“Malum ve meşhur hoyratlığımız içinde her şeyi yağmaladığımız gibi koleksiyonları da zaman zaman yağmalıyoruz. Toplumsal planda hiçbir önemi ve gerçekliği yok koleksiyonların. Bu manasızlığı şimdi koleksiyon sergileri yaparak aşmak ve koleksiyonların kamusal kültürel yanlarına dikkat çekmek istiyoruz.”
Contemporary Istanbul’un bu yılki ziyaretçileri, “Recent Acquisitions” adlı heyecan verici bir bölümle karşılaşacaklar. Türk koleksiyonerlerin koleksiyonlarından eserler sergilenecek olan bu bölüm, fuarın en çok merak edilen işlerinden. “Bilinmez ve üstünde yeterince düşünülmez ama esasen her sanat yapıtı kamunundur” diyen küratör Hasan Bülent Kahraman’la sergiyi konuştuk.
“Recent Acquisitions I” sergisinin fuardaki varlığı neden önemli?
Önemli, çünkü özünde koleksiyonerlerle galerileri ve yapıtları bir araya getirme amacını taşıyan fuarın, bu hedefini doğruluyor. Ama ondan daha da ileri bir maksadı var. Koleksiyon aslında koleksiyonerin oluşturduğu kamusal bir birikimdir. Bir kuşak sonra artık o koleksiyon kamuya mal olur. Bilinmez ve üstünde yeterince düşünülmez ama gerçek budur. Sanatçı biyografilerinin, sanat tarihinin yazımı arttıkça, bu gerçek daha da öne çıkar. Bir tek yapıt bile önemlidir. Günü gelir, bir yapıt her şeyin anahtarı olur. O yapıtı gizlemeyi de kimse istemez. Yani “Recent Acquisitions” bu yanıyla bizde hiç değinilmemiş bir olguyu gündeme taşıyacak.
Bu fuar yabancıları da ağırlıyor. O anlamda da önemi var serginin, değil mi?
Bir etkileşim doğacak. Onlar Türk koleksiyonerinin neler aldığını, biriktirdiğini, nelere ilgi duyduğunu görecek. Biz de sergi sonrasında bir profil izleyeceğiz. Sanat dünyasının öteki kanadı nelere bakıyor bunu anlayacağız. Ortaya çok etkileyici bir sonuç da çıkabilir, çok hayal kırıcı bir sonuç da. Önemli olan bilgi ve gerçektir. Bu bir kültür etkileşimidir. Bir kültür problematiği olduğu için ben işin bu yanıyla daha fazla ilgileniyorum. Kültürel tarihimiz açısından ilginç, önemli ve çarpıcı bir sergi olacak. Gelecekte koleksiyonlarımızın tarihini yazacaklar için bir mihenk taşı diyelim.
Koleksiyonerler sergilenecek eserleri kendileri mi seçiyor, ya da onlara kavramsal bir çerçeve sunuluyor mu?
Sergilenecek eserleri koleksiyonerler seçiyor. Hiçbir sınırlama getirmiyoruz. Son edindikleri iki yapıtı veriyorlar bize. Hiçbir kavramsal çerçeve de yok. Tamamen özgürler. Onlar yapıtları sunduktan sonra ben onları bir araya getirip, birbirinden koparıp, yeniden birleştirip belli bir kavramsal çerçeve içinde düzenledim ve sergiyi oluşturdum.
Seçki süreci nasıl ilerliyor?
Eğer ellerinde ikiden fazla yapıt varsa, seçeceğimiz esere beraber karar veriyoruz. Aynı sanatçıların yapıtları farklı koleksiyonerler tarafından verilmesin istiyorum. Tek müdahalem bu. Gerisi zaten benim işim.
Koleksiyonerlerin alım tercihlerini görmek, sanatçının üretimini de etkiler mi? Yaratıcılığa balta vurma ihtimali de doğurur mu?
Ne etkiler ne de balta vurur. Sanatçıyı kim sanıyoruz? Bunlardan etkilenecek kişi mi? Sanatçı bildiğini okuyan insandır. İyi veya kötü bir sanatçıdır. O başka bir meseledir. Ama her sanatçı kendisidir ve kendi yapıtını ortaya koyar. Sanat tarihinde, piyasa doğrultusunda hareket eden çok önemli isimleri mevcut. Hatta bugün, Türkiye’de de mevcut. O sanatçılar kendilerini olmadık işlerle gösteriyor. Ama bundan bize ne? Ne ifade eder o çaba? Yapıt ortadadır ve yapıt konuşur. Gene de Türkiye’deki koleksiyonerlerin aldıklarına bakarak kendisine yön verecek sanatçı tanımıyorum. Kaldı ki, son derecede çoğulcu bir sanat dünyamız var. Hele gençler, hele daha kavramsal çalışanlar, hele küçük ve ayrıksı galerilerde yapıtlarını gösterenler. Onlar bakımından bu gerçek daha da sabittir.
Sizce koleksiyonerlerin sahip olması gereken nitelikler nelerdir?
Eğitim ve bilinç asıl faktörlerdir. Yeni kuşak daha mı bilinçli, bilemem. Ama bir önceki kuşak her şeye kendisi karar verdi. Şimdi yavaş yavaş bu anlayışın dışına çıkılıyor. Doğrusu da o. Yine de ben Türkiye’deki sanat tarihinin hem bilinmediği hem yazılmadığı kanısındayım. Tarihin olmadığı durumda, bilinçten nasıl söz edelim? Şeker Ahmet Paşa’yla Halil Paşa’nın ilişkisini bilmiyoruz. Orhan Peker’le Neşe Erdok arasındaki fark nedir? Ömer Uluç’un resmiyle Adnan Çoker’in resmi arasında Çin Seddi var mı? Bunlar hakkında bilgi olmayınca ne bileyim Fırat Özgür’ü veya Ansen’i? ya da Nilbar Güreş’i nereye yaslayacağız? Onlar eğer bu birikime değil başka kaynaklara bakıyorsa o zaman da oturup onları gözden geçirmek gerekir.
Bu sergide Türkiye’deki sanat koleksiyonerliğinin geçirdiği dönüşümle ilgili ne tür tartışmalar ortaya atmak istiyorsunuz?
Otuz beş yıldır bu dünyanın içindeyim. Birçok kitap yazdım. Birçok sorunsala değindim. Bu da onlardan biri. Koleksiyonerliğin dönüşümü büyük bir konudur ve bizde incelenmemiştir, el bile sürülmemiştir. Ancak onlar bilinince, iyi ya da kötü, bu çok önemsenen “dönüşüm” meselesi ele alınabilir. Analitik bakmak gerek. Bourdieu var değil mi? Onu şu veya bu şekilde içermeyen bir koleksiyonerlik tartışması olamaz, çünkü neticede bir sosyolojiden bahsediyoruz. İşte size bir tartışma konusu.
YEREL SANAT ALICILARI ÜZERİNE
Türkiye’deki koleksiyoner de gelişiyor. Daha kavramsal yapıtlara nispeten uzak duran, hâlâ modernleri almakta direnen bir koleksiyoner kitlesi var. Henüz aradığımız “o” koleksiyoneri çok az görüyoruz. Bir ara yerli sanat almayı bıraktığını, yabancı sanata yatırım yapacağını söyledi koleksiyonerler. Nedenleri belliydi ama yanlıştı bu tutum. Yabancı sanatçıları almak sandığımızdan daha önemlidir.
KOLEKSİYONERLERİN EKSİKLERİ NELER?
Koleksiyonerlerimizin niyetleri var ama çok büyük eksikleri de var. Bilinç her şeyin ötesindedir. Onları tamamlamaları gerekiyor. Bu işin tarihi sanatımızın tarihinden daha kısa. Daha hızlı yol alabilirdik. Yapmadık. Çeşitlilik şart ve en büyük sorun da bu. Bir de koleksiyonerlerimiz biraz etrafa danışsa, profesyonel danışmanlarla hareket etse daha doğru iş yapacak. Sanat bugün bir bilgi nesnesi. Çok uzun zamandır böyle. Bizim koleksiyonerlerimiz işin bu yanını önemsemiyor. Zevkini esas sayıyor. Ama zevk bir süre sonra alışkanlığa döner ve konformizm yaratır. O da koleksiyonerlik gibi bir alanda büyük zafiyettir. Kaldı ki, mesela “Şu sanatçıyı izlerim, alırım.” diyen bir koleksiyonerimiz de yok. Son derecede eklektik koleksiyonlar var. Koleksiyonlarını daha cesur bir şekilde sergilemeleriyse şart. Katalog yapmalılar. Sergiler düzenlemeliler. Neyse ki bu yönde çabalar başladı. Ve onlar çok değerli girişimler. Son dönemde Erol Tabanca’nın, Sarp Evliyagil’in çabaları çok önemli. Elgiz’in girişimleri sanat tarihinde bir çığır açmıştır. Bunlar daha da yaygınlaşmalı.
TÜRK KOLEKSİYONERLER TARİHİ
Eğer bir yerel koleksiyonerler tarihi yazımı söz konusu olacaksa 1980’lere falan geri gitmek gerekir. O tarih bile daha dün sayılır aslında. Öncesi var mı? Bilmiyoruz. Yahşi Baraz en eski galericimiz. Bu tarihi toparlamaya çalışıyor. 45 yıldır galerisi var. Öncesi ne? 1930’larda koleksiyonerler kimlerdi? Peki 1830’larda? Yok bu tarih. Gerisi için ne söylesek spekülasyon olur.