Yeni kurallar ve yeni şifrelerle, zorlu ama heyecan verici günler kültür sanat dünyasını bekliyor. İletişim ve dayanışma, bu günlerde her zamankinden daha çok anlam kazanıyor ve salgın sonrası dönem belli ki eskinin alışkanlıklarının tortularıyla değil, taze yaklaşımlarla biçimleniyor.
Pandemi Sırasında Kültür-Sanatın Birleştirici Gücü ve Alanın İhtiyaçları adlı raporunuz yayınlandı. Raporda çok önemli ipuçları var; dünyadan örneklerle başlayalım isterim. Yapılıp edilenlere baktığınızda pandemiyle karşılaşan ülkeler kültür sanata destek noktasında hızlı harekete geçti mi? Refleksler kuvvetli miydi yeterince?
Özlem Ece: Ülkeleri sınırlarını kapatmaya zorlayan bu dönemde, kültür-sanat ve yaratıcılık bir kez daha kültürlerarası iletişimin ve etkileşimin temelinde yer aldı. Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü, koronavirüsle mücadelede kamuda farkındalık sağlayabilmek için en kritik araçlardan birinin yaratıcılık olduğunu ortaya koydu. Pek çok sanatçı ve küratör sanatsal ifadenin gücünü kriz ortamında topluma destek sağlamak için kullandı, tasarımcılar atölyelerini dönüştürerek acil ihtiyaçları karşılamak için yaratıcı çözüm yolları geliştirdi.
Milyarlarca insanın birbirinden fiziksel olarak ayrıldığı, büyük endişe ve belirsizlikler barındıran bu zamanlarda tüm dünyada kültürel hayatı canlı tutan sanatçıları ve kültür kurumlarını desteklemek üzere kısa ve uzun vadeli önlemler hızla açıklanmaya başlandı.
Araştırmamızda, farklı ülkelerin kültür yönetimi modellerine uygun şekilde ortaya koydukları destek mekanizmalarını birkaç ana başlık altında topladık. Bu başlıkları kültür-sanat sektörü ve yaratıcı endüstrilere yönelik olarak oluşturulan krediler ve fonlar; bağımsız sanatçı, tasarımcı ve kültür çalışanlarına sağlanan kolaylıklar ve maddi destekler; salgın sırasında yapılacak sanatsal üretimlere yönelik teşvikler ve kültür-sanat sektörü özelinde yürütülen bilgilendirme ve savunuculuk faaliyetleri olarak sıralayabiliriz.
Birkaç somut örnek verebilir misiniz?
Avrupa ülkeleri içinde krizi oldukça ağır bir bilanço ile yaşayan İtalya’da dahi hükümetin, kültür-sanat ve turizm sektörleri için 130 milyon avro tutarında bir destek ayıracağını açıklaması konuya verilen önceliği göstermesi açısından önemli bir gösterge. Aynı şekilde, Hollanda merkezli Avrupa Kültür Vakfı’nın, 27 Nisan’da ilk tur başvurularını sonuçlandırdığı Dayanışma Kültürü Fonu (Culture of Solidarity Fund) ile dayanışma kültürünü kuvvetlendirecek yaratıcılık temelli projeleri desteklemesi de bu konuda özellikle Avrupa’daki reflekslerin kuvvetli olduğunun ipuçlarını veriyor.
“Geçici bir aksaklık değil, tamamen farklı bir yaşam tarzının başlangıcı” ifadesini kullanıyorsunuz raporda, pandemi her sektörü değiştirip dönüştürdüğü gibi kültür sanatı da değiştiriyor diyebilir miyiz? Yeni yaşam tarzında kültür ve sanatın yeri ne kadar olacak? Sosyalleşme, mesafelenme bağlamında yeni yöntemlerin arayışına mı girmeliyiz?
Ö.E: Bu ifadenin sahibi MIT Technology Review’un baş editörü Gideon Lichfield. Türkçe çevirisi vesaire.org’da yayımlanan bu makalede, sosyal mesafelenmeye ilişkin en az kısıtlayıcı senaryolarda bile bundan sonra zamanımızın yarısını eve kapanarak geçireceğimizin öngörüldüğü anlatılıyor. “Geçici bir aksaklık değil, tamamen farklı bir yaşam tarzının başlangıcı” olarak ifade edilen de bu… Sürecin bize neler göstereceğini tam olarak bilemesek de bu kapalı yaşamın sürdürülebilir olmaması nedeniyle kültür ve sanat hayatının da kısa ve orta vadeli yeni düzenlemelerle, insanların bir araya gelme ihtiyacına cevap vermeye çalışacağını biliyoruz. Kültürel mekânların ve izleyici kabul koşullarının fiziksel olarak yeniden düzenlenmesinden sahne üzerindeki gösterilerin süresine ve yöntemine, kamusal alanlardaki çeşitli hijyen tedbirlerinden etkinliklerin rezervasyon ve biletleme sistemlerine kadar bütün ayrıntıların yeniden gözden geçirilmesi gerekecek.
En temel özelliklerinden biri insanları bir araya getirmek olan kültür-sanat alanı bu koşullar altında çok zor bir dönemden geçse de yeni ve yaratıcı çözümlerle kendi geleceğini de şekillendirecek. Ancak bu sürecin en az zararla atlatılabilmesi için bütün bu yeni önlemlerin hayata geçirilmesine destek olacak mekanizmaların kamu ve özel sektör aracılığıyla hızla oluşturulması şart.
“Post-pandemi döneminin şifreleri: sadelik, tasarım, dayanışma ve tasarruf.” Kültür Sanat İhtisas Komitesi olarak yaptığımız toplantımızda aldığım notlardan biri de bu ifadenizdi. Sanat formlarında bu şifrelerin yansımasını görüyor muyuz, görecek miyiz yakın zamanda sizce?
Görgün Taner: Evet, bu sürecin ardından her alanda tasarruf, sadeleşme, dayanışma ve yaratıcılığın ön plana çıkacağını düşünüyorum. Sanat dünyası ve sanat formları da bundan nasibini alacak elbette. Şu anda kültür sanat üretimi ve tüketimi dijital alan dışında hız kesmiş durumda ve ekonomik olarak büyük bir darbe aldı. Bu dönemi atlatırken ve yeni sistemler üretirken tasarruf ve sadeleşme bir tercih değil, zorunluluk olacak. En azından bir süre çok büyük prodüksiyonlu konserler, oyunlar, etkinlikler göremeyeceğiz muhtemelen. Uluslararası seyahat kısıtlamaları, insanların daha az seyahat etmeyi tercih etmesi gibi pek çok faktör bu tür büyük organizasyonları etkileyecek. Yakın tarihte benzeri görülmeyen ve kültür-sanatın tüm paydaşlarını etkileyen böyle bir dönemin dayanışma olmadan atlatılamayacağı görünüyor ve bunun ilk çalışmaları da hayata geçmeye başlıyor.
Sanat fuarlarının değişim ve dönüşümüyle ilgili neler düşünüyorsunuz? Gösterişli açılışlar yerini sanal buluşmalara bırakır mı yoksa normale dönüş eski günlerin alışkanlıklarını da diriltir mi?
G.T: Dediğim gibi post-pandemi süreci, sadelik ve tasarrufun öne çıkacağı bir dönem olacak. Bu sene gösterişli açılışlar görmemiz çok olası değil. Hatta belki seneye bile… Şu sıralar çok alıştığımız sanal buluşmalar artık hayatımızın daha fazla içinde yer alacak. Bir süre dijital ve fiziksel etkinlikler birlikte yürüyecek belki. Ama bir taraftan da her şeye çok çabuk alışabildiğimizi de bir kez daha görmüş olduk. Dolayısıyla aşı bulunduktan sonra ya da eğri artık iyice düşüşe geçtikten sonra normale dönüş sürecinde eski alışkanlıklarımız hızlıca dirilebilir de. Bu noktada bilim kurulunun ve yetkililerin bir düzenleme getirmesi ve kuruluşların da o kuralları uygulaması gerekecek. Ne ölçüde büyük / kalabalık etkinlikler yapılabilecek, bir etkinlik salonuna kaç kişi alınacak, kaç kişi sırada bekleyecek, girişler çıkışlar nasıl olacak, oturma düzeni nasıl olacak… Tüm bunlar kurumların inisiyatifine bırakabilecek şeyler değil, böyle bir geri dönüş planlaması mutlaka yapılacaktır ve kurumlar da ona uyacaktır diye düşünüyorum.
Rapora dönmek isterim. Bireysel bağışçıların bu dönemde desteklerine devam etmesi önemli, raporda vurguluyorsunuz. Bu konuyu açar mısınız?
Ö.E: Türkiye’de yardımseverlik büyük oranda ihtiyaç sahiplerine doğrudan maddi yardımda bulunmak olarak algılanıyor. Hâl böyle olunca hem bireysel hem kurumsal olarak öncelikler arasında ilk sıralara giremeyen kültür ve sanat alanı, ekonomik hassasiyet dönemlerinden her zaman ilk ve en çok etkilenen alan oluyor. Hâlbuki gerçek bir toplumsal dönüşüm ve gelişim için kültür ve sanat aslında çok temel bir ihtiyaç.
Bu nedenle, bireysel bağışçıların, doğrudan veya kültür kurumları aracılığıyla verecekleri destekler ile özellikle genç sanatçılar, tasarımcılar ve kültür profesyonellerinin gelişimine katkılarını bu zor dönemde devam ettirmeleri büyük önem taşıyor.
Sanatsevere bu dönemde düşen nedir peki?
Ö.E: İKSV’nin uzun yıllardır devam eden Lale Kart üyelik programının yanı sıra, Kültür Politikaları Çalışmaları bölümünün içerik ortaklığında Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirilen Kültür-Sanat Fonu gibi örneklerin bu zor dönemlerde daha da önem kazanacağı aşikâr. Sanatseverlerin, dayanışma ruhunu ve iyi olma halini pekiştirecek, kapsayıcı sanatsal projelerin desteklenmesine aracılık etmeleri, sınırlı kaynakları nedeniyle halihazırda kırılgan bir yapıya sahip olan kültür-sanat alanının yaşamına devam etmesi yolunda en önemli adım olacaktır.
Sosyal medyanın doğru ve etkili kullanımı da bu dönemde üzerinde durulan bir mesele haline geldi tüm kültür sanat oyuncuları için. Bu konuyla ilgili ne söylemek isterseniz, kültür sanat aktörlerinin görünürlüğü ve etkileşimi yeterli mi sosyal medyada? Beklentiler arasında bu konu da var raporda.
G.T: Kültür sanat çevreleri, evlerde kalmanın bir sorumluluk halini aldığı şartlara hızla cevap verdi ve hem Türkiye’de hem de dünyada pek çok kültür kurumu arşivlerini dijital olarak izleyiciye açtı; birçok müzisyen sosyal medya kanallarında konserler verdi, tiyatro toplulukları oyunlarını dijital ortamda oynadı. Araştırmalar bugünlerde internette günlük ortalama 7 saat, sosyal medyada ise yaklaşık 3 saat geçirildiğini gösteriyor. Doğal olarak sosyal ve dijital medyanın kurumların gündemindeki yeri de değişti. Dijital platformlardaki sanatsal faaliyetler, çocukların, gençlerin, yetişkinlerin iyi vakit geçirmelerine, iyi hissetmelerine yardımcı oldu. Bu süreçte kültür sanat aktörlerinin görünürlüğü kesinlikle arttı. İKSV’nin sosyal medya hesaplarında da kayda değer takipçi ve etkileşim artışı gözlemledik. Fakat daha çok kişiye ulaşabilir, ulaşmalı. Bunu sadece İKSV için değil bütün kültür kurumları için söylüyorum.
Son olarak, kültür endüstrileri arasında dayanışma şu ana kadar nasıldı, iyi bir sınav verdi mi kurumlar? Peki ya dünyayla bağımız ve iletişimimiz istenilen düzeyde mi? Birbirimizin sorunlarından yeterince haberdar mıyız?
G.T: Pandemi süreci herkes için, kişiler için de kurumlar için de, bir şok etkisi yarattı ilk etapta. Bunu yavaş yavaş anlama ve kabullenme süreçleri takip etti. Bundan sonraki aşamada artık hep birlikte bir ortak akılla harekete geçme vakti geliyor. Bu dönemde bilgi paylaşımı, güçlü iletişim ve bir ortak akıl ortaya çıkarmak çok önemli. Türkiye’deki kültürel paydaşların mutlaka bir arada çalışarak çözüm üretmesi gerekiyor. Çünkü birimizin iyileşmesi hepimizin iyileşmesine bağlı; bu da dayanışmayla mümkün. Biz de bu anlamda adımlarımızı atıyor, yeni ortak projeler geliştiriyoruz. Çok yakında ayrıntılarını da duyacaksınız. Küresel ölçekte de gereklilikler aynı. Bütün dünya içe döndü; tüm ülkeler, sınırların da kapanmasıyla bir anlamda içe kapandı. Ama bunun böyle sürmeyeceğine, önümüzdeki dönemde bu süreçten dayanışma ve bilgi paylaşımıyla, birlikte hareket ederek çıkacağımıza inanıyorum.
KORONA DÖNEMİNDE IKSV
*Geçen yıl film festivalinde özel bir gösterimle ilk defa seyirciyle buluşan Leyla Gencer: La Diva Turca belgeseli YouTube’da erişime açıldı. İzlenme sayısı 60 bini geçti.
*İstanbul Tiyatro Festivali’nin yapımcılığını üstlendiği, Haldun Taner’i tanıtan Ve Perde! belgeseli YouTube’da paylaşıldı. İzlenme sayısı 25 binin üzerinde.
*Genco Erkal’ın tasarlayıp yönettiği ve oynadığı 2002 tarihli Nâzım’a Armağan oyunun kaydı YouTube kanalında yaklaşık 75 bin kişi tarafından izlendi.
* IKSV dijital içerik yayımlamaya ve üretmeye devam ediyor.