1400’lerin erken dönem Hollandalı ressamları, son derece incelikli ve ayırt edici kayıtlar olan portrelere öncülük ettiler. İki yüzyıl sonra, Hollanda Altın Çağı sanatçıları bu yüzleri etkileyici ve karakteristik bir dokunuşla canlandırdılar. Gülümsemeler, somurtmalar, sırıtmalar ve dudak bükmeler gibi yüz ifadelerinin abartılı şekilde resmedilmesine dayanan bu türe “tronie” deniyor. Tronie, porteden farklı olarak bilinen birinin resmini değil, sanatçıların hayal gücüyle canlandırarak idealize ettikleri bir yüz veya karakteri tasvir etmeyi içeriyor.
Rembrandt van Rijn, Peter Paul Rubens ve Johannes Vermeer gibi ressamlar, tronie türündeki eserleriyle sanat tarihinde dikkat çeken isimler arasında. Bu türün tanıdık gelecek örnekleri arasında Rembrandt’ın Gülen Adam (1629-30) ve Vermeer’in Kırmızı Şapkalı Kız (yaklaşık 1665-67) tabloları yer alıyor. Öne çıkan Tronie‘lere birlikte göz atalım istedik:
Vermeer’in “Kırmızı Şapkalı Kız”ı
Vermeer’in birkaç tronie’sinden biri olan, tuval üzerine yapılmış bu oldukça küçük boyutlu tablodaki kadın figürü, odaya giren kişiyi görmek için şaşkınlıkla kafasını çevirmiş gibi anlık bir havaya sahip. Kadının şapkası ve şalının zengin dokularını yansıtırken hiçbir büyüleyici ayrıntıdan kaçınılmamış olsa da yüz ifadesi çarpıcı gerçekçiliğiyle öne çıkıyor.
Rembrandt’ın “Altın Miğferli Adam”ı
Altın Miğferli Adam tablosu Rembrandt’a atfedilmiş olsa da 1960’lardan itibaren tablonun kime ait olduğuyla ilgili farklı iddialar ortaya atılmış durumda. Yine de bu tablo popülaritesini koruyor ve ona bakan insanın dikkatini hemen çekiyor. Tablodaki yaşlı adamın yüzündeki ıstırapla karışık düşünceli hal ile miğferinden yansıyan göz alıcı ışık parıltısı, çarpıcı bir kontrast meydana getiriyor.
Bu eser, tarihi bir belgenin gelecek nesiller için saklanabilecek ya da saklanamayacak betimleyici bilgilerin yerine sanatçıların kişisel çalışmalarının, evrensel yankısı olan anlık ruh hallerini yansıtmada daha başarılı olabileceğini hatırlatıyor.
Rembrandt’ın “Figürlü İç Mekân”ı
Figürlü İç Mekân; bir grup arasındaki belirsiz bir yüzleşmeyi içeren loş ışıklı bir eser ve tablodaki anlatı derinliği, merkezdeki figürlerin sergilediği yüz ifadeleri ve jestlerle sağlanıyor. Tuvaldeki figürlerde gezindikçe çeşitli şekillerde meydan okuma, şok, şaşkınlık ve utanç gibi duyguları okuyabiliyoruz.
Michael Sweerts’in “Bir Kadının Başı” Eseri
Brüksel doğumlu Flaman ressam Michael Sweerts, İran ve Hindistan da dahil olmak üzere birçok yerde çalışmış olan bir sanatçı. Yirmili yaşlarının ortalarında, yaklaşık on yıllığına Roma’ya taşındı ve köylü yaşamının günlük sahnelerine ve toplumun sınırlarında yaşayan insanlara duyduğu ilgi nedeniyle Bamboccianti olarak bilinen Hollandalı ve Flaman tür ressamları hareketine katıldı.
Bir Kadının Başı, yaşlı bir kadının duygu yüklü resmi ve kadının yıpranmış yüz hatları, dişsiz suratı ve ağlamaklı gözlerinin dikkatli tasviriyle onun kırılganlığının bir kısmını yakalar.
Bahsi geçen örneklerde görüldüğü üzere, tronie’lerin icadıyla, Hollanda Altın Çağı ve Flaman Barok dönemi sanatçıları, eğlenceli görsel etkilerde bulunmak için teknik becerilerle denemeler yaparak yaratıcılıklarını konuşturabildikleri bir zemin bulmuş oldular. Bu şekilde, resmin duygular, çağ, bilgelik ya da kırılganlık gibi soyut, elle tutulamayan kavramları somutlaştırma kapasitesini de keşfettiler. Bu gibi keşif ve iç gözlemler modern sanat üzerinde kalıcı bir etkiye sahip oldu.
Yüzyıllar sonrasından baksak bile bu eserlere aşinalık duymamızın en büyük sebebi, insani duyguların ve bunların yüzde tezahür etme şekillerinin evrensel ve zamansız olması. Görünen o ki; duygularla harmanlanmış bir esere bakmak bizi nasıl etkiliyorsa duyguların dışavurumunu gözlemleyen ressamlar da bu yüz ifadelerini incelikle resmetme zahmetinden geri duramamış.