Zihnin Bahçesi isimli sergisinde farklı coğrafyalarda çekilmiş fotoğraflardan ilham alan sanatçı Özer Toraman, tüm bu izleklerin kendi belleğinde yer eden imgesi üzerinden çiziyor. Gezinen figürler, sessiz sedasız uzaklara bakan karakterler, pastoral plaj sahneleri, her şeyden ve herkesten uzak, zihne yer etmiş bir imge dünyasını anlatıyor. The Ocean in My Heart isimli sergisi Singapur’daki 39+ Art Space’de 22 Mart’a kadar açık kalacak olan Toraman, Pi ArtWorks’teki Zihnin Bahçesi sergisini anlattı.
“Zihnin Bahçesi”, izleyicileri her şeyden önce yarattığınız hayali manzaralarla gerçeğin harmanlandığı yeni bir dünyaya davet ediyor. Hayal ile gerçeğin iç içe geçtiği bu durum, özellikle pandemi sonrası süreçte kendisine farklı bir alan ve kanal da buldu. Serginin merkezinde yer alan bu iç içelik, bu harmanlanma durumu sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor? Gerçek ile hayal sizin için nerede ve nasıl iç içe geçti?
Gerçeklik ve hayal gücü, işimde sürekli olarak birbiriyle iç içe geçer, zihinlerimizin bu iki alanı ne kadar güzel bir şekilde birleştirdiğini ve deneyimlerimizi şekillendirdiğini gösterir. Zihnin Bahçesi sergisi, hayal ile gerçekliğin bu karışımını çok iyi temsil ediyor. Bu karışım sadece yaratıcı keşifle ilgili değil, zihinlerimizin özellikle değişim zamanlarında sahip olduğu dönüştürücü gücün bir kanıtıdır.
“Zihnin Bahçesi”nde vurgulanan “zihin” meselesi ayrıca önemli. Nihayetinde zihin, her şeyin toplandığı, tüm bilgilerin birbirlerinden ayrıştırılarak kategorize edildiği bir “toplama” ve “saklama” alanı olarak değerlendirilebilir. Peki sizin için bir saklama/toplama alanı olan bu zihni şekillendiren, sizi zihnin bahçelerine yönlendiren temel duygu ne oldu?
Benim için merak ve hayranlık, çeşitli deneyimleri ve düşünceleri toplamak ve keşfetmek için itici güçlerdir. Yeni bakış açıları açarlar, sınırları zorlamamı teşvik ederler ve beni “Zihnin Bahçeleri”ne yönlendirdiler.
Sergide yer alan resimler dünyanın farklı ülkelerinde çekilmiş fotoğraflardan ilhamla vücut bulmuş. Daha sonra resme ve sergiye dönüşen fotoğraflar sizi nasıl ve hangi yönde tetikledi?
Farklı ülkelerde yaptığım seyahatlerden yakalanan fotoğraflar, hayal gücümü tetikledi. Bu çeşitli anıları resimlere dönüştürmek, genellikle sanatsal yolculuğumu beklenmedik yönlere götürdü. Her bir görüntü benzersiz bir öz taşıyordu, beni keşfetmeye ve onları zaman zaman beni bile şaşırtacak şekillerde yorumlamaya teşvik etti.
“Doğa söz konusu olduğunda, kendi varlığıma dair bir hissiyat duyarım. Zaman ve mekânın sınırlarına tabi olmayan, sonsuza kadar süren anlar vardır,” diyorsunuz. Doğanın eserlerinizdeki görünümü ve sizdeki hissiyatına nasıl yaklaşmak gerekir?
Doğa benim için varoluşla derin bir bağlantıyı temsil eder – sınırları aşan, zamansız bir alan. Sanatımda doğa, her şeyi kuşatan ve özünü yansıtan bir şekilde var olur. Bu, sonsuz anların derinden kişisel bir yansıması ve her zaman ilham veren bir ilahidir.
Eserlerinizin genel olarak bir ânı resmettiği, ancak bu ânların sizin de belirttiğiniz gibi “sonsuza dek sürecek” bir değere sahip olduğu söylenebilir. Peki bu ânları resmederken nasıl hareket ediyor, bu ânlara nasıl karar veriyorsunuz?
Sonsuza dek sürecek bu anları resmederken geçici değil, zamansız olan yanlarını vurgulamaya odaklanıyorum. Konuşmalar, bakışlar, sessiz düşünceler gibi sahneleri seçerken, evrensel bir bağ kurulabilecek anları seçiyorum. Bu anları ölçülemez kılan şeyi yakalamak önemli; herkesin zaman ve mekânın ötesinde bağ kurabileceği bir yanı olmalı. Amacım her sahnede zamansızlık hissiyatı oluşturmak.
Sergide yer alan işlerinizde hayali olan ile figüratif olanı birleştiriyor ve ortaya başka türden bir dünya çıkarıyorsunuz. “Zihnin Bahçesi”ni biçimlendiren bu figüratif yaklaşımı nasıl geliştirdiniz?
Benim figüratif yaklaşımım zamanla organik bir şekilde gelişti, hayal gücü ile gerçeklik arasındaki etkileşimi keşfederken. Bu zıt unsurların sorunsuzca bir arada var olduğu bir ritim buldum ve bunlar, bu serginin benzersiz atmosferini şekillendirdi.
Resimlerinizde uzaklara bakan, kimi noktada birbirleri ile ayaküstü sohbete dalan, uzanan, dinlenen birçok figür var. Ancak hemen her şey “çılgın kalabalıktan uzak”ta vuku buluyor. Eserlerinizde yer alan figürlerdeki bu dinginlik ve huzurun arka planında ne tür bir düşünceden söz edilebilir?
Sürekli hareket halindeki bir dünyada, içe dönme, fırtınanın arasında bir mola için evrensel bir özlem var. Meşgul bir yerde sessiz bir nokta bulmak ve koşuşturmadan bir ara vermek gibi. Her şey etrafımızda kaotik görünse bile içsel huzuru bulmakla ilgili.
Tercih ettiğiniz düz renk yüzey kullanımları ve pastel tonlar, sergide bütünlüklü bir atmosfer geliştirmesi bakımından oldukça anlamlı. Pastel tonlar ve düz renk yüzey kullanımları, serginin atmosferini belirlemede ve bu yeni seriyi bütünlüklü kılmada size nasıl bir alan açtı?
Renk ve ton seçimim, güçlü bir bağlantı hissiyatı oluşturur ve uyumlu bir görsel anlatı oluşturmayı amaçlar. Aynı zamanda masum bir atmosfer oluştururken izleyicilere kendi hikâyelerini katma fırsatı verir. Bu katkılar, kişilerin algılarına ve kişisel yaşam yolculuklarına dayalı anlam katmanları ekler.