Konu ne zaman sanat olsa, söz dönüp dolaşıp sanatın konusunun insan olduğuna gelir. Mağara resimlerinden beri sayısını bilmediğimiz bin yıllar boyunca insanlar iz bırakabildikleri her yüzeye sevinçlerini, korkularını, üzüntülerini, hayallerini ve hayalkırıklıklarını; sözle anlatamayacakları, yazıyla ifade edemeyecekleri milyon çeşit duygularını aktarmışlardır. Yıllar geçmiş, malzemeler değişmiş, yeni anlatım biçimleri bulunmuş, konular çeşitlenmiş, çoğalmış ama insan, her zaman sanatın merkezinde kalmıştır. Çünkü sanat insana, insan olmaya dairdir. Bu nedenle de tarih boyunca insanlığın geçirdiği tüm merhalelerin; savaşların, kıyımların, güç ve iktidar hırslarının, refahın ve sefaletin, adaletsizliklerin ve de mücadelelerin birey üzerinde bıraktığı etkiler ve yaşamı algılama biçimindeki dönüşüm, sanat yapıtına yansımıştır. Tarihler, coğrafyalar, kültürler ve olaylar değiştikçe sanatın görünümü de değişmiş; ancak insanın özüne dair haller; aşk, tutku, sevgi, nefret, haset, kibir ve daha binlerce duygu sanat yapıtlarında anlatılmaya devam etmiştir.
Çağlar boyu görsel ideolojinin belirleyicisi olarak ayrıcalıklı bir yeri olan resim sanatı, sürekli biçim değiştirip yeni görünümlere bürünse de içinde barındırdığı insani öz nedeniyle figüratif anlatım her zaman önemini korumuştur. Günümüzde de insanı doğrudan ilgilendiren her türlü sorunsal figüratif resmin konusu olmaya devam etmektedir. Resim ve heykel gibi geleneksel sanat pratiklerinin yanında dijital teknolojilerin de gelişmesiyle birlikte yaygınlık kazanan yeni kategoriler 2000’li yıllarda Türkiye’deki sanat ortamının çoğul bir görünüme bürünmesine neden olmuştur. Disiplinlerarası uygulamaların da çoğaldığı günümüzde yüzeye farklı müdahalelerle yapılan uygulamalar resim sanatının yüzey estetiğine doğru evrilmesine yol açmıştır. Ancak modernizmin içe dönük ‘formalist kast’ını uzun süre önce aşan Postmodern algı, sanat üretiminin -hiç bir biçimsel anlayış ve üslubun diğerinden daha üstün olmadığı- demokratik bir yapıya doğru evrilmesine olanak sağlamıştır.
Aynı anda ve bireysel olarak üretilen klasik, gerçekçi, romantik, fantastik, izlenimci, kübist, sürrealist, soyut yada pop anlayıştaki resim pratikleri de günümüzde bu demokratik ve çoklu yapıya katkı sunmaktadır. Öte yandan yüzey problemleri ve estetik kaygıların sanat üretimini düşünsel mecradan uzaklaştırması ve pentürün çekim gücüne kapılarak yapıtın biricikliğine teslim olma kaygıları, ‘kavramsal resim sanatı’ olarak tanımlanan yeni bir kategorinin oluşmasına neden olmuştur. Multidisipliner üretim anlayışı ile resim sanatının tarihsel birikimini bir araya getirmeye yönelik çabalar, resimsel olmayan bir resim anlayışını gündeme getirmiştir. Ancak resim sanatının çağdaşlığı her durumda biçimsel yenilenme ile açıklanabilecek bir olgu değildir. Çağdaş resim sanatının parametrelerini belirlemeye yönelik sorgulamalar, dil ve anlam arasındaki ilişkinin dönüşümüne odaklanmıştır.
Dili kapalı bir sistem olarak gören yapısalcı yaklaşımlara meydan okuyan çağdaş sanat pratikleri, Derrida’nın dilin çoğul anlam üretme potansiyeline yönelik görüşlerinden ivme kazanmıştır. Dilin belirsizleşmesi sanat yapıtının anlamını da muğlak bir zemine kaydırmıştır. Yapıbozumcu bir farkındalıkla dil ve iletişimin doğasına yönelen sorgulamalar, sanat yapıtında gönderge-gösteren-gösterge-gösterilen arasındaki tekabüliyet ilişkisini yıkmaya odaklanmıştır. Bunun sonucu olarak imgenin bir anlama işaret etme zorunluluğu ortadan kalkmıştır. Öte yandan sanatçının kendisini klasik anlatımcı olarak konumlandırdığı yapıtlarda kullanılan yapıbozum yöntemi eğretileme ve ironinin okunmasını kolaylaştırmaktadır
Klasik öğretiyi takip eden pek çok sanatçı, resim yüzeyinde imgenin kurgulanması bağlamında geleneksel olanı, kendi konumunu değiştirmek suretiyle aşmayı başarmıştır. Sanatçı artık ne dışarıdan bakan bir gözlemci ne de düz bir hikaye anlatıcısı değildir. Çağdaş sanatçı, resim yüzeyinde kendini nesneleştirdiği ölçüde çağdaşlığı yakalamış görünmektedir. Bu yüzey, içsel deneyimlerin dışavurum aracına dönüşürken yakın geçmişin gerçekçilik anlayışı yerini öznel gerçekliklere bırakmıştır. Artık sergilenen, ne ustalalıktır ne idealize edilmiş bir suret. Parçalanmış kimlikler üzerinden izleyicinin belirsizlik, çeşitlilik, heterojenlik, karmaşıklık, görecelik ve parçalanmışlık kavramları ile yüzleşmesi istenir. Kuşkusuz bunda büyük anlatıları reddeden postmodern teorilerin etkisi vardır.
İdeolojilerin perspektifinden gerçekliği anlamaktan vazgeçen sanatçı/birey kendisine dayatılan gerçekliği yansıtmak yerine yapıtında kendi gerçekliğini kurgulamaya başlamıştır. Bunun sonucu olarak da kendi kişisel hikayesine, sıradan olaylara ve büyük bir hızla akıp giden yaşamın içinde gözden kaçan, farkedilmeyen ayrıntılara odaklanmıştır. Bu durum sanat üretimine sınırsız bir konu zenginliği olarak yansımış ve insanı ilgilendiren her türlü mesele öznel bakış açılarıyla yeniden kurgulanmıştır.
20 Mayıs – 10 Haziran 2020 tarihleri arasında Galeri Soyut’ta izleyicilerle buluşacak olan “Figür-Yorum” isimli karma sergi, ülkemizde figüratif resim alanında üretim yapan genç sanatçılarla değerli ustaları bir araya getiriyor. ‘İnsan’ı merkeze alarak gerçekleştirdikleri yapıtlarında özgün bir biçim dili geliştirmiş olan bu sanatçıların hepsi de tuval üzerinde kendilerine sunulan gerçeği değil, kendi gerçekliklerini kurgularken eski ustalardan ayrılıyorlar. Büyük hikayeler ya da üst anlatılara yönelmektense sıradan olanı hayatın içinde gözden kaçan ayrıntıları büyük bir samimiyetle dile getiriyorlar.
Meryem Uzunoğlu