“Yarattığım Karakterlerin Arızalarına Takıntılıyım”

///

Yazar Aylin Sökmen’in Nota Bene Yayınları’ndan çıkan “Kendinde Değil Gibisin” adlı romanı bu yıl okurla buluştu. Sökmen’le romandan hareketle edebiyat ve günümüz üzerine konuştuk…

  • Kitapta kurgu ve gerçeğin iç içe geçtiği bir hikaye anlatıyorsunuz. Okuyucunun heyecanını sürekli yüksek tutan bir hikaye. Hikayenin çıkış noktasını, ilhamı nereden aldığınızı anlatır mısınız?

Kurmaca mı gerçek mi meselesi, romanın katmanlarından biri, evet. Genelde yazarlara hep sorulan soru aslında. “Ne kadarı sizsiniz?”, “Sizin başınızdan benzer deneyimler geçti mi?” vb… Biraz o soruya cevap vermek istedim galiba. Şahsen ben de bazen merak ederim, onun da etkisi olmuştur herhalde. Tabii bazı metinlerin yapısı insanı özellikle bunu düşünmeye itiyor, hatta bazen kışkırtıyor da. Ben de kurmacanın içinde bir kurmaca mı gerçek mi sorgulaması yapmak istedim. Yazması da heyecanlı geldi, hatta kurmaca yazdığımı bilmeme rağmen bazen kendi kendime o sorgulamayı ben de yapar hale geldim, olayları olmasa da duyguları yaşıyorsunuz çünkü yazarken. En azından bana öyle oluyor.

“Takıntılı Ruh Halini En Çok Yazarken Yaşıyorum”

  • Kitapta takıntılı ruh hali çok ayrıntılı ve gerçekçi bir şekilde anlatılıyor. Bu anlatımı besleyen şey psikolojiye olan ilginiz mi yoksa siz de hayatınızda takıntılı olduğunuz dönemler yaşıyor musunuz?

Benim eskiden beri psikolojiye çok ilgim var, zaten bir karakter yaratırken onun psikolojisine ilgi duymadan yazmak çok mümkün gelmiyor bana. Edebiyat ve psikoloji çok iç içe. Gerçi bunu daha arka planda tutan kurmaca eserler de var ama sanırım benim takıntılı olduğum konulardan biri de yarattığım karakterlerin arızaları. Takıntılı olduğum dönemler yaşıyor muyum? Evet, ben de takıntılı biri sayılırım ama Metin karakteri düzeyinde veya o şekilde değil. Kurmaca gereği sınırları iyice zorlayıp abarttım. Sanırım takıntılı ruh halini en çok yazarken yaşıyorum. Daha doğrusu yazma sürecindeyken ama aktif olarak yazmıyorken. Başka işlerle meşgulken yazdığım veya yazacağım cümleler kafamda dolanıp duruyor, üstelik bir o sayfadan bir bu sayfadan üşüşüyorlar zihnime, bazen engel olamıyorum (olmak da istemiyorum) ve hemen bilgisayarı açıp metinle bütünleşmek istiyorum. Yazmasam da yazdıklarımı tekrar tekrar okuyorum.

“En İyi İlham İnsanın Kendi İç Dünyasından Geliyor”

  • Yazmak isteyen ancak gerekli ilhamı bulamayan yazar adaylarına ne önerirsiniz? Siz kendinizi beslemek için neler okuyorsunuz?

Bence en iyi ilham insanın kendi iç dünyasından geliyor, benim için böyle en azından. Bazı yazarlar başkalarının meselelerinden yola çıkarak yazıyor, o da bir yol, hatta belki daha bereketli olabilir. Ben de başkalarını gözlemliyorum, yazdıklarıma da yansıyor ama çıkış noktası o olmuyor. Onun dışında okuyarak veya başka kurmaca dünyalara girerek geliyor ilham. Bunun illa ki edebiyat olması gerekmiyor, bir film de olabilir, iyi bir dizi de. Öneri olarak şunu yapın, bunu yapın diyemem ama merak duygusu önemli. Merak ettiğiniz konulardan, sizi bir şekilde dürten, heyecanlandıran ya da rahatsız eden meselelerden geliyor ilham. Mesela eskiden sıkılsam da okumam gereken şeyi bitirmem gerektiğini düşünürdüm. Şimdilerde kendime daha iyi davranıyorum o konuda, en azından okurken çok sıkıldığım bir kitabı bitirme zorunluluğu hissetmiyorum. İyi bir metinse ama yine de okuyamıyorsam, zamanı başkadır diyerek kenara kaldırıyorum. Çoğunlukla roman okuyorum son dönemlerde. Onun dışında ilgimi çeken veya kafama takılan konularda çeşitli makaleler, bazen tezler, kuramsal metinler. Bir de sosyal medyadan, özellikle Twitter’dan beslendiğim oluyor. İnsanlar bazen çok ilginç ve yaratıcı tespitler yapıyor veya bende yeni ufuklar açan yazılara, videolara ulaşabiliyorum oradan.

  • Şu an üzerinde çalıştığınız bir proje, bir kitap var mı? “Kendinde Değil Gibisin”de olduğu gibi yine kurgu mu yazacaksınız yoksa okurlarınızla farklı bir tarzda mı buluşacaksınız?

Kısa bir romanım daha var; hatta bitti bile, en azından ilk taslağı…

  • Pandemide tüm dünya eve kapandı. Yazarların da genellikle yalnızken daha iyi çalıştıkları söylenir. Pandeminin sizin üretim aşamanıza nasıl bir etkisi oldu?

Pandeminin başlarında kendimi disipline sokmaya çalıştım. Okumak istediğim ama sürekli ertelediğim romanları okumaya niyetim vardı. “Karamazov Kardeşler”i okurum artık, fırsat bu fırsat dedim, ama yine okumadım; daha doğrusu okuyamadım çünkü konsantre olamıyordum. Kafam çok dağınıktı. Sürekli dizi izleyip, pek adetim olmamasına rağmen bol bol yemek yaptım ilk zamanlarda. Neyse ki o bahsettiğim romana dönüşme potansiyeli olan metinler, öyküler vardı elimde, onu tamamladım, bir tane de öykü yazdım. Şimdilerde yine okumaya başlayabildim galiba.

İlginizi çekebilir:  İstanbul Film Festivali’nden Berlinale ve Sundance Ödüllü Filmler

Previous Story

Ertegün Kardeşlerin Belgeseli Çok Yakında Hazır

Next Story

Pazartesileri Ücretsiz Online Rehberli Turlar

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.