koenig tarafından dağıtılmaya başlandı. O akşam hem Nil Yalter ile sanatına ve kitabına dair bir kutlama yapıldı hem de bienalde eseri ile karşılaşmanın verdiği haklı gurur ile konar-göçer, yurtsuz bir göçmenlik arayışı arasındaki güncel göç konuları irdelendi.

Adriano Pedrosa bienalin bu yılki temasından da anlaşılacağı üzerine yabancılık kavramını Venedik’te irdeliyor. Üstelik dünyanın birçok ülkesinin de katılımcı olarak yer aldığı bir bienalde Yabancılar Her Yerde isimli bir ironi ile çarpışma dolu bir sanat araştırmasının kapılarını aralıyor. Pedrosa’nın daveti ile ana sergide Türkiye’den Nil Yalter, Semiha Berksoy ve Fahrenisa Zeid’in eserleri izleniyor. Aynı zamanda Türkiye Pavyonu ise Gülsün Karamustafa ile yabancı kavramını köklerden gelen bir anlatı ile aktarıyor.

Bienalin açılmasından kısa süre sonra bir yayında bahsedildiği gibi Türkiye güncel olarak en çok göçmen barındıran ülke. Buradan yola çıkarak bakıldığında Pedrosa’nın bahsettiği yabancılar göçmenler mi? Yoksa yerinden yurdundan edilmek durumunda kalanlar mı?

Nil Yalter, Toprak Ev, 1973

Giardini’de Bir Topral Ev

Nil Yalter’in Topak Ev adlı eseri bu yabancılık kavramının neresinde yer alıyor? Bienalin ana mekanlarından Giardini’nin girişinde yer alan büyük bir yerleştirme ile izleyicinin direkt buluştuğu eser, geçmişin köklerinden gelen bir konar-göçer çadırı olarak karşımıza çıkıyor. Topak Ev ve Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor adlı iki ayrı yapıtı, bir bütün içinde, Giardini’nin yuvarlak sergi alanında/odasında izleyiciyi yurt çadırı etrafında dönerek izlediği bir mekânda buluşturuyor. Topak Ev, Nil Yalter’in 1973 yılında Türkiye’den uzakta olduğu bir dönemdeki arayışları ve bulunduğu ülkenin sosyo-politik, kültürel iklimine alışma çabası ile direkt biçimde göçmenlerin yurtlarına veyahut da çadırlarda konar-göçer hareketli olan yaşamlarına referans veriyor. Göçebe kültürde yer alan adına yurt denilen bu çadırlar, bir obadan diğerine keçileri ile göçen Yörüklerin kültüründen, Orta Asya’dan Anadolu’ya süzülen bir kadim kültür. Ancak Yalter’in üretiminde bu göçebelik hali bir yurt olarak benimsenen çadır ile ötekileştirilen, göçmek durumunda kalan bir kitleye de referans veriyor. Topak Ev’in daire şeklinde, tek girişli bir küçük kapısı var ve üstünün kapalı olmasıyla da korunaklı bir tür ev gibi düşünülebilir. Çadırdan deri parçaları ile birlikte Türkiyeli Kürt yazar Yaşar Kemal’in göçebelik hakkındaki Türkçe ve Fransızca metinleri de sarkıyor. Bir küçük kulübe gibi karşımızda duran bu yapıt korunmak, saklanmak ve ait olmak gibi konular üzerinden bir ev arayışının, yersiz-yurtsuzluğun anlatısını sunuyor. Pedrosa’nın yabancılar kavramı Nil Yalter’in bu eserinde kimliksiz bir göçmenlik kültüne dair kapısı açık davetkar bir ev arayışına dönüşüyor.

Yurt Nedir?

Bienal süresince Topak Ev içine girilemez durumda, korumalı şekilde dışından izlenebiliyor. Ancak Galerist’in metninden referans ile şunu söyleyebiliriz: “Çadırda ayrıca, Nil Yalter’in ileride de ortak projeler geliştireceği, Musée de l´Homme’da çalışan etnolog Bernard Dupaigne’e ait bir metin yer alır.” Söz konusu metinde çadır (yurt) cinselleştirilmiş rollerden, geleneksel kadın ve erkeklere atfedilen görevlerden söz ediyor. Kadınların ev işi yapmasının uygun görüldüğü bir sosyal yaşam ile yurt’tançıkmadan hayatlarını bu kapalı alanlarda sürdürmelerinden söz edilirken, erkekler için böyle bir toplumsal süreç net biçimde belirmiyor. Özgürlük ve bağımsızlık, eşitlik ve hak cinsiyet rollerinde eşit şekilde tezahür edilemiyor. Yurt birilerine hapis gibi hissettirirken birilerine ev gibi hissettirebiliyor. Topak Ev ise yapıldığı dönemden bu yana sosyal yaşamın ne kadar değişebildiğinin ya da değişmediğinin kapsamlı bir anlatısını sunuyor.

İlginizi çekebilir:  Art Basel Miami Beach’te 34 Ülke

Zamanında yerinden edilmek, yurt ve bağlılık gibi kavramları düşünürken şu an evsizlik, aidiyetsizlik ve öteki ya da yabancı kavramları yurt üzerinden kolayca bir köksüz göçebe gibi düşünülebilir. Yeniden soralım: Pedrosa’nın bahsettiği yabancılar kimler, neredeler ve neden, kime yabancılar?

Nil Yalter, Şu Gurbetlik Zor Zanaat, 1970’ler

Şu Gurbettekiler

Topak Ev, Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor adlı duvar yerleştirmesi eser ile birlikte sergileniyor. Büyük daire şeklinde bir odanın içinde tam ortada yurt olarak Topak Ev yer alırken, çevresindeki duvarlarda ise birçok fotoğraf karesi ile Fransa’da taşralarda yaşayan Türk göçmen işçilerin ve Portekizli göçmenlerin yaşadığı deneyimleri derinlemesine ele alan bir yerleştirme olarak izleniyor. Nil Yalter’in bu duvar yerleştirmesinde yer alan birçok kare işçi sınıfının yaşamak durumunda olduğu kötü yaşam koşullarını, evlerini ve aidiyetsizliklerini gözler önüne seriyor. Fotoğraflar, video ve dört dilden oluşacak şekilde Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor anlamına gelen fotoğraf üstüne yazılar ile yerleştirme tamamlanıyor. Yerleştirme 50 yıldan fazladır devam eden işçi göçündeki yaşam, çalışma ve toplumsal varoluş koşullarına bir anlatı sunarken, bir yüzyıl içinde yabancılaşmadan ve ötekileşme/ötekileştirme konularında çarpıcı biçimde neredeyse değişim olmadığını da trajik biçimde aktarıyor. Bir arşiv, dokümantasyon olarak izlenen siyah beyaz kareler, işçilerin gündelik yaşamındaki kötü koşulları gözler önüne sererken insanlığa dair de umutsuz bir utancı apaçık ediyor. Bir diğer yandan Yalter’in bu yerleştirmesi fotoğraf ve videolar ile insanların sınırları nerede başlar sorusunu da akıllara getiriyor. İşçilerin zor koşullardaki yaşamlarındaki yaşama direnci büyük bir savunmaya ve bir mücadele meşalesi olarak da işçilerin sessiz gösterisinin imgesine dönüşüyor.

Topakta Kadınların Hayatı

Nil Yalter bienalin ana kitabında Sofia Gotti’nin yaptığı söyleşide Topak Ev eserini yapmadan önce Niğde’de göçebelerin yaşadığı bölgeye yaptığı keşif seyahatinden söz ediyor. Buradaki yaşamı, kültürü yakından inceleyerek bu deneyimi karşımızda duran bir yurt çadırına Topak Ev’e aktarıyor. Hem bir ev/yurt konusunu hem de kadınların yaşamını feminist bir dil ile yapıtta tartışmaya açıyor. Bu çadır, göçmen kadınların kimlik arayışını, aidiyet duygularını ve evden uzakta hissettikleri yalnızlığı anlatıyor. Geleneksel malzemeler ile kurgulanan çadır, kök arayışı ve zorluklar karşısında bir direnişin de sembolüne dönüşüyor.

Nil Yalter’in 1974 yılında Zeynep Oral ile Milliyet Sanat için yaptığı söyleşide şöyle diyor: “Topak denilen bu koskoca çadırda, her şeyin belli bir nedeni var, çadırın her unsuru belli bir şeyi niteliyor. Örneğin pederşahi kavimlerin kara çadırlarına karşılık, topaklar kadının sahasıdır. Çatısı geniş bir yuvarlak halinde açıktır. Buradan ışık alır, kadının yöresini aydınlatır. Yerdeki kilimler ve çadırın ucundaki örgüler, tıpkı kadının saçları gibi bir süs, bir güzellik unsurudur. Yukarıdan aşağıya sarkan saçaklar ise bereketi simgeler.”

Kimsesiz Bir Çadırdayız

Nihayetinde Adriano Pedrosa’nın Yabancılar Her Yerde adlı bienal başlığı, Nil Yalter’in Topak Ev ve Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor adlı yerleştirmelerinde bugünün güncel göç politikalarına ve yerinden edilmek durumunda kalan insanların nostalji ile geçmişi anmaları yanında işçi hakları, kadınların feminist bir bakış ile yaşamları ve insan hakları gibi çok katmanlı konuları irdeliyor. Göç, aidiyet, kimlik ve yurt gibi kelimeler bu büyük yerleştirmede hem hiç eskimeyen hem de hiç denejere olamayan bir yerden karşımıza çıkıyor. Topak Ev, göçebe yurdundaki kimsesiz bir çadır olarak izlenen köksüz ve sürüklenen bir insanlık ağıtının yer bulma, ses çıkarma ve herkesle eşit var olabilme çabasının bir temsiline dönüşüyor. Ve geçmişten bugüne daha da keskin biçimde yabancılar her yerde çünkü yurtları yok edildi, çünkü evlerine el konuldu, çünkü köklerinden koparıldılar. Şimdi insanlık olarak derinden, kalpten yeniden evsizliği, aidiyetsizliği ve bir kara parçasından sürükleniyor olmanın tarifsiz sızısını sezelim, kendimizi zorunda bırakalım ki anlayalım. Göçmenlik zor, yurtsuzluk zor ve yabancılık zor.

Previous Story

“Köpeklerle İlişki İnsanları İnsanlaştırır”

Next Story

Benim Kırmızı Çizgim

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights