Zor Zamanlarda Sanat II - ArtDog Istanbul
Çelenk Bafra, Murat Gülsoy, Irmak Canevi

Zor Zamanlarda Sanat II

Gündemin ağırlaştığı, her anlamda şartların zorlaştığı bu dönem herkes kadar sanatçıları, sanat emekçilerini de etkiliyor. Soruşturma dizimizin ikinci yazısında Çelenk Bafra, Murat Gülsoy ve Irmak Canevi'ne bu ikilemin üretimlerini nasıl şekillendirdiğini sorduk.

Toplumsal kırılmaların, ekonomik sıkışmaların, politik baskıların, ifade özgürlüğü kısıtlamalarının ya da kişisel endişelerin gölgesinde sanat nasıl var olur? Zor zamanlarda sanat anlamını mı yitirir yoksa işlev mi değiştirir? Sanat üretmek, sunmak, sadece bir direnç biçimi mi yoksa aynı zamanda bir tanıklık ve aktarıcılık alanı mıdır?

ArtDog Istanbul olarak bu soruşturma dizisinde; gündemin ağırlaştığı, şartların zorlaştığı dönemlerde sanatın nasıl şekillendiğini, sanatçıların, sanat emekçilerinin üretim motivasyonlarını ve bu süreçte estetik ile etik arasındaki dengeyi nasıl kurduklarını sorduk.

Soruşturma dizimizin ikinci konukları Çelenk Bafra, Murat Gülsoy ve Irmak Canevi.

 

Çelenk Bafra: “Sanat Doğası Gereği Politiktir.”

Toplumsal kırılmalar ve siyasal baskı dönemlerinde sanatın öncelikli olmadığını düşünenler her zaman olmuştur. Bu, bir bakıma sanatı yalnızca gösteri unsuru ya da tüketim toplumu bağlamında değerlendiren; estetik değere ya da sosyal etkinliğe indirgemeye çalışan hakim bakış açısının bir yansımasıdır.

“Sanat Her Şeyden Önce Bir Düşünce ve Eylem Biçimidir.”

Oysa sanat, her şeyden önce bir düşünce ve eylem biçimidir. Her yaratıcı eylem ve entelektüel faaliyet gibi hem oluşum süreci hem de paylaşımı doğası gereği politiktir.

Kısıtlamalar, (oto)sansür ve otoriter müdahaleler sanatın üretim, sergileme ve görünürlük biçimlerini değiştirse de, sanata her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulduğunu gözlemliyorum.

Elbette kurumlar ve destekçiler statüye ve statükoya daha bağımlı olduklarından; kamuoyunun ve otoritenin baskılarından çekinerek, eleştirel sanata alan açma konusunda daha temkinli davranıyorlar. Bu durum, eleştirel sanatın imkanlarını ve mecralarını daraltıyor. Yine de özellikle sanatçıların ve bağımsız yaratıcı emekçilerin cesareti ve yaratıcılığı sayesinde, baskıcı rejimlere karşı güçlü bir direnç sergilediklerini; toplumun diğer kesimlerinde de umut ve farkındalık yarattıkları söylenebilir.

Sanatçı, tarihsel ve sanatsal analizlerle beslenirken zamanına tanıklık eder, onu aktarır; hatta geleceğe dair tahayyüller üretir. Bu bağlamda, sanatın en çıkışsız görünen zamanlarda dahi farklı yollar ve daha özgür bir gelecek için topluma ilham ve cesaret vermesini önemsiyorum.

Murat Gülsoy: “Zor Zamanlarda Sanat ve Edebiyatla Uğraşmak Bir Lüks Değil Bir Hayatta Kalma Mücadelesidir.”

Yoğunluğu her geçen yıl artan siyasi baskıların tüm hak ve özgürlükleri kısıtladığı zor zamanlardan geçiyoruz. Toplumun tüm kesimlerince derinden hissedilen bir krizin içindeyiz. Ne kadar süreceği ve nereye evrileceği henüz belli olmayan bu dönem aslında uzun yıllara yayılan bir sürecin son aşaması olarak okunabilir. Türkiye’de özellikle 1980 darbesinden bu yana süregelen sağcı iktidarların kültür politikaları eğitim kurumlarını ve sanat üretimini eleştirel işlevlerinden arındırma temelli biçimlenmiştir.

“Tüm Bu Müdahalelere Rağmen, Akademi ve Sanat Alanları Farklı Biçimlerde Direnç Geliştirmeyi Sürdürebilmiştir.”

Bu bağlamda üniversiteler merkezileştirilmiş akademik özerklik hiçe sayılarak iktidarın uzantısı haline getirilmiş; kültür politikaları da çoğunlukla iktidarı güçlendirmek hedefiyle bu alanları ideolojik propaganda araçlarına dönüştürecek biçimde çizilmiştir. Ancak tüm bu müdahalelere rağmen, akademi ve sanat alanları farklı biçimlerde direnç geliştirmeyi sürdürebilmiştir. Son kırk yıldır birbirini takip eden sağ iktidarlar sanat ve kültürü diledikleri ölçüde boyunduruk altına alamamıştır. Tabii bu noktada son kırk yıla yayılan bu sürecin farklı dönemeçleri olduğunu, baskının görece azaldığı zamanlarda (1992’de rektörlük seçimlerinin geri getirilmesi gibi) önemli kazanımlar elde edildiğini; 2000li yılların başındaki Avrupa Birliği ile yakınlaşma sürecinde sivil toplum ve entelektüel hayatın canlandığını ve dış dünyayla yakın ilişkiler kurulduğunu, tüm bu gelişmelerin kültür dünyamızda kalıcı etkilerinin olduğunu da not etmek gerekir. Her ne kadar 2016 sonrası Türkiye’de otoriterleşme eğilimlerinin artmasıyla kültür hayatı daraltılmaya çalışılsa da yakın geçmişteki olumlu deneyimler toplumsal bellekte yerini korumuş, yeni direniş noktalarında geçmişin mirasından yararlanılabilmiştir.

“Özgürlükleri Hedef Alan Baskılar Arttıkça Direniş Ruhunun Daha da Güçlendiğini ve Yaratıcılığın Arttığını Görüyoruz.”

Ben sanatsal yaratıcılığın insanın varoluşunu ve özgürlüğünü kısıtlayan sınırboylarındaki gerilimden beslendiğini düşünüyorum. Sınırlar ister şu anda yaşadığımız süreçte olduğu gibi siyasi baskıların sonucunda şekillensin, isterse ölümlülük bilinci gibi varoluşsal açmazlardan doğsun, kaçınılmaz olarak yaratıcılığı tetikler. Çünkü bu bir hayatta kalma mücadelesidir. Sanat ve edebiyat yoluyla kendini ifade eden insan hem kendi onurunu koruyarak direncini yükseltir hem de bu direnci, cesareti başkalarına iletir. Toplumsal olaylarda o can havliyle üretilen sloganların, illüstrasyonların, fotoğrafların, performansların ortaya koyduğu direniş, neşe ve isyanın ne kadar etkili olduğuna hep birlikte tanık oluyoruz. Özgürlükleri hedef alan baskılar arttıkça direniş ruhunun daha da güçlendiğini ve yaratıcılığın arttığını görüyoruz.

“Psikolojik Saldırıya Karşı Durabilmenin En Önemli Yollarından Biridir Sanat.”

Sanat ve edebiyatta ortaya çıkan yaratıcı eylemlilik elbette sadece kriz anındaki bu ani ve kendiliğinden dışavurumlarla sınırlı değildir. Sanatçının ve yazarın uzun zamana yayılacak üretimi tüm bu yaşananların dönüştürücü enerjisiyle şekillenir. Toplumsal ve tarihsel olanla açıktan ve canlı bir ilişki kurulur. Mevcut düzenin sarsılması muktedirlerin baskıyla şekillendirmeye çalıştığı söylem alanlarının zayıflamasına neden olurken sanatçıların ve yazarların üretimleri yeni bir dilin inşa edilmekte olduğunu gösterir. Muktedirin yarattığı illüzyon tek tek bireylerin zihinsel dünyalarını esir almayı, hakikati perdelemeyi amaçlar. Bu illüzyonu bozmak ancak ve belki de en çok sanat ve edebiyatla mümkündür. Dolayısıyla zor zamanlarda sanat ve edebiyatla uğraşmak bir lüks değil bir hayatta kalma mücadelesidir. İdeolojik olanın gücü insan ruhu üzerinde yarattığı etkiden kaynaklanır. Kaba kuvvet psikolojik mekanizmaları harekete geçirdiği ölçüde etkili olabilir. Dolayısıyla bu psikolojik saldırıya karşı durabilmenin en önemli yollarından biridir sanat. Sanat yapıtları yaratıcılarının bilinç dışı süreçlerinden güç alır, kişisel deneyimi toplumsal ve tarihsel düzlemde görünür kılar, geleceğe taşıyarak zamana dayanıklı bir bellek oluşturur.

“Sanat Hem Şimdiyle Hem de Henüz Gerçekleşmemiş Olanla İlişkili Düşünme Biçimlerini Teşvik Eder.”

Sonuç olarak, zor zamanlarda sanatla ve edebiyatla uğraşmak sadece direnişin değil, aynı zamanda bir toplumun kendini yeniden düşünmesinin ve geleceğe dair alternatif tahayyüller kurmasının da temelidir. Sanat hem şimdiyle hem de henüz gerçekleşmemiş olanla ilişkili düşünme biçimlerini teşvik eder. Bu nedenle, bu zor günlerde sanatla uğraşmak, bireysel bir yaratım faaliyeti olmanın ötesinde, kolektif hayatta kalmanın ve etik sorumluluğun bir parçası hâline gelmiştir.

Irmak Canevi: “Sanat Hepimize İyi Gelecek.”

Sanat üretimini oyundan sayan, oyundan sanat çıkaran bir sanatçı olarak harekete geçmekte zorlanıyorum şu sıralar. Eskisi gibi hevesle pabucu yarım bırakıp da dışarıya çıkıp oynamak istemiyor bu sanatçı; zira neşesi hiç yok. Umudumuzu rehin alanlara öfkeliyim. Korkuyorum kaybetmekten benden aldıklarını. Etrafta bu kadar acı varken gücünü mutlulukta bulan işler çıkarmak hem güç hem de biraz ayıp geliyor.

Aklımın ön köşesinde yer alan bu kaygılardan bahisle yazıma başlamayı düşünürken yerkürenin başka rahatsızlıkları varmış meğer. Adil bir birliktelik için olmazsa olmaz hukuk devletinin temelden sarsıldığı yetmiyormuş gibi yer yerinden oynuyor aniden. Topyekün feleğimizin şaştığı pandemi yüzünden tam beş yıl önce erkenden İstanbul’u terk eden ve iki hafta önce yarım kalan ziyaretini tamamlamak üzere geri gelen misafir sanatçım Sophie ile atölyemin ortasında resim asmaya çalışırken bir de deprem vuruyor bizi. Bu sefer ucuz atlatıyoruz.

Kafa karıştıran zorluklar bana ait olmayan yerlerde filizlenen samimiyetsiz yeni bir üretim sürecine yol vermemeli diye düşünüyorum sık sık. Endişeliyim. İşimizi en iyi bildiğimiz şekilde yapmaya gayret ederken güvensiz, kaygan zeminlerde ilerliyoruz. Her zamankinden daha dikkatli adımlar atmalıyız doğru bildiğimiz yolda ilerlemek için.

“Çünkü Renk Direniş Demek.”

Çok renkli sanat pratiğim kasvetli ülke ve dünya gündeminde nasıl görünüyor merak ediyorum. Geçenlerde Macaristan’da düzenlenen Gri Onur Yürüyüşü” aklıma geliyor. Mizahi ve muhalif kimliği ile bilinen İki Kuyruklu Köpek Partisi (MKKP) tarafından organize edilen ve parlamentodan geçerek Anayasalaşan LGBTİ+ karşıtı yeni kanun hükümlerini protesto etmek için gri kıyafetli bir kalabalığın gri renkte pankart açtığı oldukça gri bir yürüyüştü bu. Renksiz bir dünya göstererek rengin önemini ve çeşitliliğin ne kadar değerli olduğunu vurgulayan bu yürüyüş renge olan inancımı tazeliyor. İnadına daha renkli, içinden neşe fışkıran işler yapmalıyım o halde. Çünkü renk direniş demek.

Her şeye rağmen yeni sanat alanları açılmaya devam ediyor. Bu girişimler sayesinde kendimizi daha iyi hissediyor ve iyileşiyoruz. Öyleyse sanata yer açmaya devam etmeliyiz. Açmakla kalmayıp özgürlüğü için de mücadele vermemiz gereken bu alanlarda dayanışmamızı büyütmeliyiz. Bizim gibi her sabah karanlık bir gündeme uyanan sanatçı dostlarımıza yataktan çıkıp sanat yapmaları için güç vermeliyiz. Sokakta, atölyede, nerede olursa olsun hal hatır sormak için buluşmalıyız birbirimizle ve dertleşmeliyiz. Yeni işbirliklikleri hayal etmeliyiz dertleşirken de.

O halde el ele verip üretmeye ve sesimizi, aklımızı, en içten neşemizi duyurmaya devam edelim lütfen. Sanat hepimize iyi gelecek.

Soruşturma dizimizin ilk bölümünü okumak için tıklayın.

Previous Story

İKSV Mütevelliler Kurulu Başkan ve Başkan Yardımcısı Belirlendi

0 0,00