Johan Inger’in “Carmen”i

//

Zorlu PSM’de 24-25 Eylül akşamlarında sahnelenen Compañía Nacional de Danza de España‘nın “Carmen”i, Bizet’nin ünlü eserini yeni ve farklı bir yorumuyla izleyiciyle buluşturdu. Orijinal romanın yeniden yorumlanarak ve yerel kökenli estetiklerden kaçınarak, genç bir izleyicinin gözünden tanık olunan bir hikayeye dönüştürüldüğü projede, dansçılar da performans boyunca zeminin değiştiği üçgen formda sette seyirci karşısındaydı.

Sanat ekibinde David Delfín (kostüm tasarımı), Gregor Acuña-Pohl (dramaturji), Curt Allen Wilmer (set tasarımı), Tom Visser (ışık tasarımı) ve Marc Álvarez’in de aralarında yer aldığı sanatçıların yer aldığı “Carmen Compañía Nacional de Danza de España”nın koreografisinde ise İsveçli koreograf Johan Inger imzası vardı.  Johan Inger ile “Carmen”in bu yenilikçi yorumunu, projelerini ve pandeminin etkilerini konuştuk.

Fotoğraf: Cem Gültepe
  • Carmen’in mekandan ya da kişilerden bağımsız, daha evrensel bir versiyonunu sahneye koyuyorsunuz, projeye dair vizyonunuzu paylaşır mısınız?

“Carmen”in ‘evrensel’liği oradaki drama, durum ya da problemin evrensel olmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle somut olarak bir yere yerleştirmek istemedim. Bu yüzden senografi somut bir alan yaratmaktansa, alanlar ileri sürüyor, o hissi veriyor. Tabii bir ölçüde de İspanya’ya yerleştirmek istedim. O yüzden, bence, kıyafetler bir noktada İspanyol renklerini yansıtıyor.

Fotoğraf: Cem Gültepe

“Feminist Bir Kadın Kahraman”

  • Carmen çok kez uyarlanan ve her defasında farklı ülkelerden, yaş gruplarından izleyiciyle bağ kurmayı başaran ikonik bir eser. Sizce onu özel kılan ne?

Evet, gerçekten de birçok farklı sebepten dolayı ikonik bir iş. Öncelikle, problem, bir adamın hakkı olarak gördüğü bir şeyin gerçekleşmemesi ve bu sebeple birinin canını alması, tüm kültür ve ülkelerde kadın-erkek arasında geçerli evrensel bir problem. Öte yandan, Carmen bence birçok kişi için bir kadın kahraman, rol model. Bir feminist. Açık bir karakter, cinselliği de öyle. Ne yapmak istediğine, kiminle birlikte olmak istediğine kendi karar veriyor. Bedenine sahip çıkıyor, kendine ait olduğunu, onunla dilediğini yapabileceğini ileri sürüyor ve bu her zaman hayranlık verici… Onu feminist kılan bir yönü de tütün fabrikasında çalışıp para kazanan ilk kadın işçilerden biri olması. Evde, ailesi ve çocuklarıyla oturup bir gelir elde etmemek yerine, tütün fabrikasında ücret karşılığı çalışarak bir özgürlük kazanmış oldu.

Fotoğraf: Cem Gültepe

Aile İçi Şiddet Problemi

  • Sizin ‘Carmen’ininizi diğer adaptasyonlardan farklı kılan özel yanları neler?

Bu uyarlamayı farklı kılan, aile içi/ev içi şiddet problemine odaklanmaya karar vermemiz. Sorumuz “Nasıl başlar?” ve “Nerede Biter?” idi. Bizim teorimizse; çocukken eğer aile içi şiddete maruz kalınırsa, bu davranışı yineleme ya da bu davranışı kabul etme olasılığı daha fazla oluyor. Bu nedenle de bir anlamda masum bir erkek çocuğunu yerleştirdik. Hikaye ilerledikçe ve Don Jose ile Carmen’in yolculuğu sürdükçe, bu ‘çocuk’ deneyimlerinin etkisinde kalıyor ve soru şu: “Şiddet zincirini kırmaya başarabilecek mi?” Ne zaman ve nasıl durdurabiliriz?… Bence bu yönüyle farklıydı, Carmen’in ‘ailevi durum’ bölümüne daha fazla odaklandık.

Fotoğraf: Cem Gültepe

Don Jose, Carmen ve Küçük Çocuğun Üçgeni

  • Sahnede bir eşkenar üçgen görüyoruz. Bu şekil neyi sembolize ediyor, anlatıyı hangi açılardan destekliyor?

Set tasarımcımıza çok farklı alanlar, bir anlamda soyut alanlar yaratmak istediğimi söylemiştim. Dramatik olarak sunduğumuzda bu fikirle geldi. Çünkü bir ‘üçgen’in dramasını; Don Jose, Carmen ve o küçük erkek çocuğunun arasındaki dramayı anlattığımızı fark etti. Buradan hareketle de üçü arasındaki dramayı cisimlendiren üç farklı köşesi olan üçgen formlu şekilleri yarattı.

İlginizi çekebilir:  Mart Seçkisini Açıkladı
Fotoğraf: Cem Gültepe
  • Carmen üzerinde çalışırken sizin için anahtar kelimeler neler oldu? Seyircide nasıl hisler yaratmayı düşünüyordunuz?

Anahtar sözcüklerim şunlardı: Ben hem eğlenmek hem de duygulanmak, etkilenmek istiyordum. Gülmek istiyorum, ağlamak istiyorum, izlemek ister miyim diye düşünmek istiyorum… Yaratmayı seviyorum. Yönetmeyi başarabilirsem ve şanslıysam yolculuklar yaratıyorum; hayatın küçük okları gibi, hayatın her duygusunu barındıran oklar… Bir eserde tüm renkleri, farklı hisleri, duyguları görmek istiyorum.

“Carmen’in Muhafızlardan Kaçtığı Caddelerde Yürüyebilirim”

  • Koreografinin ortaya çıkma süreci sizin için nasıldı?

Yaratım süreci çok ilham vericiydi, benim için daha anlatısal bir çalışma metodu olması yönüyle bir ilkti ve o yüzden çok hazırlıklıydım. Her sahneyi, nerede geçtiğini, müziğini biliyordum. Dansçıların yanına, stüdyoya bugün tam olarak ne yapmak istediğimi ve bu sahnenin nereye gideceğini bilerek girmek büyük bir rahatlıktı.

Fotoğraf: Cem Gültepe

Kitabı okuduk, bizim uyarlamamız da ağırlıklı olarak kitaba dayalıydı. Bu anlamda belki Carmen’den daha fazla Don Jose’yi takip ettik denebilir. Tabii ki kitap büyük bir ilham kaynağı oldu. Öte yandan ben Carmen’in ‘geçtiği’ şehirde yaşıyorum. Onun muhafızlardan kaçtığı caddelerde yürüyebilir, çalıştığı tütün fabrikasını gezebilirim. Bu da benim için fiziksel bir ilham oldu.

  • Gelecek projelerinizden bahsedebilir misiniz? “Hayalimdeki proje” dediğiniz var mı?

Anlatısal işlere, büyük eserlere yönelik yeni bir ‘sevgi’ duyuyorum, ilgimi çekiyorlar. “Kuğu Gölü” gibi balelere yaklaşmaya başlamalıyım diye düşünüyorum. Öte yandan birçok başarılı koreograf çok güzel uyarlamaları sahneye koydu. Bir tane daha yapmanın savunulacak bir yanı olmalı. Yapılan bir yenisinin farkı, konsepti ne olacak gibi sorular var. Bu soruların yanıtlarını buluncaya kadar bekleyeceğim ama rüyalarımın listesindeler diyebilirim.

Fotoğraf: Cem Gültepe
  • Post-pandemi (pandemi sonrası) döneminde sanat sahnesi adına öngörüleriniz neler?

Çok zor bir buçuk-iki yıl geçirdik, disiplinimiz pandemiden çok etkilendi. Öte yandan pandemi, sanat formumuzun gücünü, performans için yeni yollar aramaya ve savaşmaya devam ettiğimizi de gösterdi. İzleyicinin tiyatroya, sahneye yeniden güvenmesi belki biraz zaman alacak ama umuyorum ki hızlı bir şekilde ‘normal’e dönecek. Öte yandan pandemi yeni yollar da getirdi. Bazı topluluklar streaming seçeneğini sürdürmeye, seyirciye canlı izleme ya da streaming opsiyonu sunmaya devam edecek. Bu da ilgi çekici… Fakat bir izleyici olarak ben her zaman canlı seyretmeyi tercih ederim, dans ve tiyatro bunun için yaratılmış bence. Hassas, kırılgan yanı tam o anda ve hemen gözünüzün önünde yaşanması… Sahnedeki kişinin nefesini hissedebilecek, sesini duyabilecek mesafede olmak bu sanatı bu denli çekici kılıyor bana göre.  Umuyorum hiçbir zaman bu fırsatı kaybetmeyiz…

Previous Story

Amy Winehouse’un Kıyafetleri Satılacak

Next Story

Guggenheim Abu Dabi’nin Açılışı 2026’da

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.