Bana bir çocuğa anlatır gibi anlatmanızı istiyorum; Plug-in nedir? Dijital sanat mıdır? Bu işlerden hiç anlamayan bir seyirciye biraz daha sade bir dille anlatabilir misiniz?
Plug-in İstanbul bölümü, yeni medya ve dijital sanata odaklanıyor ve çağdaş sanatın mevcut durumunu yaratıcı müdahalelerle güncellemek ve dönüştürmek için uluslararası sanat fuarının geleneksel formatına eklenerek birbiriyle etkileşimi teşvik eden bir platform yaratıyor.
PLUG-IN’DE CANLI PERFORMANSLAR
Plug-in’de izleyiciyi neler bekliyor? Bu türü kategorize edebilir miyiz? Edebilirsek kodları nelerdir?
Ziyaretçiler yeni medya, biyo-sanat ve tasarımın en güncel yaklaşımlarını keşfetmekle birlikte bu yıl ilk defa yapılacak olan performans box alanında ise belirli saat aralıklarında yeni medyanın güncel yaklaşımlarını canlı performanslar üzerinden izleyecekler.
Basın bülteninizde yer alıyor, ama, Plug-in’e kaç sanatçı katılıyor, kaç eser var?
Plug-in 2019’da 17 sanatçı yer alıyor. Sanatçılarımız; Alex Guevara, Aykut Cömert, Betül Aksu, Begüm Yamanlar, Decol& Nohlab, Farhad Farzaliyev, Jessica Boubetra, Kerim Dündar, Mathieu Le Sourd, Maotik, Nergiz Yeşil, Olivier Ratsi, Orkan Telhan, Pınar Yoldaş Resole, Şölen Kıratlı & Hannah Wolfe, Umut Servan Koyunlu, Under1Minute.
“DENEYİM NASIL BAŞLAR?”
Bu seneki Plug-in’le, fuarın genel teması olan Akdenizlilik sorusuyla bir ilişki kuruyor musunuz?
Elbette. Akdenizlilik teması ile ilişki kuruyorum. Kurduğum ilişkinin temelleri, Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi kitabının giriş bölümündeki, “Deneyim nasıl başlar, nasıl bir şeydir?” sorularıyla atılıyor. Kant’a göre bir ham madde var ve biz bu ham maddeyi duyularımız aracılığıyla alıp, bilgi üretiyoruz ve bu bilgiyi de görüye çeviriyoruz. Bugün dünyayı bilme, algılama, hissetme şekillerimizin temel koşullarından birini oluşturan teknoloji, sanat ile bir araya gelerek Akdeniz havzasının kültürel unsurlarını Dünya’daki dijital sanatlar üretimleriyle harmanlıyor ve izleyiciye sunuyor. Sanatçının laboratuvarında ürettiği ve her biri başlı başına bir deneyim sunma hedefiyle ortaya çıkan tüm yeni form anlayışlarını; izleyicinin beden etkileşimini, deneyimlediği yeni bilinç biçimlerinden aldığı etkiyi; RW. [material]’ın nereden geldiğini ve nasıl algılandığını, çevresindekilerle nasıl iletişime geçtiğini Plug-in süresince ele alacak olan sergi ayrıca tüm bu süreçlerin tarihselliğini neo-arkeolojik perspektifte sunuyor.
Plug-in CI’ın uzun zamandır süren bölümlerinden biri, bu devamlılığın altında yatan nedir? Bu devamlılığı sağlamda, bundan önceki Plug-in’lerin hangi öğeleri veya çıkarımları size yol gösterdi?
Siemens sponsorluğunda gerçekleşen Plug-in’in alanının kendine ait takipçilerinin olması, dijital sanatların güncel dilini yakalaması, Siemens’ın bu alana vermiş olduğu desteğin devamlılığı altında yatan önemli unsurlardan diyebilirim. Plug-in ilk yapıldığı yıldan beri en meraklı takipçilerinden biri olarak kendimi gösterebilirim. Tabii önceki Plug-in küratörlerinin dijital sanata olan yaklaşımları nasıl ele aldıkları benim için çok önemli idi. Benim yaklaşımım ise geçmiş yıllardaki yaklaşımların üzerine daha farklılık katmak yönünde vücut buldu.
TUVALDEN EKRANA…
Sizce hızla gelişen teknoloji ve bilim günümüzün sanatına nasıl anlatıyor, bir kaç örnek verebilir misiniz?
Van Gogh’un dışa vurumculuk akımında yaptığını bizler bugün kod temelinde yaparak pixel’ler üzerinden gösteriyoruz. Dolasıyla teknoloji ve sanatı ele alacağımız noktada fırçamız ve tuvalimiz olarak ekranlar çerçevesindeki bir ilişkiyi paylaşmalıyız. Teknoloji-sanat kapsamında açılan sergiler ve aralarındaki ilişkiyi birçok farklı şekilde ele alabiliriz çünkü bu ilişki arasında birbirinden farklı durumlar var. Bunlardan en önemlileri mekan. Örnek olarak Global’de daha çok etkileşimli mekan yerleştirmelerini ve deneysel performansları kubbe veya dört tarafı kapalı odalarda yapılan mappingler olarak görüyorken yerelde biraz daha sergi üzerinden ilerliyoruz diyebilirim.
Bu bölümdeki işler izleyicinin algısına nasıl yansıyor, bu konuyla ilgili gözlemlerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?
Ben işin sanat tarafında teknoloji içeriği olarak insan ve makine arasındaki ilişkiyi canlı görsel işitsel performans, kod temelinde gerçekleşen sanat, veri heykelleri, arttırılmış gerçeklik, çoklu duyusal enstalasyonlar, jeneratif sanat, deneysel sanat (immersive) ve makine insan etkileşimli sanat (Interactvie Sanat) olarak vücut bulduğumuzu ve bu başlıkların sadece birkaçı olduğunun altını çizmek isterim. İzleyici algısında ise bu deneyimlerin onların algılarında bıraktıkları izlerin etkili olduğu söyleyebilirim.
SANATSALLAŞAN DİJİTAL ÖGELER
Basın listenize baktığımızda sanatçıların çoğunun ses mühendisliği, bestecilik gibi becerileri olduğunu görüyoruz. Bu bir rastlantı mı, bu işin bir gereği mi, yoksa sizin bir küratör olarak bir araya getirdiğiniz bir çizgi mi?
Bir rastlantı olduğunu söyleyemem çünkü bilinçli bir yaklaşım. Yalnız sadece benim yaklaşımımdan öte dijital sanatların yaklaşımı demek daha doğru olacaktır. Üretim yapan sanatçıların genel olarak gündeminde jenerik sanat, yapay zeka, beyin bilgisayar arayüz tasarımı, makina öğrenmesi gibi gelişmelerin ağırlıklı olduğunu görüyoruz. Bu gelişmelere bağlı olarak elimizdeki verilerin nasıl sanatsal bir estetik dil ile eser olarak karşımıza çıkması da yine konuşulan başlıklardan.
Bir küratör olarak sizden bir sıralama yapmanızı istemek doğru olmaz, ama bilgilendirme amaçlı bize Plug-in’de yer alacak bir kaç eser, sanatçı ve işlerin hikayesi hakkında bilgi vermenizi istesem?
Betül Aksu’nun ekran görüntüsü ve ekran yüzeyi arasındaki iki boyutlu ilişkiyi, tarih öncesi materyaller aracılığıyla inceleyen bir etkileşimli Aspect Ratio heykeli, DECOL&Nohlab ekibinin Siemens alanı için özel olarak ürettiği Newton’un simyayı mekanik ile bir araya getirmeye çalışmalarının izinde, dijital ile simyayı bir araya getirmeye ve insanın doğa üzerindeki kontrolünü bilgisayar-makine etkileşimi üzerinden betimleye çalışan Arkhe, Olivier Ratsi’nin dik açılarda düzenlenmiş dört fiziksel yüzey ile yüz yüze konum arasında gerçek bir mekanda bağlantı kurmaya çalışan Continuum ve son olarak Nergiz Yeşil’in kümülatif yapılı olması ön kabulü ile tarih yazımının göreceliğine ve epistemolojiye alternatif bir zihinsel gerçeklik ortaya koyarak eleştiri getirdiği “Diğer Olası Normaller” serisine ait bir yerleştirmesi yer alıyor.